Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2018/1208 E. 2020/227 K. 20.02.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/1208
KARAR NO: 2020/227
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 21/12/2017
NUMARASI: 2014/207 2017/1495
DAVA:Sözleşmenin İptali-Feshi-Uyarlanması(Türev İşlemler
Sözleşmesinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 20/02/2020
Davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü.
DAVA: Davacı vekili, davalı bankanın 2013 yılı Şubat ayında müvekkilini telefonla arayarak bir opsiyon anlaşması teklif ettiğini, bu görüşmede müvekkiline satın aldığı döviz kadar döviz satmak zorunda kalacağının, opsiyon hakkını kullanarak döviz almadığı sürece bankanın da opsiyon hakkını kullanamayacağının ve müvekkilinin bankaya döviz satmak zorunda kalmayacağının bildirildiğini, bu görüşmeden kısa bir süre sonra banka personelinin müvekkilinin adresine gelerek sunulan teklife ilişkin sözleşmeyi getirdiğini, ancak acelesi olduğunu bildirmesi üzerine müvekkili şirket yetkilisinin sözleşme ve eklerini okumasına ve gerekli olabilecek görüşleri almasına izin vermeden sözleşmenin imzalanmasını sağladığını, müvekkiline sözleşmenin bir örneğinin dahi teslim edilmediğini, müvekkilinin opsiyon haklarından ikisini kullanmayı tercih ettiğini ve buna göre toplamda 84.750-TL kâr elde ettiğini ve sadece 1.450.000-USD satmak zorunda kalacağına inandığını, Mayıs-Haziran aylarında yapılan görüşmelerde ise müvekkilinin yeni teyit formu konusunda ikna edildiğini ve önceki formlarda düzenlenen işlemlerin 02.07.2013 tarihli teyit formu ile revize edildiğini ve bu yeni form ile müvekkilinin bankaya 7.000.000-USD opsiyon hakkı tanındığını farkettiğini, ancak sınırlılık ilkesi olduğunu düşünen müvekkilinin bu duruma itiraz etmediğini,2014 yılı Ocak ayında bankanın müvekkiline teminat bedelini yatırması konusunda baskı yapması üzerine müvekkilinin sözleşmeyi incelemek istediğini ve bankanın 11.01.2014 tarihli mail yoluyla bir örneğini gönderdiğini, sözleşmeyi incelediğinde teklif aşamasında açıklanan şartları içermediğini tespit ettiğini, bu arada bankanın 17.01.2014 tarihli ihtarnamesinin ulaştığını ve müvekkilinin kandırıldığını anladığını, 23.01.2014 tarihinde bankaya ihtarname gönderdiğini, ancak bankanın sözleşmenin geçersizliğini ve iptalini kabul etmediğini,öncelikle sözleşmenin kanuna uygun kurulmadığını, zira taraf iradelerinin karşılıklı ve birbirine uygun olmadığını, yine aldatma ve yanılma halleri ile gabin halinin söz konusu olduğunu, ayrıca sözleşmenin genel hüküm ve şartlarının, özel hükümlerinin, risk bildirim formlarının ve sözleşme setini tamamının genel işlem koşulu mahiyetinde olduğunu, oysa müvekkilinin bu genel işlem koşullarına ilişkin olarak bilgilendirilmediğini, aksine bankaca yanlış yönlendirildiğini, dolayısıyla bu koşulların içerik denetimine tabi tutulması gerektiğini ileri sürerek sözleşmenin aldatma aksi halde yanılma nedeniyle iptaline, aksi halde sözleşmenin feshine, aksi halde sözleşmedeki oransızlığın giderilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili, davanın 1 yıllık hak düşürücü sürede açılmadığını, zira sürenin ilk işlem tarihi olan 12.02.2013 tarihinden itibaren işletilmesi gerektiğini, davaya konu türev işlemlerin yapılış anlarında hiçbir aldatmanın söz konusu olmadığını, yine türev işlemlerin birbirinden bağımsız koşul ve kapsamları olan her biri işlem özelinde ayrı bir sözleşme mahiyetindeki işlemler olduğunu, çerçeve sözleşmelerde ise ileri vadede yapılabilecek olan hiçbir işlemin esaslı unsurlarının, diğer koşul ve niteliklerinin yer almayacağını, sözleşmelerde genel tanımların yer aldığını, ileride yapılabilecek işlemlere ilişkin hiçbir vaadin yer almadığını, tüm vaat, hak ve yükümlülüklerin her bir işlem için banka ile müşteri arasında mutabakatla sağlanmakta olduğunu ve işlemin teyit formu ve dekontlarında bağıtlandığını, bir an için çerçeve sözleşmenin mevcut olmadığı düşünülse bile davacıya ait ses kayıtlarının, imzalı formların ve dekontlarla yapılan işlemlerin yok sayılamayacağını, dolayısıyla bu işlemlere genel işlem şartlarını ileri sürerek geçersizliklerini istemenin yasaya aykırı olduğunu, halka açık bir anonim şirketin okumadan anlayıp bilmeden sözleşme imzaladığı yönündeki iddiasının ciddiyetten uzak olduğunu ve iyiniyetle bağdaşmayacağını, davacının hataya düşmesinin de söz konusu olmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, taraflar arasında imzalanan tezgah üstü türev işlemler sözleşmesinin çerçeve sözleşme niteliğinde olduğu, dava konusu işlemlerin bu çerçeve sözleşmeye dayanarak imzalanan işlem teyit formlarıyla gerçekleştirildiği, davacının bir anonim şirket olduğu, risk faktörü yüksek türev işlemleri yapma konusunda karara ulaşmadan önce bu tür işlemlerdeki risk faktörünü değerlendirmesi, ticari hayatta sıradan yatırım araçlarına göre daha fazla kazanç getiren işlemlerin sıradan yatırımlara göre bünyesinde daha fazla risk barındırdığını bilmesi gerektiği, halka açık bir sermaye şirketi olan davacının basiretli bir tacir gibi davranması gerektiği, dava konusu işlemler konusunda sadece banka görevlileri ile yaptığı görüşmelerle yetinmemesi, benzer işlemler yönünden yapılan uygulamaları değerlendirmesi gerektiği, davacı şirketin mali yapısı ve organizasyon gücü dikkate alındığında mali müşavirlerden ve/veya konunun uzmanı hukukçulardan müşavirlik hizmeti almasının mümkün bulunduğu, sıfatı itibariyle benzer işlemlerde hataya düşürüldüğü, kandırıldığı yönünde iddialarda bulunmasının mümkün olmadığı, kaldı ki yapılan bilirkişi incelemelerinde tespit edilen ses kayıtlarına, e-mail yazışmalarına göre davacının banka tarafından kandırıldığı, hataya düşürüldüğü, yanlış yönlendirildiği konularında herhangi bir bulguya da rastlanmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; 1-Tanık …’in dinlenilmesi ve müvekkil şirket yetkilisi … ile davalı banka yetkilisi …’nın isticvabı yönündeki delillerinin dikkate alınmadığını, 2-Dosyada esasa etki edeceği kanısında oldukları basiretli tacir kavramına göre değerlendirmenin sadece müvekkil şirket yönünden yapıldığını, davalı banka açısından değerlendirmeye alınmadığını, bankanın bilgilendirme ve özen yükümlülüğüne de uygun davranmadığını, 3-Bilirkişi heyetinin ek raporuna karşı farklı bir bilirkişiden rapor alınması yönündeki taleplerinin ayrıntılı gerekçe gösterilmeden reddedildiğini, 4-Bilgisayar mühendisi bilirkişi tarafından, ses kayıtlarında herhangi bir oynama tespit edilmediği, ancak ses kayıtlarının eksik olduğu, şube ile müşteri arasında yapılan görüşmelerin ses kaydına alınmadığı, dosyada 976 ve 978 isimli görüşmelere ulaşılamadığı, dosyada önceden görüşme yapılmış bir konu üzerine görüşüldüğü ancak hangi tarafın iddiası doğrultusunda görüşmenin gerçekleştiğinin tespit edilemediği, kayıtların orijinal olmadığı, dosyadaki haberleşmeye göre, bankanın bilgilendirmeyi eksik ya da hiç yapmadığı tespit edildiği halde bilirkişi heyeti raporunda bu tespitlere yer verilmediğini, 5-Sözleşmenin müzakere aşamasında, davalı banka yetkililerinin, müvekkilini sürekli olarak yanlış yönledirdiklerini ve taleplerinde iddia ettikleri hususlarda müvekkiline gerekli güven duygusunu yansıttıklarını, sözleşmenin imzalanması, bu işlemlerin hızlı olması ve müvekkil ile herhangi bir müzakereye gidilmemesi, sözleşmenin inceletilmemesi, sözleşmenin bir suretinin müvekkiline bırakılmaması ve hatta sözleşmenin banka yetkililerince ilk aşamada imzalanmamasının iddialarını somutlaştırmakta olduğunu belirterek hükmün kaldırılmasını ve davanın kabulünü istemiştir.
GEREKÇE: Dava, taraflar arasında imzalanan Tezgah Üstü Türev İşlemleri Sözleşmesinin aldatma, aksi halde yanılma nedeniyle iptali, kabul edilmemesi halinde sözleşmenin genel işlem koşulları içermesi nedeniyle feshi, kabul edilmemesi halinde gabin nedeniyle feshi veya oransızlığın giderilmesi istemlerine ilişkindir. Davacı, davalı bankanın sözlü teklifi üzerine sözleşme imzalamaya karar verdiğini, ancak banka yetkilisinin tavrı nedeniyle sözleşmeyi okumadan imzalamak zorunda kaldığını, sözleşmenin bir suretinin dahi verilmediğini, ancak daha sonra sözleşmenin kendisine teklif edilen koşulları taşımadığını anladığını, kendisinin bu şekilde aldatıldığını ve yanıltıldığını, ayrıca tecrübesizliğinden yararlanıldığını, sözleşme ve eklerinin tamamının genel işlem koşulu mahiyetinde olduğunu ve içeriğinin denetlenmesi gerektiğini ileri sürmüş, davalı ise çerçeve sözleşmelerde ileri vadede yapılabilecek olan hiçbir işlemin esaslı unsurlarının, diğer koşul ve niteliklerinin yer almayacağını, sadece genel tanımların yer aldığını, tüm vaat, hak ve yükümlülüklerin her bir işlem için banka ile müşteri arasında mutabakatla sağlanmakta olduğunu ve işlemin teyit formu ve dekontlarla bağıtlandığını, ayrıca halka açık bir anonim şirketin okumadan anlayıp bilmeden sözleşme imzaladığı yönündeki iddiasının ciddiyetten uzak olduğunu savunmuştur. Taraflar arasında bila tarihli Tezgah Üstü Türev İşlemleri Sözleşmesi imzalanmış ve 12.02.2013,20.02.2013 ve 02.07.2013 tarihli İşlem Teyit Formları düzenlenmiştir. Sözleşme bila tarihli ise de, dava dilekçesinde sözleşmenin 12.02.2013 tarihli form ile beraber imzalatıldığı belirtilmekle sözleşmenin de 12.02.2013 tarihli olduğu anlaşılmaktadır. Türev İşlemler Sözleşmesi bir çerçeve sözleşmesi niteliğinde olup genel işlem koşulları içerdiği söylenebilir, dava konusu işlemlere esas teşkil eden hususlar ise çerçeve sözleşmeye dayanarak imzalanan ve opsiyon işlem teyit formu başlığı taşıyan formlarda düzenlenmiştir ve bu formlar bireysel sözleşme niteliğindedir. O halde davacının TBK 20-21 m. uyarınca genel işlem koşullarının yazılmamış sayılmasına yönelik talebi bireysel sözleşme niteliğindeki İşlem Teyit Formları yönünden dikkate alınmayacaktır. Türev İşlemler Sözleşmesine ilişkin olarak ise davacı hangi genel işlem koşulunun menfaatine aykırı olduğunu belirtmemiş olup, davacının sözleşmenin bütününe yönelik soyut nitelikteki iddiasına ise itibar edilmemiştir. Öte yandan sözleşme 12.02.2013 tarihinde imzalanmış ise de sözleşmenin davacıya teslimine dair belge sunulmadığından davacı beyanı dikkate alınarak 11.01.2014 tarihinde sözleşme içeriğinden haberdar olduğu kabul edilmiş ve buna göre davacının aldatma, yanılma gibi nedenlere dayalı davasını hak düşürücü sürede açtığı kabul edilmiştir. Ne var ki halka açık bir anonim şirket olan davacı şirketin, basiretli davranması, böyle bir sözleşmeyi imzalamadan ve işlemleri yapmadan önce sözleşme içeriğini bilmesi, gerekli araştırmaları yapması, riskleri öğrenmesi ve öngörmesi gerekmekte olup, davalı banka tarafından aldatıldığı, yanıltıldığı veya tecrübesizliğinden yararlanıldığı yönündeki iddiaları inandırıcı bulunmamıştır. Kaldı ki, bilirkişi heyeti raporunda, taraflar arasında geçen telefon görüşmelerinin incelenmesi sonucu davacı temsilcisinin yapılan opsiyon sözleşmesi ile ilgili gerekli bilgi ve tecrübeye sahip olduğunun, ayrıca yıllık 20 -22 milyon TL veya USD civarında işlemleri kapsayacak şekilde limit dahilinde işlem yapabilme düşüncesinde olduğunun, yine davalının davacıya yönelik aldatma, yanıltma ve gabin gibi bir durumun hasıl olduğuna dair kanaate varılmadığının, görüşmenin başlarında tarafların karşılıklı olarak muhtelif vadelerdeki sözleşmeler konusunda mutabakat sağlandıktan sonra bu sözleşmelerin toplam tutarının 7.000.000 USD ettiğini bu rakamı iki tarafın da telaffuz ederek teyit ettiklerinin, her biri 1 milyon USDlik 7 sözleşme üzerinde mutabakat sağlandığının tespit edildiği belirtilmiş, rapor denetime açık ve hüküm kurmaya elverişli nitelikte görülmüştür. Bununla birlikte davacının iddialarının ispatı için tanık beyanının yeterli olmayacağı ve davanın tarafı olmayan kişilerin(davalı banka yetkilisi olmayan şahısların) isticvabının da mümkün olmayacağı açıktır. Davalı banka bir özen kurumu olup, davacı tarafça davalı bankanın özensiz davrandığına ilişkin bir husus kanıtlanamamıştır. O halde ilk derece mahkemesinin davanın reddi yönünde vermiş olduğu kararda bir isabetsizlik bulunmamakta olup, açıklanan gerekçelerle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, Alınması gereken 54,40-TL istinaf karar harcından davacı tarafından peşin yatırılan 35,90- TL nin mahsubu ile bakiye 18,50- TL harcın davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına, İstinaf yoluna başvuran davacı tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına, Gerekçeli kararın birer örneğinin taraflara tebliğine, HMK ‘nun 361/1. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabileceğine, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle karar verildi. 20/02/2020