Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2018/1246 E. 2020/432 K. 20.04.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/1246
KARAR NO: 2020/432
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 07/03/2018
NUMARASI: 2014/853 Esas 2018/318 Karar
DAVA: Tazminat (Ticari Satım Sözleşmesinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 20/04/2020
Davanın reddine ilişkin hükmün taraf vekillerince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA: Davacı vekili, tarafların, davalı şirketin tarım ürünlerinin Türkiye içinde her türlü tanıtımı,satışı,pazarlanması, vb. hususları içeren “…” başlığı taşıyan ve İngilizce dilinde kaleme alınmış olan ,içeriğinden distribütörlük anlaşması olduğu açıkça anlaşılan sözleşmeyi 01.01.2006 tarihinde imzaladıklarını, müvekkilinin sözleşme uyarınca davalının distribütör olarak kendisini atadığı 7 farklı tarım ilacını anlaşmaya uygun olarak,olağanüstü bir gayret ile,tüm Türkiye genelinde tanıtmaya ve satmaya başladığını, müvekkilinin tüm bu çabaları ve başarılarına rağmen davalının bir basın açıklamasıyla müvekkilinden bir görüş alma gereği dahi duymadan,haber vermeden ve distribütörlük anlaşmasını feshetmeden kendi satış ekibini kurmaya karar verdiklerini beyan ettiğini, bu tek taraflı ve keyfi kararla 7 yıldır büyük bir emek veren müvekkil şirketin bertaraf edilmek istendiğini, davalının doğrudan mal satma kararı aldığını, tüm Türkiye genelinde satış yetkisine sahip olan müvekkiline ise pazarda çok küçük bir alan bırakılmakta olduğunu, müvekkil şirket yetkilisinin 31.08.2012 tarihli e-mail ile davalı şirket yetkilisine hitaben yeni sistem içinde yer alınmasının davacı açısından sürdürülebilir ve mümkün olmadığının ve kalan hesabın vadesinde ödeneceğinin bildirildiğini, elde kalan malların davalıya teslim edildiğini ve en son Nisan 2013 ayında ödeme yapılarak borç bakiyesinin kapatıldığını, özetle sözleşmenin açıkça olmasa da eylemli olarak feshedildiğini ve Nisan 2013 den bu yana iki şirket arasındaki bütün ticari ilişkinin sona erdiğini, davalının müvekkilinin yıllardır ilaç verdiği müşterileri ile ilişkisinin devam etmesini olanaksız hale getirdiğini ve müvekkiline ciddi bir de prestij kaybı da yaşattığını ileri sürerek TTK 122.m. uyarınca yasal şartların oluştuğu dikkate alınarak, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla ve bilirkişilerce hesap edilecek miktar sonrası artırılmak üzere şimdilik 10.000-TL denkleştirme tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili, davacının müvekkilinin 5 toptancısından biri olan dava dışı … firmasının uzun süre İzmir bölge toptancısı olarak çalıştığını, … firmasının ve bazı diğer firmaların toptancılığını yaptığı sırada ise taraflar arasında 01.01.2006 tarihli sözleşme imzalanarak müvekkilinin bazı ürünlerinin bayilere satışı ve dağıtımı gibi konularda davacının toptancı olarak görevlendirildiğini, dolayısıyla 5 toptancısından biri haline geldiğini, aradaki ilişkinin münhasır nitelikte olmadığını, müvekkilinin davacıya sürekli destek olduğunu, bu süreçte zaten teminatsız alımlar gerçekleştiren davacının 2011 yılında yaptığı alımlara dayanan borçlarını 2012 yılına gelindiğinde ödeyememeye başladığını ve talebi üzerine kendisine bakiye borçlarını kapatması için vade tanındığını, buna rağmen ödemelerini zamanında yapamayan davacının stok iade talebinin kabul edildiğini ve ürünlerin tutarının davacı borcundan mahsup edildiğini, taraflar arasındaki sözleşmenin yenilenerek ve bazı ürünlerin değiştirilmesi suretiyle devam ettiğini,tüm desteğe rağmen davacının 31.08.2012 tarihli e-postasındaki ilişkiyi sürdürmeme konusundaki yaklaşımı ile davacının isteği ile ilişkinin sonlandırıldığını, yine davacının talebi üzerine 1.232.652,06-TL tutarındaki ürünün iade alındığını ve bedelinin davacı borcundan düşüldüğünü, müvekkilinin kendisi zor durumda kalmasına rağmen ilişkiyi devam ettirmeyi amaçladığını ancak gelinen noktada zarara uğradığını, davacı tek satıcı olarak atanmadığı gibi müvekkili markası ile rekabet eden bir çok ürünün Türkiye pazarında satışını gerçekleştirmekte olduğunu, ayrıca davacının varolanın dışında yeni bir portföy oluşturmadığını, müvekkiline ait ürünlerin reklam ve tanıtım faaliyetlerinin yine müvekkili tarafından gerçekleştirildiğini, kaldı ki sözleşmenin bizzat davacı tarafından sonlandırıldığını, müvekkili ile çalışmama konusunda ısrarcı olan davacı ile bakiye borcun taksitlendirilmesi hususunda 19.10.2012 tarihli Protokol akdedildiğini, davacı tarafça sözü edilen basın bülteni dergilerinde ise mevcut toptancı firmalarla çalışma arzularını devam ettiğinin belirtildiğini, dolayısıyla denkleştirme tazminatı şartlarının oluşmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI:İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, dava konusu sözleşmenin başlığında açıkça tek satıcılık sözleşmesi ifadesi yer almadığı gibi 1.maddesinde de hususi atama olmadığının belirtilmiş olduğu, dolayısıyla tek satıcılık ilişkisinin olduğundan söz edilemeyeceği, bu durumda somut olaya TTK’nın 102 ve devamı maddelerinde düzenlenen acentelik hükümlerinin uygulanması gerektiği, davacı tarafça 31/08/2012 tarihli elektronik posta ile sözleşmenin davacı acente tarafından tek taraflı olarak feshedildiği ve davanın süresinde açıldığı, davacı tarafından dosyaya sunulu basın bültenine istinaden sözleşmenin feshedildiği, ancak basına ilan edilen söz konusu yeni satış programının davacıyı ne şekilde zarara uğratacağı hususunun ispatlanamadığı, diğer yandan acente tarafından işletmeye kazandırılan yeni müşterilere ilişkin de herhangi bir belgenin dosyaya sunulmadığı, buna göre davacının sözleşme sona erdikten sonra davalıya önemli menfaat kazandırdığını ve sözleşmeyi haklı nedenle feshettiğini ispatlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ : Davacı vekili istinaf dilekçesinde; Bilirkişi raporlarının eksik ve çelişkili olduğunu, her iki tarafın ticari belgelerini inceleyen bilirkişilerin farklı vasıfta olduğunu müvekkili defter kayıtlarının incelendiği talimat bilirkişi raporunda tazminata hak kazanma konusu ve yasal unsurlarının tamamen mahkemenin takdirine bırakıldığını ve eldeki veriler ile tazminat hesabı yapıldığını, davalı ticari kayıtlarını inceleyen bilirkişi heyetinin ise uzun uzun ve detaylı bir şekilde davacı tarafın tazminata hak kazanamayacağını belirttiğini ve davalı şirket kayıtlarını talepleri yönünden incelemediğini, gerekli hesaplamaların yapılmadığını, oysa dava konusu itibari ile iki tarafın ticari ilişkisine dayandığı için bazı taleplerinin yalnızca davalının kayıtlarının incelenmesi ile ortaya çıkabileceğini, kök ve ek raporda davalının portföy devri ile elde ettiği faydanın taraflarınca belgelendirilmediğinin belirtildiğini, iddialarına ilişkin belgelerin dosyaya sunulduğunu, bayilerden üç tanesinin talimatla tanık olarak dinlendiğini ve iddialarını doğrular nitelikte beyanda bulunduklarını, tarafların ticari kayıtlarının aynı anda ve aynı bilirkişi ya da bilirkişilerce karşılaştırmalı ve eş zamanlı olarak incelenmesi gerektiği yönünde bir taleplerinin olduğunu, ancak taleplerinin kabul edilmediğini belirterek hükmün kaldırılmasını ve dosyanın mahkemeye iadesini istemiştir. Davalı vekili katılma yoluyla istinaf dilekçesinde ;1-Yerel mahkemece davanın iki ayrı gerekçeyle reddine karar verildiğini,bu gerekçelerin a..TTK md. 122/1 hükmü uyarınca davacının, müvekkil şirketin sözleşmenin feshinden sonra önemli menfaat elde ettiğini ispat edememesi ve, b.TTK md. 122/3 hükmü uyarınca davacının, sözleşmenin haklı sebeple feshedildiğini ispat edememesi olduğunu, davacının istinaf dilekçesinde yalnızca ilk ret sebebinin hukuka aykırı olduğunu iddia ettiğini, ikinci ret sebebini istinaf etmediğini, istinaf incelemesinin, kamu düzenine aykırılık sebepleri haricinde, yalnızca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılabileceğini, dolayısıyla yerel mahkemenin sözleşmenin haklı sebeple feshedilmediğine ilişkin gerekçesinin istinaf edilmeyerek kesinleştiğini, diğer ret sebebine ilişkin yapılacak istinaf incelemesinin esasa müessir olmayacağını, 2-Somut olayda mahkemenin taraflar arasında tek satıcılık ilişkisi bulunmadığı yönündeki gerekçesinin isabetli olduğunu, ancak hukuki ilişkinin TTK md. 102 ve devamı hükümleri uyarınca acentelik olduğu yönündeki gerekçesinin hatalı olduğunu, zira somut olayda davacının sözleşmeye konu ürünleri müvekkil nam ve hesabına değil, kendi nam ve hesabına satmakta olduğunu, bu sözleşmenin ancak münhasır olmayan sürekli bir alım-satım ilişkisi olarak, davacının ise yalnızca alelade bir toptancı olarak nitelendirilebileceğini belirterek katılma yoluyla istinaf taleplerinin kabulü ile karar gerekçesinin HMK md. 353/1-b-2. uyarınca düzeltilmesine ve davacının portföy tazminatı talebinin acente veya tek satıcı sıfatı bulunmaması nedeniyle reddine karar verilmesini talep emiştir.
GEREKÇE : Dava, münhasır distribütörlük(tek satıcılık) sözleşmesinden kaynaklanan portföy(denkleştirme) tazminatının tahsili istemine ilişkindir. TTK’nun 122/5 m. uyarınca TTK 122.m. hükmü, hakkaniyete aykırı düşmedikçe, tek satıcılık ile benzeri diğer tekel hakkı veren sürekli sözleşme ilişkilerinin sona ermesi hâlinde de uygulanacaktır. TTK 122.m. uyarınca tazminat talep edebilmek için, öncelikle karşı tarafla tek satıcılık vb. bir ilişki içinde olunduğunun ispatı gerekir. Tek satıcılık sözleşmesi; üretici ile tek satıcı arasındaki ilişkileri düzenleyen, üreticinin mallarını belirli bir bölgede tekel şeklinde satmak üzere tek satıcıya göndermeyi üstlendiği, tek satıcının da kendisine gönderilen malların sürümünü artırmak için kendi adına ve hesabına faaliyette bulunduğu, taraflar arasında sürekli borç ilişkisi doğuran isimsiz bir sözleşmedir(Yargıtay 19.Hukuk Dairesi’nin 28.09.2016 tarihli 2016/5707 E., 2016/12723 K. sayılı emsal kararı). TTK 122/4 m. uyarınca denkleştirme istem hakkının sözleşme ilişkisinin sona ermesinden itibaren bir yıl içinde ileri sürülmesi gerekmekte olup, taraflar arasındaki ilişkinin sona erdiği tarih(en erken 31.08.2012) dikkate alındığında, istem hakkının hak düşürücü sürede ileri sürüldüğü kabul edilmiştir. Davacı taraflar arasında münhasır distribütörlük yani tek satıcılık ilişkisi olduğunu ileri sürmüş ise de, davalı bunu inkar etmiş, davacıya hiçbir zaman münhasır satış yetkisi verilmediğini belirtmiştir. Taraflar arasında akdedilen 01.01.2006 tarihli Sözleşme incelendiğinde, “Atama” başlıklı 1.m. uyarınca davalının davacıyı ürünlerinin satışını gerçekleştirmek üzere distribütörü olarak görevlendirdiği, atamanın hususi bir atama olmadığının belirtildiği, münhasır distribütörlüğe(tek satıcılığa) yönelik ifadeye rastlanılmadığı görülmüştür. Kaldı ki tarafların Türk tabiiyetinde olmaları nedeniyle 805 sayılı Yasanın 1.m. uyarınca İngilizce dilinde düzenlenen sözleşmenin geçersiz olduğu kabul edilmelidir. Davacı davalının belirli ürünlerinin satışının 7 yıl boyunca Marmara ve Ege bölgesinde sadece kendisi tarafından yapıldığını ileri sürmüş ise de, salt fiili uygulama münhasır satış yetkisini ispata yeterli bulunmamaktadır. Yine gerek davanın niteliği gereği mümkün olmaması, gerekse davalı tarafça açıkça muvafakat edilmemesi nedeniyle, ilk derece mahkemesince bu hususta dinlenen tanık beyanlarına da itibar edilmemiştir. Bu durumda davacı, davalının münhasır distribütörü(tek satıcısı) olduğu yönündeki iddiasını ispat edememiştir. İlk derece mahkemesinin bu yöndeki gerekçesi doğru olmakla birlikte, bu durumda somut olaya TTK 122.m. uyarınca acentelik hükümlerinin uygulanması gerektiği yönündeki gerekçesi ise hatalıdır. Zira TTK 102 m. uyarınca ticari mümessil, ticari vekil, satış memuru veya işletmenin çalışanı gibi işletmeye bağlı bir hukuki konuma sahip olmaksızın, bir sözleşmeye dayanarak, belirli bir yer veya bölge içinde sürekli olarak ticari bir işletmeyi ilgilendiren sözleşmelerde aracılık etmeyi veya bunları o tacir adına yapmayı meslek edinen kimseye acente denilmekte olup, somut olayda ise davacının davalı sözleşmelerine aracılık etmesi söz konusu olmadığı gibi ürünleri davalı değil kendi nam ve hesabına satmaktadır, dolayısıyla acentelik hükümlerinin somut olayda uygulama yeri bulunmamaktadır. Bu durumda somut olayda TTK 122. m. uygulama alanı bulamayacağından, bu madde uyarınca denkleştirme tazminatı koşullarının da oluşmadığının kabulü gerekmiştir. Kaldı ki münhasır satış yetkisinin ispat edildiği kabul edilse dahi, bu durumda davacının öncelikle sözleşmeyi haklı nedenle feshettiğini ispat etmesi gerekir. İlk derece mahkemesince davacının haklı feshi ispat edemediği kabul edilmiş, davacı tarafça hükmün bu yöndeki gerekçesi istinaf edilmediğinden kesinleşmiştir. O halde ilk derece mahkemesince verilen davanın reddine yönelik karar sonucu itibariyle doğru ise de, gerekçesi değiştirilmiş olduğundan ve bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, davalı vekilinin katılma yoluyla istinaf başvurusunun kabulü ile HMK 353(1)b-2 m. uyarınca hükmün kaldırılmasına ve davanın reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM :Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK ‘nun 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, Davalı vekilinin katılma yoluyla istinaf başvurusunun KABULÜNE; İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 07/03/2018 Tarih 2014/853 Esas 2018/318 Karar sayılı hükmün HMK 353(1)b-2 gereği KALDIRILMASINA; “Davanın REDDİNE,” “Alınması gerekli 54,40 TL harcın, davacı tarafından peşin yatırılan 170,80-TL harçtan mahsubu ile fazla olan 116,40-TL’nin davacıya iadesine, Davacı tarafından yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına, Davalı tarafından yapılan 37-TL posta masrafından ibaret yargı giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, Davalı vekili için hüküm tarihinde yürürlükte olan AAÜT takdir olunan 3.400-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, Karar kesinleştiğinde ve talep halinde kullanılmayan gider avansının yatıran tarafa iadesine, ” İstinaf yoluna başvuran davacıdan alınması gerekli 54,40 TL istinaf karar harcının, davacı tarafından peşin yatırılan 171-TL harçtan mahsubu ile fazla olan 116,60-TL’nin davacıya iadesine, İstinaf yoluna başvuran davalı tarafından yatırılan 35,90-TL peşin istinaf karar harcının istek halinde kendisine iadesine, İstinaf yoluna başvuran davacı tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına, istinaf aşamasında davalı yan gider avansından karşılanan 3-TL posta masrafının davacıdan alınarak davalıya verilmesine, Gerekçeli kararın bir örneğinin taraf vekillerine tebliğine, HMK ‘nun 361/1. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabileceğine, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle karar verildi.20/04/2020