Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2018/181 E. 2018/408 K. 12.04.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2018/181
KARAR NO : 2018/408
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İSTANBUL 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 05/10/2017
NUMARASI : 2016/1024 Esas-2017/674 Karar
DAVA : Kayyımlık (Ticari Şirkete Kayyım Atanması)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 12/04/2018
Davanın kabulune ilişkin hükmün davalı … vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Davacı vekili, davacının, davalı gerçek şahıs ile davalı şirketin müdürü olarak müşterek imzalı yetkilisi olduğunu, buna rağmen davacının davalı şirkete sokulmadığını ve darp edildiğini, davalı …’in şirketi tek başına idare ettiğini, 10.03.2014 tarihinden itibaren şirkette hiçbir karar alınamadığını, davalının, …. Şti’ni kurduğunu, davalı …’in İzmir’de …A.Ş.ni kurarak bu şirkete ortağı olduğu şirketin alım yaptığı yerler kullanılmak suretiyle mal alımının yapıldığını, bu suretle kendisini zarara soktuğunu, şirketler arasındaki işlemlerin fatura üzerinden olduğunu, gerçekte mal satışının yapılmadığını, davalı şirket ortağının T.T.K.’nun 54-64 maddelerine göre haksız rekabet yaptığını, şirket müdürlerinin kamu borcuna karşılık şahsi mal varlıkları ile sorumlu olduklarını, davalı şirketin 21.04.2016 tarihi itibariyle vergi borcu ile SGK ya olan borcunun 518.817.50 -TL olduğunu, bu borçtan kendisinin de sorumlu olduğunu, şirket ortaklarının her birinin yönetim ve temsil hakkının kaldırılmasını talep edebileceğini belirterek davalı şirketin yönetim ve temsil hakkının kaldırılarak şirkete kayyım tayin edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: 1-Davalı … vekili, müvekkili ile davacı arasında İzmir 5. AT M.nin 2015/1430 Esas ve İstanbul 16. ATMnin 2015/756 Esas sayılı dosyalarından iki dava bulunduğunu, davaların temyiz incelemesi için Yargıtay’da bulunduğunu, dava ile ilgili bilirkişi raporlarının dosya içinde bulunduğunu, her iki dosya derdest olduğundan bu dosya ile ilgili olarak derdestlik bulunduğunu, kayyımın belli bir malın yönetilmesi ya da belli bir işin yapılması için görevlendirilebileceğini, olayda kayyım tayin edilecek bir husus bulunmadığını, T.T.K.’nunda ilgili maddelerde belirtilen kayyım tayin edilmesi konusunun da bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
2-Davalı şirkete usulüne uygun tebligat yapılmış olup ancak davaya cevap verilmediği anlaşılmıştır. Esasen davalı şirketin iki ortağı ve müdürünün davada davacı ve davalı olarak yer aldığı anlaşılmaktadır.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI:Mahkemece, davacının kendisinin de ortak olduğu şirkette ve ortağı ile ilgili Vergi Dairesine,Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunduğu, T.T.K.’nun 630/2. maddeleri uyarınca limited şirketlerinde her ortağın haklı sebeplerin varlığı halinde yöneticilerin yöneticilik ve temsil yetkisinin kaldırılmasını isteyebileceği, bu anlamda davanın ortak sıfatına dayanarak açılmasında usulsüzlük bulunmadığı, davalının ortağı ve yöneticilerinden olduğu şirketi zarara uğrattığı, kurduğu başka şirketlerle TTK.nın 54 ve 55….lerine göre bilirkişi raporunda belirtildiği üzere haksız rekabet teşkil edecek şekilde şirketin zarara uğramasına yol açtığı kabul edilmek suretiyle davalı şirkete yönetim kayyımı atanmasına karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı … vekili, hükme esas alınan bilirkişi raporunun eksik inceleme ile verildiğini, rapora itirazlarının mahkeme tarafından değerlendirilmediğini, kararın gerekçesinde, şirketin 2014 yılı varlık yapısının 2013 yılına göre … TL eksildiğini, devam eden yıllarda da eksilme olduğunu, buna göre şirketin faaliyetlerinin karlı şekilde yürütülemediğinin belirtildiğini, İst. 16. AT Mnin 216/114 Esas sayılı dosyası ile davacının, müvekkili şirket hesabından zimmetine para geçirdiği iddiası ile dava açtığını, bu dosyadan yapılan incelemede bilirkişi raporunun müvekkili lehine verildiğini,mahkemenin uzman görüşünü takdiri delil olarak değerlendirdiğini, ancak uzman görüşünün tarafına tebliğ edilmediğini belirterekhükmün kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Davacı ile davalı gerçek kişinin davalı şirketteki paylarının %50 olduğu ve her ikisinin de müştereken yetkili müdür olduğu,dava konusu olayda şirketin yöneticileri olan davacı ile davalı …’in yönetim görevi, yönetim ve temsil yetkisi kaldırılmadan, doğrudan şirkete yönetici kayyımı atanmıştır. Oysa bir tüzel kişiliğe kural olarak kayyım atanması ancak kişiliğin organsız kalması halinde mümkündür. Elde ki davada, davalı şirkette organ boşluğu bulunmamaktadır.Ortak ve yönetici arasında sorun olmasından yola çıkılarak, ortak ve yöneticiler görevlerinin başındayken şirkete yönetim kayyumu atanması yasal değildir. Bunun dışında, her iki ortağın 28/02/2014 tarihinde yaptıkları tasfiye sözleşmesi nedeniyle münferit yetkileri müşterek yetkiye çevrilmiş olup ,ortakların esasen şirketi tasfiye etmeyi amaçladıkları, her iki tarafın -davalının bu davadan önce, davacının ise bu davadan sonra olmak üzere- kendi şirketlerini kurdukları anlaşılmaktadır.
Mevcut durumda, şirketin yönetimine kayyum atanmasıyla tarafların elde edebilecekleri menfaat, hukuki yarar bulunmamaktadır. Dava dilekçesinde davacı, bizzat davalı … ile kendisinin de davalı şirketteki temsil ve yönetim hakkının kaldırılarak şirkete kayyım tayin edilmesini istemiştir.Özel hukuk alanında kar elde etme gayesiyle kurulan ticari şirketlerin kötü yönetilen yahut sorunlu şirketlerin -istisnalar saklı kalmak kaydıyla – kayyım atanmak suretiyle yönetilmesi ve ticari faaliyetlerine devam etmesi mümkün değildir.Bu bağlamda tüzel kişiler için kayyım atanmasını sağlayacak yegane yol organ boşluğu- eksikliği yahut belli bir işle sınırlı olmak üzere (örneğin şirketi genel kurula götürmek gibi) kayyım atanması olup, şirket ortak ve yöneticileri arasındaki sorunlar şirkete yönetim kayyımı atanmasına gerekçe yapılamaz. Şirketin kötü yönetilmesinden, şartları varsa yöneticiler sorumludur. Eldeki davada şirket ortaklığından çıkma yönünde iradesi olmayan davacının, isteminin hukuken karşılanabilmesi şirkete kayyım atanmasını değil, taraflar arasındaki fesih ve tasfiyeye, ortaklıktan ayrılmaya yönelik davaların sonucunun beklenmesini gerektirmektedir. Dava dilekçesine yansıyan asıl irade, yükümlülüklerini ağır biçimde ihlal ettiği öne sürülen davalı …’in yönetim yetkisinin alınması (azli) değildir. Davacı kendisinin de davalı …’in de yönetim yetkisinin alınmasını ve şirkete kayyım atanmasını talep etmektedir. Bu şekilde bir istemin 6102 sayılı TTK’nın 630/2. Maddesine uygun olduğu da kabul edilemez. Davacının iradesini esas olarak şirketin tasfiye edilmesi olduğu kabul edildiği takdirde ise şirket (paylaşım nedeniyle ortaklığın sona erdirilmesi için açıldığı bildirilen İst.16 ATM nin 2015/756 esas ,İzmir 5.ATM nin 2015/1430 esas sayılı )fesih ve tasfiyesine ilişkin davaların sonucunun bu davayı etkileyeceği ortadadır. Bu durumda taraflar arasında açıldığı bildirilen davaların sonucu beklenmeden ve akıbetleri araştırılmadan karar verilmiş olması, delillerin toplanmadan ve dava şartı olan eksiklikler nazara alınmadan karar verilmiş olması anlamı taşıdığından davanın yeniden görülmek üzere kararın kaldırılarak, mahkemesine iadesine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle:
Davalı … vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE; İstanbul 9.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 05/10/2017 Tarih 2016/1024 Esas 2017/674 Karar sayılı hükmün HMK 353(1)a-4-6 gereği KALDIRILMASINA;
“Davanın yeniden görülmek üzere dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine”
İstinaf yoluna başvuran davalı tarafından yatırılan peşin istinaf karar harcının (35,90- TL ) kendisine iadesine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda kesin olmak üzere H.M.K.’nun 353(1)a maddesi uyarınca oy birliği ile karar verildi. 12/04/2018