Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 9. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/805 E. 2022/691 K. 20.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2022/805
KARAR NO:2022/691

DAVA:Tapu İptali Ve Tescil (Yükleniciden İşyeri Alımına Dayalı)
DAVA TARİHİ:19/10/2021
KARAR TARİHİ:20/10/2022
Mahkememizde görülmekte olan Tapu İptali Ve Tescil (Yükleniciden İşyeri Alımına Dayalı) davasının yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:Davacı vekili —tevzi tarihli dava dilekçesinde özetle; müvekkili ile davalı — tarihinde evlendiklerini, taraflar arasında müvekkili tarafından açılan boşanma davasının bulunduğunu, davanın — Esas sayılı dosyası üzerinden devam ettiğini, davalılardan — diğer davalı —gerçek sahibi olduğunu, her ne kadar davalı — devretmiş ise de bu devir işleminin muvazaalı olduğunu, davalı — boşanma davasının devamı sırasında ve hali hazırda şirketteki hisselerini devrettiğini, — yanında sigortalı olarak çalıştığını iddia etse de davalıların kardeş çocukları olması, — yakın akrabalık ilişkileri sebebiyle müvekkili ile —-arasında devam eden ve hisse devir tarihinden hemen öncesinde açılmış olan davadan haberdar olması, —devam eden boşanma davasında davalı— tarafından şahit olarak gösterilmiş olması, hisse devir işleminin boşanma davasının açılmasından hemen sonra gerçekleştirilmiş olması, davalı—hisseleri devralacak maddi güce sahip olmaması,— varlığında hisse devir tarihinde herhangi bir artış olmaması sebebiyle devir işleminin muvazaalı olduğunun açık olduğunu, bu nedenlerle—devrine dair işlemin muvazaalı olduğunu tespiti ile bu işlemin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı — havale tarihli cevap dilekçesinde özetle; Davacının iddialarını kanıtlayacak hiçbir belge veya kanıt sunmadığını, iddiaların gerçeği yansıtmadığını, hisselerin devredilme tarihi itibariyle—- bu hisseleri alabilecek ekonomik gücünün olduğunu, açılan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.Davalı — vekili — havale tarihli cevap dilekçesinde özetle; diğer davalı — ile müvekkili arasındaki salt akrabalık ilişkisinin yapılan işlemin muvazaalı olduğunu göstermeyeceğini, haricen öğrendikleri boşanma davasının devam ettiğini, boşanma kararı verilmediğini, mal rejiminin tasfiyesi davasında ise davacının mal rejiminden dolayı bir alacağının varlığının tespit edilmediği dikkate alındığında her iki davada verilecek hükmün kesinleşmesinden sonra işbu davada yargılamaya devam edilmesi gerektiğini, bekletici mesele yapılması gerektiğini, davacının iddialarının yerinde olmadığını, arz ve izah edilen sebeplerle davanın reddine dair karar verilmesini talep etmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE:
Dava, Borçlar Kanunun 19.maddesi gereğince; İİK.nun 277nci ve devamı maddeleri ile İİK’nun 283.maddesinin kıyasen uygulanması istemiyle açılan tasarrufun iptali davasıdır. Bu tür davalar ile güdülen amaç; bir alacağın tamamının ya da bir kısmının tahsiline olanak bırakmamak amacıyla, borçlu tarafından yapılan bir taraflı hukuksal işlemlerle, borçlunun amacını bilen veya bilmesi gereken kimselerle yapılan bütün hukuksal işlemlerin hükümsüzlüğünü sağlamak ve bu yol ile alacağı tahsil etmektir. Davacı, iptal davası sabit olduğu takdirde tasarruf konusu mal üzerinde iddia ettiği hakkını alma yetkisini elde eder ve tasarruf konusu taşınmaz mal ise davacı, üçüncü kişi üzerindeki kaydın düzeltilmesine gerek olmadan o taşınmazın hacizle satışını isteyebilir. Bu yasal nedenle iptal davası, alacaklıya alacağını tahsil olanağını sağlayan nispi nitelikte yasadan doğan bir dava olup, tasarrufa konu malların aynı ile ilgili olmadığı gibi tarafların tacir olmasının da görev hususunun belirlenmesine doğrudan bir etkisi yoktur.
Somut uyuşmazlıkta davacı taraf, davalılardan— ile evli olduğunu, ancak davalıdan kaynaklı sebeplerden dolayı boşanma davası açtığını, boşanma davasının devam ettiğini, davalı — boşanma davası devam ederken sahibi bulunduğu şirketin bir kısım hissesini davalının kardeşi olan —muvazaalı olarak devrettiğini, boşanma davasındaki ve devamında açılacak mal rejimi davasında davacı lehine hükmedilecek tazminatların önüne geçilmesi için bu tasarrufların yapıldığı, bu sebeple muvazaalı yapılan hisse devir sözleşmesinin iptalini talep etmektedir.
—Asliye Hukuk Mahkemesince—tarihli karar ile davanın şirket hisse devrinin muvazaa nedeniyle iptaline ilişkin olduğundan TTK 4 ve TTK 5. Maddeleri uyarınca Ticaret Kanununda düzenlenen hususlardan kaynaklı davalara ticaret mahkemesince bakılması gerektiğinden bahisle görevsizlik kararı verilmiştir.Görev mahkemeye ilişkin olumlu dava şartıdır. (HMK 114/I-c maddesi)
Mahkemelerin görevi, ancak kanunla düzenlenir. Göreve ilişkin kurallar, kamu düzenindendir.(HMK 1 maddesi)
Mahkeme tarafından dava şartlarının bulunup bulunmadığını davanın her aşamasında resen araştırılır. (HMK 115 maddesi)Ticari davalar TTK. 4. maddesinde mutlak ve nispi ticari davalar düzenlenmiştir. Uyuşmazlığın Türk Ticaret Kamumda düzenlenen bir hususa ilişkin olması veya davanın ticaret mahkemesinde görüleceğine dair açık bir yasal düzenlemenin bulunması halinde mutlak ticari dava, her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan uyuşmazlıklarda ise nispi ticari dava sözkoııusu olup mahkememizin görev alanı içinde kalacaktır.TTK nun 5. maddesine göre; Asliye ticaret mahkemeleri tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işleri ile özel kanunlardan doğan özel hükümler uyarınca ticaret mahkemesinde görülecek diğer dava ve işlere Asliye Ticaret Mahkemesinde bakmakla görevlidir.Somut uyuşmazlıkta, davacı— tacir olmadığı sabit olmakla TTK 4.maddesi uyarınca nispi ticari dava niteliği bulunmamaktadır.Uyuşmazlığın çözümünde ele alınması gereken muvazaa kavramı, tasarrufun iptali davası ve göreve ilişkin yasal düzenlemeler irdelenmiştir. 818 sayılı Mülga Borçlar Kanununun 18’nci maddesi (6098 sayılı TBK.nun 19.maddesi);” Bir akdin şekil ve şartlarını tayininde iki tarafın gerek sehven gerek akitteki hakiki maksatlarını gizlemek için kullandıkları tabirlere ve isimlere bakılmayarak, onların hakiki ve müşterek maksatlarını aramak lazımdır. Tahriri borç ikrarına istinaf ile alacaklı sıfatını iktisabeden başkasına karşı, borçlu tarafından muvazaa iddiası dermeyan olunamaz.” hükmü ile genel muvazaa düzenlenmiştir.— Hukukunda– ve uygulama açısından geniş bir yere sahip olan bu kurum çeşitli şekillerde tanımlanmaktadır. Bir tanım yapmak gerekirse muvazaa, tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacıyla gerçek iradelerine uymayan görünüşte yaptıkları hukuki işlemin hiç hüküm doğurmaması ya da görünüşteki işlemin arkasına gizleyip gerçek iradelerine uygun olarak gerçekleştirdikleri işlemin hükümlerini doğurması yönünde anlaşmalarıdır. Uygulamada ise —tarihli Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında açıklanan beyanlarının gerçek maksatlarına uymadıklarını bildikleri halde, tarafların kastettikleri kurumdan başka bir ilişkide kendilerini anlaşmış gibi göstermeleri hali olarak tanımlanmıştır (YİBK — tarih, 8/7 sayılı).Muvazaa, mutlak muvazaa ve nisbi muvazaa olmak üzere ikiye ayrılmakta olup, muvazaalı bir hukuki işlemden söz edilebilmesi tarafların iradeleri ile beyanları arasında bilerek yaratılmış bir uygunsuzluk, muvazaa anlaşması ve üçüncü kişileri aldatma (muvazaa) kastı unsurlarını taşımasına bağlanmaktadır. İİK.nun 277 ‘nci ve devamı maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davası ise; kesin veya geçici aciz vesikasına sahip alacaklının, kanunda öngörülen sebeplere dayanarak iptal edilebilir olduğunu iddia ettiği tasarrufu işlem hiç yapılmamış gibi, sadece kendisi açısından ve aciz vesikasına bağlanmış alacağı ile ferileri nispetinde, bu işleme konu mal, hak ya da alacağın, alacaklının icra takip sahasına sokulmasını amaçlayan ve alacaklının, borçlu ile lehine tasarrufi işlemin yapıldığı üçüncü kişiye karşı açtığı —- yıllık hak düşürücü süreye tabi olan şahsi nitelikte bir eda davasıdır.İptal davası ile muvazaa davasını karşılaştırdığımızda ilk bakışta iptal davaları ile muvazaa davaları arasında bir benzerlik olduğu düşünülebilmektedir. Nitekim her iki durumda da borçlunun mal varlığı değerlerini alacaklıların takip imkanının dışına çıkarmak amacıyla bir takım devirler yaptığı, alacaklılarında açmış olduğu davalar yolu ile bu malvarlığı değerlerini takip imkanları dahiline çekmeyi amaçladıkları söylenebilir. Ancak her iki dava gerek nitelik ve koşulları gerekse de sonuçları bakımından bir birinden farklıdır.İptal davası borçlu tarafından geçerli olarak yapılan tasarruf işlemlerinin davacı bakımından hükümsüz olduğunu tespit ettirmek için açıldığı halde muvazaa davasında, borçlunun yaptığı tasarruf işleminin gerçekte hiç yapılmamış olduğununu tespiti istenir. Yani yapılan işlemin geçersizliği ileri sürülür. Ayrıca iptal davası şahsi bir dava olup, İİK.nun 284 ‘ncü maddesinde belirtilen sürede açılması gerekli olmasına karşın; muvazaa davası ayni bir dava olduğundan muvazaa kanıtlanırsa dava konusu mal, borçlunun mal varlığından hiç çıkmamış hale gelir. Kural olarak iptal davasına konu edilen tasarruflar, muvazaalı akitlerden farklı olarak hukuken geçerlidir. Başka bir deyişle muvazaalı akitlerde görülen akit değil, tarafların gerçek iradelerine uygun bulunan akit tarafları bağlayıcı olduğu halde, İİK.nun 277 ve devamı maddelerde düzenlenen tasarruflar özel hukuk ilişkisi açısından geçerliliğini korumaktadır. İptal davası ile muvazaa davası farklı niteliklere sahiptirler ve farklı sonuçlar doğrurlar. Bu farklılıklara karşın özellikle belirtilmesi gereken husus hem iptal davasında hükümsüzlüğü istenilen tasarrufi işlemde hem de muvazaa davasında geçersizliği istenilen muvazaalı işlemde borçlu ya da hak sahibi ile üçüncü kişi arasındaki işlem hedeflenmekte olup, alacaklı ile borçlu arasındaki hukuki işlem konu edilmemektedir.– muvazaalı işlemin iptali işlemi için iptal davası açılıp açılamayacağı tartışmalı olmakla birlikte uygulamada Yargıtay, alacaklının takibine maruz kalan borçlunun borcu ödememek için muvazaalı olarak mal varlığını elinden çıkardığını iddia ederek üçüncü kişiye karşı TBK.nun 19 ‘ncu maddesi hükmüne dayalı olarak dava açılabileceğini, muvazaalı işlemin ispatı halinde mahkemece İİK.nun 283/1 maddesi kıyasen uygulanarak tapunun iptali ile borçlunun adına tesciline gerek olmadan davacı alacaklının alacağını alabilmesine imkan sağlayacak şekilde davaya konu taşınmazın haciz veya satışını isteyebilmesi yönünde karar verilmesi gerektiği yönünde değerlendirme yapmaktadır.Hem muvazaa davasında hemde tasarrufun iptali davasında mahkemeye ilişkin özel bir düzenlemeye yer verilmemiş olup, genel kurallara göre görevli mahkemenin belirlenmesi gerekmektedir.
6100 sayılı HMK.nun 2/1 maddesi uyarınca; mal varlığı haklarına ilişkin davalar ile şahış varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme aksine bir hüküm bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir. Yine HMK 2/2 maddesi uyarınca da; HMK ‘da ve diğer kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesi diğer dava ve işler bakımından da görevlidir.Göreve ilişkin bu genel düzenlemelerin dışında bazı kanunlarda belirli kişiler arasında çıkan uyuşmazlıklara veya belli bir çeşit bakmak üzere kurulmuş özel olarak görevli mahkemeler de belirlenmiştir. Bu anlamda uyuşmazlıkla ilgisi bakımından 6102 sayılı TTK.nun 5 ‘nci maddesinde ticari davalar ve ticari nitelikteki çekişmesiz işlerin ticaret mahkemesinin görev alanına girdiği düzenlenmiştir. Ticari davalar TTK.nun 4/1 maddesinde; her iki tarafında ticari işletmesi ile ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işleri ve tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın TMK.nun rehin karşılığında ödünç verme işi ile uğraşanlar hakkındaki 962/969 maddelerinde 6098 sayılı TBK.nun mal varlığının veya işletmenin devralınması ile işletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi hakkındaki 202 ve 203 ‘ncü, rekabet yasağına ilişkin 444 ve 447, yayın sözleşmesine dair 487 ila 501, kredi mektubu ve kredi emrini düzenleyen 515 ila 519, komisyon sözleşmesine ilişkin 532 ila 545, ticari temsilciler, ticari vekiller ve diğer tacir yardımcıları için öngörülmüş bulunan 547 ila 554, havale hakkındaki 555 ila 560, saklama sözleşmelerini düzenleyen 561 ila 580’nci maddelerinde; fikri mülkiyet hukukuna dair mevzuatta; — ve ticarete özgü diğer yerlere ilişkin özel hükümlerde ve bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerde öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava sayılacağı belirlenmiştir. Bu maddeye göre bir davanın bir davanın ticari dava sayılabilmesi için tarafların her ikisinin tacir olması ve uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesi ile ilgili hususlardan doğması veya ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi olması veyahut da açılan davanın maddede altı bent halinde sayılan davalardan olması gerekir. Taraflardan biri tacir değilse veya tacir olmasına rağmen uyuşmazlığın ticari işletme ile ilgisi yoksa ticari davanın varlığından söz edilemez.Somut uyuşmazlığın çözümü bakımından somut olayda davanın tarafları, konusu ve davacının talebinin irdelenmesi gerekmektedir. Davacı taraf davalılardan eşi olan —aleyhine boşanma ve mal tasfiyesine ilişkin davayı —- tarihinde açtığını, davalı — boşanma davasından hemen sonra dava dışı — adet hissesinin tamamını davaya konu edilen hisse devir sözleşmesi ile diğer davalı — devrettiğini, devir işleminin muvazaalı olduğunu iddia ederek mal tasfiyesine ilişkin dava sonucunda katkı payının alınmasının engellenmek istendiğini, bu nedenle TBK.nun 19.maddesi gereğince ve İİK.nun 283.maddesinin kıyasen uygulanması suretiyle hisse devir sözleşmesinin iptali istemli iş bu davayı açmıştır. Davada davacı ile davalılar arasında herhangi bir ticari alım satım ilişkisi bulunmadığı gibi davacının tacir olmadığı açıktır. Davaya konu edilen taraflar arasındaki bir ilişkiden kaynaklı uyuşmazlık değil, davalı—- ile diğer davalı — arasındaki sözleşmenin muvazaalı olduğu iddiasına dayalı ve iptali istenen bir işlemdir. Ne tasarrufun iptali davasında ne de TBK.nun 19.maddesi gereğince İİK.nun 283. maddesinin kıyasen uygulanmasının istendiği muvazaa davası TTK.nun 4.maddesinde belirtilen mutlak ya da nispi ticari dava niteliğinde olmadığından 6100 sayılı HMK.nun 2.maddesi gereğince genel görevli Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görev alanında kalmaktadır(—-. Bu nedenle mahkememizin görevsiz olduğu kanaatiyle aşağıdaki şekilde karşı görevsizlik kararı vermek gerekmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi açıklandığı üzere;
1-)İş bu davaya bakmaya Mahkememiz görevli olmadığından HMK ‘nun 114/1-c ve 115/2 madde uyarınca Mahkememizin GÖREVSİZLİĞİ sebebiyle davanın dava şartı yokluğundan USULDEN REDDİ ile Mahkememizin KARŞI GÖREVSİZLİĞİNE, görevli mahkemenin — ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ olduğuna,
2—-Asliye Hukuk Mahkemesi ile Mahkememiz arasında görev uyuşmazlığı olduğundan, mahkememizin görevsizlik kararı istinaf edilmeksizin kesinleştiğinde, dosyanın görev uyuşmazlığının halli ve merci tayini için — Adliye Mahkemesi’nin ilgili dairesine gönderilmesine,
3-HMK’nun 331/2.maddesi gereğince harç, vekalet ücreti ve yargılama giderlerinin görevli mahkemesince değerlendirilmesine,Dair, tarafların yokluğunda, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren —hafta içerisinde mahkememize veya mahkememize gönderilmek üzere bulunulan yer yada başka bir yer Asliye Ticaret Mahkemesine verilecek bir dilekçe ile başvurmak ve istinaf harç ve masraflarını karşılamak koşulu ile — Bölge Adliye Mahkemesi’ne istinaf yolunun açık olduğu, istinaf dilekçesinde istinaf edilen hususlar ile nedenlerinin belirtilmesinin gerektiği, süresi içerisinde kararın istinaf edilmemesi halinde hükmün kesinleşeceği ve infaz edilebileceği açıklanmak suretiyle dosya üzerinden oy birliği ile karar verildi.