Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2018/1509 E. 2019/1318 K. 24.10.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/1509
KARAR NO : 2019/1318
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 04/04/2018
NUMARASI : 2014/963 E.- 2018/357 K.
DAVA : Tazminat (Yöneticinin Sorumluluğundan Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 24/10/2019
Davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün davacılar vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü.
DAVA: Davacılar vekili, müvekkillerinin dava dışı …San. Ve Tic. A.Ş.’nin %49,5 oranında ortakları olduklarını, davalıların ise geri kalan ortaklar ve şirket yöneticileri olduklarını, bugüne kadar müvekkillerine kâr payı ödenmediğini, davalıların şirketi kötü yöneterek her geçen gün ciroyu düşürüp borçları artırdıklarını, buradan elde ettikleri kazançlarla şahsi menfaatleri için tasarruflarda bulunduklarını, stoklarda mal olmasına rağmen mal satışı yapılmadan stokların her sene eridiğini, şirket ait bir fabrikanın dava dışı şirkete muvazalı olarak düşük bir rakama kiralandığını, şirketin faaliyetinin kasten durdurulduğunu ve faaliyete başka bir şirket üzerinden faaliyete devam edildiğini, tüm bu durum ve hareketlerin TTK 336.m. kapsamında değerlendirilebilecek hareketler olduğunu, davalıların bu şekilde müvekkillerini zarara uğrattıklarını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000-TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacılar vekili 11.05.2015 tarihli dilekçesinde, davalıların eylemlerinin TTK 336.m. kapsamında olduğunu ve doğrudan sorumluluklarına gidilecek haller olduğunu, tazminatın doğrudan müvekkillerine ödenmesi gerektiğini, dava değeri olarak gösterilen 10.000-TL’nin 5.000-TL’sinin kardan istenilen alacak, 5.000-TL’sinin ise sorumluluk davasına ilişkin tazminat olduğunu belirtmiştir.Davacılar vekili 08.11.2017 tarihli ıslah (aynı zamanda yeni dava)dilekçesinde, davalıların TTK 336.m. kapsamında muvazaalı ve kasti hareketlerde bulunmak suretiyle müvekkillerini zarara uğrattıklarını, muvazaa haksız fiiline dayanan kısmi eda davasının tam ıslahı ile terditli belirsiz alacak davası şeklinde değiştirildiğini belirterek bilirkişi incelemesi sonucunda davacı … adına hesaplanan 61.308,48-TL tazminatın, davacı … adına hesaplanan 61.308,48-TL tazminatın, davacı … adına hesaplanan 15.570,43-TL tazminatın, davacı … adına hesaplanan 46.711,28-TL tazminatın doğrudan sorumluluk nedeniyle muvazaa haksız fiilinin başlangıcı olan 2005 yılından itibaren avans faiziyle davacılara ödenmesine, bu talebin kabul edilmemesi halinde iş bu tazminatların dolaylı sorumluluk nedeniyle dava dışı … A.Ş.’ne ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:Davalılar vekili, şirketin 31.01.2004 tarihinden beri ticari faaliyetinin olmadığını, tüm varlıkları Tasfiye Halinde … Bankası’na ipotekli olup şirketin İstanbul’daki taşınmazlarının tamamının bu banka tarafından icra yoluyla satın alındığını, ayrıca 2005 yılı da dahil cirosunun bulunmadığını, stoklarının ise uzun zamandır olmadığının davacıların bilgisi dahilinde olduğunu, son 5 yıllık cirosunun dahi davacı tarafın belirttiği cironun çok altında olduğunu, davacı tarafın diğer iddialarının da haksız olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir. Davalılar vekili davacı tarafın ıslah dilekçesinden sonra yasal sürede sunduğu dilekçesinde, davacı tarafça ilk açılan davanın kısmi eda davası değil tam eda davası niteliğinde olduğunu, ancak aksi kabul edilse dahi davacının ıslah talebine konu alacağın zamanaşımına uğradığını, zira yönetim kurulu üyelerine karşı açılacak sorumluluk davalarında zamanaşımı sürelerinin 2 ve 5 yıl olarak düzenlendiğini, kaldı ki davanın ıslah ile belirsiz alacak davası olarak değiştirilemeyeceğini belirtmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, davanın davalılar aleyhine doğrudan sorumluluk davası olarak açıldığı, ancak davacıların davalı yöneticilerin eylemleri sonucunda doğrudan zarar gördüklerini ispat edemedikleri, davacıların ileri sürdüğü iddiaların dolaylı zarar niteliğinde bulunduğu, davacı tarafça davanın tam ıslah edildiği ve dolaylı zararın talep edildiği, davalılar vekilinin ise yasal süresi içinde zamanaşımı definde bulunduğu, TTK.309.maddesi uyarınca bu davanın sorumluların ve zararın öğrenildiği tarihten itibaren 2 yılda zamanaşımına uğrayacağı, davacılar sorumluları bilmekte oldukları, zararı ise işbu davanın açıldığı tarihte öğrendikleri, bu durumda dolaylı zarara ilişkin davanın 08/02/2012 tarihine kadar açılması gerektiği, ancak tam ıslahın bu tarihten sonra yapıldığı, 5 yıllık zamanaşımı süresinin dahi dolduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ:Davacılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; 1-Davalı tarafın davaya cevabında zamanaşımı definde bulunulmadığı gibi, iş bölümü itirazı sonrasında sunduğu cevap dilekçesinde de bu yönde defi ileri sürülmediğini, dolayısıyla davanın ıslahından sonra ileri sürülen zamanaşımı definin dinlenemeyeceğini, müvekkillerinin buna açık muvafakatlerinin de olmadığını,2-Bilirkişi raporunda müvekkillerinin paylarına düşen tazminatların hesaplandığını, bu durumda esasen doğrudan zararın ispat edildiğinin mahkemenin kabulünde olduğunu,tazminatın doğrudan müvekkillerine verilmesi gerektiğini, 3-Ayrıca davanın muvazaa haksız fiiline dayandırıldığını ve muvazaa için zamanaşımı süresi öngörülmediğini belirterek hükmün kaldırılmasını istemiştir.
GEREKÇE: Dava, 6762 sayılı TTK 309.m. uyarınca şirket yöneticilerinin zararının tazmini istemine ilişkindir.Davacılar, şirket yöneticileri olan davalıların gerek muvazaalı gerekse kasti eylemleri ile kendilerini doğrudan zarara uğrattıklarını ileri sürerek şimdilik 10.000-TL zararın tazmini ile kendilerine ödenmesini talep etmişler, davalılar ise davacı yan iddia ve taleplerinin haksız olduğunu savunmuştur. Davacılar vekili 08.11.2017 havale tarihli ıslah dilekçesinde ise davayı tam ıslah ettiklerini, bilirkişi incelemesi ile toplam 184.898,67-TL olduğu tespit edilen zararın doğrudan zarar olduğu kabul edilerek müvekkillerini ödenmesini, aksi halde dolaylı zarar olduğu kabul edilerek dava dışı şirkete ödenmesini talep ettiklerini bildirmiş, buna karşılık davalı taraf ise yasal sürede zamanaşımı definde bulunmuştur. Öncelikle ıslah dilekçesinde davacı taraf davanın kısmi eda davası olarak açıldığını belirtmiş ise de, davanın belirsiz alacak davası niteliğinde olduğu açık olup, ıslah dilekçesi ile hem dava değeri artırılmış, hem de terditli talepte de bulunularak davanın niteliği değiştirilmiştir. Dava tarihinde yürürlükte olan 6762 sayılı TTK’nun Anonim Şirketlerde Yöneticilerin Hukuki Sorumluluğunu düzenleyen TTK 309.m. “Şirketin 305, 306, 307 ve 308 inci maddelerde yazılı fiillerle ızrar edilmesi halinde, bundan, dolayısiyle zarar gören pay sahipleri ve şirket alacaklılarının dava hakları vardır. Ancak, hükmolunacak tazminat şirkete verilir….. Mesul olan kimselere karşı tazminat istemek hakkı davacının zararı ve mesul olan kimseyi öğrendiği tarihten itibaren iki yıl ve her halde zararı doğuran fiilin vukuu tarihinden itibaren beş yıl geçmekle müruruzamana uğrar. Şu kadar ki; bu fiil cezayı müstelzim olup Ceza Kanununa göre müddeti daha uzun müruruzamana tabi bulunuyorsa tazminat davasına da o müruruzaman tatbik olunur.” şeklinde düzenlenmiştir. Somut olayda davacı taraf, davalı yöneticilerin kusurlu davranışları nedeniyle şirket cirosunun düşürüldüğünü, şirketin borçlandırıldığını ve kâr dağıtımı yapılmadığını, mal satışı yapılmadan stokların eritildiğini,şirket ait taşınmazların muvazaalı olarak düşük değerden kiralandığını, şirketin faaliyetleri kasten durdurularak organik bağ içinde olunan başka bir şirket aracılığıyla faaliyetlere devam edildiğini ileri sürdüğüne göre, dava konusu edilen zararın şirkete yönelik bir zarar olduğu, davacılar yönünden ise dolaylı zarar niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. Kaldı ki kâr payının dağıtılmamış olması davalı yöneticilerin değil şirket genel kurulunun sorumluluğunda olup şirkete yönelik ayrı bir davada talep edilmesi mümkündür. Bu durumda davacıların, bu davada hükmedilecek tazminatın kendilerine değil, şirkete verilmesi yönünde talepte bulunmaları gerekir. Ne var ki davacı taraf dava dilekçesinde kendilerinin zarara uğratıldığından söz etmiş, 11.05.2015 tarihli dilekçede ise tazminatın kendilerine ödenmesi gerektiğini açık bir şekilde belirtmiştir. Islah dilekçesinde ise zararın öncelikle doğrudan zarar olduğu kabul edilerek kendilerine, aksi halde dolaylı zarar olduğu kabul edilerek şirkete ödenmesini talep etmiş olup, bu durumda davacı tarafın terditli talebi yönünden davanın tam ıslahının söz konusu olduğunun kabulü gerekir. Davacı taraf doğrudan zarar iddiasını ispat edememiştir, dolaylı zarar iddiasına yönelik olarak ise davalı tarafın zamanaşımı definin değerlendirilmesi gerekir.Yukarıda da açıklandığı üzere iş bu davada tazminat isteme hakkı, davacının zararı ve mesul olan kimseyi öğrendiği tarihten itibaren iki yıl ve her halde zararı doğuran fiilin vukuu tarihinden itibaren beş yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. Davacı taraf zararı ve mesul olan kimseyi en geç iş bu davanın açıldığı tarihte öğrenmiştir, kaldı ki zararı doğuran fiilin bitiş tarihi 2010 yılı olduğuna göre ıslah tarihi itibariyle beş yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu da açıktır. Öte yandan terditli talep yönünden davanın tam ıslahı söz konusu olduğundan davalı tarafça, ıslah sonrasında yasal sürede(yeni dava dilekçesine cevap süresinde) zamanaşımı definin ileri sürülmesi yeterlidir. O halde ilk derece mahkemesince davacının doğrudan zarar iddiasının ispat edilemediği, dolaylı zarar iddiasına ilişkin davanın ise zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle davanın reddi yönünde verniş olduğu kararda bir isabetsizlik görülmemiş, açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine gerektiği dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;Davacılar vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, Alınması gereken 44,40-TL istinaf karar harcından davacılar tarafından peşin yatırılan 35,90- TL nin mahsubu ile bakiye 8,50- TL harcın davacılardan alınarak hazineye gelir kaydına, İstinaf yoluna başvuran davacılar tarafından yapılan giderlerin üzerlerinde bırakılmasına,Gerekçeli kararın birer örneğinin taraflara tebliğine,HMK ‘nun 361/1. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabileceğine, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle karar verildi. 24/10/2019