Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2018/1694 E. 2019/1098 K. 12.09.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/1694
KARAR NO : 2019/1098
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 06/03/2018
NUMARASI : 2013/37 E.- 2018/146 K.
DAVA : İtirazın İptali (Ticari Satım Sözleşmesinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 12/09/2019
İlk derece mahkemesince davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün davalı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü.
DAVA: Davacı vekili, davalının, kesintisiz enerji ve güç sistemleri üreten müvekkilinden mal ve hizmet satın aldığını, karşılığında düzenlenen faturaların davalıya gönderildiğini, ancak bir kısım faturalara ilişkin ödeme yapılmadığını, alacağın tahsili amacıyla başlatılan icra takibinin davalının haksız itirazı ile durduğunu ileri sürerek itirazın iptali ile takibin devamına, icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:Davalı vekili, taraflar arasında KDV dahil 207.000-Euro değerinde 83 adet kesintisiz güç kaynağının davacı tarafından müvekkiline satılması ve teslimine ilişkin 25.09.2009 tarihli sözleşme ve aynı tarihli protokol imzalandığını, toplam 207.000-Euro değerinde çekin davacıya teslim edildiğini, ancak davacının yükümlülüklerini gereği gibi yerine getirmediğini, şöyle ki teslimi süresinde yapmadığını, cihazlarda eksiklikler ve arızalar olup geç giderildiğini, bu sorunların ise müvekkilinin ihale makamından istihkaklarını alamamasına ve geç almasına neden olduğunu, ayrıca sözleşme uyarınca cihazlarda olması gereken etiketler yerine davacının kendi marka ve logolarını içeren etiketler bastığını, teslim edilen cihazların hemen hiçbirinde cihazın tipi ve gücünün doğru yazılmadığını, davacının akde aykırı davranışları nedeniyle geçici kabulün de geç yapıldığını, tüm bu nedenlerle davalı tarafından müvekkiline kesilen vade farkı faturasına karşılık iade faturası kesildiğini savunarak davanın reddini, aksi kanaatte olunması halinde ayıplı teslimat bedelinin tenzilini ve kötüniyet tazminatına hükmedilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, davacının lehe delil vasfı bulunan ticari defterlerine göre 79.806,88-TL alacaklı olduğu, uyuşmazlık konusu 30.06.2010 tarihli … nolu vade farkı faturasının davalının aleyhine delil teşkil eden ticari defterlerinde kayıtlı olması nedeniyle davacı tarafça bu faturaya konu alacağın ispatlandığı, tarafların ticari defter kayıtları arasındaki farkın davalı tarafça davacı vade farkı faturasına karşılık olarak yasal itiraz süresinden çok sonra düzenlenen 28.12.2011 tarihli … nolu iade faturasından kaynaklandığı, davalının bu iade faturası nedeniyle alacaklı olduğunu ispat edemediği, öte yandan davalının davacının yükümlülüklerini yerine getirmemesi nedeniyle zarara uğradığını ispat edemediği, zira ayıplı imalat bedellerinin tenzilini talep etmiş ise de yine kendi dilekçesinde süresinden sonra da olsa ayıpların davacı tarafça giderildiğini kabul ettiği, bilirkişi raporunda sözleşmenin 10.1 m. uyarınca cezai şart hesabı yapılmış ve buna göre davacının alacaklı olmadığı mütalaa edilmiş ise de bu mütalaaya itibar edilemeyeceği, zira davalının ne icra takibinde ne de cevap dilekçesinde takas-mahsup definde bulunmadığı, sadece bilirkişi raporunda yapılan değerlendirmeden sonra bu hususa değindiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, davalının itirazının 79.806,88-TL asıl alacak üzerinden ve asıl alacağa değişen oranlarda avans faizi işletilmek suretiyle devamına, fazla istemin reddine, %20 icra inkar tazminatına, davalının kötüniyet tazminatı talebinin reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; 1- Somut olayın incelenmesinde akdi ilişki boyutunun ele alınmadığını, sözleşmede teslim ve ödeme şartlarının düzenlendiğini ve sözleşme uyarınca muaccel hale gelmiş bir alacağın olmadığını, bilirkişi raporunda müvekkiline sunulan ürünlerin sözleşme şartlarını taşımadığının, ayrıca gecikme nedeniyle de müvekkilinin davacıdan alacaklı olması nedeniyle davacı alacağı bulunmadığının tespit edildiğini, dinlenen tanıkların da ürünlerin tesliminin geç ve eksik yapıldığını, bu nedenle kabul işlemlerinin de tamamlanmadığını ifade ettiklerini, malzemeyi teslim alan kişilerin müvekkilinin değil malzemenin monte edileceği şirketin yetkilileri olması ve taraflar arasındaki sözleşmeyi bilmemeleri nedeniyle sözleşmeye uygun teslimat yapılmadığının açık olduğunu, buna rağmen salt fatura ve ticari defterlere dayanılarak karar verilmesinin doğru olmadığını,2-Mahkemenin ürünlerin uygun ve süresinde teslim edilmemesinden doğan cezai şart hakkını sadece takas-mahsup konusu olarak ele aldığını, oysa cezai şartın ne yolla talep edilebileceği ayrı bir hukuki değerlendirme olup talep ve dava haklarının saklı olduğunu, bilirkişinin yaptığı cezai şart tespitinin ise davacının akdi borcunu ifa etmediğini göstermek bakımından önemli olduğunu,3-Vade farkının talep edilebilmesi için sözleşme veya teamül şartı aranmakta ve somut olayda bulunmamakta olmasına rağmen davacı alacağı olarak kabulünün doğru olmadığını, ayrıca müvekkilinin iade faturasının inceleme dışı bırakılmasının da doğru olmadığını belirterek hükmün kaldırılmasını ve davanın reddini istemiştir.
GEREKÇE: Dava, cari hesaptan doğan alacağın tahsili amacıyla başlatılan icra takibine itirazın iptali istemine ilişkindir.Davacı, davalıya kesintisiz güç kaynağı satıp teslim ettiğini, ancak karşılığında düzenlenen bir kısım faturaların bedellerinin ödenmediğini ileri sürmüş, davalı ise davacının sözleşme gereği yükümlülüklerini tam olarak yerine getirmediğini, cihazları geç teslim ettiğini, ayrıca cihazlarda eksiklik ve arızalar olduğunu, arızaların geç giderildiğini, bu nedenle zarara uğradığını, cihazların etiketlerinin gereği gibi basılmadığını, yanlış bilgilerin yer aldığını, dolayısıyla geçici kabulün de geç yapıldığını, bu nedenlerle davacı tarafça düzenlenen vade farkı faturasına karşılık müvekkilinin iade faturası düzenlediğini savunarak davanın reddini, aksi halde ayıplı imalat bedellerinin tenzilini talep etmiştir. Tarafların ticari defter ve kayıtları incelendiğinde, davalı tarafça vade farkı faturası olarak bildirilen … nolu 30.06.2010 tarihli 37.500,28-TL bedelli “1 adet hizmet bedeli, 1 adet finansman masrafı” açıklamalı faturanın davalının ticari defterlerinde kayıtlı olduğu, kayıtlar arasındaki farkın davalı tarafça düzenlenip davacı kayıtlarında yer almayan … nolu 28.12.2011 tarihli 33.934,44-TL bedelli “vade farkı” açıklamalı iade faturası ile davalı tarafça dönem sonlarında yapılmayan kur değerlendirmelerinden kaynaklandığı tespit edilmiştir. Kural olarak, vade farkı istenebilmesi için taraflar arasında bu konuda yazılı bir sözleşme bulunması veya teamül halini almış fiili bir uygulamanın mevcut olması gerekir. Öte yandan, içeriğinde “vade farkı” açıklaması bulunmamakla birlikte, taraflarca vade farkı faturası olarak kabul edilen 160240 nolu 30.06.2010 tarihli 37.500,28-TL bedelli fatura davalı defterlerine kaydedilmiş olmakla, davacının artık bu faturaya konu alacağını ispat ettiğinin kabulü gerekir. Bununla birlikte davacı vade farkı faturasına karşılık olarak davalı tarafça düzenlenen 429781 nolu 28.12.2011 tarihli 33.934,44-TL bedelli iade faturası ise davacı defterlerinde kayıtlı olmayıp, davalı tarafça haklılığına ilişkin bir delil de sunulmadığından cari alacak hesabında dikkate alınmamıştır. Söz konusu faturanın davacıya tebliğ edilmiş olması dahi tek başına alacağın ispatı açısından yeterli olmadığı gibi, sunulan kargo belgesi içeriğinde faturaya ilişkin açık bir bilgiye de rastlanılmamıştır.Davalının ayıplı, sözleşmeye aykırı ve geç teslim iddialarına gelince; dava konusu sözleşmenin 7.1 maddesinde en geç 15.11.2009 tarihine kadar teslimatın tamamlanacağı kararlaştırılmış, 10.1 maddesinde ve sözleşmenin ayrılmaz parçası sayılan Protokolün 7/2.maddesinde yükümlülüklerin belirtilen sürelerde ve gereği gibi yerine getirilmemesi halinde ceza şart ödenmesi kabul ve taahhüt edilmiştir. Ne var ki davalı taraf geç teslim nedeniyle zarara uğradığından söz etmekle birlikte cezai şart alacağı olduğu ve bu tutarın takas-mahsubunu talep ettiği yönünde bir savunmada bulunmamış, bu hususta dava öncesinde davacıya gönderilen bir ihtarname vs . de sunulmamıştır. Ayrıca davalı arızalı cihaz teslim edildiğinden bahisle ayıplı teslimat iddiasında da bulunmuş ve ayıplı teslim edilen cihaz bedellerinin tenzilini talep etmiş ise de, iş bu dava öncesinde ve yasal sürede ayıp ihbarında bulunduğuna dair bir delil sunmamış, ayrıca bu arızaların geç de olsa davacı tarafça giderildiğini belirtmiş olmakla, ayıp savunmasına da itibar edilmemiştir. Sözleşmeye aykırı olarak cihazlara doğru etiketlerin basılmadığı veya etiketlerde cihazlara ilişkin yanlış bilgilerin yer aldığı iddiasının değerlendirilmesi gerekirse; sözleşmeye konu tüm edimlerin yerine getirilmesinden sonra geriye dönük olarak sözleşmeye aykırılık iddiası TMK 2.m. uyarınca dürüstlük kuralı ile bağdaşmaz, kaldı ki bu iddia somutlaştırılmamış, ayrıca bu nedenle ürün iadesi talebi veya zararın takas-mahsubu talebinde bulunulmadığı gibi, ne şekilde ve tutarda bir zarara uğratıldığına yönelik bir delil de sunulmamıştır. Bu hususlarda tarafların tanıkları dinlenilmiş ise de, davanın niteliği gereği bu hususların tanıkla ispatı mümkün olmadığından ve karşı tarafça açıkça muvafakat de edilmemiş olduğundan tanık beyanlarına da itibar edilmemiştir.Bunun yanında davalı, Sözleşmenin 11.3 m. uyarınca, sözleşme bedelinin bakiye %30’luk kısmının kurum kabul raporunun onayından itibaren 45 günlük firma çeki ile ödeneceğini, buna rağmen davacının ekonomik olarak zor durumda olması nedeniyle bakiye %30’luk kısmın da ödendiğini belirtmiş, istinaf dilekçesinde ise bu hükme dayanarak alacağın muaccel olmadığını ileri sürmüş ise de; sözleşme bedelinin bir kısmı vadeye bağlanmış olmasına rağmen vadeden önce ödenmiş olmakla, artık sözleşmeye dayalı diğer cari hesap alacaklarının da muaccel olduğunun kabulü gerekmiş, davalının bu yöndeki savunması da haklı görülmemiştir. Davalı kur değerlendirmeleri farkından kaynaklanan davacı alacağına da açık bir itirazda bulunmamış olduğundan, davacı alacağı hesabında davacı lehine dikkate alınmıştır.O halde ilk derece mahkemesince davacının lehe delil vasfını haiz olan ticari defter ve kayıtlarına itibar edilerek davanın kısmen kabulüne dair verilen kararda bir isabetsizlik görülmemiş olup, açıklanan nedenlerle davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;Davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, Alınması gereken 5.451,61- TL istinaf karar harcından peşin yatırılan 1.362,90- TL harcın mahsubu ile bakiye 4.088,71- TL’nin davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına, Davalı tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına, Gerekçeli kararın birer örneğinin taraflara tebliğine, HMK ‘nun 361/1. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabileceğine, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle karar verildi. 12.09.2019