Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2017/294 E. 2018/184 K. 22.05.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İstanbul Anadolu
FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2017/294
KARAR NO : 2018/184

DAVA : Tazminat (Fikir Ve Sanat Eserleri Sahipliğinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 13/03/2013
KARAR TARİHİ : 22/05/2018

Mahkememize İstanbul Anadolu —Asliye Ticaret Mahkemesinin 26.12.2013 tarihli —-Esas- — Karar sayılı görevsizlik kararı ile gönderilen ve İstanbul Anadolu—Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin — Esasına kaydedilen, İstanbul Anadolu —Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 28.05.2014 tarihli —- Esas- — Karar sayılı görevsizlik kararı verilen ancak Yargıtay 20.Hukuk Dairesi tarafından verilen 10.04.2015 tarihli 2015/1028 Esas – 2015/2885 Karar sayılı ilam ile yargı yerinin İstanbul —Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi olarak belirlenmesine kararı neticesinde; Mahkememize tevdii edilen Tazminat (Fikir Ve Sanat Eserleri Sahipliğinden Kaynaklanan) davanın yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin, —- şirketinin dünya çapında tanınmış ve bir çok ülkede tescillenmiş markası olan “muscletech” ürünlerinin Türkiye distribütörlüğünü yaptığını; davalı firmanın “—-” markasının — şirketine ait olduğunu bildiği halde kötü niyetli olarak 02.01.2009 tarihinde TPE nezdinde kendi adına tescil ettirdiğini; kötü niyetli bu tescilin hükümsüz kılınması amacı ile İstanbul Anadolu FSHH Mahkemesi’nin — E. sayılı dosyası ile dava açıldığını; söz konusu davanın 08.11.2012 tarih ve —K. sayılı gerekçeli kararında davalının ülkemizde tescilli olmayan “—-”, “—-” ve “—!” markalarının birleştirilmesi ile “—” markasını oluşturduğunun açıkça anlaşıldığını; davacının markalarını dünyanın bir çok ülkesinde tescil ettirdiğinin dosyaya sunulan belgelerden anlaşıldığını; bu durumun davacının markasının tanınmış marka olduğu konusunda ciddi bir karine teşkil ettiğini; davacının markalarının en azından sektörde tanınmış markalardan olduğunun belirgin olduğu halde aynı ticari faaliyet alanında çalışan davalının davacının markalarından haberdar olmadığını iddia etmesinin de basiretli tacirden beklenen bir davranış biçimi olmadığını ve sonucu itibarı ile dürüstlük kuralının ihlal edilmiş olduğu sonucuna varılacağı; kötü niyetin kabulü halinde ise ülkesellik ilkesinin gözetilemeyeceğinin genel hukuk prensiplerinden olduğu; bu markaların tesadüfi olarak benzer olduklarını dahi ileri sürmenin hayatın olağan akışına aykırı olacağını; somut olayda markaların okunuşları ve kulakta kalan tınısının aynı olduğu gibi, yazılış ve genel görünüşlerinin aynı olduğunu, halk tarafından istenilen mal ve hizmet yerine karıştırılarak başka mal ve hizmetin alınması tehlikesinin olması ve markalar arasında bağlantı olmadığı halde bağlantı olduğunun zannedilmesi durumlarında iltibasın var olduğu kabul edildiğinden, markalar karşılaştırıldığında tüketici bakımından yeterli özgünlüğe sahip olmadıklarından iltibasın var olduğu sonucuna varıldığını, nitekim Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin müstakar uygulamalarının ve benzer nitelikte kararlarının da bu doğrultuda olduğunu, tarafların aynı sektörde faaliyet gösterdikleri ve TTK.nun 20/11 maddesi kapsamında tacirlerin basiretli davranmak zorunluluğu olduğu; bu kapsamda davalı firmanın markasını ve ticaret unvanını seçerken aynı sektörde faaliyet gösterenler ile iltibas teşkil etmeyecek bir markayı tescil ettirmesi gerektiğini;davalının “—-” ibaresini marka olarak tescil ettirmede haklı bir neden göstermediği de nazara alınarak davalı firmanın bir tacirden beklenen dikkat ve özeni göstermediğini; davacının markasının sektörde tanınmış marka olması karşısında davalının bu seçiminin iyi niyetli olmadığı sonucuna varılarak davalı tescilinin kötü niyetli olduğundan markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verildiğini; davalının bu kötü niyetli tescilini öncelikle müvekkili şirket bayilerinden —-’ya karşı kullanarak 05.12.2011 tarihinde Kadıköy Cumhuriyet Başsavcılığı’na arama ve el koyma talepli şikayet dilekçesi verdiğini; —-’nın işyerinde yapılan arama sonucu 177 adet ürüne el konulduğunu;davalmın bu başvurusundan sonra müvekkiline ulaşacak şekilde e-mail göndererek müvekkilinden para istediğini; e-mailde “… senin isteğin üzerine ve iyi niyetimizi göstermek için ürünlere el koymayı geçici olarak durdurdum ama —’ye fazla zaman tanımayacağım, …. — en geç yarına kadar kabul edip parasını ödemek zorunda, böylece biz de malına el koyup onu dava etmekten vazgeçeceğiz, şimdilik 500 doları kabul ediyoruz ama yarından sonra bunu da kabul etmeyecek ve daha fazlasını isteyeceğim…. Söyle ona yaptığı her girişimde ücreti 100 dolar daha artacak ve daha azını da kabul etmeyeceğim…. ” şeklinde müvekkilini zarar uğratacağı yönünde beyanlarda bulunduğunu; bu beyanlara boyun eğmeyince de davalının kötü niyetli tescilini müvekkili firmaya karşı da kullanarak müvekkili hakkında şikayet dilekçesi vererek arama ve el koyma kararı verilerek gümrüklerdeki mallara el konulmasını, müvekkilinin web sitesinde müvekkilinin marka hakkı sahibi olduğu ürünlerin kaldırılmasına yönelik ihtiyati tedbir kararı verilmesini talep ettiğini; bu talep üzerine müvekkilinin işyerinde polis marifeti ile arama yapıldığını ve müvekkilinin ticari itibarının sarsıldığını; İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen — S. numaralı dosyada kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini; davalının bu tür eylemlerini bir çok firmaya karşı da yaptığını, yurt dışında tanınmış markaları tespit ederek Türkiye’de kendi adına tescil ettirdiğini; bu şekilde kazanç sağlamaya çalıştığını, — şirketinin de davalı şirkete karşı İst.Anadolu FSHH Mahkemesi’nin —E. sayılı dosyası üzerinden hükümsüzlük davası açtığını; davalının kötü niyetli eylemleri neticesinde müvekkilinin satışlarının durduğunu; elinde bulunan ürünleri değerinin çok altında satmak durumunda kaldığını;—’e her daim satış yaptığı halde davalının eylemleri neticesinde satış yapamadığını ve geri iade faturaları dahi aldığını; 01.05.2012-30.11.2012 tarihleri arasında bu firmaya 6 aylık toplam satış miktarının 33.284,50 TL. olmasına rağmen davalı şirketin haksız eylemleri neticesinde 2012 yılında 6 ay süre ile satış yapamadığını ve bu süre zarfında 33.200,- TL. maddi zarara uğradıklarını; 2011 yılında ürün dağıtılan satıcıların ürünleri satamadıkları için geri iade etmeleri sonucu 7.201,11 TL. zarar ettiğini;— —. Şirketine satılan ürünlerden 09.12.2011 tarih ve — numaralı fatura ile 130.435,92 TL. Tutarındaki bedelin gerçek fiyatının 176.500,08 TL. olması gerektiğinden 46.064,16 TL. zarar ettiğini, —şirketine satılan ürünlerden 13.12.2011 tarih ve — numaralı fatura ile 300.663,36 TL tutarındaki bedelin gerçek fiyatının 415.709,28 TL olması gerektiğinden 115.045,92 TL. zarar ettiğini, —şirketine satılan ürünlerden 09.12.2011 tarih — numaralı fatura ile 157.714,56 TL tutarındaki bedelin gerçek fiyatının 218.029,10 TL. olması gerektiğinden 60.314,54 TL. zarar ettiğini, davalının aynı zamanda bir çok firma ile görüşerek “—-” markasının hak sahibi olduğunu söylediğini ve müvekkilinden ürün almalarını engellemeye çalıştığını, davalı tarafından müvekkili şirketin “—” sitesinden yazışmalar ile “—-” ürünlerini kaldırttığını, 6098 sayılı TBK 58. maddesinin “Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar göre, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir” şeklinde olduğunu, davalının eylemleri neticesinde müvekkili şirketin kişilik haklarının ve ticari itibarının zedelendiğini belirterek davalının kötü niyetli marka tescili ve kötü niyetli kullanım şeklinde tezahür eden haksız ve hukuka aykırı eylemleri nedeni ile fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla 8.000.- TL. maddi ve 2.000.- TL. manevi olmak üzere toplam 10.000.- TL. nın davalı taraftan haksız fiil tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte tazminine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili firmanın “—-” markası için 11.12.2006 tarihinde TPE’ne tescil başvurusunda bulunduğunu ve markayı — tescil no.su ile tescil ettirdiğini; markanın başvuru ve tescili sürecinde davacının TPE nezdinde itirazda bulunmadığını ;marka tescili sırasında sadece — tarafından 12.08.2008 tarihinde TPE nezdinde itiraz edildiğini; itirazın yeterli belge ve bilgiye rastlanmadığı gerekçesi ile reddedildiğini ve müvekkiline ait marka tescilinin kesinleştiğini;müvekkilinin dava konusu markayı 6 yıldan daha uzun bir süredir kullandığını ve ürünlerin ticaretini, pazarlamasını ve tanıtımını yaptığını, müvekkilinin tescille hak sahibi olduğu gibi markaya ayırt edici nitelik kazandıran ve tanınmışlık düzeyine ulaştıran kişi olması sıfatı ile de KHK’nin 8/3 anlamında gerçek hak sahibi olduğunu;dava dilekçesinde yer alan Cumhuriyet Savcılığı’na yapılan şikayetin, arama ve el koyma kararının, mail ve ihtarname gönderme yolu ile markalı ürünlerin satışının durdurulmasını talep etme fiillerinin markanın haksız kullanımı nedeni ile hukuken tanınan haklar kapsamında gerçekleştiğini, müvekkilinin yasal olarak tanınan bu hakları kullanması nedeni ile davacı şirkette oluşan zarardan sorumlu tutulmaması gerektiğini, KHK’nin 61.maddesinde 9. maddenin ihlalinin markaya tecavüz halini oluşturduğu belirtilerek 62.maddeye göre markaya tecavüz halinde marka sahibinin marka hakkına tecavüz fiillerinin durdurulması, tecavüz fiilleri gereği tazminat isteminde bulunma, markaya tecavüz konusu ürünler üzerinde el koyma talebinde bulunabilme haklarına sahip olduğu hükmünün getirildiğini, davacı şirketin bu hakların kullanılmasına bağlı olarak müvekkili şirketten tazminat talep etmesinin hukuka aykırı olduğunu, müvekkili şirketin davacıya ve bayilerine karşı tescilli markasını korumak amaçlı görüşmeler yaptığını, Cumhuriyet Başsavcılığına şikayette bulunduğunu, arama, el koyma kararı alınmasını sağladığını,ihtiyati tedbir kararı verilmesini talep ettiğini, müvekkili şirketin markaya bağlı haklarını “—” markalı ürünleri ithal eden —şirketinden de talep ettiğini, —’ın ithalatı sonlandırdığım,Kartal FSHH Mahkemesi’nin—- E. — K. ve 08.11.2012 tarihli olup markanın hükümsüzlüğü ve sicilden terkini ile ilgili bulunan kararının kesinleşmemiş olduğunu, işbu kararın davacının markasının Paris Sözleşmesinde yer alan kriterlere göre tanınmamış olduğu, gerçek hak sahipliği açısından müvekkilinin marka tescilinin hukuka uygun olduğu, markanın kötü niyetle tescil edilmesinin kabul edilmemesi gerektiği yönünden temyiz edildiğini, markanın hükümsüzlüğünün kesinleşmemiş olmasına rağmen hükümsüzlüğe dayandırılarak açılan davanın geçersiz olduğunu, tescilin mahkeme kararı ile hükümsüz sayılmasının koruma süresi içinde yapılan işlemleri geçersiz ve hukuka aykırı kılmayacağını, buna bağlı olarak KHK’nin 44. maddesi ile tescilli marka hakkında verilen geçmişe etkili hükümsüzlük ve sicilden terkin kararının kural olarak, hükümsüzlük kararı tarihinden önceki dönemlerde, markaya tecavüz sebebi ile hukuken kesinleşmiş, uygulanmış kararları ve hukuki işlemleri, markalı ürünlerle ilgili yapılan satım ve lisans işlemlerini etkilemeyeceğine ilişkin hüküm getirildiğini, bu doğrultuda müvekkili şirketin marka tesciline bağlı olarak yaptığı hukuki işlemlerin, marka hükümsüzlük kararının kesinleşme tarihine kadar geçerli olacağının açık olduğunu, Yargıtay 11. HD.nin 2003/6316 E. 2004/1183 K.12.02.2004 tarihli kararında ve Yargıtay’ın 13.06.2012 tarih ve 2012/11-155 E. 2012/376 K. Sayılı kararında benzer ihtilaflar ile ilgili kararların bulunduğunu, tescilli markaya tecavüz nedeni ile maddi manevi tazminat talebinde bulunulabilmesinin BK.nun haksız fiil hükümlerine dayanan taleplerde aranan kusur şartına bağlı olarak marka tescilinin hükümsüzlüğü ile ilgili mahkeme tarafından verilen kararın kesinleşmesine ek olarak, kararda markanın tescilinin tescil eden tarafından kötü niyetle yapılmış olmasının, yani tescil sahibinin hükümsüz kılınan tescil işleminde kötüniyetli ve kusurlu olmasının gerektiğini, marka sahibinin kötü niyetli olduğunun ispatlanamadığı durumlarda marka tescil sahibinin geçmişe yönelik marka kullanımı nedeni ile tazminat istenemeyeceğini, davacının dava dilekçesinde yer alan iddiaların müvekkilinin kötü niyetli ve kusurlu olduğunu kanıtlayıcı nitelikte olmadığını, davacının zararlarının tüketiciye sundukları fiyatların yüksek olması ve davacı şirketin ürün satışının azalması nedeni ile sonradan fiyat düşürmek zorunda kalmalarından kaynaklandığını, “—-” markasının Türkçe “—-” ve “—” kelimelerinin birleşmesinden meydana geldiğini, bu nedenle spor ürünleri satan şirketler tarafından düşünülebilecek ve tescil edilebilecek bir isim olduğunu, müvekkili şirketin marka isminin seçiminde ve tescilinde kötü niyetli olmadığını, davacının BK.58 maddesine dayanarak manevi tazminat talebinde bulunduğunu, ancak manevi tazminat talebinde dayandırdığı somut olguları dilekçesinde belirtmediğini, manevi tazminat talebinde bulunulabilmesi için durumun haksız rekabet ihlali seviyesinde de olması gerektiğini, müvekkilinin yasal haklarını kullanması durumu ile davacı şirketin itibarının zedelenmesi arasında nedensellik bağının bulunmadığını, davacının distribütörlük anlaşmasına dayanarak müvekkili adına tescilli ürünlerin satılmasını engellemesi yönündeki fiillerinin hukuka aykırı olduğunu, kaldı ki tek satıcılık tipi tekel hakkı tanıyan sözleşmelerin marka hakkının tüketilmesi ilkesine göre, 3. kişilerin menşe ülkelerden ithal ettikleri markalı ürünlerin ticari işlemlere konu olmasını engelleme hakkını vermediğini, ayrıca davacı şirketin müvekkilinin tescilli hak sahipliğine rağmen “—” internet sitesinde müvekkilinin tescilli ürünlerinin satışının iptal edilmesine neden olduğunu, davacının bu eylemleri ve talepleri nedeni ile tazminat talep hakkını saklı tuttuklarını, davacı tarafın, müvekkilinin yurt dışında tanınmış markaları haksız olarak ve kötü niyetle tescil ettirerek kazanç sağlamaya çalıştığı iddiasında olduğunu, örnek olarak “—” markasının tescilini gösterdiğini, müvekkilinin “—” ibaresinin kısaltması olarak “—-” markasını tescil ettirdiğini, marka nedeni ile — şirketi tarafından müvekkili şirkete Kartal FSHH Mahkemesi’nin — E. Sayılı dosyası ile açılan davanın yapılan görüşmeler sonucu firmanın Türkiye Distribütörü olması konusunda anlaşılması ile sona erdiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Dava konusu uyuşmazlık; davalının kötü niyetli marka tescili ve kötü niyetli kullanımının bulunup bulunmadığı ve buna dayanarak davacının maddi ve manevi tazminat talep edip edemeyeceğine ilişkindir.
Dosyamız içerisine alınan 16.11.2016 tarihli bilirkişi raporunda özetle; “Kartal FSHHMnin 08.11.2012 tarih ve —-E – — Karar sayılı kararında davalının marka tescilinde iyi niyetli olmadığının tespit edildiğini, somut olayda Kartal FSHHM nin —Esas sayılı dosyası kapsamında “—-” esas unsurlu marka üzerinde hak sahibi olduğu tespit edilen —. İle, davacıya esas unsuru — olan markalı ürünleri, Türkiye’ de satma hususunda tek yetkili dağıtım hakkı veren dava dışı —. arasındaki hukuki bağın dosya kapsamında tespit edilemediğini; davacı tarafın beyanları doğrultusunda, davalının rekabeti olmasaydı, davacının markanın kullanması ile elde edebileceği muhtemel gelirin 261.825,73 TL olduğunun hesaplandığını, davacının bu zararlarını destekleyecek yeterli verinin dosyaya sunulmamış olması sebebiyle maddi tazminat tutarının B.K. 51.maddesine göre belirlenmesi gerektiğini, tahkikatın genişletilip genişletilmemesinin Mahkemenin takdirinde olduğunu” tespit ve beyan etmişlerdir.
Taraf vekilleri bilirkişi raporuna beyan ve itirazlarını bildirmiş, mahkemimizce itirazları giderecek şekilde ek rapor alınmasına karar verilmiş dosyamız içerisine alınan 14.08.2017 tarihli bilirkişi ek raporunda ; “davacı vekili tarafından Kartal FSHHM nin — Esas sayılı dosyasına 07.02.2012 tarihli dilekçe ekinde sunulan şirket birleşme mukavelesisinin Türkçe tercümesinden, — İle — Şti.nin 16.12.2011 tarihinde birleştikleri, dolayısı ile “—” esas unsurlu marka üzerinde hak sahibi olduğu tespit edilen —. İle davacıya esas unsuru — olan markalı ürünleri Türkiye’de satma hususunda tek yetkili dağıtım hakkı veren dava dışı—- ve —.arasındaki hukuki bağın varlığının kanıtlandığı, davalının haksız rekabeti nedeni ile davacının fiili zararının tespit edilemediği, ancak —-, —- adına 12/2011 ayında düzenlenen faturalarda, birim fiyatlarda indirim yapmak yolu ile 168.724,38 TL zarara uğradığı, davacının — ile 2011 yılı öncesinden ticari ilişkisi olduğu halde 03.07.2012 tarihi itibari ile bu ticari ilişkinin sona erdiği, ancak davacının —‘ e satabileceği halde satamadığını belirttiği KDV hariç 30.818,98 TL tutarındaki ürünler ve KDV hariç 6.667,69 TL tutarında ürün iadesinin haksız rekabete dayalı olduğu hususunda dosyada somut bir verinin bulunmadığı” tespitlerine ulaştıklarını ifade etmişlerdir.
Davacı vekili 11.10.2017 tarihli ıslah dilekçesi ile; dosya kapsamında bilirkişi raporlarında yapılan tespit ve değerlendirmeler neticesinde; müddeabihin ıslahı yolu ile artırdıkları kısım ile, dava dilekçesinde talep ettikleri miktarların birleştirilmesi sonucu 168.724,38 TL maddi, 2.000,00 TL manevi olmak üzere, 168.724,38 TL nin 8.000,00 TL sinin haksız fiil tarihinden, 160.724,38 TL sinin ıslah tarihinden itibaren işleyecek ticari faiz ile müvekkili davacı lehine hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Dosya içerisinde bulunan Kartal Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 03/06/2010 tarihli —- E – — K sayılı ilamından; davacı — tarafından, davalı — Ltd.Şti aleyhine — sayılı “— Şekil markasının kötüniyetli olarak tescil edildiğinden bahisle hükümsüzlük ve sicilden terkin talepli dava açıldığı, mahkemenin gerekçeli kararında, davacı markasının sektörde tanınmış markalardan olduğu, davacının markadan haberdar olmadığını ileri süremeyeceği, tarafların ayrnı sektörde faaliyet gösterdikleri,TTK 20/2 maddesi gereğince basiretli tacir gibi hareket etmeye zorunlu olduğu, davalının markayı bu şekilde tescil ettirmekte haklı bir neden de ileri sürmediği , davalının seçiminin iyiniyetli olmadığı gerekçesiyle markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmiş, kararın 10/04/2014 tarihinde kesinleştiği görülmüştür.
Davacının bu davayı açma yönünden sıfatının ve husumet ehliyetinin bulunup bulunmadığı mahkememizce incelenmiş; dosyamız içerisinde bulunan Kartal Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin —- E – — K sayılı dosyasında Ontario Hükümet Hizmetleri Bakanlığı tarafından düzenlenen , 01/01/2012 tarihinden geçerli olduğu beyan edilen belgeden ve tercümesinden ;—- Ltd. Şti.nin 16.12.2011 tarihinde birleştikleri, dolayısı ile “—” esas unsurlu marka üzerinde hak sahibi olduğu tespit edilen —-. İle davacıya esas unsuru — olan markalı ürünleri Türkiye’de satma hususunda tek yetkili dağıtım hakkı veren dava dışı —- ve —.arasındaki hukuki bağın varlığının kanıtlandığı davacının bu davayı açmakta hukuki yararının bulunduğu kanaatine varılmıştır.
Dava tarihinde yürürlükte olan 556 Sayılı KHK 44/1 maddesinde “Markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesine karar verilmesi halinde , kararın sonuçları geçmişe etkilidir”
KHK 44/2 “Marka sahibinin kötü niyetli olarak hareket etmesinden kaynaklanan, zararın giderilmesine ilişkin tazminat talepleri saklı kalmak üzere hükümsüzlüğün geriye dönük etkisi, aşağıdaki durumları etkilemez ” denilerek istisnalar sayılmıştır.
Davacı markalarının Türkiye’de tescilli olmadığı, ancak davacı markalarının dosya içerisinde bulunan tescil belgelerinden Dünyanın birçok ülkesinde tescilli olduğu,Türkiye’nin de taraf olduğu Paris Sözleşmesinin mükerrer 6. Maddesinde üye ülkelerde tescil zorunluluğunun bulunmadığı, ve mükerrer 6. Madde 3. Bendinde de kötüniyetli tescil bulunmasının ülkesellik prensibinin istisnalarından sayıldığı,Kartal Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin —- E – — K sayılı dosyasında davacı markasının sektörde tanınmış bir marka olduğu ve davalı tarafından kötüniyetle tescil edildiği tespit edilmekle, davalının markayı kullanmak suretiyle davacıya verdiği zarardan sorumlu olduğu kanaatine varılmıştır.
KHK 44/2 maddesinde marka sahibinin kötüniyetli olması halinde , zararın giderilmesinin istenebileceği düzenlenmekle ve benzer bir düzenlemenin 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu 27/3 maddesinde de “Marka sahibinin ağır ihmali veya kötüniyetli olarak hareket etmesi nedeniyle zarar görenlerin tazminat talepleri saklı kalmak üzere ” yer alması nedeniyle davacının zararlarının giderilmesini talep edebileceği kanaatine varılmıştır.
Davalının davacı hakkında İstanbul Cumhuriyet Savcılığına şikayet başvurusunda bulunduğu, İstanbul —-. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 15/12/2011 tarih ve — D.İş sayılı kararı ile davacının işyerinde arama ve el koyma kararı verildiği 16/12/2011 tarihli arama ve el koyma işleminde — markalı ürüne rastlanmadığı, takipsizlik kararı verildiği görülmüştür.
—bilirkişi incelemesi ile davacının , davalının eylemleri nedeniyle satışlarının etkilendiği, indirim yapılmak zorunda kalındığı, satışlarının azaldığı, Davacının müşterileri —, — adına 2011 yılı 12. Ayda düzenlenen faturalarda birim fiyatlarda indirim yapılmak zorunda kalınarak uğradığı zararın 168.724,38 TL olduğunun tespit edildiği anlaşılmakla, ıslah suretiyle arttırılan davanın kabulüne , dava dilekçesinde talep edilen 8.000,00 TL maddi tazminat ve 2.000 TL manevi tazminatın 16/12/2011 tarihinden, 160.724,38 TL maddi tazminatın 16/10/2017 ıslah tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM:
1-Davanın KABÜLÜNE
2-8.000,00 TL maddi tazminat ve 2.000 TL manevi tazminatın 16/12/2011 tarihinden, 160.724,38 TL maddi tazminatın 16/10/2017 ıslah tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine
3- 11.662,18 TL karar ve ilam harcı tayini ile peşin alınan 170,78 TL ve ıslah ile alınan 2.745,08 TL harcın mahsubu ile bakiye 8.746,32 TL harcın davalıdan tahsiline,
4- Davacı yararına “maddi tazminat yönünden” karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince 16.073,46 TL vekalet ücreti takdiri ile davalıdan alınarak, davacıya verilmesine,
Davacı yararına “manevi tazminat yönünden” karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince 2.000,00 TL vekalet ücreti takdiri ile davalıdan alınarak, davacıya verilmesine,

5- Davacı tarafından yapıldığı anlaşılan 24,30 TL başvurma harcı, 170,78 TL peşin harç, 3,75 TL vekalet harcı, 2.745,08 TL ıslah harcı, 3.000,00 TL bilirkişi ücreti . 302,35TL tebligat, müzekkere masrafı olmak üzere toplam 6246,80 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
Davalı tarafından yapılan masrafların üzerinde bırakılmasına,
Taraflarca yatırılan gider avanslarından kullanılmayan miktarların karar kesinleştiğinde ve istek halinde taraflara iadesine,
Dair gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde istinaf yolu açık olmak üzere taraf vekillerinin yüzüne karşı verilen karar aç ıkca okunup usulen anlatıldı.. 22/05/2018