Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2017/456 E. 2018/185 K. 22.05.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İstanbul Anadolu
FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2017/456
KARAR NO : 2018/185

DAVA : Patent (Manevi Tazminat İstemli), Patent (Maddi Tazminat İstemli)
DAVA TARİHİ : 19/01/2017
KARAR TARİHİ : 22/05/2018

Mahkememizde görülmekte bulunan Patent (Manevi Tazminat İstemli), Patent (Maddi Tazminat İstemli) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin 1964 yılında ODTÜ makine mühendisliği bölümünden mezun olduğunu, yüksek lisans yaptığını, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğunu, aynı zamanda Hollanda vatandaşı olduğunu, 1974 yılında kurulan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde kısa bir dönem ticaret bakanlığı yaptığını, müvekkilinin Bulgaristan da kendi dizayn ettiği — firması tarafından üretilen hamur ve baklava yufkası açma makineleri ithal ederek yurt içinde büyük çapta baklava üretin firmalara hamur açma ve baklava yufkası açma makinelerini sattığını, yufka açma makinesinin Bulgaristan da 50 senedir ve 3 silindirden ibaret demirden yapılmış son derece iptidai bir makine olduğunu, bu makinenin evvelce —denilen Bulgar böreği için kalın yufka imalatında kullanıldığını, müvekkilinin bu makinenin hamur açma teknolojisi, daha kaliteli baklavalık yufka açabilmesi için yeniden yapılandırdığını, evvelce iptidai bir yufka makinesini, Türk baklavacıların ihtiyacına cevap verebilecek baklavalık yufka açma hattı haline getirdiğini, bu konuda patentin iptal edilmesiyle en az 8 firmanın baklavalık yufka açma makineleri imalatına başladığını ve müvekkilinin yeni bir sektör doğmasını ve yüzlerce kişinin iş sahibi olmasına imkan sağladığını, davalıların kendilerine ait işyerinde, müvekkilinin dizaynını yaptığı ve Bulgaristan da ürettiği ve ithal ettiği hamur ve yufka açma makinelerinin benzerinin patentini aldıklarını, davalıların bu makinelerin hiç üretimini yapmadığını ve satış yapmadıklarını, davalıların müvekkiline karşı dava açtıkları gibi müvekkilinden makine satın alan şirketlere karşı da dava açtıklarını, bu makineleri satın alan firmaların dava açıldığını duyduğunu ve müvekkilinden makine satın almayı bıraktıklarını, müvekkilinin dava süresince hiç makine satmadığını, büyük ticari kazanç kayıpları olduğunu, ayrıca davalıların, müvekkilinin makine satmasını istemediklerini, makine satarsa açtıkları davanın dışında, müvekkilinin aleyhinde yeni hukuki ve cezai dava açmakla tehdit ettiklerini, davalıların müvekkili —— aleyhinde İstanbul— Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin — Esas sayılı dosyası ile 19.03.2012 tarihinde, patent hakkına tecavüz, maddi ve manevi tazminat talepli dava açtıklarını, mvekkilinin de davalılar aleyhinde Kartal Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin — Esas sayılı dosyası ile davalılar aleyhinde patent belgesinin hükümsüzlüğü ve sicilden terkini davası açtığını, bu davaların birleştirildiğini, müvekkilinin davalılar aleyhinde açmış olduğu davanın Mahkemece kabul edildiğini, kararın kesinleştiğini, davalıların müvekkiline karşı açmış oldukları bu haksız davanın Mahkemece ret edildiğini, davalıların kararı temyiz ettiklerini ve temyiz taleplerinin ret olunduğunu, davalıların karar düzeltme talebinde bulunduklarını, bu taleplerinin de Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 02.06.2016 tarihli, 2015/12194 Esas ve 2016/6161 Karar sayılı kararı ile ret edildiğini, kararın 02.06.2016 tarihinde kesinleştiğini, müvekkilinin davanın açıldığı 19.03.2012 tarihinden, kararın kesinleştiği 02.06.2016 tarihine kadar (4 yıl, 2,5 ay) Türkiye’de makine satamadığını, bu davalar sebebiyle müvekkilinden firmaların makine almadığını, müvekkilinin büyük miktarda ticari kar kaybı olduğunu, manevi olarak da çok hırpalandığını, saygınlığının zedelendiğini ve çok üzüldüğünü, müvekkilinin Türkiye’de iyi bir pazar payına sahip olduğunu ve yıllara göre sattığı makine sayısının arttığını, müvekkilinin 2010 yılı karının 33.889,07 TLsı, 2011 yılı karının 107.424,37 TL sı olduğunu, müvekkilinin satış mikarının yıllara göre arttığını, buna bağlı olarak da ticari kazancının ve karının arttığını, davalıların müvekkili aleyhinde İstanbul —.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nde dava açması sonucu müvekkilinin ticari hayatının durduğunu, maddi ve manevi kayıpları olduğunu, müvekkilinin 4 yıl 2,5 ay ticari faaliyet sürdüremediğini ve makine satamadığını, 4 yıl 2,5 aylık ticari kazanç kaybı olduğunu belirterek, müvekkili aleyhinde haksız yere dava açan ve müvekkilinin ticaret yapmasını engelleyen ve ticari kazanç kayıplarına sebep olan, müvekkilinin kişilik haklarını, ticari ve mesleki itibarını zedeleyen davalılardan, fazlaya dair hakları saklı kalmak koşulu ile şimdilik 10.000,00 TL maddi, 50.000,00 TL manevi olmak üzere toplam 60.000,00 TL dava tarihinden itibaren reeskont faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı — cevap dilekçesinde özetle; davacı aleyhine İstanbul — Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin —Esas – —Karar sayılı dosyası ile patent hakkına tecavüz, maddi ve manevi tazminat davası açtığının doğru olduğunu, davacının da, kendisi ve diğer davalı aleyhine aynı Mahkemenin aynı no’su ile birleşen dosyasında — Esas dosyasıyla patent belgesinin hükümsüzlüğü ve sicilden terki davası açtığını, elde bulunan davanın konusunun kendisi ve diğer davalının Anayasal hakları olan, yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma haklarını kullanmış olmaları nedeniyle, davacının uğradığını iddia ettiği zararın tazmini olduğunu, dava konusu bakımından genel hükümlere dayalı olarak açılan bir dava olduğundan, Mahkememizin görevli olmadığnı, görev yönünden davanın reddine karar verilmesini, esasa ilişkin olarak ise; davacının da beyan ettiği gibi kendisinin ve diğer davalının bu makineleri hiç üretmediklerini ve hiç satmadıklarını, bu nedenle davacının ticaret yapmasını engellemedikleri gibi bir zarar vermiş olmadıklarını, özetle kendisinin haksız yere dava açmadığını, davasının red edilmiş olabileceğini ancak davasının farazi, dayanaksız, uydurma bir dava olmadığını, açmış olduğu davanın, davacının ticaret yapmasını nasıl engellediğini anlamanın mümkün olmadığını, davacının kişilik haklarına saldırının hiçbir dilekçesinde söz konusu olmadığını, kendisinin açmış olduğu dava nedeni ile davacının ticari ve mesleki itibarının zedelenmesinin mümkün olmadığını, HMK 121, HMK 25 maddelerinin davacı açısından uygulanmasını, dava dilekçesinde belirtilenler dışında, yeni bir delil listesi vermesini kabul etmediğini, muvafakat etmediğini belirterek, tafsilatlı olarak açıklandığı üzere haksız ve mesnetsiz davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı — kendisine çıkartılan usulüne uygun tebligata rağmen davaya herhangi bir cevap vermemiş, duruşmalara da katılmamıştır.
Dava konusu uyuşmazlık; davalıların, davacı taraf aleyhine açtıkları İstanbul —.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin — Esas sayılı patent hakkına tecavüzün tespiti, önlenmesi ve maddi ve manevi tazminat davası nedeniyle, satamadıkları makinalar nedeniyle ticari kar kaybını ve manevi zararlarını davacı taraftan isteyip isteyemeyeceklerinden kaynaklanmıştır.
Zarara neden olduğu söylenen İstanbul —-Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin — Esas—- K sayılı dosyasının celbedilerek yapılan incelemesinde; taraflarının asıl davada davacıların —- davalıların —San. Tic. Ltd. Şti olduğu; davacı tarafın İstanbul—Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin — D.İş dosyasında tespit yapıldığı, Davalı —San. Tic. Ltd. Şti’nin —adresinde yapılan makina imalat bölümünde yapılan incelemede, — marka — isimli makinanın görüldü, makinanın — firması tarnafından imal edildiğinin tespit edildiği,makina mühendisi patent vekilinin 22/03/2011 tarihli bilirkişi raporunda, tespitte görülen makinanın — numaralı patentin 1-2-3-4-5-6-9-10-11-12-13 nolu istemlerinin koruma kapsamında olduğu ve makinanın rapora ekli fatura örneğinden —-.San.ve Tic. —-‘den 26/03/2010 tarihinde satın alındığının tespit edildiğini beyan ettiği görülmüştür.
Birleşen Kartal Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin —Esas sayılı dosyasında davacısının —, davalıların ise — olduğu; davacının — numaralı patentinin patent verilebilirlik şartlarına sahip olmadığını beyanla hükümsüzlüğünün istendiği görülmüştür.
Birleşen İstanbul —Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin — Esas sayılı dosyasında davacıların —, davalıların ise — Ltd. Şti olduğu, Bakırköy Fikri Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin —D.İş sayılı tespit dosyasında alınan bilirkişi raporunda— Tic. Ltd. Şti nin adresinde , Kartal Fikri Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin — D.İş sayılı tespit dosyasında — Ltd. Şti nin adresinde dava konusu makinanın bulunduğunu beyanla patente tecavüzün tespiti, önlenmesi , maddi ve manevi tazminat davası açıldığı görülmüştür.
Yapılan yargılama sonunda, birleşen Kartal Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin — E sayılı dosyasında ; davacı-birleşen davalıların — Y numaralı incelemeli patent belgesindeki (1-13 numaralı istemlerin) Bulgaristan Sağlık Bakanlığından istinabe suretiyle celp edilen Hlebmash isimli Bulgar firmaya ait makinaya ait belgelerden, yenilik içermediği tespit edildiğinden patentin hükümsüzlüğü ve sicilden terkinine , davacı-birleşen davalının patentinin hükümsüzlüğüne karar verilmekle asıl davada; davalılar Mehmet Altan Peker ve Gaziantep Habeş Seyidoğlu Baklavaları aleyhine açılan patent hakkına tecavüz, maddi ve manevi tazminat talepli davanın esastan reddine, davalı SPRL Trakya Makine aleyhine açılan davanın vaki feragat nedeniyle reddine, birleşen İstanbul 1.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2012/122 Esas sayılı dosyasında ise; açılan davanın SPRL Trakya Makine aleyhine açılan davanın vaki feragat nedeniyle diğer davalılar hakkında açılan davanın esastan reddine karar verildiği, kararın Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 15.06.2015 tarihli 2015/1215 Esas, 2015/8298 Karar sayılı ilamı ile onandığı, karar düzeltme taleplerinin ise Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 02.06.2016 tarihli 2015/12194 Esas – 2016/6161 Karar sayılı ilamı ile reddedildiği anlaşılmıştır.
Benzer bir davada Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 03/02/2010 tarihli 2011/7229 Esas-2012/14993 Karar sayılı içtihadında,”Anayasa’nın güvence altına aldığı hak arama özgürlüğünün yanında, yine Anayasa’nın “Temel Haklar ve Hürriyetlerin Niteliği” başlığını taşıyan 12. maddesinde de, “Herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu” belirtildikten başka, 17. maddesinde de, “Herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip bulunduğu” da düzenleme altına alınmış bulunmaktadır. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesinde, kişilik haklarına yapılan saldırının unsurları belirtilmiş ve hukuka aykırılığı açıklanmıştır. 25. maddesinde ise, kişilik haklarına karşı yapılan saldırının dava yolu ile korunacağı açıklanmış, BK’nun 49. maddesinde ise saldırının yaptırımı düzenlemiştir.
Görüldüğü üzere, Anayasa’da ve yasalarda kişinin hak arama özgürlüğü ile kişilik değerleri güvence altına alınmıştır. İşte bu noktada, hak arama özgürlüğü ile kişilik hakları karşı karşıya gelmiş olabilir. Sorun bu değerlerden hangisine üstünlük tanınacağı noktasında toplanmaktadır. Bir taraftan kişinin hak arama özgürlüğü güvence altına alınmışken, diğer taraftan kişilik hakları da anayasal ve yasal güvence altına alınmıştır. Buna karşın kişi, hakkını ararken, karşı yanın kişilik değerlerine saldırıda bulunabilir, onu hukuka aykırı bir eylemle suçlayabilir.
Hukukun, karşı karşıya gelen bu iki değeri aynı konuda ve zamanda koruma altına aldığı düşünülemez. Aksi halde, hukukun kendisi kendi kuralları ile çatışmış olur. Aslında konu biraz yakından incelendiğinde her iki değerin aynı anda birbirine karşı korunmadığı, çatışma durumunda somut olaydaki özelliğe göre birinin diğerine üstün tutulduğu görülecektir. Bu durumda, hak arama özgürlüğünün, tüm özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmadığı, diğer bir anlatımla kişinin, istediği biçim ve koşulda ve salt başkasını zararlandırmak için bu hakkı kullanamayacağı, aksi halde bu hakkı kötüye kullanmış sayılacağı kabul edilerek, kişi anayasa ve yasaların öngördüğü güvenceden yararlanamayacaktır.
Bir hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için, şikâyet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların olması zorunlu değildir. Şikâyeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bu olgu veya emareye dayanılarak, başkalarının da böyle bir olay karşısında, davalı gibi hareket etmesinin uygun görüleceği, diğer bir anlatımla orta düzeydeki kişinin de somut olaydaki gibi davranacağı ve bu çerçevenin içinde kalan şikâyet hakkının yerinde kullanıldığı kabul edilmelidir. Aksi halde şikâyetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı ve şikayet edilenin kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır ” denilerek hiçbir delil ve emareye dayanmadan yada salt başkasını zararlandırmak için dava açma hakkının kullanılmasının hakkın kötüye kullanılması teşkil ettiği ve hak arama özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilemeyeceği kabul edilmiştir.
Davalı tarafça, dava tarihinde tescilli olan —- sayılı incelemeli patent belgesine ve tecavüz bulunduğuna dair mahkemelerce yapılan tespit raporlarına dayanarak dava açıldığı, davaların ihtiyati tedbir talepli olarak açılmadığı, davacı vekilinin duruşmalarda beyan ettiği üzere, hukuka saygılı bir kişi olarak yasal süreç devam ederken ticari faaliyetini kendisinin durdurduğu ancak yargılama sonunda davacı tarafın hükümsüzlük ve patentin terkini talebi kabul edilmekle, davalıların açmış oldukları tecavüzün tespiti ve tazminat davalarının reddine karar verildiği görülmüştür.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin emsal içtihadında çizdiği çerçeve gözönüne alınarak İstanbul İstanbul —. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin —Esas – —Karar sayılı dosyası kapsamı incelendiğinde, davalı tarafın yaptırdığı delil tespitleri ile açmış olduğu davanın hukuki sınırlar içerisinde bulunduğu, Anayasal hak arama özgürlüğünü kullandığı, karşı tarafı zararlandırma amacı güdülmediği, maddi ve manevi zararın hukuki dayanağının gerçekleşmediği kanaatine varılmış, davanın reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM:
1-Davanın REDDİNE
2- Peşin alınan harç karar ve ilam harcını karşıladığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
988,75 TL harcın karar kesinleştiğinde ve istek halinde davacıya iadesine,
3- Davalı — yararına red olunan maddi tazminat yönünden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince 3.145,00 TL vekalet ücreti takdiri ile davacıdan alınarak, adı geçen davalıya verilmesine,
Davalı — yararına red olunan manevi tazminat yönünden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince 3.145,00 TL vekalet ücreti takdiri ile davacıdan alınarak, adı geçen davalıya verilmesine
4- Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
Davalılar tarafından yapılan herhangi bir yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar tesisine yer olmadığına,
İlgililerce yatırılan gider avanslarından kullanılmayan miktarların karar kesinleştiğinde ve istek halinde ilgilileri iadesine,
Dair gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde istinaf yolu açık olmak üzere taraf vekillerinin yüzüne karşı verilen karar açıkca okunup usulen anlatıldı. 22/05/2018