Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2018/1374 E. 2019/1129 K. 19.09.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/1374
KARAR NO : 2019/1129
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 31/01/2018
NUMARASI : 2015/1246 E.-2018/65 K.
DAVA : Alacak (Ticari Satım Sözleşmesinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 19/09/2019
Davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün davalı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü.
DAVA: Davacı vekili, müvekkilinin 21.06.2007 tarihinde davalı şirketten Audi Q7 marka 2007 model bir aracı 143.951-TL bedelle satın aldığını, fakat sahtecilik ve kaçakçılık suçları nedeniyle yapılan ceza yargılaması sırasında müvekkiline ait araca 07.10.2015 tarihinde ihtiyati tedbir konulduğunu ve aracın satılmayacağına, devredilmeyeceğine ilişkin siciline şerh düşüldüğünü, bu karar nedeniyle müvekkilinin araç üzerindeki tasarruf yetkisinin kısıtlandığını, aracın bu haliyle hukuki ayıplı olduğunu, davalıdan alınan aracın kaçak olarak yurda sokulmuş olduğunu, kullanılmış olduğu halde yeni gibi gösterildiğini, çifte faturalandırılarak aracın kıymetinin düşük gösterildiğini ve araçta bulunan aksesuarların gümrük idaresinden gizlenmek suretiyle aracın değerinin noksan beyan edildiğini, bu nedenle araç üzerine tedbir kararının konulduğunu, müvekkilinin aracı satamıyor olması nedeniyle beklediği faydayı sağlayamadığını, muhtemelen mahkemece araca el konulacağını, bu durumda satım ilişkisinin geçersiz olduğunu, zapta karşı ve ayıba karşı tekeffül hükümlerinin birlikte değerlendirilmesi gerektiğini ileri sürerek sözleşmenin feshi ile, müvekkilince ödenen 143.951-TL’nin fatura tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili, yasal sürede davaya cevap vermemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, taraflar arasında ticari satımakonu aracın hukuken ayıplı olduğu ve bu durumda ayıba karşı tekeffül hükümlerinin uygulanması gerektiği, araç her ne kadar davacı kullanımında bulunsa da, aracın tescil kaydı üzerinde “satın alınamaz ve devredilemez” şerhi bulunduğundan davacı şirketin aracı istediği gibi tasarruf etme yetkisinin bulunmadığı, dolayısıyla davacının satın aldığı malda kendisinin herhangi bir kusuru olmaksızın kamu gücüyle tasarruf hakkının kısıtlandığı, davacı açısından bu maldan elde edeceği faydanın ortadan kalktığı, ortaya çıkan hukuki ayıptan davalının sorumlu olduğu, davalının hukuki ayıbının ortaya çıkmasında kusurlu olup olmamasının sonucu değiştirmeyeceği, bu nedenle satıcı firma yetkilileri hakkında açılan kamu davasında verilecek kararın eldeki davaya herhangi bir etkisi bulunmadığından ceza davasının sonucunun beklenmesine lüzum görülmediği gerekçesiyle taraflar arasındaki 21/06/2007 tarihli araç satış sözleşmesinin haklı nedenle feshedildiğinin tespiti ile; sözleşmeye konu aracın trafik tescil kaydındaki tedbir şerhi muhafaza edilmek suretiyle aracın aynı anda davalıya teslimi koşulu ile, 143.951,00-TL’nin aracın iade tarihinden itibaren işleyecek değişen oranlarda avans faizi ile birlikte davalı taraftan tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; 1-Dava konusu aracın takdiyatlarına ilişkin resmi kurum görüntüsü çıktısından da anlaşılacağı üzere, karar tarihi itibariyle araç üzerinde herhangi bir hak mahrumiyetinin söz konusu olmadığını, ilgili aracın davacı tarafından 01.01.2018 tarihinden itibaren Zeytinburnu Belediye Başkanlığına makam aracı olarak kiralandığını, kaldı ki satış tarihinden bu yana bir hak kaybı yaşanmaksızın davacı tarafından kullanıldığını, davacının aracı kiralayıp tasarrufta bulunduğunu, dolayısıyla araçtan fayda elde ettiğini, bu durumda davanın kabulü yönündeki kararın haksız olduğunu, kısacası yargı kararının tatbikinin de taraflar yönünden şu an için imkansız olduğunu, ceza mahkemesince verilen ara karar uyarınca tedbirin kaldırıldığını, ancak mahkemece ceza davası sonucu beklenilmediği gibi, araç üzerinde halen hak mahrumiyeti olup olmadığının sorgulanmadığını,
2-Ayrıca yeni çıkan kanuni düzenlemeler ışığında aracın mevcut hukuki durumunun davaya etkisinin değerlendirilmediğini, ceza davası devam ederken yürürlüğe giren düzenlemeler kapsamında, dava konusu araç üzerindeki hak mahrumiyetlerinin de tamamen kaldırıldığını belirterek hükmün kaldırılmasını istemiştir.
GEREKÇE: Dava, ayıplı olduğu ileri sürülen araca ilişkin satış sözleşmesinin feshi ile ödenen araç bedelinin iadesi istemine ilişkindir.
Davacı, davalıdan 2007 yılında satın aldığı aracın üzerine, ceza mahkemesince 2015 yılında yurda kaçak olarak sokulduğundan ve sahtecilik yapıldığından bahisle satılamayacağı ve devredilemeyeceği yönünde ihtiyati tedbir şerhi konulduğunu, bu şekilde tasarruf yetkisinin kısıtlandığını, dolayısıyla aracın hukuki ayıplı olduğunu ileri sürerek sözleşmenin feshi ile ödenen bedelin iadesini talep etmiş, davalı taraf yasal sürede davaya cevap vermemiştir.Dosya kapsamında incelendiğinde, davacının 21.06.2007 tarihli fatura karşılığında dava konusu aracı davalıdan satın aldığı, ancak dava konusu aracın da içinde bulunduğu çok sayıda ithalata konu “aracın kullanılmış olduğu halde yeni gibi gösterildiği, bu şekilde ithali mümkün olmayan araçların ithalinin yapıldığı, ayrıca çifte fatura kullanılarak araçların kıymetlerinin düşük gösterildiği, bu şekilde devletin vergi kaybına uğratıldığı, bu eylemlerin kaçakçılık ve sahtecilik suçlarına vücut verdiği” gerekçesiyle satıcı firma sahipleri hakkında ceza davası açıldığı ve ceza mahkemesince 07.10.2015 tarihinde dava konusu araç üzerine “satılamaz ve devredilemez” şerhi konulduğu görülmüştür. Somut olayda el konulmak suretiyle aracın alıcı davacının elinden alınması söz konusu olmadığından TBK 214.vd. m. uyarınca Zapttan Sorumluluk hükümleri değil, hukuki ayıbın söz konusu olması nedeniyle TBK 219 vd. m. uyarınca Ayıptan Sorumluluk hükümleri uygulama alanı bulacaktır. Öte yandan tacirler arası satış sözleşmelerinde 6102 sayılı TTK’nun 23. maddesi ile, bu madde yollamasıyla 6098 sayılı TBK’nun satış sözleşmesine ilişkin hükümleri uygulanacaktır. Dava konusu aracın yurda yasal olmayan yollardan sokulması ve akabinde ceza mahkemesince satılamayacağı ve devredilmeyeceği yönünde ihtiyati tedbir kararı verilmesi, “hukuki ayıp” niteliğindedir. Ne var ki bu ayıp gizli ayıp niteliğinde olduğundan ayıp ihbar süreleri bakımından TTK’nun 23. maddesi hükmü değil, TBK’nun 223. ve 225.madderi hükümleri dikkate alınacaktır. 6098 sayılı TBK’nun 223.maddesi “Alıcı, devraldığı satılanın durumunu işlerin olağan akışına göre imkân bulunur bulunmaz gözden geçirmek ve satılanda satıcının sorumluluğunu gerektiren bir ayıp görürse, bunu uygun bir süre içinde ona bildirmek zorundadır. Alıcı gözden geçirmeyi ve bildirimde bulunmayı ihmal ederse, satılanı kabul etmiş sayılır. Ancak, satılanda olağan bir gözden geçirmeyle ortaya çıkarılamayacak bir ayıp bulunması hâlinde, bu hüküm uygulanmaz. Bu tür bir ayıbın bulunduğu sonradan anlaşılırsa, hemen satıcıya bildirilmelidir; bildirilmezse satılan bu ayıpla birlikte kabul edilmiş sayılır.” şeklinde,Aynı yasanın 225.maddesi ise “Ağır kusurlu olan satıcı, satılandaki ayıbın kendisine süresinde bildirilmemiş olduğunu ileri sürerek sorumluluktan kısmen de olsa kurtulamaz.Satıcılığı meslek edinmiş kişilerin bilmesi gereken ayıplar bakımından da aynı hüküm geçerlidir.” şeklinde düzenlenmiştir.Dosya kapsamından aracın 21.06.2007 tarihinde davacıya satıldığı, 10.06.2015 tarihinde ceza davasının açıldığı ve ceza mahkemesince 07.10.2015 tarihinde ihtiyati tedbir kararının işlendiği, iş bu davadaki yargılama devam ederken 07.11.2017 tarihinde bu tedbir kararının ceza mahkemesince kaldırıldığı anlaşılmaktadır.. Yine ceza dava dosyası incelendiğinde davacı vekilinin ceza mahkemesine sunmuş olduğu 23.10.2015 tarihli dilekçesinde, müvekkiline ait araç üzerine 07.10.2015 tarihinde ihtiyati tedbir kararı konulduğu, bu kararın kaldırılmasına yönelik taleplerini 21.10.2015 tarihinde mahkemeye sunmuş oldukları, sanıkların eylemleri nedeniyle müvekkilinin suçtan zarar gören konumunda olduğu belirtilerek davaya katılma talebinde bulunulduğu görülmüş olup, bu durumda davacının 21.10.2015 tarihi itibariyle hukuki ayıptan haberdar olduğunun kabulü gerekir. Eldeki dava ise 18.12.2015 tarihinde açılmış olup, ayıbın varlığından haberdar olunur olunmaz davalıya ihbarda bulunulduğuna yönelik başkaca bir delil de sunulmamıştır. Ne var ki satıcı olan davalının satış tarihinde bu hukuki ayıptan haberdar olmaması düşünülemez, bu durumda ayıbı gizleyen davalının ağır kusurlu olduğunun yani iğfalinin söz konusu olduğunun kabulü gerekir ki, bu durumda davacı yasal sürede ayıp ihbarında bulunmamış ise de, davalının sorumluluktan kurtulması mümkün olmayacaktır. Öte yandan, 6098 sayılı TBK 227. maddesinde, satıcının satılanın ayıplarından sorumlu olduğu hâllerde alıcının seçimlik hakları düzenlenmiştir. Somut olayda dava konusu aracın kaçakçılık ve sahtecilik suçlarından açılan ceza davasına konu edilmiş olması, aracın müsaderesinin talep edilmiş olması ve davanın halen derdest olması, araç üzerinde yaklaşık 2 yıl süreyle satılamayacağı ve devredilemeyeceği yönünde ihtiyati tedbir kararı bulunması nedeniyle bu süre içinde davacının araç üzerindeki tasarruf yetkisinin kısıtlanmış olması karşısında, davacının araçtan beklediği faydayı sağlayamadığı, dolayısıyla sözleşmeden dönme yönündeki seçimlik hakkını kullanmakta haklı olduğu sonuç ve kanaatine varılmıştır.O halde ilk derece mahkemesince sözleşmenin feshi ile aracın davalıya teslimi ve araç bedelin davacıya iadesi yönünde verilen kararda bir isabetsizlik görülmemiş olup, açıklanan nedenlerle davalı vekilinin istinaf başvusunun esastan reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
Alınması gereken 9.833,29- TL istinaf karar harcından peşin yatırılan 2.458,32- TL harcın mahsubu ile bakiye 7.374,97- TLnin davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
Davalı tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına, hükümden sonra davacı yan gider avansından karşılanan 42- TL nin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
Gerekçeli kararın birer örneğinin taraflara tebliğine,
HMK ‘nun 361/1. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabileceğine, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle karar verildi. 19.09.2019