Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi 2017/477 E. 2018/141 K. 22.02.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
12. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2017/477
KARAR NO : 2018/141
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 29/12/2016
NUMARASI : 2007/312 Esas 2016/809 Karar
DAVA : Alacak
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 22/02/2018
Taraflar arasında görülen dava neticesinde ilk derece mahkemesince verilen hükmün davacı vekilince istinaf edilmesi üzerine düzenlenen rapor ve dosya kapsamı incelenip gereği görüşülüp düşünüldü;
DAVA : Davacı vekili, “… Anonim Şirketi’nin Bankacılık Denetleme Kurulu’nun (BDDK) 30.11.2001 tarih 538 numaralı kararı ile Tasarruf mevduatı Sigorta Fonu’na (TMSF) devredildiğini, daha sonra … Anonim Şirketi’nin bünyesinde birleştirildiğini, …bank AŞ Teftiş Kurulu Başkanlığı’nın 23.07.2002 tarih 11 sayılı raporunda, … Anonim Şirketi’ne kullandırılan kredinin ve bu kredi borcunu sona erdiren ibranamenin araştırma konusu yapıldığını, … Anonim Şirketi Sanayi Mahallesi /4.Levent Şubesi’nin … Anonim Şirketi ile 27.05.1997 tarihinde kredi ilişkisine girdiğini, nakit sıkıntısına düşen firmanın kredilerine tahakkuk ettirilen 30.09.1997 devre sonu faizlerini ödenmediğini, bunun üzerine, 10.10.1997 tarihinde firma ve kefiline 81.521.324.672-TL. ve 9.447.724.938-TL üzerinden iki ayrı ihtarname keşide edildiğini, tahsilat yapılamadığından 22.10.1997 tarihinde yasal takip başlatıldığını, firma ile yapılan görüşmeler sonucunda toplam 483.698-USD ve 13.883.815.390-TL olarak 27.03.1998 tarihli bir protokol imzalandığını, müfettişlik raporu uyarınca, anılan protokolde, 04.02.1998 tarihi itibariyle 51 günlük eksik hesaplama yapıldığını, 27.03.1998 tarihi itibariyle protokoldeki borcun 492.840,17-USD ve 14.101.986.303- TL. olması gerektiğini, firmanın protokol şartlarını yerine getirmediğini, 8 adet gayrimenkulünü bankaya devrettiğini, gayrimenkuller karşılığında 29.07.1998 tarihinde ibra edildiğini, gayrimenkullerin 31.07.1998 tarihinde 26.200.000.000-TL bedelle devralındığını, ibra tarihi olan 29.07.1998 tarihinde referans faizleri ile firmanın borcunun 515.067,40-USD ve 17.701.956.312-TL olmak üzere toplamda 157.223.413.624- TL. olarak hesaplandığını, ibraname verildikten sonra 12.11.1998 tarihinde firmanın 450.000-USD anapara ve 10.900-USD faiz borcu ile 7.000.000.000-TL. anapara kredisinin sıfır faizli krediye dönüştürüldüğünü ve bu kredi hesabının bakiyesinin 145.600.000.000-TL olduğunu, gayrimenkullerin devir bedeli 26.200.000.000-TL. tutarının repo ve vadeli mevduat olarak değerlendirilmesi sonucunda 20.09.1999 tarihinde 58.705.000.000 TL. tutarına ulaştığını, 145.600.000.000-TL kredi hesabından mahsup edildiğinde 20.09.1999 tarihi itibariyle banka riskinin 86.895.000.000 -TL. tutarına düştüğünü belirterek sonuç olarak, firmanın ibra edilmesi nedeniyle bankanın 131.023.413.624- TL tutarında zarara uğradığını ileri sürerek bu zarara yol açtığı öne sürülen davalıdan 29.07.1998 tarihinden itibaren en yüksek banka kredi faizi ile tahsilini talep etmiştir.
CEVAP : Davalı vekili, davacının talep hakkının zamanaşımına uğradığını, Türk Ticaret Kanunu’nda anonim şirket yöneticilerinin şahsi sorumluluğu için belirlenmiş olan zamanaşımı süresinin dolduğunu, davacının tüzel kişiliğinin sona erdiğini, çünkü davacı banka hakkında 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun 18. maddesinin uygulandığını, böylece davacının tüzel kişiliğinin sona erdiğini ve kaydının sicilden silindiğini, bu nedenlerle, davayı açan banka denetçilerinin dava takip yetkilerinin ortadan kalktığını, ..Anonim Şirketi ile imzalanan protokol ve ibranamenin bankacılık ilke ve teamüllerine uygun olduğunu, o günün şartlarında firmanın kredi borçlarına karşılık 8 adet gayrimenkulün devir alındığını, gayrimenkullerin rayiç değerlerinin değil de tapu işlem değerlerinin esas alınarak bankanın zararını hesaplamanın gerçekle bağdaşmadığını, riske karşılık alınan gayrimenkullerin son derece değerli olduğunu, firmanın borcunun fevkinde olmasına rağmen, bu gayrimenkullerin ekspertiz değerlerinden ve daha sonra kaça satıldığı konularından hiç bahsedilmediğini, davada Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre dava tarihinden itibaren kanuni faiz talep edilebileceğini belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece, dava konusu zararın oluştuğu öne sürülen ibranamenin davalı … tarafından 29/07/1998 tarihinde imzalandığı, ibra kararını hükümsüz sayan 15/07/2002 tarihli Genel Kurul kararı geçerli kabul edilse bile TTK’nun 336/5 maddesi hükmünü ihlal ettiği tarihin 29/07/1998 tarihine karşılık geldiği, bu tarihten itibaren 5 yıllık süre eklendiğinde zamanaşımı süresinin dolduğu, davacının en geç 23/07/2002 tarihli soruşturma raporunda zararı öğrendiği kabul edilse bile o tarihten itibaren de öğrenmeyle başlayan 2 yıllık zamanaşımı süresi eklendiğinde zamanaşımı süresinin dolduğu kabul edilerek davanın kayıt kabul davasına dönüştüğü de belirtilerek zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ : İstinaf yoluna başvuran davacı vekili, davalının yaptığı eylem nedeniyle kurum zararının önce 23/07/2002 tarih ve 11. No.lu soruşturma raporuyla belirlendiğini, Teftiş Kurulu Başkanlığı’nın 02/04/2007 tarihli yazısıyla durumun öğrenildiğini ve dava açıldığını, zamanaşımının, zarar ve failin öğrenildiği tarihten itibaren başlayabileceğini, …bank’ın 15/07/2002 tarihinde yapılan genel kurulunda ibra kararlarının hükümsüz kılındığını, …bank’tan fona devredilen alacaklar açısından zamanaşımının 5411 sayılı Kanunun 11. Maddesine göre 20 yıl olduğunu öne sürerek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
GEREKÇE :İstinaf incelemesi açısından uyuşmazlık konusu davanın zamanaşımına uğrayıp uğramadığı yönündedir.
Davalının da aralarında olduğu ve yine aynı mahkemenin 16/03/2009 tarih ve 2004/511 E-2009/116 K sayılı kararını temyiz üzerine inceleyen Yargıtay 11. HD nin 22/07/2011 tarih ve 2009/11498 E-2011/9330 K sayılı kararıyla benzer sorumluluk davasında davalıların sorumluluğunun başlangıç tarihinin protokol tarihi olup 5 yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu hükme bağlanmıştır. İlk derece mahkemesine referans alınan bu Yargıtay kararı karşısında davanın kaynağını oluşturan protokol tarihi itibariyle davanın açıldığı tarih esas alındığında 6762 sayılı mülga TTK’nın 309/son maddesinde yazılı 5 yıllık zamanaşımının dolduğu kabul edilmek durumundadır.
Açıklandığı şekilde Yargıtay uygulaması karşısında dava konusu alacağın hukuki tanımlaması fon alacağı olmayıp, şirket yöneticilerinin sorumluluğundan kaynaklanan alacak olarak kabul edilmek zorundadır. Bu nedenle de zamanaşımı süresinin de 5411 sayılı Kanuna göre değil, 6762 sayılı TTK’nın 309. Maddesine göre belirlenmesi gerekmektedir. Zira 19/10/2005 tarih ve 5411 sayılı Bankacılık Kanunu, 1/11/2005 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Bundan önce yürürlükte olan 4389 sayılı Bankalar Kanunu ise, 18/06/1999 tarihlidir. Davalının sorumluluğunun kaynağı olarak gösterilen protokol ise 29/07/1998 tarihli olup, davalının sorumluluğu açısından zamanaşımı süresinin bu tarihten sonra yürürlüğe giren mevzuat esas alınarak belirlenmesi hukuken geçerli sayılamaz.
Davalının eylemi aynı zamanda ceza hukukunu ilgilendiren bir eylem olarak düşünülse bile dava zamanaşımına uğramıştır. Dosyada bulunan soruşturma dosya örnekleri incelendiğinde, Şişli CBS’nin Bankacılık Kanununda zimmet suç tanımlamasıyla 21/03/2008 tarih ve 2017/13202 sor. 2008/426 Fez. Nolu fezleke ile İstanbul CBS ye gönderilen bir soruşturma dosyasının bulunduğu, İstanbul CBS’nin de 31/03/2008 tarih ve 2008/15142 Sor. 2008/4119 K sayılı yetkisizlik kararıyla dosyayı tekrar Şişli CBS ye gönderdiği, suç tarihinin 31/07/1998, 4389 sayılı kanunun ise 23/06/1999 tarihli olması nedeniyle sonradan yürürlüğe giren kanuna göre dava açılamayacağı belirtilerek, şüpheli hakkında hizmet sebebiyle emniyeti suistimal suçundan işlem yapılmasının istendiği anlaşılmaktadır. Bu soruşturmanın akıbeti konusunda dosyada bilgi bulunmamaktadır. Fakat eski 765 sayılı TCK nın 508 ve 510. Maddelerinde yazılı suçların ceza dava zamanaşımının 765 sayılı kanunun 102/4 maddeleri uyarınca maksimum 5 yıl kabul edilmesi durumunda dahi davalının zararlandırıcı olduğu iddia edilen eyleminin tarihi itibariyle eldeki davanın açıldığı tarihte ceza dava zamanaşımının dolduğu da ortadadır.
Sonuç olarak davanın zamanaşımına uğradığı, ilk derece mahkemesince verilen kararın dosya içeriğine, usul ve yasaya uygun olduğu, istinaf nedenlerinin ise yerinde olmadığı anlaşılmakla davacı tarafı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM :Yukarıda açıklanan nedenlerle:
Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK ‘nun 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
İstinaf yoluna başvuran davacı harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına,
İstinaf yoluna başvuran davacı tarafından yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,
Gerekçeli kararın bir örneğinin taraf vekillerine tebliğine,
HMK ‘nun 362/1. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabileceğine, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle karar verildi. 22/02/2018