Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2018/1492 E. 2020/515 K. 21.05.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO 2018/1492
KARAR NO : 2020/515
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 08/02/2018
NUMARASI : 2014/1894 Esas 2018/85 Karar
DAVA: Menfi Tespit (Ticari Nitelikteki Banka Garanti Sözleşmesinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 21/05/2020
Davanın kısmen kabul kısmen reddine ilişkin hükmün davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA :Davacı vekili; davalı banka tarafından İst. Anadolu …. İcra Dairesinin … esas sayılı dosyasıyla müvekkili aleyhine davalı banka ile asıl borçlu …Ltd Şti ile imzalanan genel kredi sözleşmesine istinaden kullanılanan kredinin ödenmemesi nedeniyle kefil sıfatıyla müvekkkili hakkında başlatılan takibin müvekkili yönünden itiraz süresi geçirildiğinden kesinleştiğini, davalı banka ile müvekkilinin ortak olduğu şirketin 02/03/2012 tarihinde genel kredi sözleşmesi imzalandığı,sözleşme yapılırken şirketin imza yetkilisinin müvekkili olmadığı için sözleşmede yer alan imzaların müvekkiline ait olmadığını, ayrıca müvekkilinin 2012 yılının 8. ayında hisselerini devrettiğini ve şirket ortaklığından ayrıldığını, kredi sözleşmesinin tek borçlusunun …Ltd Şti’ nin olduğunu, zira müvekkili davalının Büyükçekmece 2 Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2014/668 esas sayılı dosyasında görülen tasarrufun iptali davasında iddia ettiği sözleşmeye kefil olmadığını, sözleşmede sadece asıl borçlu şirketin kaşe ve imzasının olduğunu, sözleşmenin kefalete ilişkin sayfalarının boş olduğunu, kural olarak limited şirketlerde ortaklarını şirket borçlarından şahsi sorumluluğu bulunmadığını huzurdaki dava menfi tespit davası olduğundan özel ispat kuralı gereği davacı müvekkilinin borçlu olduğunun ispat yükünün davalı tarafta olduğunu , yine Büyükçekmece 2 Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2014/668 esas sayılı davasıyla görülen tasarrufun iptali davasında alacağın gerçek bir alacak olmaması sebebiyle haksız olduğunu,İstanbul Anadolu … İcra Dairesinin … esas sayılı dosyasıyla davalı bankaya borçlu olmadığının tespiti ile kötü niyet tazminatının davalıdan alınarak davacı müvekkiline verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili; taraflar arasında arasında gerçek bir alacak – borç ilişkisi mevcut olduğunu, müvekkili … Bankası AŞ Göztepe Şubesi ile ….Ltd Şti arasında 12/04/2010 tarihinde , Ticari Kredi Sözleşmesi akdedildiğini ve bahse konu krediye davalılardan …’ın şahsen kefil olduğunu, söz konusu kredinin 05/11/2012 tarihi itibariyle muaccel hale geldiğini ve vadesinde ödenmeyip kredi hükümlerine aykırı davranılmasından dolayı 16/11/2012 tarihinde , İst. Anadolu … İcra Dairesinin … sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını ( taraflar arasında imzalanan sözleşme 12/04/2010 tarihli sözleşme olduğunu, İcra takibinde yer alan 02/03/2012 tarihi hesap revizyon tarihi olduğunu ) bu noktada davalının gözden kaçırdığını tahmin edilen hususun ise; İlk sözleşmenin imzalandığı 12/04/2010 tarihinde …. Hırdavat kaşesi üzerinde şirketi temsilen … imzanın yer aldığının doğru olduğunu ancak 30/12/2010 tarihinde …’ın müvekkili bankaya müracaatla daha fazla krediye ihtiyacı olduğunu bildirdiğini ve aynı sözleşmede limit artırımı talebinde bulunduğunu, buna istinaden , müvekkili banka daha evvel 110.000- TL olan kredi limitini bu kez 140.000- TL ye yükseltiğini ve aynı sözleşmeye bu kez … şahsi kefil sıfatıyla imzasını aldığını,davaya sebebiyet veren icra takibinin davacının, krediye verdiği şahsi kefalete istinaden açılmış bulunan bir takip olduğunu sonuç ve istem olarak haksız ve mesnetsiz davanın reddine savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece davalı banka ile dava dışı ….İnş…ltd. Ş.ti arasında düzenlenen genel kredi sözleşmesinin davacı tarafından 30/12/2010 tarihinde müteselsil kefil sıfatı ile 140.000- TL limit ile imzalandığı, davacı ile davalı banka arasındaki kefalet sözleşmesinin, sözleşme tarihinde yürürlükte bulunan 818 S.lı Borçlar Kanunu’nda aranan şartları taşıdığı, dava dışı şirket tarafından davalı bankadan 142.468,14- TL kredi kullandığı, hesabın 05/11/2012 tarihi itibariyle kat ettiği, hesabın kat edilmesi ile alacak muaccel hale geldiğinden, 818 S.lı Borçlar Kanunu hükümlerine göre müteselsil kefil hakkında doğrudan takip yapma imkanının oluştuğu, davacının kefalet limitinin 140.000- TL olduğu, davacının, davalı banka tarafından icra takibi ile birlikte temerrüte düşürüldüğü, bu durumda davacının sadece kefalet limiti ve takipten sonra işleyecek faizden dolayı sorumlu olduğu gerekçesiyle takiple talep olunan 2.468,14- TL asıl alacak, 2.934,56 TL işlemiş faiz, 146,73 TL BSMV, yıllık %19,50’yi aşan faiz oranında davacının davalıya borçlu olmadığının tesbitine fazlaya dair istemin reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili; takip dayanağı olan 02.03.2012 tarih ve 18…0 sayılı kredi sözleşmesi tek başına bir sözleşme olmadığının bu sözleşme daha önce banka ile şirket arasında düzenlenen birden çok limit arttırımı yapılan, tarihi belirli olmayan, ilk kredi tutarı 25.000- TL olan ana sözleşmenin devamı olduğunu, ana sözleşmede ve sonraki üç defa yapılan limit arttırım sözleşmesinde müvekkilin imzasının bulunmadığını, müvekkilin imzasının bulunduğu 30.12.2010 tarihli tek sözleşmede ise kefil olunan miktarın boş bırakıldığı ve belirlenmediği bu nedenle geçerli olmadığını, Hakim tarafından resen ele alınması gereken geçerlilik şartının ileri sürülmesine rağmen dikkate alınmadığını, dosya kapsamında alınan bilirkişi raporuna göre kefilliğin geçerli sayılmasının hukuka aykırı olduğunu, bu nedenlerle kararın kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Dava, İİK 72/3 maddesi uyarınca icra takibinden sonra açılan menfi tespit davasıdır.Kefalet sözleşmesinin imzalandığı tarihte yürürlükte olan mülga 818 sayılı BK hükümleri uygulanması gerekmektedir. 818 BK’ nun 484.maddesi uyarınca kefalet sözleşmesinin geçerli olmasi için yazılı şekilde yapılması ve kefilin sorumlu olduğu kefalet limiti,belirli bir miktarın gösterilmesi gereklidir.Kefil, asıl borçlunun borcundan ve ferilerinden (temerrüt faizi, masraflar) kefalet limiti kapsamında sorumludur.Davacı vekili davacının genel kredi sözleşmesine kefil olarak imzasını bulunmadığını,imzası bulunan 30.12.2010 tarihli limit artırım sözleşmesinde de kefil olunan miktarın boş bırakıldığını bu nedenle kefaletin geçerli olmadığını ileri sürmektedir. Davalı banka ile dava dışı asıl borçlu arasında imzalanan genel kredi sözleşmesi ve 30.12.2010 tarihli dışındaki diğer limit artırım sözleşmesinde davacının kefil olarak imzasının bulunmadığı hususunda ihtilaf bulunmamaktadır. Ancak davacının 30.12.2010 tarihli 140.000-TL limitli limit artırım sözleşmesinde müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığı dosya içeriğinden anlaşılmaktadır. Daha önce imzalanan limit artış sözleşmelerinde davalının imzası bulunmasa da limit artışına ilişkin sözleşmeler davaya konu genel kredi sözleşmesine bağlı olarak düzenlenen ve ana sözleşmedeki limitlerin artırılmasını amaçlayan sözleşmeler olup,davacı müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığı 30.10.2010 tarihli sözleşmede kefil olunan miktar kısmı boş ise de sözleşme 140.000 TL limitli olarak imzalanmış olup,sözleşme içeriğinden davalının 140.000- TL limit için müteselsil kefil olduğunun kabulu gerekmiştir. Buna göre davacının gösterilen bu kefalet limiti ve kendi temerrüdünün hukuki sonuçlarıyla sınırlı olmak kaydıyla sorumlu olacaktır. Bu durumda mahkemece davacının müteselsil kefil olarak imzaladığı sözleşmedeki kefalet limiti 140.000-TL kabul edilerek ,kefalet limiti kapsamında kendi temerrüdünün hukuki sonuçlarıyla sınırlı olarak sorumlu olduğu gözetilerek davanın kısmen kabulüne karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle davacı vekilinin istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM :Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK ‘nun 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,Alınması gereken 54,40- TL istinaf karar harcından davacı tarafından peşin yatırılan 35,90- TL harcın mahsubu ile bakiye 18,50- TL harcın davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,İstinaf yoluna başvuran davacı tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına,Gerekçeli kararın bir örneğinin taraf vekillerine tebliğine, HMK ‘nun 361/1. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabileceğine, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle karar verildi. 21/05/2020