Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2018/1113 E. 2019/727 K. 23.05.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/1113
KARAR NO : 2019/727
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 26/12/2017
NUMARASI : 2016/113 E.-2017/1067 K.
DAVA : Tazminat (Bayilik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 23/05/2019
Davanın ıslah edilen haliyle kabulüne yönelik olarak verilen hükmün davalı şirket vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü.
DAVA: Davacı vekili, müvekkili ile davalı şirket arasında 20.09.2010 tarihinde 5 yıl süreli Akaryakıt Bayilik Sözleşmesi ve aynı tarihli Bayilik Protokolü ile Ariyet Sözleşmesi akdedildiğini, davalı gerçek kişilerin ise sözleşme ve protokolü kefil ve garantör olarak imzaladıklarını, ayrıca davalı şirketin 20.09.2010 tarihli Satış Taahhütnamesi imzalayarak istasyonda beher yılda 600 m3(benzin,motorin türleri ve biyodizel) satmayı, taahhüdü yerine getirememesi halinde ise cezai şart ödemeyi kabul ve taahhüt ettiğini, müvekkilinin sözleşme gereğince tüm edimlerini yerine getirdiğini, ancak davalının sözleşmenin devamı süresi içinde 20.09.2010 tarihinden 13.10.2014 tarihine kadar zaman diliminde yıl esasına dayalı taahhüdünü yerine getirmediğini, 401 m3 ürün sattığını ve satamadığı 2.037 m3 ürün sebebiyle cezai şart borcunun doğduğunu, davalının taahhüdüne uymadığının tespitinin akabinde müvekkili tarafından davalı şirkete yapılan yazılı uyarılar ile satış taahhüdünü yerine getirmesi gerektiği ve ihlal nedeniyle doğmuş hak ve alacaklarının saklı tutulduğunun bildirildiğini, taraflar arasındaki bayilik ilişkisinin sözleşme süresinin sona ermesi ile davalının yeni bir sözleşme imzalamayacağını bildirmesi üzerine sona erdiğini, ancak davalının cezai şart borcunu ödemediğini, davalıya borcunu ödemesi yönünde 28.12.2015 tarihli ihtarname gönderilmiş olmasına rağmen ödeme yapılmadığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 20.09.2010-13.10.2014 tarihleri arasında satış taahhüdünü ihlalden doğan cezai şart alacaklarının şimdilik 10.000-USD’sinin fiili ödeme tarihindeki kur üzerinden TL karşılığının temerrüt tarihinden itibaren işlemiş ve işleyecek bankaların dövize uyguladıkları en yüksek ticari avans faiziyle davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davacı vekili 17.11.2017 tarihli ıslah dilekçesi ile, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla dava değerini 25.079-USD artırdıklarını, taleplerini bu şekilde ıslah ettiklerini belirterek toplam 35.079-USD’nin temerrüt tarihinden itibaren bankaların dövize uyguladıkları en yüksek ticari avans faiziyle davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP:Davalı şirket vekili, davacının müvekkiline cezai şart hakkını saklı tuttuğuna dair usulüne uygun bir bildirim ve/veya irade açıklaması yapmadığını, dosyaya sunulan ve müvekkiline gönderildiği iddia edilen yazılı bildirimin müvekkiline tebliğ edilmediğini, mahkemece aksi kanaatte olunması halinde ise cezai şartın müvekkilinin ekonomik olarak mahvına neden olup olmayacağı yönünde araştırma yapılması gerektiğini savunarak davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARININ ÖZETİ: İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, taraflar arasında akdedilen bayilik sözleşmesi ve protokol hükümlerine göre davacının cezai şart talep hakkının bulunduğu, bilirkişi kurulu tarafından alınması gereken ve eksik alınan miktarların ayrıntılı olarak saptanmış olduğu ve buna göre sözleşmenin 2. yılına ait cezai şart miktarının 35.079-USD olduğu, davacının davalı tarafa gönderdiği 20.12.2012 tarihli yazısında eksik akaryakıt alımı yapıldığını, taahhütlerin yerine getirilmesi gerektiğini, satış taahhüdünü ihlal nedeniyle doğmuş ve doğacak tüm hak ve taleplerin saklı tutulduğunu bildirdiği, bu ihtarın davalının henüz 2013 yılına ilişkin bir ifada bulunmadığı ve taahhüt ettiği ürünü almadığı dönemde yapıldığı, bu durumda ceza koşulundan zımnen feragat edildiği yönünde bir sonuca varılamayacağı, ıslah talebinin de dikkate alınması gerektiği gerekçesiyle davanın kabulüne, 35.079- USD cezai şart alacağının davalı şirket yönünden 11/01/2016 tarihinden diğer davalılar yönünden ise dava tarihinden itibaren 3095 Sayılı Kanunun 4-a maddesi uyarınca işleyecek faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ:Davalı şirket vekili istinaf dilekçesinde özetle;1-22.10.2012 tarihli yazı müvekkiline gönderilmediği gibi bu yazının emsal Yargıtay kararlarına göre cezai şart talebinin saklı tutulduğuna dair usulüne uygun bir yazı da olmadığını, zira Yargıtay kararlarında ihtarnamenin noter kanalı ile gönderilmesi gerektiğinin belirtildiğini,2-Ayrıca bu yazının TBK 179/2 maddesinde belirtilen sürede gönderilmediğini, zira dönem sonu tarihi 20.09.2012 ile yazının tarihi 20.10.2012 tarihleri arasında da davacının müvekkiline 4 adet fatura ile ihtirazi kayıt koymadan mal satışı yapmış olduğunu, dolayısıyla cezai şart alacağının doğmadığını,3-Ayrıce ek raporda müvekkilinin 2016 yılında ve 2017 yılı ilk döneminde zarar ettiğinin tespit edildiğini, 2017 yılı sonunu da zararla kapatacağının açık olduğunu, dolayısıyla cezai şartın müvekkilinin mahvına neden olacağını belirterek kararın kaldırılmasını ve davanın kabulünü istemiştir.
GEREKÇE: Dava, akaryakıt bayilik sözleşmesi ve satış taahhüdünde öngörülen yıllık asgari ürün satışı taahhüdüne aykırı davranıldığı iddiasına dayalı cezai şart alacağının tahsili istemine ilişkindir. Taraflar arasında 20.09.2010 tarihli olup 13.10.2014 tarihine kadar geçerli Akaryakıt Bayilik Sözleşmesi akdedilmiş ve aynı tarihli Satış Taahhütnamesi imzalanmıştır. Satış Taahhütnamesi uyarınca davalı beher yıl 600m3 ürün almayı ve satmayı, bu taahhüdüne uymaması halinde belirlenen cezai şartı ödemeyi kabul ve taahhüt etmiştir. Davalının 22.09.2014 tarihli ihtarnamesi ile sözleşmenin 13.10.2014 tarihinde sona ereceği ve yenilenmeyeceği bildirilmiş olmakla, sözleşme süresi 13.10.2014 tarihi itibariyle sona ermiştir.6098 Sayılı TBK’nun “Ceza Koşulu” başlığı altında üç çeşit ceza koşulu düzenlenmiştir. Bunlar öğretide ortaya atılan kavramlara göre seçimlik ceza koşulu (TBK. md. 179/I), ifaya eklenen ceza koşulu (TBK md. 179/II) ve ifayı engelleyen ceza koşulu (dönme cezası) (TBK md. 179/III) dur.Akaryakıt bayilik sözleşmelerinde (veya sözleşme eki taahhütnamelerde) yer alan “yıllık asgari alım taahhüdü”ne uymama halinde öngörülen ceza koşulu (cezai şart) hükümleri TBK’nun 179/II. (BK. md. 158/II) maddesindeki ifaya ekli ceza koşulu (cezai şart) niteliğinde olduğundan burada bu tür ceza koşulu üzerinde durulması gerekmektedir.TBK’nun 179/II maddesine göre; “ceza borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi durumu için kararlaştırılmışsa alacaklı, hakkından açıkca feragat etmiş veya ifayı çekincesiz olarak kabul etmiş olmadıkça, asıl borçla birlikte cezanın ifasını da isteyebilir.”Anılan yasa hükmünden de açıkça anlaşılacağı gibi, ifaya eklenen ceza koşulunda, şart gerçekleştiği takdirde alacaklı, hem ifayı hem de cezayı talep edebilecektir. Buna göre iki halde alacaklı, ceza koşulunu isteyemez. Eğer alacaklı, ceza koşulunu isteme hakkından açıkça vazgeçmişse artık bu yönde bir talepte bulunamaz. Diğer yandan alacaklı, çekince koymadan ifayı kabul etmiş veya sözleşmeden doğan edimlerini ifa etmeye devam etmişse bu takdirde de ceza koşulunu isteyemez. Yıllık asgari ürün alımı taahhüdü bulunmasına rağmen yıllar itibariyle bu taahhüde uyulmamış ise tedarikçi (sağlayıcı) firmanın, hem ifayı hem de ceza koşulunu talep edebilmesi için takip eden yılda henüz bayiye mal vermeden önce ceza koşulu ile ilgili “çekince” (ihtirazi kayıt) bildirmesi ya da bu konuda bayiye noterden bir ihtarname göndermesi gerekir. Çekince için bir şekil şartı getirilmemiştir. Tedarikçi, taahhüde aykırı davranılmış olan yılı takip eden yeni yıldaki ilk fatura ve irsaliyeye koyacağı bir açıklama (şerh) ile bu koşulu yerine getirebilir. Bu şekilde bir çekince (ihtirazi kayıt) konulduktan veya ihtar çekildikten sonra tedarikçi (sağlayıcı) firma, mal vermeye (ifaya) devam etse bile önceki yıla ilişkin ceza koşulu alacağını sözleşme zamanaşımı süresi içinde her zaman talep edebilir. Sonraki yıllarda da aynı kural geçerlidir. Bunlar yapılmadan müteakip yılın ifası gerçekleşmişse artık bir önceki yıla ait ceza koşulu istenemez. Çekince konmuş veya ihtar çekilmiş olan yıllarla ilgili ceza koşulunun istenebileceği ise kuşkusuzdur. TBK’nun 179/II. Maddesinde öngörülen hüküm, emredici nitelikte olmadığından taraflar, sözleşme serbestisi ilkesi gereğince aralarında farklı bir düzenleme yapabilirler. Örneğin, sözleşmenin feshi halinde hem cezai şart hem de kar mahrumiyeti ödeneceğini kararlaştırabilirler. Ancak sözleşmenin feshi halinde cezai şart ödeneceğinin kararlaştırılmış olduğu hallerde, Yargıtay HGK’nun 20.01.2013 T. 2012/19-670 E. 2013/171 K. sayılı kararında da açıklandığı üzere, sözleşme süresi içinde çekince konmadan uzun süre ifaya devam edilmesi üzerine borçluda, “ceza koşulu istenmeyeceği” ne dair haklı bir güven oluşmuş ise oluşan bu haklı güven ve dürüstlük ilkesi nedeniyle önceki yıla veya yıllara ait ceza koşullarının talep edilemeyeceğinin kabulü gerekir(Yargıtay 19.Hukuk Dairesi’nin 17/12/2013 tarihli 2013/14654 E., 2013/19950 K. sayılı emsal kararı). Somut olayda taraflar arasında düzenlenen sözleşme 20.09.2010 tarihli olup(aynı zamanda sözleşme düzenlendikten sonraki ilk mal alımı da 20.09.2010 tarihli), bu durumda yıllık alım taahhüdüne uyulmaması halinde cezai şart tutarlarının hesap edileceği dönemler 20.09.2010-19.09.2011/20.09.2011-19.09.2012/20.09.2012-19.09.2013/ 20.09.2013-19.09.2014/ 20.09.2014-13.10.2014 şeklinde kabul edilmelidir. Bilirkişi incelemesi sonucu davalının ilk 4 yıl için alım taahhüdüne uymadığı, son yılda ise taahhüde aykırılığın söz konusu olmadığı tespit edilmiştir. Öte yandan davacı ilk yılın sonunda ilk yıl için herhangi bir uyarı yapmamış, ikinci yılın sonunda ise uyarıda bulunduğuna dair 22.10.2012 tarihli bir yazı sunmuş ise de davalı bu yazının kendisine tebliğ edilmediğini savunmuştur.Yazıya ait gönderi belgesi incelendiğinde gönderilen belgenin içeriğine dair bir bilginin yer almadığı görülmüş olup bu durumda davacının bu yazıyı davalıya gönderdiğini ispat edemediğinin kabulü gerekir. Kaldı ki aksi düşünülse bile, ikinci yılın bitim tarihi olan 19.09.2012 ve yazı tarihi olan 22.10.2012 tarihleri arasında da davacının 09.10.2012, 12.10.2012, 15.10.2012 ve 17.10.2012 tarihli faturalar ile davalıya mal satıp teslim ettiği anlaşılmakta olup, bu durumda “bayiye mal vermeden önce çekincenin bildirilmesi” koşulunun da yerine getirilmediği ve buna bağlı olarak da 2.yıla ilişkin cezai şart alacağının doğmadığının kabulü gerekir. O halde ilk derece mahkemesince yukarıda açıklanan hususlar dikkate alınarak hükmü istinaf eden davalı şirket yönünden davanın reddi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş ise de, bu husus yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, davalı şirket vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK 353(1)b-2 m. uyarınca hükmün davalı şirket yönünden kaldırılmasına ve davalı şirkete yönelik davanın reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuş, hüküm davalılar İsmat Sürey ve … yönünden kesinleşmiş olmakla birlikte, kararın bütünlüğünü temin açısından hükmün kesinleşen yönleri dikkate alınarak harç,yargılama gideri ve vekalet ücretine ilişkin kısım yeniden yazılmıştır.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle: Davalı … San. Ve Tic. Ltd. Şti. vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE; İstanbul 8.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/113 Esas- 2017/1067 Karar sayılı ve 26/12/2017 tarihli hükmünün adı geçen davalı şirket yönünden HMK.’nun 353(1)b-2 maddesi gereği KALDIRILMASINA; “Davalı … .San. Ve Tic. Ltd. Şti.’ne yönelik davanın REDDİNE”İlk Derece Yargılamasına ilişkin olarak;Alınması gereken 8.661,07-TL harçtan peşin ve ıslah olarak alınan toplam 2.165,27-TL harcın mahsubu ile bakiye 6.495,80-TL harcın, haklarında verilen hüküm kesinleşen davalılar … ve …’den müştereken ve müteselsilen tahsili ile hazineye irad kaydına,Davacının peşin ve ıslah olarak yatırdığı toplam 2.165,27-TL harcın haklarında verilen hüküm kesinleşen davalılar … ve …’den müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine, Davacının yaptığı ilk masraf 34,25-TL, bilirkişi ücreti 1.300-TL, posta gideri 328,10-TL olmak üzere toplam 1.662,35-TL’nin haklarında verilen hüküm kesinleşen davalılar … ve …’den müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine,Davalı şirket tarafından yapılan yargılama gideri olmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına, Davacı vekili için AAÜT uyarınca takdir olunan 12.893,26- TL nispi vekalet ücretinin haklarında verilen hüküm kesinleşen davalılar … ve …’den müştereken ve müteselsilen tahsili davacıya ödenmesine, Davalı şirket vekili için AAÜT uyarınca takdir olunan 12.893,26- TL nispi vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı şirkete ödenmesine, Karar kesinleştiğinde ve talep halinde kullanılmayan gider avansının yatıran tarafa iadesine”İstinaf yoluna başvuran davalı şirket tarafından yatırılan 2.201,16- TL peşin istinaf karar harcının istek halinde kendisine iadesine, istinaf başvuru harcı olarak yatırılan 98,10- TL’nin hazineye irad kaydına,Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, davalı şirket tarafından yapılan istinaf yargılama gideri olmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına, Gerekçeli kararın birer örneğinin taraflara tebliğine, HMK ‘nun 361/1. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabileceğine, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle karar verildi. 23/05/2019