Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2018/1462 E. 2019/1249 K. 10.10.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/1462
KARAR NO : 2019/1249
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 05/04/2018
NUMARASI : 2017/1093 E.-2018/351 K.
DAVA: İtirazın İptali (Genel Kredi Sözleşmesinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 10/10/2019
Davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü.
DAVA: Davacı vekili, dava dışı … Bankası … A.Ş. ile….Ltd Şti. arasında akdedilen 16.06.1995, 28.08.1995 tarihli ve 30.11.1995 tarihli Genel Kredi Sözleşmelerinin davalılarca kefil sıfatıyla imzalandığını , borcun ifa edilmemesi üzerine hesap kat edilerek borçlulara 14.02.1997 ve 27.08.1998 tarihli ihtarnamelerin gönderildiğini, ancak borcun ödenmediğini, söz konusu alacağın … Bankası … A.Ş. ile birleşen … A.Ş. tarafından 10.08.2001 tarihinde TMSF’na devredildiğini, Fonun bir iştiraki olan müvekkilinin ise bu alacağı 22.02.2006 tarihli sözleşme ile temlik aldığını, 20 yıllık zamanaşımı süresi dolmamış olduğundan alacağın tahsili amacıyla başlatılan icra takibinin ise davalıların haksız itirazları ile durduğunu ileri sürerek itirazların iptali ile takibin devamına, icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalılar vekilleri, dava konusu alacağın zamanaşımına uğradığını, ihtarnamelerin müvekkillerine usulüne uygun tebliğ edilmediğini,ayrıca 6098 sayılı TBK’nun 598/3 maddesi uyarınca kefil olan müvekkillerinin sorumluluklarının sona erdiğini savunarak davanın reddini istemişlerdir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, davalıların müteselsil kefil olduğu sözleşmelerin 16.06.1995, 28.08.1995 ve 30.11.1995 tarihli olduğu, TBK’nun 598/3. maddesi uyarınca, sözleşmelerin kurulduğu tarihten 10 yılın geçmesiyle kefaletin sona ereceğinin kabul edilmesi gerektiği, bu sürenin hakdüşürücü süre olduğu ve mahkemece resen dikkate alınması gerektiği, 6101 Sayılı Kanunun 5/2. maddesinde Türk Borçlar Kanunu ile hakdüşürücü sürenin ilk defa öngörülmesi ve bu sürenin kanunun yürürlüğünden önce dolmuş olması halinde hak sahiplerine yürürlüğe girdiği tarihten itibaren başlayarak bir yıllık ek süreden yararlanabilme imkanının getirildiği, TBK’nun yürürlüğe girmesinden önce 2005 tarihinde kefalet için öngörülen 10 yıllık sürenin dolduğu, kanunun 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girdiği ve bu tarihten itibaren hak sahiplerine bir yıllık sürenin tanındığı ve bu sürenin de 01.07.2013 tarihi itibariyle dolduğu, davaya esas icra takibinin ise 27.01.2017 tarihinde yapıldığı, buna göre yasayla tanınan ek sürenin dolmasından yaklaşık 4 yıl sonra yapılan bu takibe dayalı olarak açılan davanın dinlenmesinin mümkün bulunmadığı, zira davacının artık kefilleri takip etme hakkının ortadan kalktığı gerekçesiyle davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; TBK’nun 598/3 maddesinde öngörülen süre hak düşürücü süre olmayıp süreye bağlı bir hak olduğunu ve 6101 Sayılı Kanunun 5. Ve 6. Maddelerince değerlendirilemeyeceğini, buna karşılık 01.07.2012 tarihinden önce on yıllık süre tamamlanmış kefaletlerin doğrudan 5. maddeye tabi olmayacağını, 6. maddenin kıyasen on yılı dolduran kefaletlere uygulanmasının da kabul edilmemesi halinde bu tarihten önce sona eren kefaletlerin 818 sayılı kanuna tabi olmaya devam edeceğini, kaldı ki; burada yasa koyucunun kefaleti 10 yıllık bir süre ile sınırlandırmakla kefili genel zamanaşımı olan 10 yıllık süreden daha fazla zaman sorumlu tutmamayı amaçladığını, ancak burada yerel mahkemenin göz önünde bulundurmadığı davaya konu alacağın bir fon alacağı olması olduğunu, buna göre, 5411 sayılı Kanun’dan kaynaklanan Fon alacaklarına ilişkin dava ve takiplerde zamanaşımı süresinin yirmi yıl olmasının kurala bağlandığını,bu durumda özel bir kanun ile belirlenen 20 yıllık zamanaşım süresi henüz dolmadan başlatılan takip ve davaların genel kanun ile belirlenen sürenin geçmesi ile reddolunmasının hukuka aykırılık teşkil etmekte olduğunu, alacağın nevi gereği genel zamanaşımı olan 20 yıllık süre içerisinde yani 2017 yılına kadar kefile karşı takibe geçilebileceğini belirterek hükmün kaldırılmasını ve davanın kabulünü istemiştir.
GEREKÇE: Dava, genel kredi sözleşmelerinden kaynaklanan alacağın tahsili amacıyla başlatılan icra takibine vâki itirazların iptali istemine ilişkindir. Davalılar yasal sürede zamanaşımı def’ini, ayrıca TBK’nun 598/3 m. uyarınca kefil olarak sorumluluklarının sona erdiğini ileri sürmüşler, ilk derece mahkemesince yukarıda açıklanan gerekçelerle davanın reddine karar verilmiştir.Türk Borçlar Kanununun Uygulama Şekli Hakkındaki 6101 Sayılı Kanunun 1. maddesinin son cümlesinde ”…..Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra bu fiili ve işlemlere ilişkin olarak gerçekleşecek temerrüt, sona erme ve tasfiye Türk Borçlar Kanununun hükümlerine tabidir.” denilmiştir. Aynı yasanın 5/2. maddesinde ”Türk Borçlar Kanunu ile hakdüşürücü süre veya özel bir zamanaşımı süresi ilk defa öngörülmüş olup da başlangıç tarihi itibariyle bu süre dolmuş ise, hak sahipleri Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak bir yıllık ek süreden yararlanırlar. Ancak bu ek süre, Türk Borçlar Kanununda öngörülen süreden daha uzun olamaz.” şeklinde, 6. maddesinde ise ”Bu kanunun 5. maddesi uygun düştüğü ölçüde Türk Borçlar Kanununda öngörülen diğer süreler hakkında da uygulanır.” şeklinde düzenleme yapılmıştır. TBK’nun 598/3. maddesinde ”Bir gerçek kişi tarafından verilmiş olan her türlü kefalet, buna ilişkin sözleşmenin kurulmasından başlayarak 10 yılın geçmesiyle kendiliğinden ortadan kalkar.”, 598/4. maddesinde ”Kefalet 10 yıldan fazla bir süre için verilmiş olsa bile uzatılmış veya yeni bir kefalet verilmiş olmadıkça kefil, ancak 10 yıllık süre doluncaya kadar takip edilebilir.” şeklinde düzenleme yapılmıştır. Tüm bu hükümler birlikte değerlendirilerek somut olaya döndüğümüzde; kefalet borcunun sona ermesiyle ilgili olarak 6098 sayılı TBK hükümlerinin uygulanması gerektiği, buna göre 1995 yılında düzenlenen sözleşmeler uyarınca kullandırılan kredilere ilişkin borcun 14.02.1997 ve 27.08.1998 tarihli ihtarlar ile kat edildiği ve alacağın muaccel hale geldiği, buna göre TBK’nun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden önce, 14.02.2007 tarihinde 10 yıllık hak düşürücü sürenin dolmuş olduğu, 01.07.2013 tarihi itibariyle de 1 yıllık ek sürenin dolmuş olduğu, buna göre icra takip tarihi olan 27.01.2017 tarihinden çok önce kefaletin kendiliğinden ortadan kalktığı, dolayısıyla kefil olan davalıların sorumluluklarının sona ermiş olduğu sonuç ve kanaatine varılmıştır.Dava konusu fon alacağına ilişkin olarak 20 yıllık zamanaşımı süresinin öngörülmüş olmasının da, 10 yıllık hak düşürücü süreye bir etkisi bulunmamaktadır. O halde ilk derece mahkemesince davanın reddi yönünde verilen kararda bir isabetsizlik görülmemiş,açıklanan gerekçelerle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, Davacı harçtan muaf olmakla harç alınmasına yer olmadığına, İstinaf yoluna başvuran davacı tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına,Gerekçeli kararın birer örneğinin taraflara tebliğine, HMK ‘nun 361/1. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabileceğine, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle karar verildi. 10/10/2019