Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2017/605 E. 2018/195 K. 31.05.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İstanbul Anadolu
FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2017/605
KARAR NO : 2018/195

DAVA : Marka (Tecavüzün Tespiti İstemli)
DAVA TARİHİ : 10/10/2017
KARAR TARİHİ : 31/05/2018

Mahkememizde görülmekte bulunan Marka (Tecavüzün Tespiti İstemli) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin tüm dünyada tanınan uluslararası saygınlığı olan, bir çok ülkede faaliyet gösteren “—” grubuna bağlı şirketlerden biri olup, müvekkili şirketin zemin kaplama ve spor yüzey çözümlerine “—-” markası ile dünya genelinde 100 den fazla ülkede 34 üretim tesisi ile yaklaşık olarak günde 1.5 milyon metrekare zemin kaplaması üretimi yapıldığını, davalı şirketin ise müvekkili şirket ile aynı alan olan zemin kaplama alanında faaliyet gösterdiğini, davalı şirketin müvekkili şirketin hiçbir şekilde izni ve onayı olmaksızın satmış olduğu ürünlerde, bu ürünlere ilişkin katalog, reklam ve tanıtım faaliyetlerinde müvekkili şirkete ait —- markasını haksız, hukuka aykırı ve suç teşkil eder mahiyette kullandığını, bu kapsamda, İstanbul Anadolu—- Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’ne başvurulmak sureti ile davalı —-Tic. Ltd. Şti.’nin “—” adresinde bulunan işyerinde keşif yaptırılmak sureti ile müvekkili şirkete ait “—-” markasının karşı taraf şirketin ürünlerinde, bu ürünlere ilişkin katalog, reklam ve tanıtım faaliyetlerinde ve bunlarla sınırlamaksızın çeşitli mecralarda kullanıldığı hususunun tespitinin talep edildiğini, delil tespiti taleplerinin Mahkeme tarafından kabul edilmesi üzerine, 01.12.2016 tarihinde davalı şirket nezdinde taleplerine yönelik bilirkişi marifeti ile keşif icra edildiğini, yapılan keşif icrasında; işyerinde bulunan —markalı kataloglardan 3(üç) tanesinin arkasında ve yan sırt kısmında —- markasının yer aldığının tespit edildiğini, davalı şirketin eylemlerinin markaya tecavüz teşkil ettiğini, davalı şirketin eylemlerinin aynı zamanda haksız rekabet niteliğinde olduğunu belirterek, fazlaya ilişkin talep hakları saklı kalmak kaydıyla, davalı şirketin eylemlerinin markaya tecavüz ve haksız rekabet olduğunun tespitine, Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 149/1-c maddesi uyarınca müvekkili şirkete ait markaya tecavüzün durdurulmasına, Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 149/1-ç maddesi uyarınca müvekkili şirkete ait markaya tecavüzün kaldırılmasına, müvekkili şirkete ait markanın yer aldığı ürün, katalog ve dökümanlara Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 149/1-d maddesi uyarınca el konulmasına ve imhasına, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla müvekkili şirketin fiili zararına karşılık şimdilik 1.500 Euro, yoksun kalınan kârına ilişkin olarak şimdilik 5.000,00 TL müvekkili şirket belirsiz alacağının dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; mineteko firmasının 1992 yılında kurulmuş zemin kaplamaları alanında Türkiye’de öncü olmuş bir firma olduğunu, davalı firmanın oluşturduğu “—” markasının sektörde “zemin kaplamalarının genel adı” konumuna gelmiş olup, aynı zamanda uzun yıllar ticari ünvan olarak kullanıldığını daha sonra devir edildiğini, davalı şirketin, üretici olmadığını, zemin kaplaması üretmediğini, daha ziyade yurtiçi ve yurtdışından temin ettiği ürünleri kendi markası ve/veya üretici markalarıyla sattığını, aynı zamanda inşaatlarda uygulama yaptığını, davalının kimsenin markasını taklit etmeye ve/veya taklit ürünleri satmaya ihtiyacı olmadığını, dava dilekçesinde beyan edilen katalogların davalıya ait olmadığını, firmalarda bulunan her broşür, katalog ve kartelanın söz konusu ürünlerin illa kullanıldığı veya satıldığı anlamına gelmediğini, değişik iş dosyasından yapılan keşif sırasında müvekkili şirkette bulunan 3 adet katalog nedeniyle tecavüz suçlaması yapılmasının ticari, hukuki ve ahlaki tutarlılığı bulunmadığını, bulunan 3 kataloğun davalının olmadığını, kataloglar incelendiği, dava konusu —- ibaresinin markasal olarak kullanılmadığının görüleceğini, —— fabrikası tarafından, —- firmasına üretilen ve —- firması tarafından Türkiye pazarına sokulan ürünlerde —- ibaresinın markasal olarak kullanılmadığını, sadece “——-” (—tarafından Üretilmiştir) ibaresine yer verildiğini, esasen söz konusu ibarenin de bizzat ——- fabrikası tarafından basıldığını, diğer yandan söz konusu ibarenin —– fabrikası haricinde —- firması tarafından konulduğu farz edilse dahi “—- Tarafından Üretilmiştir” ibaresinin doğru olması ve açıklayıcı mahiyette bulunması ayrıca üretim kaynağını belirtmenin hukuki ve ticari zorunluluktan kaynaklanması dikkate alındığında, marka ihlali oluşmayacağını, davacının bariz kötüniyet taşıdığını, haksız rekabet iddialarının hukuka aykırı olup, kötüniyetle kurgulandığını, davacı “——-” nın Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde tescilli hak sahibi olmadığını, husumet itirazında bulunduklarını belirterek, marka sahibi olmayan davacı taleplerinin husumet ve zamanaşımı nedenleriyle reddini, dava konusu katalog ve kartelaların davalı yana ait olmaması ve “——-” (—- Tarafından Üretilmiştir) ibaresinin marka ihlali oluşturmaması v.b nedenlerle davacı taleplerinin reddini, katalog ve kartelalarda yer alan ürünlerin —– fabrikasında üretilen orijinal ürünler olması, paralel ithalat yoluyla Türkiye’ye sokulması, paralel ithalatın suç teşkil etmemesi ve hak tüketimi olması nedeniyle davacı taleplerinin reddini, TTK kapsamında haksız rekabet şartlarının oluşmaması ve davacı iddialarının kötüniyetle kurgulanması vb nedenlerle davacı taleplerinin reddini talep etmiştir.
Celbedilen TPE kayıtlarının incelenmesinden; —” adresinde —-isimli şirket adına —-sayı ile 02.04.2011 başvuru tarihinden itibaren 19 ve 27.sınıf emtialarında 14.03.2003 tarihinde tescil edildiği, marka tescilinin halen geçerliliğini koruduğu anlaşılmıştır.
Kapatılan İstanbul Anadolu— Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin —Değişik iş sayılı dosyasında;—- şirketi ile, —- şirketinin birlikte delil tespiti talebinde bulunduğu, davalı şirketin adresinde delil tespiti işlemi yapıldığı ve bilirkişi raporu alındığı görülmüştür.
Davacı vekili, dava dilekçesinde “—- markasının müvekkili şirkete ait olduğunu gösterir sözleşme” olarak 01 Temmuz 2010 tarihli sözleşmeye dayanarak dava açmış, davalı vekilinin davacının aktif husumet ehliyetinin bulunmadığna yönelik itirazına karşı da, devir sözleşmesinin yapıldığı tarihte yürürlükte olan 556 sayılı KHK 16/3 maddesi devir sözleşmesinin yazılı olarak yapılmasının yeterli olduğunu, tescilin şart olmadığını bildirici etkiye sahip olduğunu ileri sürmüştür.
01 Temmuz 2010 tarihli “Ticari Marka Satın Alma ve Devir Sözleşmesi”nin adi yazılı şekilde,—- arasında imzalandığı, Sözleşmenin 1.maddesi, 2.paragrafında; “—, Ek 1’de listelenen ülkelerde bulunan Ticaret Marka Bürolarını, Ek 1’de belirtilen tescillerin ve/veya tescil başvurularının, —‘ in belirtilen unsurlar üzerinde sahip olduğu bütün hak ve menfaatlerin —alanı sıfatıyla —- devredilmesi işlemini kayıt altına almaları için yetki vermektedir” yazdığı, Ek 1 belge tercümesinde; Türkiye’de —- sayılı markaya yer verildiği görülmüştür.
Davacının dava takip yetkisine bir başka deyişle aktif husumet ehliyetine sahip olup olmadığı, 6100 sayılı HMK 114/1-c bendi gereğince dava şartlarından olmakla re’sen incelenmiştir.
556 sayılı KHK 16/1 madde de; “Marka, tescil edildiğini mal veya hizmetlerin tümü veya bir kısmı için devredilebilir.”
556 sayılı KHK 16/3 madde de; “İkinci fıkra hükmü hariç olmak üzere, bir markanın devri, mahkeme kararının sonucu olan devir hariç, yazılı olarak yapılır ve devir sözleşmesi taraflarca imzalanır. Aksine sözleşmeler hükümsüzdür.”
556 sayılı KHK 16/son madde de;”Markanın devri, mal veya hizmetlerin coğrafi kaynağı, kalitesi veya markanın kendisi ile ilgili olarak halkı yanılgıya düşürebilecek nitelikte ise, yeni marka sahibi halkı yanılgıya düşürmeyecek şekilde mal veya hizmetlerde marka tescilinin sınırlı bir hale getirilmesini kabul etmediği takdirde devir işlemi Enstitü tarafından yapılmaz.”hükümleri düzenlenmiştir.
Dava tarihinde yürürlükte bulunan 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu 148/4 maddesinde; “Hukuki işlemler, yazılı şekle tabidir. Devir sözleşmelerinin geçerliliği, ancak noter tarafından onaylanmış şekilde yapılmış olmalarına bağlıdır.”
148/5 maddesinde ise; “Hukuki işlemler taraflardan birinin talebi, ücretin ödenmesi ve yönetmelikle belirlenen diğer şartların yerine getirilmesi hâlinde sicile kaydedilir ve Bültende yayımlanır. 115 inci madde hükümleri saklı kalmak üzere, sicile kaydedilmeyen hukuki işlemlerden doğan haklar iyiniyetli üçüncü kişilere karşı ileri sürülemez.” hükümleri düzenlenmiştir.
Davanın markaya tecavüz ve haksız rekabetin tespiti, markaya tecavüzün durdurulması, kaldırılması, markanın yer aldığı ürün, katalog ve dökümanlara el konulması, imhası, 1500 Euro fiili zarar ile 5.000,00 TL yoksun kalınan kârın tahsili talebiyle açılmıştır.
Davacı tarafça devir sözleşmesinin yazılı olarak yapılmasının yeterli olduğunu beyan etmişse de, bu geçerlilik şartı sözleşmenin tarafları yönünden düzenlenmiştir.
Dava tarihinde —- markasının dava dışı şirkete ait olduğu, davacının dayandığı 01 Temmuz 2010 tarihli devir sözleşmesinin, Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından tutulan sicile kayıt ettirilmediği, 556 sayılı KHK 16/son ve SMK 148/5 maddesi gereğince sicile kayıt ettirilmeyen hakların üçüncü kişi davalıya karşı ileri sürülemeyeceği, her davanın, davanın açıldığı tarihte ki şartlara göre değerlendirileceği, marka tescil kaydının dava açıldıktan sonra davacıya devrinin sonuca etkili olmadığı kanaatine varılarak, davacının tescil sahibi olmadığı, adi yazılı devir sözleşmesinden kaynaklanan haklarını davalıya karşı ileri süremeyeceği kanaatine varılarak davacının sıfaf yokluğundan davanın reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM:
1-Davanın, davacının sıfat yokluğundan REDDİNE,
2- Harçlar Kanunu gereğince 35,90 TL markaya tecavüzün tespiti, 35,90 TL haksız rekabetin tespiti, 35,90 TL yoksun kalınan karın tespiti, 35,90 TL belirsiz alacağın tespiti yönünden olmak üzere toplam 143,60 TL karar ve ilam harcı tayini ile peşin alınan 31,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 112,20 TL harcın davacıdan tahsiline,
3- Davalı yararına “tecavüzün tespiti yönünden” karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince 3.145,00 TL vekalet ücreti takdiri ile davacıdan alınarak, davalıya verilmesine,
Davalı yararına “haksız rekabetin tespiti yönünden” karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince 3.145,00 TL vekalet ücreti takdiri ile davacıdan alınarak, davalıya verilmesine,
Davalı yararına “maddi tazminat talepleri yönünden” karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince 3.145,00 TL vekalet ücreti takdiri ile davacıdan alınarak, davalıya verilmesine,
4- Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
Davalı tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar tesisine yer olmadığına,
İlgililerce yatırılan gider avanslarından kullanılmayan miktarların karar kesinleştiğinde ve istek halinde ilgililere iadesine,
Dair tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içerisinde istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar davacı vekili ile davalı vekilinin yüzlerine karşı açıkça okunup, usulen anlatıldı.
31/05/2018