Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2018/2006 E. 2020/1023 K. 15.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/2006
KARAR NO: 2020/1023
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 18/12/2017
NUMARASI: 2015/57 Esas-2017/995 Karar
DAVA: İtirazın İptali (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
BİRLEŞEN İSTANBUL 5. ASLİYE TİCARET
MAHKEMESİNİN 2015/491 ESAS SAYILI DAVA DOSYASI
DAVA: İtirazın İptali
BİRLEŞEN İSTANBUL 8. ASLİYE TİCARET
MAHKEMESİNİN 2015/60 ESAS SAYILI DAVA DOSYASI
DAVA: İtirazın İptali
BİRLEŞEN İSTANBUL 8. ASLİYE TİCARET
MAHKEMESİNİN 2015/59 ESAS SAYILI DAVA DOSYASI
DAVA: İtirazın İptali (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
BİRLEŞEN İSTANBUL 8. ASLİYE TİCARET
MAHKEMESİNİN 2015/58 ESAS SAYILI DAVA DOSYASI
DAVA: İtirazın İptali (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 15/10/2020
İlk derece mahkemesince verilen hükmün davalı … vekilince istinaf edilmesi üzerine dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Davacı vekili; davalı tarafın icra dairesinin yetkisine yönelik itirazının yerinde olmadığını, zira TBK’nun 89. maddesi gereğince alacaklı müvekkilinin yerleşim yerinin yetkili olduğunu, dava dışı … ile müvekkili arasında imzalanan sözleşmelere istinaden çek yaprakları tanzim edilerek teslim edildiğini, davalıların da bu sözleşmeleri müşterek borçlu/müteselsil kefil olarak imzaladıklarını, çek yasal zorunluluk miktarlarının geri ödemesi yapılmadığından borcun ödenmesi içni ihtarname gönderildiğini, sonuç alınamaması üzerine İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile 2.284,59-TL üzerinden takip başlatıldığını, davalıların icra dosyasına yapmış olduğu itirazın haksız ve kötüniyetli olduğunu, sunulan sözleşmelerin borcu ispat ettiğini, icra takibinde talep edilen faiz ve oranının borçlunun serbest iradesiyle imzaladığı sözleşmelere ve ilgili yasa hükümlerine dayandığını, davalıların edimlerini yerine getirmeyerek temerrüde düştüklerini belirterek, davalıların itirazının iptali ile %20 oranında icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalılar vekili; kefalet sözleşmelerinde kefillerin sözleşme tarihinden önceki borçlardan sorumlu olacağına dair hüküm bulunmadığını, sözleşmey böyle bir hüküm yazılsa dahi kefillerin kendi el yazısıyla yazılması gerektiğini, bu nedenle kefalet tarihinden önce çekilen kredi nedeniyle müvekkillerinin sorumlu tutulamayacağını, ayrıca müvekkillerinin kefil olduğu 04.04.2012 tarihli krediye dayanan borcun ödendiğini, kefilin kendisine tanınan haklardan önceden feragat etmesinin geçersiz olduğunu, bu nedenle sözleşme hükümlerinin genel işlem koşullarına ve dürüstlük kurallarına aykırı olduğunu, kefalet sözleşmesinin detayları hakkında bilgi sahibi olmayan ve geçmişe yönelik borç altına girdiği izah edilmeyen, hile ile imzalatılmış sözleşme nedeniyle müvekkillerinin sorumlu tutulmasının mümkün olmadığını belirterek, davanın reddi ile %20 oranında kötü niyet tazminatına karar verilmesini istemiştir. Aynı davacı tarafından, aynı davalılar aleyhine, aynı kefalet sözleşmelerine dayalı olarak itirazın iptali istemiyle açılan İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/491, İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/61, 2015/60, 2015/59 ve 2015/58 esas sayılı dosyaları, aralarındaki bağlantı nedeniyle işbu dava dosyası ile birleştirilerek yargılamaya devam olunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece; çek sorumluluk bedelinin depo edilmesinin istenebilmesi bakımından hesabın kat edilmiş olduğu, çek hamillerine çek sorumluluk bedelinin ödenmesi ile gayrinakit riskin nakit riske dönüşmüş olduğu, 5941 sayılı yasanın 3. maddesi uyarınca bankanın karşılıksız çıkan her çek yaprağı için ödemekle yükümlü olduğu sorumluluk tutarının bulunduğu, çek yaprakları eski basımlı olsa da, bankanın aynı yasanın geçici 3/3-4. maddesi uyarınca 30.06.2018 tarihine kadar sorumluluğunun devam ettiği, dava konusu çeklerin bankaya ibraz edilmesi ve çekin karşılığının bulunmaması halinde bankanın yasal sorumluluk tutarını yetkili hamile ödeyip davacıdan ödediği bedeli rücu edebileceği, bu sebeple depo isteme hakkı bulunduğu gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: İstinaf yoluna başvuran davalı … vekili; kefalet sözleşmesinde müvekkilinin önceki kredilerden sorumlu olacağına dair hüküm bulunmadığını, kefalet sözleşmesinin TBK.nın 483. maddesine aykırı olduğunu, sözleşmede şekil şartlarına uyulmadığını, sözleşmenin genel işlem koşullarına aykırı olduğunu, müvekkilinin kötü niyetli olduğu kanıtlanamadığından, icra inkar tazminatı koşullarının oluşmadığını belirterek, kararın kaldırılarak itirazları doğrultusunda karar verilmesini istemiştir.
GEREKÇE: Dava; taraflar arasında imzalanan kefalet sözleşmesi ve genel kredi sözleşmesine dayalı alacağa ilişkin takibe yönelik itirazın iptali istemine ilişkindir. Uyuşmazlık; davacı banka ve davalı tarafından imzalanan kefalet sözleşmesi nedeniyle kefil olan davalının, asıl borçlunun kefalet sözleşmesinde atıf bulunmayan 04.03.2010 tarihli genel kredi sözleşmesi kapsamında sorumluluğunun bulunup bulunmadığı, kefalet sözleşmesindeki hükümlerin genel işlem koşulu niteliğinde olup olmadığı, buna bağlı olarak davacının davalıdan alacaklı olup olmadığı hususlarında toplanmaktadır. Somut olayda; davacı banka ile dava dışı asıl borçlu … arasında 04.03.2010 ve 04.04.2012 tarihli genel kredi sözleşmeleri imzalandığı, davalının da aralarında bulunduğu kefiller ile de 25.12.2012 tarihli kefalet sözleşmesi imzalandığı, bu kapsamda asıl borçluya kredi kullandırıldığı ve talebi üzerine çek karnesi verildiği, çek karnesi limitinin kefillerin kefaleti karşılığında ve kefalet sözleşmesinden sonra tesis edildiği, davacı bankanın bakiye kredi alacağı ve karşılıksız çıkan çekler nedeniyle yasal sorumluluk tutarlarını ödemiş olması nedeniyle oluşan alacak bakımından hesap kat edilerek kefillere ihtar edildiği, ihtarname tebliğ şerhlerine göre davalı …’in 04.03.2014 tarihinde temerrüde düştüğü, ilk derece mahkemesince alınan bilirkişi raporu ile de tespit edildiği üzere uygulanan faiz oranlarının da sözleşme içeriğine uygun olduğu anlaşılmaktadır. 5941 sayılı Çek Kanunu’nun 3. maddesi uyarınca; muhatap banka, süresinde ibraz edilen çekin karşılığının bulunmaması hâlinde yasal sorumluluk miktarına kadar ödeme yapmak; çekin karşılığının kısmen bulunması durumunda ise, kalan meblağı tamamlamakla yükümlüdür. Aynı maddede ödeme yükümlülüğü ile ilgili bu hususun, hesap sahibi ile muhatap banka arasında çek defterinin teslimi sırasında yapılmış olan dönülemeyecek bir gayri nakdi kredi sözleşmesi hükmünde olduğu açıklanmıştır. Bu ödeme külfeti bankalara yükletilmiş olduğundan, borçlunun bankadaki mevduatının bankaca müşterisine verilen her çek yaprağı için yasal sorumluluk miktarı ile sınırlı olarak banka lehine rehinli olduğunun kabulü zorunludur. Banka ile müşterisi arasında yapılan teminat mektubu veya çek hesabı açma sözleşmelerinde banka lehine risk gerçekleşmeden teminat mektubu bedeli veya karşılıksız çek bedelinden bankanın ödemek zorunda kalacağı meblağın depo edilmesini isteme yetkisi, söz konusu alacağın mevcut olduğunu göstermediği gibi, istenebilir olduğunu da göstermez. Yasal düzenlemeden ortaya çıkan sonuç, kefaletin verildiği anda borcun belirli ya da belirlenebilir olması gerektiği, kefalet sözleşmelerindeki belirlilik ilkesi uyarınca kefil olunan açısından belirli yani ferdileştirilmiş bir borcun varlığının arandığı, kefilin yalnızca kefalet limiti ve kendi temerrüdünün hukuki sonuçları ile bağlı olduğu, Çek Kanununun ödeme yükümlülüğü maddesi uyarınca, hesap sahibi ile banka arasında çek defterinin teslimi sırasında yapılmış olan dönülemeyecek bir gayrinakdî kredi sözleşmesi hükmünde bulunduğu, henüz risk gerçekleşmeden alacağın mevcudiyetinden de söz edilemeyeceği, belirsiz alacak için kefalet sözleşmesi kurulamayacağı, bu nedenle çek depo bedelinden hesap sahibinin sorumluluğunun bulunduğu, ancak kredi sözleşmesini imzalayan müteselsil kefilin risk altındaki çek yaprakları nedeniyle bankanın ödemesi gereken asgari miktarlarla ilgili olarak depo talebinden sorumlu olabilmesi için, kredi sözleşmesinde bu yönde açık bir hüküm bulunması gerektiğidir. Eldeki davaya konu kefalet sözleşmesinin 2. maddesinde kefilin gayri nakdi kredilerden doğan borçlardan sorumlu olacağına dair hüküm bulunduğu, dolayısıyla kefil olan davalının, bankanın karşılıksız çekler nedeniyle ödemiş olduğu yasal sorumluluk tutarları nedeniyle sorumluluğunun bulunduğu açıktır. Ancak taraflar arasında imzalanan 25.12.2012 tarihli kefalet sözleşmesi bakımından, sözleşme tarihi itibariyle 6098 sayılı TBK’nın genel işlem koşullarına ilişkin hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının değerlendirilmesi gerekmektedir. Davalı tarafından imzalanan kefalet sözleşmesi, mevcut bir kredi sözleşmesine dayalı olarak imzalanmıştır. Gerçekten de genel kredi sözleşmeleri kefalet sözleşmesi öncesine ait olup, 04.03.2010 ve 04.04.2012 tarihlerinde imzalanmıştır. 04.04.2012 tarihli asıl sözleşme 6098 sayılı TBK’nın yürürlük tarihi öncesinde imzalanmış olduğundan ve mevcut genel kredi sözleşmesine dayalı yükümlülükler kefalet sözleşmesiyle davalı tarafından kabul edildiğinden, kefalet sözleşmesi bakımından genel işlem koşullarının uygulanması mümkün değildir. Bu kapsamda; davalının, her iki genel kredi sözleşmesine dayalı ve doğum tarihleri itibariyle 25.12.2012 tarihli kefalet sözleşmesi kapsamında kaldığı anlaşılan borçlardan sorumlu tutulması gerekmektedir. Dolayısıyla karşılıksız çıkan çeklerin yasal sorumluluk tutarlarının davacı banka tarafından ödenmiş olması nedeniyle gayri nakdi riskin nakite dönüştüğü, bankanın yasal sorumluluk tutarını yetkili hamile ödeyip davalıdan ödediği bedeli rücu edebileceği ve bu sebeple depo isteme hakkının bulunduğu anlaşılmakla; davalının, dava ve birleşen davalar konusu olan karşılıksız çek yasal sorumluluk tutarları nedeniyle oluşan alacaktan sorumlu olduğu, ilk derece mahkemesi kararının yerinde olduğu görülmüştür. Öte yandan asıl borçluya açılan kredili mevduat hesabında 3.688,55-TL ana para borcu bulunduğu tespit edilmiş olup, davalının yine kefalet sözleşmesi gereğince bu borç ve ferilerinden sorumlu tutulması gerektiği açıktır. Yine niteliği itibariyle likit olan alacağa ilişkin davalı borçlunun ödeme emrine itirazında haksız olması nedeniyle icra inkar tazminatına hükmedilmesi de isabetlidir. Davalı vekilince sözleşmenin TBK.’nın 583. maddesine aykırı olarak düzenlendiği savunulmuş ise de, sözleşmede kefalet miktarı, tarihi ve müteselsil ibaresinin davalının el yazısıyla belirtildiği, dolayısıyla yasa hükmüne aykırılık bulunmadığı görülmüştür. Sonuç olarak; ilk derece mahkemesi kararı usul ve yasaya uygun olduğundan, davalının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davalı … vekilinin istinaf başvurusunun HMK ‘nun 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, Davalıdan Alınması gereken 996,53-TL istinaf karar harcından davalı tarafından peşin yatırılan 652,40- TL harcın mahsubu ile bakiye 344,13- TL harcın davalı …’dan alınarak hazineye gelir kaydına, İstinaf yoluna başvuran tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda H.M.K.’nın 362(1)-a maddesi uyarınca kesin olmak üzere, oy birliği ile karar verildi.15/10/2020