Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2017/763 E. 2018/470 K. 26.04.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2017/763
KARAR NO : 2018/470
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : BAKIRKÖY 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 19/07/2017
NUMARASI : 2014/120 E.- 2017/763 K,
DAVA : Ticari Şirket (Tasfiyeye İlişkin)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 26/04/2018 (24.5.2018 yazım tarihli )
İlk derece mahkemesince verilen hükmün davalı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA:Davacı vekili,davalı şirketin 1978 yılında Nevşehirde kurulduğunu, 1996 yılına kadar tuğla fabrikası imalatı ve satışı ile iştigal ettiğini, yaşanan bir takım sıkıntılar nedeniyle fabrikanın kapatıldığını ve 1996 yılından beri hiçbir ticari faaliyette bulunmadığını, fabrika kapanması sonrasında binanın ve eklentilerinin yıkıldığını, şirketin malvarlığı olarak …parselde bulunan arsanın kaldığını, daha sonra taşınmazın imar gördüğünü, 35 ayrı parsel arsa niteliğinde davacı şirket adına kaydedildiğini, hiçbir faaliyeti bulunmayan davalı şirketin bir aile şirketi olmasının da etkisi ile yıllardır kağıt üzerinde genel kurulun yapıldığını ve yönetim kurulu oluşturulduğunu, ancak sahip olduğu taşınmazın imar parsellerinin oluşacağının anlaşılması sonrasında müvekkili ile yönetim kurulu başkanı… arasında sorunlar başgösterdiğini, arsaların bir kısmını yakınlarına sattığını, 05/09/2013 tarihinde yapılan genel kurulda da kendisini tek başına Yönetim Kurulu olarak seçtiğini, şirket merkezinin İstanbul’a taşınması kararının alındığını, bu kararların …ın tek başına oyuyla alındığını, bunun üzerine müvekkilinin genel kurul kararlarının iptali için Nevşehir 2. AHM nin 2013/588 esas sayılı dosyası ile dava açtığını, şirket merkezinin adresi nedeniyle yetkisizlik kararı verildiğini, şirketin hiçbir faaliyette olmamasına karşın imarlı parseli nedeniyle doğan vergi borçları ve diğer masrafı nedeniyle arsaların satılarak bu borçların ödendiğini, müvekkilinin kardeş olması nedeniyle satış konusunda bir şüphe duymadığını, ancak 06/04/2011-10/12/2011 tarihleri arasında 11 arsadan 5’inin TTK hükümlerine aykırı olarak …’ın eşi …’a satıldığını, şirketin vergi borçlarının ödenmediğini, vergi dairesi tarafından şirket ortağı olarak müvekkiline karşı takip yapıldığını 23/11/2011 tarihli sicil gazetesinde davalı şirketin 12/12/2011 tarihinde olağan genel kurulu’nun yapılacağının ilan edildiğini, genel kurulda şirkette pay sahibi olmayan…’ın oğlu …’ın yönetim kuruluna seçilmesine ve imza yetkisinin kendisi ile oğluna verilmesine çalışıldığını, o tarihte yürürlükte olan TTK hükümleri gereğince bu durumun mümkün olmaması nedeniyle karşı çıktıklarını, genel kurulun yapılamadığın, daha sonra …’ın hisselerinin büyümüş olduğunu eşi ve oğluna devrine ilişkin ihtarname gönderdiğini, bu devrin şirket ana sözleşmesinin 7. Maddesine aykırı olması nedeniyle hissedar …’ın karşı çıkmasıyla engellendiğini, davalı şirketin olağan genel kurul toplantısının yapılamadığını, 28/03/2012 tarihinde yapılması ile ilgili ilan yapıldığını, ancak bu genel kurulda da …ın ısrarla yönetim kurulu başkanı olarak tek imza ile şirketi yönetme konusunda ısrarcı olması nedeniyle tartışmalar yaşandığını, genel kurulunda alınan kararların tescil ve ilan edilemediğini, yine 07/06/2012 tarihinde genel kurul yapılması ile ilgili ilan yapıldığını, …’ın tek başına yönetim hususundaki ısrarı nedeniyle genel kurulun yine tescil ve ilan edilemediğini, 21/08/2013 tarihinde genel kurul yapıldığını, alınan kararların tamamına karşı müvekkilinin muhalif kaldığını ve dava açtığını, TTK nın 531. Maddesi gereğince haklı nedenle fesih şartlarının bulunduğunu belirterek şirketin TTK nın 531. Maddesi gereğince fesih ve tasfiyesine karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP:Davalı vekili, 05/09/2013 tarihli genel kurulda alınan kararların usul ve yasaya uygun olduğunu, TTK nın 407. Maddesindeki yönetimden bir üyenin bulunması şartının yerine gelmiş olduğunu, denetçinin katılma zorunluluğunun bulunmadığını, genel kurulda şirketin esas sözleşmesinde değişikliğe gidildiğini, yeni TTK nın tek kişilik yönetim organına izin verdiğini, bu yönde alınan kararların geçerli olduğunu, şirket faaliyetlerinin sürdürülmesi açısından bu kararın yerinde olduğunu, yönetim organının sayısal olarak nasıl belirleneceği konusunda mahkemenin müdahale ve takdir yetkisinin olmadığını, genel kurulda ilan edilen gündem konularının görüşülerek karara bağlandığını, esas sözleşme değişikliğinin gündemde olduğunu, bununla ilgili görüşme yapıldığını ve yasaya uygun karar alındığını, bu yöndeki itirazların yerinde olmadığını, şirket kararlarının yerindeliği ile ilgili taleplerin hiçbir şekilde dinlenemeyeceğini, genel kurulda alınan kararların ticaret sicilinin tescil ve ilan edilerek yürürlüğe girdiğini, davacının amacının şirket faaliyetlerinin engellemek olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI:Mahkemece, şirketin 1978 yılında Nevşehir’de kurulduğu, bir süre faaliyette bulunduğu, daha sonra işlettiği fabrikanın kapanarak şirket merkezinin İstanbul’a taşındığı, İstanbul’da da hiçbir faaliyette bulunmadığı, genellikle toplantıların yapılmadığı, şirket adına kayıtlı taşınmazın imar görmesi sonucu şirket ortakları arasında çekişmeler başgösterdiği, yönetici …’ın şirket adına kayıtlı taşınmazlardan bir kısmını sattığı, satış bedellerinin akıbetinin belli olmadığı, basiretli yönetim sergilemediği belirtilerek şirketin feshi için haklı nedenlerin oluştuğu kabul edilmiştir. Mahkeme, tarafların bu yöndeki iradeleri ve şirketin mal varlığı dikkate alınarak fesih yerine çıkma payının ödenerek ortaklıktan çıkarılmasına karar vermeyi, fesih yerine alternatif çözüm yolu olarak kabul etmiş ve bu doğrultuda, davacının, davalı … A.Ş’de bulunan % 34,961 oranında hissesine denk gelen 699.025,85-TL çıkma payının davalıdan alınarak davacıya verilmesine ve davacının şirketten çıkartılmasına karar vermiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: İstinaf yoluna başvuran davalı vekili, 19/07/2017 tarihli duruşmada, mesleki mazeretlerinin belgelendirilmediği gerekçesi ile reddine karar verilerek yokluklarında hüküm kurulmasının doğru olmadığını, sözlü yargılama için duruşma günü tayin edilmeden ve davalı taraf davet edilmeden karar verilmesinin de doğru olmadığını, bilirkişilerin kişisel kanaatlerinin yansıttığından çoğu zaman güncel ve gerçek fiyatlardan uzak çıktığını bu nedenle fiyatların belirlendikten sonrada davalı şirketin bu taleplerinin devam ediyor olmasının önemli olduğunu, şirketin feshi ve tasfiyesinin bir yönüyle de ortaklığın giderilmesi davası niteliğinde olduğunu, esasen yerel mahkeme uygulamasına göre davanın kabul edilmediğini, nihayetinde davacının davasının şirketi feshi ve tasfiyesi istemi olduğunu, bu talepler kabul edilmediğine göre bu talepler yönünden davanın reddi şeklinde hüküm kurulması gerektiğini belirterek, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak,davacının çıkma payının, itirazları doğrultusunda gerçek ve güncel değerlere göre belirlenmesi için bilirkişi raporlarına itirazları doğrultusunda yeni raporlar alınarak gerçek güncel çıkma payının hesaplanmasına karar verilmesini talep etmiştir
GEREKÇE: Dava; basit usule tabi bir dava olup, HMK.’nun 320. Maddesi uyarınca, sözlü yargılama için ayrı bir duruşma günü verilmesi gerekli değildir. Bu anlamda davalı vekilinin belgelenmeyen mazeretinin kabul edilmediği oturumda sözlü yargılamaya geçilerek hüküm kurulduğu, bunun yasaya aykırı olduğu yönündeki istinaf nedeni yerinde görülmemiştir.
6102 sayılı TTK’nın 531. Maddesine göre: Haklı sebeplerin varlığında, sermayenin en az onda birini ve halka açık şirketlerde yirmide birini temsil eden payların sahipleri, şirketin merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinden şirketin feshine karar verilmesini isteyebilirler. Mahkeme, fesih yerine, davacı pay sahiplerine, paylarının karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerlerinin ödenip davacı pay sahiplerinin şirketten çıkarılmalarına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme karar verebilir.
Davalı şirketin uzun yıllardır faaliyette bulunmadığı, zarar ettiği, ortaklar arasındaki çekişmeler ve şirket merkezinin nakli konusunda yaşananlar karşısında şirketin feshi koşullarının oluştuğu kabul edilmelidir. Davalı şirketin malvarlığı duran varlıklardan oluşmaktadır. Talimatla bilirkişi raporu aldırılmıştır. Davalı vekili bu rapora itiraz etmiş olmakla birlikte itirazları genel olup itirazlarının özü somut bir veriye dayanmayıp belirlenen değerin fahiş ve hatalı olduğu üzerindedir.
Davalı şirketin, faaliyette bulunmayan kaydi bir şirket olduğu, gelirinin olmayıp borçların ödenmediği, icra takiplerine maruz kaldığı, kamu borçlarından dolayı ortaklara dahi ödeme emri gönderildiği, ortaklar arasında ortak çaba ve amaç unsurunu zedeleyen çekişmeler olduğu, Genel Kurul’un birden fazla kanuna aykırı olarak toplantıya çağrıldığı, bu şekilde davacının azınlık ve bireysel haklarının ve bilgi alma ve inceleme haklarını kullanmasının zorlaştığı, şirketin sürekli zarar etmesi nedeniyle davacının kar payı elde etme amacının kalmadığı, davalı şirketin yöneticisi ….’ın şirket adına kayıtlı imar görmüş taşınmazlardan bir kısmını diğer yönetim kurulu yöneticisi ve eşi …’a devrettiği, bu şekilde davalı şirketin davacının haklarını ihlal edici şekilde yönetildiği, ortaklar arasında (özellikle davacı açısından) karşılıklı güven ilişkisinin zedelendiği, şirketin amacının gerçekleştirilmesinin imkansız hale geldiği, haklı nedenlerle şirketin fesih koşullarının oluştuğu anlaşılmaktadır. Öte yandan, davalı şirketin üzerine kayıtlı imar görmüş taşınmaz duran varlığı açısından şirketin feshi dışında davacının ortaklıktan ayrılma payı önerilerek şirketin devamına karar verilmesinin davacı dışındaki ortaklar açısından da uygun olduğu kabul edilmek durumundadır.
Sonuç olarak usule ilişkin istinaf nedenleri yerinde olmayıp, davacının ortaklık payına göre alternatif çözüm olarak belirlenen çıkma payının dosya içeriğine ve usul yasaya uygun olarak belirlendiği ve mahkemece verilen kararın bir bütün olarak usul ve yasaya, dosya içeriğine uygun olduğu anlaşılmış olup, istinaf nedenleri yerinde görülmediğinden aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM :Yukarıda açıklanan nedenlerle:
Davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK ‘nun 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
Alınması gereken 47.750,45- TL istinaf karar harcından, davalı tarafından peşin yatırılan 12.000- TL harcın mahsubu ile bakiye 35.750,45- TL istinaf karar harcının davalıdan alınarak Hazine’ye gelir kaydına,
İstinaf yoluna başvuran tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına,
Gerekçeli kararın bir örneğinin taraf vekillerine tebliğine,
HMK ‘nun 362/1. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabileceğine, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle karar verildi. 26/04/2018