Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2018/1618 E. 2020/554 K. 03.06.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/1618
KARAR NO : 2020/554
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 14/12/2017
NUMARASI : 2014/969 Esas 2017/955 Karar
DAVA: Tazminat
BİRLEŞEN İSTANBUL 41.ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ 2013/117-2014/12 E.K. SAYILI DOSYASINDA
DAVA: Alacak( Ticari Satımdan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 03/06/2020
Asıl ve karşı davanın kısmen kabulune ilişkin hükmün taraf vekillerince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
ASIL DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde;müvekkili şirketin “…” marka ürünlerin Türkiye’de satışı için münhasıran yetkili olarak yirmi beş yıldır davalılardan … (…) firmasına tek satıcı konumu ile distribütörlük yaptığını, o tarihten bu yana … marka ürünlerin Türkiye’de pazarlama ve satışının davacı tarafından gerçekleştirildiğini, bu sürede … marka ürünlerin Türkiye’de satışı için emek ve mesai harcayarak, söz konusu marka altındaki ürünlerin Türkiye’de tanınır ve bilinir hale gelmesini sağlayıp Türkiye çapında büyük bir müşteri ve bayi çevresi oluşturulduğunu, hal böyle iken davalılardan … 2009 yılı içinde davacı ile şirketi satın alma amaçlı görüşmelere başladığını ve pazarlıklar yaptığını ve bu vesile ile … müvekilinin tüm ticari sırlarına, müşteri portföyü, bayi çevresi vb. bilgilerine de ulaştığını, lâkin daha sonra davacının yazılarına cevap verilmediğini, Türkiye’de mer’i haksız rekabeti engelleyici kurallara aykırı ve kötü niyetli şekilde 05.01.2012 tarihinde %99,5 pay ile kurucu ortağı olduğu diğer davalı ….Ltd. Şti.’ni kurduğunu, işbu şirkette şirket müdürü olarak da daha evvel davacı şirkette uzun yıllar boyunca müdürlük görevinde bulunan dava dışı … atadığını, bu kişinin tüm ticari sırlarına ve bilgilerine sahip olduğunun tartışmasız olduğunu, davalının işlem ve eylemlerinin haksız rekabet oluşturduğunu, …. ‘nin, diğer davalı şirketi kurduktan bir ay sonra bu kez fesih öneline uymaksızın 17/02/2012 tarihli e-mail göndererek haksız şekilde ve tek taraflı olarak vekiledeni ile arasındaki sözleşmeyi (sözlü) feshettiğini bildirdiğini; fesih tarihi ile sözleşmenin sona ermesinin kararlaştırıldığı süre arasında kâr mahrumiyetinin olacağını,stoklarında önemli miktarda mal kaldığınıdiğer bütün talepleri yanında davalıların yararlanacağı müşteri portföyü için davacıya bedel ödemesi gerektiğini, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile stoklardaki … markalı malları zararına satmak zorunda kalması nedeniyle uğradığı diğer zararlardan dolayı 5.000-TL maddi ve 5.000-TL manevi tazminatın her iki davalıdan müteselsilen tahsiline, uğradığı kâr kaybı nedeniyle 5.000-TL’nin ve hakkaniyet gereği belirlenecek portföy tazminatından şimdilik 10.000-TL nin 1 numaralı davalı … ‘den tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmişlerdir. Davacı vekili 05/02/2015 tarihinde kâr kaybı tazminatından bakiye 1.637.236,36-TL, portföy tazminatından bakiye 3.569.642,29-TL olmak üzere 5.206.878,65-TL bedel artırım talebinde bulunmuştur.
CEVAP:Davalılar vekili cevap dilekçesinde;işbu davanın, … tarafından davacıya karşı açılan, …16.ATM nin 2012/85 E. Sayılı dosyası ile birleştirilmesi gerektiğini, davacının yazışmalarında talep ettiği zarar miktarını 305.000-euro olarak belirlediği, kısmi dava olarak açılamayacağını, işbu davanın vekiledeni şirketlerden …..ltd.şti bakımından husumet yokluğundan reddi gerektiğini, … ile davacı arasında Alman hukukuna tabi bir alım – satım ilişkisi bulunduğunu, bu nedenle davacının distribütörlük sözleşmesinin feshi nedeniyle Türk hukukuna dayanarak portföy tazminatı, kar kaybı, maddi ve manevi tazminat talep etmesinin mümkün olmadığını, sözleşmenin Alman hukukuna tabi olduğunu ve bu hususun … tarafından vekiledeni … gönderilen 05/04/2012 tarihli e-mail ile de davacı tarafından ortaya konulduğunu, o halde davacı yanca talep edilebilecek tüm tazminat miktarları ve bunların talep edilebilirliğinin Alman hukuku kurallarına göre belirlenmesi gerektiğini, taraflar arasında bir alım-satım ilişkisi mevcut olup, somut olayda münhasır bir distribütörlük sözleşmesi bulunmadığından portföy tazminatı talep edilmesinin mümkün olmadığını, taraflar arasında tek satıcılık ilişkisinin varlığından bahsedebilmek için satıcı olduğunu iddia eden tarafın başka firmaların aynı ürün grubuna dahil ürünlerini satmaması gerektiğini, davacı şirket ise … ürünler ile aynı ürün grubuna dahil başkaca ürünleri de satmakta olduğunu, sözleşmenin haklı nedenle feshedildiğini,portföy tazminatı talep edilebilmesinin önemli bir diğer şartı, sözleşmenin feshine kendi kusuru ile sebebiyet vermiş olmaması olduğunu,sözleşme haklı nedenle derhal sona erdirildiğinden, davacının ihbar süresi verilmediğini öne sürerek kar kaybı talebinin de mümkün olmadığını, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
BİRLEŞEN DAVA:Davacı … vekili; davacı şirket tarafından davalı şirkete 2011 ve 2012 yılında toplam 120.101,94 -euro değerinde çeşitli ürünler satılarak davalıya teslim edildiğini, ancak ürün bedellerinin ödenmediğini, davalı tarafından bazı ürünlere ilişkin ayıp iddiasında bulunulduğunu, vekiledeni şirketin 19.03.2012 tarihinde e-posta ile ayıp ürünlerin hangisinin ayıplı olduğu ve teslimat tarihinin bildirilmesini istediklerini, ihtarname keşide ederek tebliğinden itibaren 7 gün içinde ayıplı malların teslim edilmesi ve/veya aynı süre içerisinde fatura bedellerinin ödenmesinin talep edildiğini, davalının süresi içinde ödeme yapmadığını, temerrüde düştüğünü, taraflar arasında faize ilişkin herhangi bir anlaşma da bulunmadığını, vekiledeni şirketin yabancılık teminatından muaf olduğunu beyanla, faturalardan kaynaklı 120.101,94-euro alacağın 27.02.2013 tarihinden itibaren işleyecek ticari temerrüt faizi ile birlikte tahsiline, eğer davalı dilekçe ekinde yer alan faturalara konu ürünlerin bedelini ödemek yerine bu ürünleri iade etmek istiyorsa herhangi bir ayıp iddiasını kabul etmemekle birlikte dilekçelerine ekli Ek-1 de yer alan faturalara konu malların vekiledeni şirkete iade edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmişdir.
BİRLEŞEN DAVAYA CEVAP:Davalı vekili süresinde olmayan cevap dilekçesinde; davacının ihtilaf konusu yaptığı malların davacı tarafından vekiledenine ayıplı olarak tedarik edildiğini, öncelikle stokda bulunan ayıplı malların mahkemece tespiti gerektiğini,İstanbul 26. ATM nin 2012/94 esas sayılı dosyasında görülmekle olan davanın sonucunun bekletici mesele yapılmasını, mahkemece bilirkişi marifetiyle ürünler üzerinde ayıp tespitinin yapılarak davanın reddine karar verilmesini talep etmişdir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI;Mahkemece; Almanya Düsseldorf Mahkemesinde aynı konuda açılan davanın eldeki davadan daha sonraki tarihte açılması nedeniyle bekletici mesele yapılması gerekmediği ,MÖHUK 24. Maddesi uyarınca uyuşmazlığa Türk Hukukunun uygulanması gerektiği , taraflar arasındaki ticari ilişkinin tek satıcılık sözleşmesi oldugu,davalı birleşen davacının tek satıcılık sözleşmesi haksız olarak feshedildiği davacının portföy tazminatı talep edebileceği, taraflar arasında 25 yıldan beri süregelen ticari ilişki bulunması nedeniyle davacının 4 aylık kar mahrumiyeti talebinin makul olduğu, davacının haksız rekabet iyiniyet kurallarına aykırı davranışı sebebiyle stoklarındaki malları zararına satmak zorunda kaldığı ve uğramış olduğu diğer zararlardan dolayı maddi ve manevi tazminat taleplerini usulüne uygun ispatlayamadığı, birleşen davada ise davaya konu faturanın tarafların ticari defterlerine kayıtlı olduğu davacının terditli olarak malların iadesini de talep ettiği buna rağmen davalı tarafından mallar iade edilmediğinden, davalıdan alacaklı olduğu gerekçesiyle asıl davada her iki davalı yönünden haksız rekabet ve ilintili zarar kapsamında stokların zararına satılmasından doğan zarar kapsamında açılan maddi manevi tazminat taleplerinin reddine, davalı … yönünden portföy tazminatı ve 4 aylık kar kaybı talebinin kısmen kabulüne karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ:1- Davacı vekili asıl dava ve birleşen dava yönünden yönünden;asıl davada tazminat miktarı yönünden yanlış değerlendirme yapılması sebebiyle müvekkilin uğradığı zararın giderilemediğini, karara esas alınan bilirkişi heyeti tarafından 2 ayrı rapor düzenlendiğini,08.03.2017 tarihli raporda hukukçu bilirkişi imzası bulunmasa da ikinci raporun “ayrık görüş” olarak değil 15.05.2017 tarihli ayrı bir rapor olarak tanzim edildiği, tüm bilirkişilerce imzalandığı ve 08.03.2017 tarihli rapordan tamamen farklı değerlendirme ve sonuç içermesi karşısında usulen raporların dikkate alınmasının mümkün olmadığını, ilk bilirkişi heyetince hazırlanan raporda hesaplamaların doğru şekilde ihtilaf konusu … marka ürünlerden müvekkilin elde ettiği gelir ve portföy üzerinden hesaplandığını, ikinci raporda ise son derece yanlış şekilde müvekkilin tüm şirket genel vergi matrahında belirlenen gelir giderleri üzerinden hesaplama yapıldığını,uyuşmazlık … marka ürünler olduğundan hesaplamanın da bu ürüne yönelik müvekkilin son 5 yılda elde ettiği kar ve müşteri portföyü üzerinden yapılması gerektiğini,Kar kaybının portföy tazminatı gibi hesaplanıp üzerine bir de 3 aylık fesih öneline göre bölünmesi kabul edilebilir olmadığını, kar kaybının 2011 yılındaki elde edilen kar, portföy tazminatının son 5 yıllık ortalama olarak alınması gerekmektiğini, 2011 yılında … marka ürünlerden elde edilen net karın müvekkilin sözleşmenin haksız olarak fesih edilmesi sebebiyle uğradığı kar kaybı ki bu bedel açık olarak tüm bilirkişi raporlarında ve tablolarında gösterildiği üzere;kabul anlamına gelmemek üzere 1.574.564,89-TL olduğunu hesaplamanın en azından bu bedelin 12’ye bölümü sonucunda aylık karı üzerinden hesaplanması gerektiğini – Portföy tazminatı ise 2007-2011 yılları arasında müvekkilin … marka ürünlerden elde ettiği toplam karın 5 yıllık ortalaması olup bilirkişi raporlarında gösterildiği üzere; 1.181.981,59-TL (5.909.907,96-TL/5) şeklinde hesabı gerektiğini ,bilirkişi raporunda belirlenen stok zarar satışlar yönünden maddi ve müvekkilin zedelenen ticari itibarı sebebiyle de manevi tazminata hükmolunması gerektiğini ;birleşen dava yönünde ise ayıp iddiasının değerlendirilmesi , tespit olunan ürünler iade olunsa dahi ayıplara istinaden fatura bedelinin mahsubu yapılarakbuna göre hüküm kurulması gerektiğini belirterek istinaf sebepleri doğrultusunda asıl ve birleşen davaya ilişkin kararın kaldırılmasını talep etmiştir. 2-Davalılar vekili asıl dava yönünden:Davalılar tarafından açılan ve karara baglanan Alman Mahkemesi (Düsseldorf Yüksek Eyalet Mahkemesi) taraflar arasındaki ticari ve hukuki ilişkiye ilişkin kararın Türkiye’de tanınmasına ilişkin açılan İstanbul Anadolu 5.ATM de açılan derdest davanın bekletici mesele yapılmasını, davalının açıkça ve yazılı bir şekilde davacının rakip ürünleri satmasına izin vermediğini,ve taraflar arasında tek satıcılık ilişkisi olduğuna ilişkin yazılı bir belge olmadığını, davalının da İstabul 13.ATM nin 2012/85 esas sayılı dosyasında verdiği cevap dilekçesinde taraflar arasında tek satıcılık sözleşmesi bulunmadığını ikrar ettiği , davacının oluşturduğu müşterileri davalı şirkete devrettiğine ve bu müşterilerden davalı şirketin yararlanmaya devam ettiğine ilişkin bir bilgi ve belgenin dosyaya sunulmadığını,aksinin kabulü halinde portföy tazminatı hesaplama yöntemi ve üst sınırdan verilmesinin doğru olmadığını, taraflar arasındaki ilişkinin satım sözleşmesi olması ve satım sözleşmesinde karekteristik edimin satıcının edimi olması nedeniyle davada uygulanması gereken hukukun Alman hukuk olduğunu, davalının sözleşmeyi davacının kârı artmasına rağmen müvekilinin pazar payının azalmasına bağlı olarak prestijinin düşmesi nedeniyle zarar görmesi ve davacının haksız eylemleri nedeniyle ilişkinin çekilmez hal aldığını, bu nedenle yapılan feshin haklı olduğu için fesihte önel verilmesine gerek olmadığını, davacının kâr mahrumiyeti talep edemeyeceğini, kâr kaybına hükmedilecekse kârın net kar üzerinden 3 aylık süre için hesaplanması gerektiğini ve ayrıcı 17.02.2012-20.04.2012 tarihleri arasında davacıya mal tedarikine devam edildiği için bu dönem için kâr kaybı olmayacağını ve davalıya karşı haksız rekabet teşkil eden bir eylemin olmadığını belirterek davanın tüm taleplerinin reddine karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Asıl dava münhasır distribütörlük (tek satıcılık) sözleşmesinden kaynaklanan portföy(denkleştirme)tazminatı ,kar kaybı ve maddi ve manevi tazminatın tahsili istemine, birleşen dava ise satım bedeline ilişkin fatura alacağının tahsili istemine ilişkindir. 5718 sayılı MÖHUK’un 50/1. maddesi gereğince, yabancı mahkemelerden hukuk davalarına ilişkin olarak verilmiş ve o devlet kanunlarına göre kesinleşmiş bulunan ilâmların Türkiye’de icra olunabilmesi yetkili Türk Mahkemesi tarafından tenfiz kararı verilmesine bağlıdır. Aynı Kanunun 58. maddesi gereğince, yabancı mahkeme ilâmının kesin delil veya kesin hüküm olarak kabul edilebilmesi yabancı ilâmın, karşılıklı işlem şartı hariç, tenfiz şartlarını taşıdığının mahkemece tespitine bağlıdır. Yine aynı Kanunun 59. maddesi gereğince yabancı ilâmın kesin hüküm veya kesin delil etkisi yabancı mahkeme kararının kesinleştiği andan itibaren hüküm ifade eder. Bu sebeple, yabancı mahkemelerden verilmiş olup da henüz Türk mahkemesince tanınıp tenfiz edilmemiş bir yabancı karar, Türk mahkemeleri önündeki bir davada kesin hüküm itirazına konu yapılamaz. Türk mahkemesince tanınıp tenfiz edilen yabancı mahkeme kararı, Türk hukuku bakımından kesin hüküm oluşturur. Buna bağlı olarak tanınıp, tenfiz edilen yabancı karar, aynı konudaki uyuşmazlığın tekrar Türk Mahkemelerinde görülmesini engeller.Asıl dava davalısı-birleşen davacı vekilinin taraflar arasında görülüp kesinleşen Düsseldorf Yüksek Eyalet Mahkemesi kararının tanınmasına ilişkin açılan ve bekletici mesele yapılmasını istediği tanıma davasında ;İstanbul Anadolu 5 ATM 2017 /1351E-20171239 K sayılı birleştirme kararının İstanbul BAM 13.H.D nin 208/716 E-2018/593 K sayılı karar ile kaldırılmasına karar verildiği ve yargılamanın 2018/772 Esas sayılı dava dosyası ile devam ettiği görülmüştür. Yargılama aşamasında tanınıp kesinleşen kesin hüküm niteliğinde bir karar bulunmadığı gibi tanıma davasına konu yabancı mahkeme de açılan dava eldeki davadan sonra açılmış olup buna göre mahkemenin tanıma davasının sonucunun beklemesine gerekli olmadığının kabulü gerekmiştir.(Yargıtay 11.H.D 24.10.2019 tarih ve 2018/1069 esas- 2019/6711karar sayılı ilamı aynı yöndedir.)Taraflar arasında yazılı sözleşme bulunmadığından ilişkide uygulanacak bir hukuk seçimi yapılmamıştır.Davacı Türkiye’de ticaret siciline kayıtlı ve Türkiye’de faaliyet gösteren şirket olup, davaya konu talepler ve taraflar arasındaki ticari ilişkinin mahiyeti ve sözleşmenin ifa yeri Türkiye olması , ve sözleşmede daha sıkı ilişkili hukuk, Türk Hukuku olduğundan davada ilk derece mahkemesince Türk Hukukunun uygulanması gerektiği yönünde ki tesbiti yerindedir. TTK’nun 122/5 m. uyarınca TTK 122.m. hükmü, hakkaniyete aykırı düşmedikçe, tek satıcılık ile benzeri diğer tekel hakkı veren sürekli sözleşme ilişkilerinin sona ermesi hâlinde de uygulanacaktır. TTK 122.m. uyarınca tazminat talep edebilmek için, öncelikle karşı tarafla tek satıcılık vb. bir ilişki içinde olunduğunun ispatı gerekir. Tek satıcılık sözleşmesi; üretici ile tek satıcı arasındaki ilişkileri düzenleyen, üreticinin mallarını belirli bir bölgede tekel şeklinde satmak üzere tek satıcıya göndermeyi üstlendiği, tek satıcının da kendisine gönderilen malların sürümünü artırmak için kendi adına ve hesabına faaliyette bulunduğu, taraflar arasında sürekli borç ilişkisi doğuran isimsiz bir sözleşmedir (Yargıtay 19.Hukuk Dairesi’nin 28.09.2016 tarihli 2016/5707 E., 2016/12723 K. sayılı emsal kararı). TTK 122/4 m. uyarınca denkleştirme istem hakkının sözleşme ilişkisinin sona ermesinden itibaren bir yıl içinde ileri sürülmesi gerekmekte olup, taraflar arasındaki ilişkinin 17.02.2012 tarihinde sona erdiği tarafların kabulünde olduğundan istem hakkının hak düşürücü sürede ileri sürüldüğü kabul edilmiştir.Portföy tazminatı istenebilmesi için; Tek satıcılık sözleşmesinin, üreticinin haklı bir nedenle sözleşmeyi feshi halinden başka bir nedenle sona erdirilmesi gerekir. Tek satıcının sözleşmenin ifası sırasında sözleşmeye konu ürünün markanın yayılmasına katkıda bulunarak müşteri çevresini oluşturması veya önemli ölçüde geliştirmesi gerekir. Sözleşmenin sona ermesinden sonra, tek satıcı tarafından oluşturulan veya önemli ölçüde geliştirilen müşteri çevresinden üreticinin yararlanmaya devam etmesi gerekir. Tek satıcının sözleşme sonrasında kendisinin oluşturduğu veya önemli ölçüde geliştirdiği müşteri çevresinden artık yararlanamaması gerekir.Somut olayda taraflar arasındaki ticari ilişkinin yazılı sözleşme olmaksızın 25 yılı aşkın süredir devam ettiği hususu ihtilafsızdır. …. GmbH’nin kendisi de davacıya ait bölgede yıllar boyunca satış yapmayıp, Türkiye’den gelen taleplerde direkt satış yapmayıp, müşterilerini Resmi dağıtıcısı olan davacıya yönlendirildiği bu durumun sözleşmeyi feshetmeden yaklaşık 1 ay önce 05/01/2012 tarihinde Türkiye de diğer davalı şirketi kurana kadar devam etmiş olup davacının satış bölgesinde başka satıcılar bulunduğu yönünde de bir iddia bulunmamaktadır. … GmbH tarafından davacıya gönderilen sertifikalarda … Kaldırma ve Hidrolik Ekipmanlarının ve … Garanti şartlarına tabi olan orijinal … Yedek parçalarının “Solely Distributed in Turkey”Türkiye münhasır distribütörünün … A.Ş olduğuna ilişkin sertifikalar düzenlenmiş ve e- postalarında da Türkiyedeki resmi dağıtıcı anlamına gelen “official distribütör” ifadesini kullanmış olup, taraflar arasında fiilen davacının davalıya ait “…” marka ürünleri kendisine münhasır bölgede tek başına satması hususunda yetki verildiği , davalı markası ve ürünlerinin davacı tarafından Türkiye pazarına sokulduğu ve tanıtıldığı, davalının da buna herhangi bir itirazı bulunmadığı, davacının taraflar arasında görülüp kesinleşen İstanbul 16. ATM’nin 2012/85 E-2012/265 Ksayılı dava dosyasında davacının aralarındaki ticari ilşkinin tek satıcılık olmadığına ilişkin bir ikrarı olmadığı gibi mahkemede bunun aksi yönünde bir tespit yapılmadığı buna göre, taraflar arasındaki ticari ilişkinin niteliği gereği tek satıcılık sözleşmesi olduğunun kabulü gerekmektedir.Davalı … GmbH; feshin davacının başka firmalara ait aynı ürün gamına dahil ürünler satmak suretiyle haksız rekabet yaptığı, müşterilerine maddi ve hukuki dayanaktan yoksun mektuplar göndermek suretiyle prestijinin zarar görmesine sebebiyet vermesi nedeniyle haklı olduğunu iddia etmektedir, Kural olarak tek satıcılık sözleşmesinde davacı satıcının sadakat ve rekabete aykırı davranışlardan kaçınma yükümlügü mevcut olup, kurulan bir sözleşmede satıcının bu yükümlüğünü ihlal etmesi sözleşmenin tek satıcılık sözleşmesi niteliğini ortadan kaldırmaz.Ancak sözleşmeye aykırılık teşkil edecek olup,davacı 2007-2013 yılları arasında … marka ürünler dışında aynı ürün gamında satışlar yapmış ise de 2009 yılı içinde davacı şirketi ile ortaklık kurma amaçlı olarak görüşmelere başlaması ve bu kapsamda davacının tüm portföyü ve hesaplarına ve elektronik postalarda şirket bilançolarının paylaşılması sebebiyle davalı Colombus GMBH bu durumu öğrendiği halde, bu konuda davalıya herhangi bir ihtar ya da uyarıda bulunmamış ve sözleşmeyi 17.02.2012 Tarihli E-Posta ile alt şirketini geliştirmek için feshetmiş olup davacının rekabete aykırı davranışları nedeniyle feshetmemiştir. Sözleşmeyi feshettikten sonra açtığı İstanbul 16. ATM’nin 2012/85 E-2012/265 K dosyasında bu satışların ve davacının müşterilerine gönderdiği mektupların haksız rekabet teşkil etmediği hususu da kesinleşmiştir. Buna göre tarafların iradelerinin bu konuda da uyuştuğu ve sözleşmeye aykırılık halinin oluşmadığı ve davalı yönünden haklı sebep oluşturmadığı kabul edilmiştir.Taraflar arasında belirsiz süreli sözleşmenin davalı tarafından haklı bir sebebe dayanmayan tek taraflı feshinin haksız olduğu anlaşılmıştır. Portföy tazminatı talep edebilmek için, taraflar arasında 25 yıl devam eden ticari ilişkide, Türkiye’de “…” marka ürünlerin (anahtar, kilit ve aksesuarları)bilinen marka olmasında tek başına 25 yıldır satış yapan davacının katkısı olmadığının söylenemeyeceği, yabancı mahkeme kararında davalı üreticinin davacıya reklam için masraf ödemesi yaptığı buna göre davacının ülke içinde ürünün tanıtımı için faaliyette bulunduğu, davacının oluşturduğu, müşteri çevresinin başlangıçta davalı tarafından yeni bir şirket kurmak yoluyla ortaklık yapılacağı söylenilen dönemde, davacı şirketin satış ağına ilişkin bilgilerin davalı şirket eline geçtiği, davacının … ürünlerinin müşteri çevresi hakkında bilgi sahibi olduğu ve müşteri çevresinin ürünle birlikte hareket edeceği ve yeni kurulan şirkete yönleneceği ve yeni kurulan … Türkiye’nin %99,5 hissesine sahip … GmbH’nin geliştirilen müşteri çevresinden yararlanmaya devam edeceğinden davacının portföy tazminatı talep etme koşullarının oluştuğu ve yine davalı üretici tarafından; belirsiz süreli sözleşme ihbar öneli verilmeden tek taraflı olarak davalı tarafından sonlandırılmış olup, davacının kar mahrumiyeti talep edebileceği, bu tür sözleşmelerde özel bir ihbar süresi düzenlenmemiş ise de TTK 121/3 maddesi uyarınca Yargıtay kararları doğrultusunda bu tür sözleşmelerde ihbar süresinin makul bir süre olması gerektiği, dolayısıyla belirsiz süreli acentelik sözleşmesinin feshi için TTK. 121(1) maddesinde düzenlenen 3 aylık ihbar süresinin kıyasen uygulanabilecek olup, olayı çevreleyen koşullar, sözleşmenin niteliği ve ekonomik büyüklüğü dikkate alınarak bu süre daha uzun olarak belirlenebilceğinden mahkemece makul ihbar önelinin 4 ay olarak kabul edilmesi ve bu süre üzerinden kar mahrumiyetine talep edilebileceğine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir.Davalı vekili bilirkişi raporları arasında tazminat hesaplamaları yönünden çelişki olduğunu iddia etmiş ise de Bilirkişi raporu HMK’nın 282. maddesine göre, takdiri delil niteliğinde olup, Hakim, bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir. Bilirkişilerin davacı ticari defterlerine göre tespit edilen aynı finansal verileri esas almış ancak ilk bilirkişi raporunda davacının davalı ile yaptığı ticaret kapsamında son 5 yılda elde ettiği kar ortalaması usülüne uygun hesaplanmamıştır. … marka ürünlerin maliyeti ve bu markaya isabet eden faaliyet giderinin 5 yıllık ortalamasının ,bu markaya isabet eden satış tutarının 5 yıllık ortalamasından çıkarılarak bulunan ve TTK madde 122/2’deki yöntemle davacının davalıya yaptığı ticaret kapsamında son 5 yılda elde ettiği karın ortalaması (Y.19 H.D nin 18/01/2018 tarih ve 2016/1758 E- 2018/127 K)dikkate alınarak hesaplama yapan bilirkişi raporu uyarınca tespit edilen 684.643,92-TL üst sınırdaki portföy tazminatı ve 4 ay üzerinden 228.241,64-TL kâr kaybı zararının davalı ….GMBH den tahsiline karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. Davacı her iki davalının haksız rekabet ve iyiniyet kurallarına aykırı davranışları sebebiyle stoklarındaki “…” marka malları zararına satmak zorunda kaldığı ve uğradığı diğer zararlardan dolayı maddi ve manevi tazminat talep etmiş ise de bu zararların ispatına elverişli delil sunulmamış ve haksız rekabet fiillerinin işlendiği usulüne uygun ispatlanamadığından mahkemece anılan taleplerin reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir.Birleşen dava; tek satıcılık sözleşmesi uyarınca satılan ürün bedellerinin tahsili istemine ilişkindir, faturalar davalının ticari defterlerinde kayıtlı olup, faturaya konu malların davalıya teslim edildiği hususu ihtilafsızdır. Davalı faturaya konu bir kısım mallar yönünden davacıya ayıp ihbarında bulunmuş ise de gerek davadan önce gerekse dava sırasında TBK 227. maddesinde düzenlenen seçimlik haklarınnı kulandığına yönelik herhangi bir talep ve beyanda bulunmamış,satıcı davacının malların teslimi talebi yönünden olumlu cevap vermemiş,suresinde olmayan cevap dilekcesinde ve yargılama sırasında ve ayıp nedeniyle malları ederinden düşük sattığını iddia etmekle yetinmiştir. Davadan önce mallarıda bulunduğu iddia olunan ayıbın varlığı ve niteliği konusunda herhangi bir tespit yaptırılmadığı gibi ayıplı ürünlerin bedelinden düşük satıldığına dair herhangi bir delil sunulmamış olup buna göre davacı-birleşen davada davalı faturaya konu mallara yönelik ayıp iddasını ispatlayamamış olup davacı-birleşen davacı tarafından teslim edildiği sabit olan mallara ilişkin davacı-birleşen davada davalı ticari defterlerinde kayıtlı cari hesap alacağı kadar birleşen davada davacının alacaklı olduğu anlaşılmıştır. Bu durumda mahkemece davaya konu alacağın davacı-birleşen davada davalıdan tahsiline karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir.Açıklanan nedenlerle taraf vekillerinin istinaf nedenleri yerinde görülmediğinden istinaf başvurularının reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM :Yukarıda açıklanan nedenlerle: Taraf vekillerinin istinaf başvurusunun HMK ‘nun 353(1)b-1 maddesi uyarınca ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE,Asıl davada; davacıdan alınması gereken 54,40- TL istinaf karar harcından peşin yatırılan 35,90- TL harcın mahsubu ile bakiye 18,50- TL harcın davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,Asıl davada; davalı Davalı … GmbH den alınması gereken 62.357,39- TL istinaf karar harcından peşin yatırılan 15.589,35- TL harcın mahsubu ile bakiye 46.768,04-TL harcın davalı Davalı … GmbH den alınarak hazineye gelir kaydına,Birleşen davada; davacı-birleşen davada davalı …San. Ve Tic.AŞ den alınması gereken 19.302,77-TL istinaf karar harcından peşin yatırılan 4.825,69-TL harcın mahsubu ile bakiye 14.477,08-TL harcın birleşen dosya davalısı ….AŞ den alınarak hazineye gelir kaydına,İstinaf yoluna başvuran asıl davada davacı-birleşen davada davalı tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına, Gerekçeli kararın bir örneğinin taraf vekillerine tebliğine, HMK ‘nun 361/1. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabileceğine, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle karar verildi. 03/06/2020