Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2016/210 E. 2018/333 K. 22.11.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. İstanbul Anadolu FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2016/210
KARAR NO : 2018/333

DAVA : Marka (Tecavüzün Giderilmesi İstemli)
DAVA TARİHİ : 17/01/2012
Birleşen İstanbul Anadolu ——- Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin —- Esas——– Karar sayılı dosyasında
DAVA TARİHİ : 21/01/2014
KARAR TARİHİ : 22/11/2018

Mahkememizde görülmekte bulunan Markaya tecavüzün giderilmesi ve marka hükümsüzlüğü istemli davanın yapılan açık yargılamasının sonunda,
İSTEM: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; sağlık sektöründe “———” ibaresini ilk kullananaların davacılar olduğunu, davacı ——— adına tescilli —— nolu —–” ve —- nolu “—– markalarının davalı tarafça haksız ve izinsiz olarak -“——- şeklinde ve davalıya ait ———— alan adında kullanılmak suretiyle marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet yarattığı iddiasıyla, tecavüzün önlenmesine, buna bağlı yasal tedbirlerin alınmasına, —– ve ——– ibarelereinin davalının ticaret unvanından terkinine, 556 sayılı KHK’nin 66/c maddesi uyarınca her bir davacı için ayrı ayrı 5.000,00’er TL maddi tazminat ile 25.000,00’er TL manevi tazminatın tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davacılar vekili ıslah dilekçesi ile davacı ——- için maddi tazminat talebini 1.500.000.000,00 TL olarak ıslah etmiştir.
DAVAYA CEVAP: Davalı vekili 26/9/2012 tarihli celsede; davacının ———— ibaresini kullanımının müvekilinin bu ibareyi kullanımından çok daha sonraki döneme tekabül ettiğini, davacıların bu davayı açmakta hukuki menfaati olmadığını, davanın reddine karar verilmesini beyan etmiştir.
Davalı kapatılan İstanbul Anadolu———. Fikri Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin —— sayılı davası ile ——- karşı marka hükümsüzlüğü davası açmış ve her iki davanın birleştirilmesine karar verilmiştir.
BİRLEŞEN DAVADA TALEP; Davacı —— vekili dava dilekçesinde, davalı —— adına tescilli —- nolu “——- ve ————- nolu —-” markalarının ayırd edici olmadığı, tıbbi hizmetler yönünden tanımlayıcı olduğu, kötü niyetle tescil edildiği , asıl hak sahibinin davalı olmadığı, uzun süredir kullanmama koşullarının oluştuğu iddiasıyla, markaların hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
DAVAYA CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde, davayı kabul etmediklerini, davacının aleyhine açtıkları marka haklarına tecavüz davasını sürüncemede bırakmak amacıyla kötü niyetle açılan bir dava olduğunu, davacı—————— kötü niyetli olduğunu, müvekkilinin markalarının TPMK’da tescilli olduğunu, öncelikli kullanım hakkının müvekkiline ait olduğunu, eşi———— ile birlikte markaları oluşturduklarını ve kullandıklarını, markaların kullanılmadığı iddiasının da yerinde olmadığını, —– hakkında yaptıkları şikayet sonucunda hakkında Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma başlatıldığını, davacı şirketin dava açıldıktan sonra ticaret unvanını değiştirerek kendileriyle anlaşmaya çalıştığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE: Dava asıl dava yönünden; marka hakkına tecavüz ve haksız rekabetin tespiti, önlenmesi ve maddi ve manevi tazminat davası, birlesen dava ise; marka hükümsüzlüğü ve iptali davasıdır.
Mahkememizce yapılan yargılama sonucunda, 30.06.2015 tarihli —————— Esas- —- Karar sayılı kararı ile asıl davanın kısmen kabulüne, 1.500.000,00 TL maddi ve 20.000,00 TL manevi tazminatın davalı-karşı davacıdan tahsiline, birleşen davanın reddine dair verilen karar, davalı-birleşen davanın davacısı tarafından temyiz edilmiş, Yargıtay ——-.Hukuk Dairesi’nin 29.09.2016 tarihli 2015/13450 Esas – 2016/7635 Karar sayılı ilamı ile “Somut uyuşmazlık bakımından da ceza yargılaması sonucunda verilecek kararın eldeki davayı etkileyecek nitelikte olması nedeni ile İstanbul Anadolu FSCM’nin —— E. — K. sayılı dosyasının kesinleşmesi beklenerek, sonucuna göre bir karar verilmek gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, kararın bu nedenle davalı-birleşen davada davacı şirket yararına bozulması gerekmiştir. ” gerekçesiyle bozulmasına, birleşen davayla ilgili temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Mahkememizce usul ve yasaya uygun Yargıtay bozma ilamına uyularak yargılamaya devam olunmuştur.
Davacı ———— adına tescil edilmiş olan ve birleşen davada hükümsüzlüğü talep edilen ——– — tescil numaralı markaların onaylı sicil kayıtları dosya içine getirtilmiş, incelendiğinde; 2008 ———- tescil numaralı ———” markasının —. sınıfta “——————————” için tescil edildiği, marka tescil başvurusunun ———- tarihinde yapıldığı, tescil kararının ise 22.04.2010 tarihinde verildiği ve 556 sayılı KHK çerçevesince markanın hukuki koruma altında olduğu, 2011 ————————— tescil numaralı “———————- markasının—–. sınıfta “—————————————————— için tescil edildiği, marka tescil başvurusunun —————– tarihinde yapılmış olup, tescil kararının—– tarihinde verildiği, 556 sayılı KHK çerçevesince markanın hukuki koruma altında olduğu tespit edilmiştir.
Davalı şirket tarafından başvurusu yapılan ve davacı ———–‘in itirazı üzerine reddedilen marka başvurusuna ait celp edilen kayıtlar incelendiğinde, davalı tarafından—- başvuru numaralı “———–” markası için —-. sınıfta —–” için —— tarihinde tescil başvurusu yapıldığı, davacı ———–‘in itirazı üzerine, davacının markalarına benzerliği gerekçesiyle marka başvurusunun reddedildiği anlaşılmıştır.
Mahkememizce asıl davayla ilgili alınan bilirkişi raporlarında, davalının davacı ——— ait markaların davalı şirket tarafından kullanıldığı ve bu şekilde davacının marka haklarına tecavüz edildiği, davalının ————— yılları kurumlar vergisi beyannemeleri eki gelir tabloları üzerinde yapılan incelemeler neticesinde ———– tarih aralığında 21.556.446,74 TL net cirosunun olduğu, İstanbul Ticaret odasının yazı cevabı kapsamında 3.233.467,01 TL lisans bedeli olarak istenilebileceği tespit edilmiştir.
Asıl davada davalıya ait ticaret unvanının terkini talebinin reddine dair verilen karar, asıl davanın davacısı tarafından temyiz edilmediğinden kesinleşmiş olmakla, bozmadan sonra bu konuda yeniden yargılama yapılmamıştır.
Yargıtay bozma kararı uyarınca İstanbul Anadolu FSH Ceza Mahkemesi’nin ——- Esas,—–Karar sayılı kararının kesinleşmesi beklenilmiş, karar Yargıtay’dan geçerek onanmıştır. İncelendiğinde, asıl davada davalı şirket yetkilisi olan——— hakkında, davacı ————- şikayeti üzerine Marka Hakkına Tecavüz suçundan kamu davası açıldığı, suç tarihinin 17/01/2012 olduğu, sanığın şikayetçiye ait ——” markasını izinsiz ve haksız olarak “—–” şeklinde hastane adı olarak kullandığı iddiasıyla kamu davası açıldığı, şikayetçinin davaya katıldığı, yapılan yargılama sonucunda alınan bilirkişi raporuna göre, sanığın ——–şeklinde kullanımında markada yer alan “—–” ibaresinin kullanılmaması ve “——- ibaresinin eklenmiş olması nedeniyle katılan adına kayıtlı marka ile benzerliğinin bulunmadığı, bu kullanımın katılanın markası ile iltibasa neden olmayacağı, dolayısıyla 556 sayılı KHK’nin 61/A maddesinde tanımlanan suçun oluşmadığı gerekçesiyle sanığın beraatine karar verildiği, katılanın temyizi üzerine dosyanın Yargıtay’a gönderildiği ve Yargıtay —–. Ceza Dairesi’nin 31/05/2018 tarihli ve 2016/8459 Esas, 2018/6638 Karar sayılı ilamı ile onanarak kesinleştiği anlaşılmıştır.
Her ne kadar mahkememizce alınan bilirkişi raporunda davalı şirketin hastane adı olarak ve internet sitesi alan adında “————-” şeklindeki kullanımının davacının marka hakkına tecavüz teşkil ettiği bildirilmişse de, aynı eylemden dolayı açılan ceza davasında davalı şirket yetkilisi hakkında beraat kararı verilmiş ve karar kesinleşmiştir. Karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 74. maddesi uyarınca ceza mahkemesince verilen, beraat kararındaki, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliği, illiyet gibi esasların hukuk hakimini bağlamayacağı açık ise de, ceza hakiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusu ile hukuk hakiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir (Yargıtay HGK. 09.04.2014 tarih, 2013/4-1008 E. 2014/490 K. sayılı ilamı). Bu nedenle, ceza mahkemesince eylemin marka hakkına tecavüz olmadığına dair beraat kararı, fiilin hukuka aykırı olmadığının tespiti niteliğinde olduğundan, mahkememiz için kesin delil olarak kabul edilmiş ve asıl davanın reddine karar vermek gerekmiştir.
Birleşen davada davacı, “———-” kısaltmasının tüm toplum tarafından bilinen ve hekimlik mesleğini icra edenler için kullanılan —— anlamına geldiğini; “——” ibaresinin ise, tıp terimleri sözlüğünde —–” anlamına geldiğini; fiilin Latince kökeninin “————- olduğunu ve fiil olarak kullanıldığında “tedavi etmek, iyileştirmek, çare bulmak, çözüm getirmek, düzeltmek, onarmak” anlamına geldiğini; her iki ibarenin de tıbbi hizmet alanında kullanılan serbest sözcükler olduğundan ve doktorların yaptığı faaliyeti tanımlayan sözcükler olduğundan dava tarihinde yürürlükte olan 556 sayılı KHK’nin 7/1/d maddesi uyarınca tescil edilemeyeceklerini beyan etmektedir. 
556 sayılı KHK’nin 7. maddesinde marka tescilinde mutlak red nedenleri düzenlenmiştir. 556 sayılı KHK’nin 42/I/a maddesi uyarınca, mutlak red nedenlerinin varlığı halinde markanın hükümsüzlüğü talep edilebilir. 556 sayılı KHK’nin 7/I/d maddesi uyarınca, ticaret alanında herkes tarafından kullanılan veya belirli bir meslek, sanat veya ticaret grubuna mensup olanları ayırt etmeye yarayan işaret ve adları münhasıran veya esas unsur olarak içeren markaların tescilinin reddi öngörülmüştür
Dava konusu markalar 44. sınıfta —————————. Kelime unsurundan ibaret markanın esas unsuru “————–” ibaresidir. Bu ibare “——” anlamına gelen, kökeni Latince olan İngilizce bir ibaredir. —- ibaresi, tıbbi hizmetler ve veterinerlik hizmet alanında kullanılan bir ibare ise de, bu ibare ————– olarak nitelenemeyeceğinden 556 sayılı KHK’nin 7/l/d gereğince hükümsüzlüğü talebinin yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Markadaki—————–baresi ise — kelimesinin kısaltmasıdır. Ancak bu ibare markada tek başına kullanılmamış olup, “——-” ibaresi ile birlikte kullanılmaktadır. Birleşen davada davacı, “—————– ibaresinin hekim olmayan kişilerce tescil edilemeyeceğini iddia etmiş ise de, markada —– ibaresinin tek başına yer almadığı, markanın esas unsurunun ———–şeklinde olduğu ve markaya şekil unsurunun da eklendiği görülmektedir.
Sonuç itibariyle, birleşen davada davalı ——– adına tescil edilmiş olan markalardaki ———–” ibarelerinin tıbbi hizmet alanını kapsayan ——–. sınıfta tescil edilmiş olmasının 556 sayılı KHK’nin 7/l/d maddesine aykırılık olarak değerlendirilemeyeceği; bu ibarenin ———- bir terim niteliğinde olmadığından —– tescil numaralı —–” ve —- tescil numaralı ——-” markalarının 556 sayılı KHK’nin 7/l/d maddesi gereğince hükümsüzlüğü talebinin yerinde olmadığı tespit edilmiştir.
Birleşen davada davacı tarafça, davalı adına tescil edilmiş olan ————————” markaların kullanılmadığı gerekçesiyle 556 sayılı KHK m.14 uyarınca iptali de talep edilmiştir.
556 sayılı KHK’nin 14. maddesi ile, markanın kullanılması zorunluluğu getirilmiştir. KHK’de öngörülen 5 yıllık kesintisiz kullanmama hali söz konusu olduğunda, markanın iptaline mahkeme tarafından karar verilebileceği ve marka korumasının sona ereceği düzenlenmiştir. Ancak yargılama sırasında bu hüküm Anayasa Mahkemesi’nin 14/12/2016 tarihli ve —— Esas ve —- Karar sayılı kararı ile iptal edilmiştir. İptal gerekçesinde; tescilden önce kullanımla yahut kullanım olmaksızın tescille kazanılan marka hakkının mülkiyet hakkı kapsamında olduğu, bu sebeple marka üzerindeki hakkın temel haklardan olduğu, sadece kanunla sınırlandırılabileceği, 556 sayılı KHK’nin 14. maddesiyle getirilen kullanma külfetinin mülkiyet hakkı kapsamında bulunan bir sınırlandırma olduğu, mülkiyet hakkına ancak kanunla sınırlandırma getirilebileceği, Kanun Hükmünde Kararname ile sınırlandırma getirilemeyeceği, bu durumun Anayasanın 91. maddesinin 1. fıkrasına aykırı olduğu belirtilmiştir.
Her ne kadar Türkiye’nin taraf olduğu ———-s’nin 19. maddesinde de benzer bir hüküm mevcutsa da, bu hükmün markanın kullanma zorunluluğunun mevcut olması halinde uygulanabileceği, 556 sayılı KHK’nin 14.maddesinin iptali ile iç hukukumuzda markanın kullanılması zorunluluğunun kalmadığı, bu nedenle ——- hükümlerinin uygulanmasının mümkün olmadığı, iptal kararından sonra yürürlüğe giren 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunun 9. maddesinde de benzer bir hüküm yer almaktaysa da bu hüküm ancak Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonrası için uygulanabileceğinden Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı nedeniyle kullanmama nedeniyle marka iptaline dair talebin reddi gerektiği anlaşılmıştır.
Birleşen dosyada markanın hükümsüzlüğü ilişkin olarak yapılan bilirkişi incelemesi mahkememizce dinlenen tanık beyanları ve toplanan delillerle, birleşen davada davacı şirketin 23/2/2010 tarihinde kurulduğu, birleşen davanın davacısı şirketin kurucu ortaklarının bir kısmının daha önceden ————- ortağı olup, —— ibaresi üzerinden gerçek hak sahibi olan ——-. yetkilisinin bu markayı kullanabileceklerini belirttiğini beyan ederek, ————– adına tescilli olan markanın hükümsüzlüğünü talep etmekte olup, ————– Limited Şirketi ile olan sözleşmesi fesh edildikten sonra, dava dışı —— Limited Şirketi ile 31/12/2008 tarihli karşılıklı anlaşma ve taahhütname başlıklı işletme belgesi imzalamış olmakla, —— alınan kliniği işletme yetkisi —————— Şirketi’ne verilmiş, birleşen davanın davacısı şirketin ortağı ———— 08/02/2009 tarihinde ——- Şirketi’nin bir kısım hisselerini devralarak, şirkete ortak olmuş ve bu dönemde ——-dava dışı bu şirkete karşı marka hakkına tecavüz iddiası ile 2010 yılında dava ikame etmiş olup, ——————— davada —— ibaresini markasal kullanmadıklarını, yalnızca ünvanında bu ibareye yer verilen şirketin, ticari faaliyetinin başlamadığı savunması yapılmış, dava devam ederken şirketin ünvanı ——- Limited Şirketi olarak değiştirilmiş olup, birleşen davanın davacısı şirketin kurucu ortakları ———– ortağı iken, bu şirkete karşı —– tarafından açılan davada marka üzerinde gerçek hak sahipliği veya başkaca bir talep hakkı olduğunu savunmadığı tespit edildiğinden, —–markası üzerinde gerçek hak sahibi olunmaması ve ——– marka tescilinde kötü niyetli olduğu iddiası ispatlanamadığından, hak sahibi olunmaması ve kötü niyetli tescil nedeniyle marka hükümsüzlük taleplerinin de reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM:
1-Asıl davanın REDDİNE,
a- Peşin alınan harç karar ve ilam harcını karşıladığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
Peşin ve ıslah yolu ile fazla alınan 26.386,00 TL harcın karar kesinleştiğinde ve istek halinde davacılara iadesine,
b- Davalı yararına ” markaya tecavüzün tespit ve men’i yönünden” karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince 3.145,00 TL vekalet ücreti takdiri ile davacılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davalıya verilmesine,
c-Davalı yararına “maddi tazminat yönünden” karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince 69.100,00 TL vekalet ücreti takdiri ile 3.145,00 TL’sinin davacılardan müştereken ve müteselsilen, 65.955,00 TL’sinin davacı ————‘den alınarak davalıya verilmesine,
Davalı yararına “manevi tazminat yönünden” karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince 3.145,00 TL vekalet ücreti takdiri ile davacılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davalıya verilmesine,
d- Davacılar tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
2- Birleşen davanın REDDİNE,
a) 35,90 TL karar ve ilam harcı tayini ile peşin alınan 25,20 TL harcın mahsubu ile bakiye 10,70 TL harcın birleşen dosya davacısından tahsiline,
b) Birleşen dosya davalısı yararına karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince 3.145,00 TL vekalet ücreti takdiri ile birleşen dosya davacısından alınarak, birleşen dosya davalısına verilmesine,
c) Birleşen dosya davacısı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
Birleşen dosya davalısı tarafından yapıldığı anlaşılan 30,00 TL yargılama giderinin birleşen dosya davacısından alınarak, birleşen dosya davalısına verilmesine,
Taraflarca yatırılan gider avanslarından kullanılmayan miktarların karar kesinleştiğinde ve istek halinde taraflara iadesine,
Dair; davacı vekili ile davalı vekilinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yasal 15 GÜN İÇİNDE YARGITAY YOLU açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.