Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2018/1542 E. 2019/1436 K. 21.11.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/1542
KARAR NO : 2019/1436
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 05/04/2018
NUMARASI : 2016/292 E.- 2018/344 K.
ASIL DAVA : Tazminat (Ticari Satım Sözleşmesinden Kaynaklanan)
BİRLEŞEN DAVA : İtirazın İptali (Ticari Satım Sözleşmesinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 21/11/2019
Asıl ve birleşen davaların kısmen kabulune yönelik hükmün taraf vekillerince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü.
ASIL DAVA: Davacı vekili, müvekkilinin yurtdışında mukim …. firması ile dantel malzemeden oluşan ve püskül saçakları bulunan tanesi 3,75-euro bedelle 21.600 adet siyah renk , 18.000 adet beyaz renk ve 14.400 adet turuncu renk olmak üzere toplam 54.400 adet bayan hırkası üretimi için 21.12.2015 tarihinde anlaştığını, anlaşma gereği üretilecek malların 01.03.2015 tarihinde bu firmaya teslim edileceğini, müvekkilinin turuncu renk hırkalarda kullanılacak kumaşı dava dışı … firmasından, hırkaların saçak kısımlarına dikilmek üzere 17.600-metre püskülü ise 37.065,60-TL bedelle davalıdan satın aldığını, davalının söz konusu saçaklı şeritleri 04.02.2016-16.02.2016 tarihleri arasında peyder pay teslim ettiğini, müvekkilinin 09.02.2016 tarihinde … A.Ş.’ne ürünler üzerinde uygunluk denetlemesi yapması için başvurduğunu ve bu firmanın 16.02.2016 tarihinde incelemelerde bulunarak rapor düzenlediğini, raporda turuncu renkte üretilen bayan hırkalarının saçak kısımlarında maddesi(kanserojen) tespit edildiğini, durumun davalıya bildirildiğini, müvekkilinin 18.02.2016-22.02.2016 tarihleri arasında başka bir firmaya daha test yaptırdığını ve aynı yönde rapor düzenlendiğini, bu testler neticesinde davalının ayıplı ifasının ortaya çıktığını ve dava dışı … firmasının 14.400 adet turuncu renkteki dantel kumaş ve saçaklardan oluşan bayan hırkasını uluslaraarası yasal standartlara uymadığı gerekçesiyle 17.02.2016 tarihinde almaktan imtina ettiğini, bu ayıp nedeniyle müvekkilinin ciddi zarara uğradığını ve davalı adına 02.03.2016 tarihli zarar faturası düzenleyerek gönderdiğini, ancak davalının faturaya itiraz ettiğini, müvekkilinin 14.400 adet ürünü ihraç etme imkanını kaybettiğini, ürünlerin elinde kaldığını, ayrıca müvekkilinin ticari itibarının zedelendiğini ileri sürerek bilirkişi incelemesi sonucu belirlenecek meblağa göre fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 20.000-TL maddi ve 20.000-TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacı vekili 20.02.2018 tarihli ıslah dilekçesinde, raporda zarar tutarının KDV hariç hesaplandığını, KDV dahil edildiğinde bu tutarın 186.647,32-TL olduğunu bildirerek , maddi tazminata ilişkin talebini ıslah etmiştir.
ASIL DAVAYA CEVAP: Davalı vekili, davacı tarafça imzalanarak onaylanan 28.01.2016 tarihli sipariş föyüne göre saçaklı şeritlerin eksiksiz ve ayıptan ari şekilde 04.02.2016-16.02.2016 tarihleri arasında davacıya teslim edildiğini, sipariş föyünde, davacıya satılan ürünlerin kontrolünün, dikilmeden(kumaş kesilmeden) önce yapılması ve dikildikten sonra hiçbir sorumluluğun kabul edilemeyeceğinin açıkça belirtildiğini, ancak davacının buna rağmen ürünleri diktikten ya da kestikten sonra kontrol ettirdiğini ve ayıp ihbarında bulunmaya çalıştığını, müvekkilinin bir sorumluluğunun bulunmadığının 09.03.2016 tarihli ihtarname ile de davacıya bildirildiğini, davacının üründeki ayıbı 02.03.2016 tarihli fatura ile yani yasal süreden sonra bildirdiğini, davacı tarafça sunulan 18.02.2016 tarihli e-postanın ise içeriği itibariyle geçerli bir ayıp ihbarı niteliğinde olmadığı gibi şekle aykırı olarak şirket çalışanına yapıldığını, kaldı ki müvekkilinin sattığı üründe ayıp bulunmadığını, tespit edildiği söylenen kanserojen maddenin müvekkilinin sattığı şeritten kaynaklanmadığını, davacı satın aldığı bu şeridi başka ürünlere eklediğinden ve diktiğinden ayıbın bu sebeple ortaya çıktığını savunarak davanın reddini istemiştir.Davalı vekili 06.03.2018 tarihli dilekçesinde, ıslah edilen kısım yönünden 2 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğunu belirtmiştir.
BİRLEŞEN DAVA: Davacı vekili, davalının cari hesap borcunu ödemediğini, alacağın tahsili amacıyla başlatılan icra takibinin ise davalının haksız itirazı ile durduğunu ileri sürerek itirazın iptali ile takibin devamına,icra inkar tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.
BİRLEŞEN DAVAYA CEVAP: Davalı vekili, davacının müvekkiline karşı edimini ayıplı ifa ettiğini, bu nedenle müvekkilinin zarara uğradığını, buna rağmen davacının kötüniyetli olarak bu davaya konu icra takibini başlattığını savunarak davanın reddini ve kötüniyet tazminatına hükmedilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARI:Mahkemece; davacı-birleşen dava davalısının, davalı-birleşen dava davacısından satın aldığı ürünlerin kanserojen madde içermesi nedeniyle nedeniyle ürünün ihraç edilemediği, tespit edilen ayıp gizli ayıp olup davalı-birleşen dava davacısı satıcının ağır kusurlu olduğu, dolayısıyla ayıbın süresinde olmadığı iddiasının yerinde olmadığı, ürünü artık hiç kullanılamayacak bir ayıpla sunulması nedeni ile bedelinin talep edilemeyeceği, bu nedenle davalı-birleşen dava davacısının ancak 2015 yılı devri olan 3.368,94-TL yönünden takibinde haklı olduğu, öte yandan alacağın likit olmadığı, davacı-birleşen dava davalısının kötüniyetli olduğunun ispat edilemediği, asıl davada ise davalı-birleşen dava davacısının ağır kusurlu olması nedeniyle sipariş föyündeki ayıptan sorumluluğunu kaldıran hükümlerin geçersiz olduğu, ancak davacının 21/12/2015 tarihinde aldığı yurtdışı siparişi için 28/01/2016 tarihinde davalıya sipariş vermesi nedeni ile ürünü yeterince kontrol etme zamanı kalmadığından derhal dikime geçtiği, ayrıca 09/02/2016 tarihinden sonra üretimi durdurmak yerine 16/02/2016 tarihine dek ürünü aldığı ve zararın bu nedenle arttığı, bu nedenle TBK 52 çerçevesinde değerlendirme yapılarak davacının maddi tazminat talebinin kısmen kabulüne karar vermek gerektiği, davacı-birleşen dava davalısının ticari itibarının zarar gördüğü sabit olmadığından manevi tazminat talebinin haklı görülmediği, ayrıca alacağın ıslaha tabi kısmının zamanaşımına uğradığı iddiasının yerinde olmadığı ve malın yurtdışına ihraç edilemediği gözetildiğinde KDV talebinin yerinde olmadığı gerekçesiyle asıl davanın kısmen kabulü ile, 86.410,08-TL’nin, 20.000-TL’sine dava tarihinden, bakiyeye ıslah tarihinden itibaren yasal faiz işletilerek davalıdan tahsiline, fazla istemin ve manevi tazminat isteminin reddine, birleşen davanın kısmen kabulü ile, davalının 3.368,94-TL asıl alacağa yönelik itirazının iptaline, takibin bu miktar asıl alacak üzerinden devamına, icra inkar tazminatına hükmedilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: 1-Asıl dava davacısı-birleşen dava davalı vekili;1-Maddi zararın oluşumunda müvekkiline kusur atfedilemeyeceğini, ilk derece mahkemesince müvekkilinin dava dışı müşterisinden siparişi alması üzerine hemen kumaş ve püskül siparişi verebileceği varsayımıyla hukuka aykırı karar verildiğini, oysa müvekkilinin sipariş için kumaşın cinsi, kalitesi, rengi ve fiyat çalışmasını yaptığını ve müşterinin kumaş numunesine onay vermesi üzerine davalıya sipariş verebildiğini, bu çalışmaları ve araştırmaları yapmasının işin icabı gereği olduğunu, müvekkili yönünden zararın 17.02.2016 tarihinde yani müşterisinin malı alamayacağını bildirdiği tarihte ortaya çıktığını, ayıbın bilinmediği bir tarihte üretimin durdurulması gibi bir zorunluluk olamayacağını, kaldı ki 09.02.2016 tarihinde üretim durdurulmuş olsa dahi 17.02.2016 tarihinden sonra üretimin gerçekleştirilemeyeceğini, bilirkişi raporunda ayıbın ne şekilde giderileceğinin dahi tartışılmadığını, hırkaların ince kumaştan üretildiğini ve püskül kısımlarının üst kumaşa ince işçilik ile dikkatlice monte dilerek dikildiğini, dolayısıyla ayıplı kısımların sökülmesinin oldukça güç olduğunu ve kumaşı deforme edebileceğini, 2-Maddi tazminata KDV dahil rakam üzerinden hükmedilmesi gerekirken, KDV’siz rakam üzerinden hükmedilmesinin doğru olmadığını,müvekkilinin dış pazar piyasasındaki marka değeri zedelendiğinden manevi tazminat taleplerinin reddinin doğru olmadığını, 3-Birleşen davada reddedilen kısım yönünden müvekkili lehine kötüniyet tazminatına hükmedilmesi gerektiğini belirterek asıl ve birleşen davada verilen hükümlerin kaldırılmasını istemiştir. Asıl Dava Davalısı-Birleşen Dava Davacısı vekili ; 1-Sipariş föyüyle yükümlendiği yükümlülüğü yerine getirmeyen, basiretsiz şekilde davranıp ürünleri diktirdikten sonra ayıp iddiasında bulunan davacının zarar talebinde bulunamayacağını, 2-Hükme esas alınan bilirkişi raporu yetersiz olduğu gibi, mahkemenin gerekçesi ile raporun birbiriyle çeliştiği, blirkişilerce kanserojen madde ihtiva eden ürünler üzerinde teknik inceleme yapılmadığını, doğruluğu ve içeriği ispatlanmamış test sonuçları üzerinden değerlendirme yapılmasının doğru olmadığını, ayıp hususunda tanık dinletme taleplerinin haksız olarak reddedildiğini, gönderilen e-postaların hiçbirinin içeriği itibariyle ayıp ihbarı niteliğinde olmadığını3-Islaha karşı sunulan zamanaşımı definin haksız olarak reddedildiğini belirterek asıl ve birleşen davada verilen hükümlerin kaldırılmasını istemiştir.
GEREKÇE: Asıl dava, satışa konu ürünlerin ayıplı olduğu iddiasıyla uğranılan zararın tazmini; birleşen dava ise satışa konu ürünlere ilişkin düzenlenen faturalar nedeniyle oluşan cari hesap alacağının tahsili amacıyla başlatılan icra taibine itirazın iptali istemine ilişkindir. Davacı-birleşen dava davalısı dava dışı firma için üreteceği hırkalarda kullanacağı saçakları davalıdan satın aldığını, ancak turuncu renkteki saçaklarda kanserojen azo maddesi tespit edilmesi nedeniyle dava dışı alıcı firmanın bu renkteki hırkaları almaktan vazgeçtiğini, bu nedenle maddi-manevi zarara uğradığını ileri sürmüş, davalı-birleşen dava davacısı ise ayıp iddiasının doğru olmadığını, kaldı ki usulüne uygun ayıp ihbarının bulunulmadığını, aralarındaki anlaşma uyarınca davacının kontrollerini ürünü dikmeden önce yapması gerektiğini savunarak davanın reddini istemiştir. Tacirler arası satış sözleşmelerinde 6102 sayılı TTK’nun 23. maddesi ile, bu madde yollamasıyla 6098 sayılı TBK’nun satış sözleşmesine ilişkin hükümleri uygulanacaktır. Davacı-birleşen dava davalısı tarafça sunulan ve uluslararası akreditasyona sahip test kuruluşları olarak kabul edilen iki ayrı firma tarafından yapılan inceleme sonucu düzenlenen raporlarda, turuncu renkteki saçaklarda sınırın üzerinde kanserojen etkisi olan azo maddesi tespit edilmiş olup, bu durumda söz konusu ürünlerin gizli ayıplı olduğunun kabulü gerekmiştir.Davalı-birleşen dava davacısı bilirkişi heyeti raporuna karşı, ürünlerdeki ayıp iddiasına ilişkin yeniden inceleme yaptırılması yönünde bir itirazda bulunmamış olduğundan,istinaf aşamasındaki bu yöndeki itirazı haklı görülmediği gibi, davanın niteliği gereği ayıba ilişkin tanık dinletme talebi de yerinde görülmemiştir. Gizli ayıp yani kullanımla ortaya çıkan bir ayıp söz konusu olduğundan ayıp ihbar süreleri bakımından TTK’nun 23.maddesi hükmü değil, TBK’nun 223. ve 225. maddeleri hükümleri dikkate alınacaktır. 6098 sayılı TBK’nun 223.maddesi “(1)Alıcı, devraldığı satılanın durumunu işlerin olağan akışına göre imkân bulunur bulunmaz gözden geçirmek ve satılanda satıcının sorumluluğunu gerektiren bir ayıp görürse, bunu uygun bir süre içinde ona bildirmek zorundadır.(2)Alıcı gözden geçirmeyi ve bildirimde bulunmayı ihmal ederse, satılanı kabul etmiş sayılır. Ancak, satılanda olağan bir gözden geçirmeyle ortaya çıkarılamayacak bir ayıp bulunması hâlinde, bu hüküm uygulanmaz. Bu tür bir ayıbın bulunduğu sonradan anlaşılırsa, hemen satıcıya bildirilmelidir; bildirilmezse satılan bu ayıpla birlikte kabul edilmiş sayılır.” şeklinde, Aynı yasanın 225.maddesi ise “(1)Ağır kusurlu olan satıcı, satılandaki ayıbın kendisine süresinde bildirilmemiş olduğunu ileri sürerek sorumluluktan kısmen de olsa kurtulamaz.(2)Satıcılığı meslek edinmiş kişilerin bilmesi gereken ayıplar bakımından da aynı hüküm geçerlidir.” şeklinde düzenlenmiştir.Somut olayda dava konusu ürünlerin 28.01.2016 tarihli sipariş doğrultusunda 04.02.2016-16.02.2016 tarihleri arasında davacı-birleşen dava davalısına teslim edildiği tarafların kabulündedir, davacı 09.02.2016 tarihinde ürünler üzerinde inceleme için müracaatta bulunmuş, 16.02.2016 tarihinde ürünlerin ayıplı olduğunu öğrenmiştir. Davacı 18.02.2016 tarihli e-posta ile durumu davalı şirket çalışanına bildirmiştir, ne var ki davalı e-posta hesabının şirket yetkilisi olmayan birine ait olması nedeniyle ihbarının geçerli olmadığını ileri sürmüş ise de, yine dosya kapsamında mevcut olan 28.01.2016 tarihli e-postada aynı davalı çalışanı tarafından sipariş föyünün davacıya gönderildiği ve onay istendiği görülmüş olup, bu durumda söz konusu çalışanın davalı adına hareket etme yetkisi olduğunun, dolayısıyla bu çalışana yapılan ayıp ihbarının geçerli olduğunun kabulü gerekmiştir.Kaldı ki gerekli testleri yaptırdıktan sonra ürünü satmış olsaydı veya insan sağlığı için tehlike teşkil edecek bir hususta bu işi meslek edinmiş firma olarak daha dikkatli davransaydı, ürünlerin sınırın üzerinde kanserojen madde içerdiğini tespit edebilecek olan, dolayısıyla ağır ihmali bulunan davalı-birleşen dava davacısı satıcının ağır kusurlu olduğunun kabulü gerekir ki, bu durumda TBK 225. maddesi uyarınca davalı, ayıp ihbar süresine uyulmadığı yönündeki savunması ile sorumluluktan kısmen de olsa kurtulamayacaktır. (Yargıtay 19. HD’nin 05.11.2015 tarihli 2015/579 E., 2015/14060 K. sayılı emsal kararı). Öte yandan TBK’nun 221.m. “Satıcı satılanı ayıplı olarak devretmekte ağır kusurlu ise, ayıptan sorumluluğunu kaldıran veya sınırlayan her anlaşma kesin olarak hükümsüzdür. “ şeklinde düzenlenmiş olup, bu durumda davalının sipariş föyü uyarınca sorumsuz olduğu yönündeki savunmasına itibar edilmediği gibi, TBK 231/2 m. uyarınca davalının ıslah edilen kısma ilişkin zamanaşımı defi de haklı görülmemiştir. Bununla birlikte, TBK’nun 227.maddesi “Satıcının satılanın ayıplarından sorumlu olduğu hâllerde alıcı, aşağıdaki seçimlik haklardan birini kullanabilir: 1. Satılanı geri vermeye hazır olduğunu bildirerek sözleşmeden dönme. 2. satılanı alıkoyup ayıp oranında satış bedelinde indirim isteme. 3. Aşırı bir masrafı gerektirmediği takdirde, bütün masrafları satıcıya ait olmak üzere satılanın ücretsiz onarılmasını isteme. 4. İmkân varsa, satılanın ayıpsız bir benzeri ile değiştirilmesini isteme…,alıcının genel hükümlere göre tazminat isteme hakkı saklıdır……. “ hükmünü, Aynı yasanın 229. maddesi “(1)Satış sözleşmesinden dönen alıcı, satılanı, ondan elde ettiği yararları ile birlikte satıcıya geri vermekle yükümlüdür. Buna karşılık alıcı da, satıcıdan aşağıdaki istemlerde bulunabilir: 1.Ödemiş olduğu satış bedelinin, faiziyle birlikte geri verilmesi. 2. Satılanın tamamen zaptında olduğu gibi, yargılama giderleri ile satılan için yapmış olduğu giderlerin ödenmesi. 3. Ayıplı maldan doğan doğrudan zararının giderilmesi. (2)Satıcı, kendisine hiçbir kusur yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe, alıcının diğer zararlarını da gidermekle yükümlüdür.” hükmünü haizdir. Somut olayda davacı-birleşen dava davacısı sözleşmeden dönerek hem ayıplı ürüne ilişkin satış bedelini ödemekten imtina etmiş,hem de ayıplı maldan doğan zararlarının tazminini istemiştir. Dava konusu ürünlerin ayıplı olduğu sabit olup, bu durumda birleşen davada bu ürünlere ilişkin cari hesap alacağının tahsili talebi haksızdır. Öte yandan davacı ayıplı saçakların hırkalara dikilmiş olması ve hırkaların alıcısı olan firmanın bu ürünleri almaktan imtina etmesi sebebiyle zarara uğradığını ileri sürmektedir. Bu zarar, “ayıbı takip eden zarar” niteliğinde olup, ağır kusurlu olan davalı kural olarak bu zarardan da sorumludur. Ne var ki, davacı taraf da hırka siparişini aldıktan sonra makûl sürede saçakları satın almamış, ayrıca satışa konu saçakları hırka dikiminde kullanmadan önce inceletip zararın artmasını engelleyebilecekken bunu yapmamış, dikimden sonra inceleme yaptırmış, yine dava dışı firmaya ürün teslim süresi henüz dolmadığı halde yeni saçak ve yeni kumaş temini yoluna gitmeyi tercih etmeyerek de kusurlu davranmıştır. Bu durumda ilk derece mahkemesince davacının bu zararının oluşumunda tarafların eşit kusurlu olduklarının kabulünde bir isabetsizlik görülmediği gibi, davacının söz konusu ürünleri yurtdışına ihraç etmemiş olması nedeniyle ancak KDV hariç zarar tutarını talep edebileceği yönündeki kabulünde de usul ve yasaya aykırı bir yön görülmemiştir. Ayrıca oluşan bu zarar nedeniyle kişilik hakkının zedelendiğini ispat edememiş olan davacı-birleşen dava davalısı yararına manevi tazminat koşulları da oluşmamıştır. Yine birleşen davada reddedilen kısım yönünden haksız olunduğu sabit ise de kötüniyetli olunduğu ispat edilemediğinden, birleşen dava davalısının bu yöndeki talebi de haklı görülmemiştir. O halde ilk derece mahkemesince asıl ve birleşen davaya ilişkin verilen hükümlerde bir isabetsizlik görülmemiş olup, açıklanan nedenlerle taraf vekillerinin istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;Taraf vekillerinin istinaf başvurularının HMK 353(1)b-1 maddesi uyarınca ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE, Davacı-birleşen dava davalısından asıl ve birleşen davalar için alınması gereken 44,40’er-TL istinaf karar harcının peşin yatırılan toplam 1.533,27-TL’den mahsubu ile 1.444,47-TL fazla harcın talep halinde davacı-birleşen dava davalısına iadesine,Davalı-birleşen dava davacısından asıl dava için alınması gereken 5.902,67-TL istinaf karar harcından peşin yatırılan 1.475,67-TL’nin mahsubu ile bakiye 4.427-TL harcın davalı-birleşen dava davacısından alınarak hazineye irad kaydına; birleşen dava için alınması gereken 44,40-TL istinaf karar harcının peşin yatırılan 57,60-TL’den mahsubu ile 13,20-TL fazla harcın talep halinde davalı-birleşen dava davacısına iadesine,Taraflarca yapılan istinaf yargılama giderlerinin takdiren üzerlerinde bırakılmasına, Gerekçeli kararın birer örneğinin taraflara tebliğine, HMK ‘nun 361/1. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabileceğine, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle karar verildi. 21/11/2019