Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C. İstanbul Anadolu 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2022/729
KARAR NO : 2023/227
DAVA : Sözleşmenin İptali
DAVA TARİHİ : 28/09/2022
KARAR TARİHİ : 15/03/2023
Mahkememizde görülmekte olan Sözleşmenin İptali davasının yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili 28/09/2022 tevzi tarihli dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin—– kurucusu——- üç çocuğundan birisi olduğunu, kendisi dışında iki tane abisi bulunduğunu, şirkette aktif bir görevde bulunmamasına rağmen 01/10/2007 tarihinde kendisine babası——- tarafından geçmiş olan şirket % 5 ‘lik bir orana karşı gelen hisse payının rızası dışında alındığı ve kendisine bu yönde hiçbir bilgi verilmeden hukuksuz işlemin gerçekleştiğini, konunun çözümü için ihtarnameler gönderilmiş ise de ihtara bir cevap verilmediğini, aynı şekilde ikinci ihtara da cevap verilmediğini, müvekkilinin şirketten uzak tutulduğunu, şirket toplantılarına katılımının engellendiğini, müvekkilinin şirketin beş hissedarından biri iken rızası dışında ortaklıktan çıkarıldığını, müvekkilinin ortaklıktan çıkarılmış olması sebebiyle haklarından mahrum kaldığını, davalı şirketin bir aile şirketi olması sebebiyle müvekkilinin annesi, babası ve erkek kardeşleri ile şirket merkezinde toplanarak bir araya geldiğini 01/10/2007 tarihli —— sayılı ortaklar kurulu kararı ile şirket ortaklarından —– 500 adet payından 50 adet payına karşılık gelen 2.500.000,00 YTL’nin müvekkili —— devredilmesine oy birliği ile karar verildiğini, yapılan hisse devrinin 05/10/2007 tarihinde tescil edildiğini, —–sayılı 17.10.2007 tarihli —— yayınlandığını, hisse devri ile müvekkilinin şirketine “Ortak” olarak yazdırdığını ve 50 adet payın karşılığı olan 2.500.000,00 YTL tutarı ile şirketin hissedarı olduğunu, şirketin nevi değiştirmek suretiyle —– dönüştüğünü, kararın 11/04/2008 tarihinde tescil edilerek —– sayılı 21/04/2008 tarihinde yayımlandığını, yayınlanan şirketin ana sözleşmesinin 6.maddesinde “Sermaye ve Hisse Senetlerinin Nev’i ile madde 7. “Hisse Senetlerinin Devri” ‘nin düzenlendiğini, ana sözleşmenin 6. Maddesinde davalı şirketin sermayesinin 50.000.000 YTL kıymetinde olduğu, bundan 2.500.000 YTL’sinin müvekkili —— ait olduğunun düzenlendiğini, yine aynı maddenin devamında “Hisse Senetleri Nama Yazılıdır” ibaresinin yazıldığını, 7.maddede hisse devir işlemlerine ilgili olarak şirketin ortakları hisselerini bir başkasına devir edebilmesi ve hisse devrinin geçerli olabilmesi için şirket yönetim kurulunun ve yine şirketin genel kurulu üyelerinin tamamının kabulü ve pay defterine kayıt işlemleri yapılması ile mümkün ve geçerli olduğunu, kabul anlamına gelmemek kaydı ile şayet müvekkilinin davalı şirkete yer alan hisselerinin devredilmesi durumu olmuş ise kendisinin de ana sözleşmede yer alan madde 7.gereğince davalı şirketin bir ortağı olması nedeniyle diğer tüm ortaklarla birlikte hisse devir işlemine rıza göstermiş olması ve devredilen hissenin pay defterine işlenmesi gerektiğini, bu nedenle pay hisse devir işlemlerinin yok hükmünde olması sayılması gerektiğini, ——- kayıtları incelendiğinde müvekkilinin 18.06.2010 tarihinde şirket nezdinde gerçekleşen Olağan Genel Kurul Toplantısına kadar 2.500.000 hisse karşılığı olan 2.500.000,00 TL tutarında hissedar olarak göründüğünü, 18.06.2010 Tarihli Olağan Genel Kurul toplantısında davalı şirket sermaye artırımına giderek şirketin sermayesinin 50.000.000,00 TL ‘den 100,000.000,00 TL çıkarıldığını, 18.06.2010 tarihli sermaye artırımından sonra şirket içi hisse dağılımının 29.000.000 hisse karşılığı 29.000.000,00 TL ——, 30.000.000 hisse karşılığı 30.000.000,00 TL——, 30.000.000 hisse karşılığı 30.000.000,00 TL ——– 10.000.000 hisse karşılığı 10.000.000,00 TL ——–1,000.000hisse karşılığı 1.000.000,00 TL —— ait olduğunu, 18,06.2010 tarihli sermaye artırımından sonra davalı şirkette müvekkilimizin babasının, erkek kardeşlerinin ve annesinin hissedarlığının devam ettiğini, yeni ortak olarak ——- katıldığı ve müvekkilimizin adının ortaklıktan çıkarılarak hisselerinin de elinden alındığının görüldüğünü, tüm bu süreç müvekkilimizin iradesi ve rızası dışında hukuksuz bir şekilde davalı şirket ve ortakları tarafından yürütülmüş ve bugüne kadar getirildiğini, Müvekkilimiz, davalı şirketin aile şirketi olmasından kaynaklı bu süreçte olabildiğince mağdur edildiğini, müvekkilinin doğmuş veya doğacak haklarından mahrum bırakıldığını, müvekkilinin yokluğun ispatı mümkün olmadığından hissedar olduğu şirketi ve şirket ortaklarını sahip olduğu % 5 oranındaki hissenin nasıl elinden çıktığını ispata davet etmiş ve bu konuda davalılardan hiç birisi bu konuya cevap vermediğini, gönderilen ikinci ihtarname de cevapsız bırakıldığını, HMK madde 390’daki “yaklaşık ispat” koşulunu yerine getirdiklerini, müvekkilinin rızası dışında elinden çıkan ——% 5’lik hissesinin bu hisse miktarına karşılık gelecek kısmına ihtiyati tedbir kararı konulmaması durumunda şirket hisselerinin dava süresince başkaca üçüncü kişilere devri halinde bu kişilere karşı yeniden dava açılması gerekeceğini, müvekkilinin hakkına erişimini ciddi şekilde zorlaştıracağını belirterek resen dikkate alınacak nedenlerle öncelikle ihtiyati tedbir talebinin kabulüne, davanın kabulü ile müvekkilinin rızası ve iradesi dışında hisseleri üzerinde hukuksuz bir şekilde gerçekleşen devir işleminin yok hükmünde sayılmasına ve hükümsüz kılınmasına, yargılama giderleri ile ücreti vekâletin davalı taraflara yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalılar—– vekili 10/11/2022 tarihli cevap dilekçesinde özetle; zamanaşımı ve hak düşürücü süreler geçtikten sonra ikame edilen davada yaklaşık ispat sağlanmaksızın, talep somutlaştırılmaksızın, yeteri kadar harç ikmal edilmeksizin talep üzerine verilen tedbirin kaldırılmasını talep ettiklerini, davacının kuruluşundan bugüne kadar şirket ortaklığının söz konusu olmadığını, vekil eden şirketin—— bağımsız bir tüzel kişilik olarak kurulduğunu, bu nedenle şirkette kuruluş sürecinde ve sonrasında davacının herhangi bir şekilde ortak veya şirket yetkilisi olmaması dikkate alındığında şirketin husumet ehliyeti bulunmadığını, sözleşmesel ilişkinin davacı ile davacının kardeşi arasında gerçekleşmiş olduğunu, şirketlerin pasif husumet ehliyetinin mümkün olmadığını, dava konusu uyuşmazlığın kişiler arası sözleşmesel bir ilişki olduğundan zamanaşımı nedeniyle davanın reddi gerektiğini, davada harcın eksik ikmal edilmiş olduğunu, davacının iddialarını ve taleplerini somutlaştırması gerektiğini, dava konusu hisse devir işlemlerinin bizzat davacı tarafın talebi ve muhatabın kabulü üzerine gerçekleştirildiğini, hukuksuzluk iddiasının bizzat kendisi tarafında vekil eden şirkete yapılmış talep, beyan ve kabulleri ile çeliştiğini, hisse devir işleminin vekil eden şirketin esas sözleşmesi doğrultusunda ve buna uygun gerçekleştirildiğini, hisse devir işleminin davacı tarafından vekil eden şirkete bildirilerek pay defterine işlendiğini, pay defteri incelendiğinde davacı tarafın iddialarının aksine hükümsüzlük koşullarının oluşmadığının görüleceğini, hisse devir işleminin gerçekleşmediği yönündeki iddia ile ilgili olarak 12 sonra dava ikame edilmesinin TMK anlamında dürüstlük kuralına aykırı olduğunu ve hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğunu, TMK 6 ve HMK 190 maddeleri uyarınca ispat yükünün iddia eden davacı taraf üzerinde bulunmasına karşın, davacı tarafça iddialarını ispata yarar herhangi bir delil sunulmadığını belirterek tedbir kararının kaldırılmasını, mümkün olmadığı takdirde hisselerin güncel değerleme raporlarına göre şirketin % 5 hissesine isabet eden tutarın % 20 ‘sinden aşağı olmamak kaydı ile teminatın ve harcın tamamlatılmasına, tedbirin şirket hisselerine değil dava konusu edilen işlemin taraflarına ait hisse üzerine konulmasına, davanın davalı şirketler yönünden reddine, zamanaşımı noktasından usulden reddine, esasa girilmesi halinde haksız davanın esastan reddine karar verilerek yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasını talep etmiştir.Davalı ——- vekili 14/11/2022 tarihli cevap dilekçesinde özetle; davanın, müvekkili bakımından reddine karar verilmesi gerektiğini, dava konusu uyuşmazlığın kişiler arası sözleşmesel bir ilişki olduğundan müvekkili davalı bakımından pasif husumet yokluğundan reddine karar verilmesi gerektiğini, müvekkili ile davacı arasında hiçbir ticari ilişki, hiçbir hisse alım satımı ve/veya müvekkilimizin üzerine davacıya ait hisselerden intikal gerçekleşmediğini, davacı ile dava konusu sözleşmesel ilişkinin tarafı olmadığından müvekkili bakımından davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, müvekkil—– 1992-2014 yılları arasında —— pay sahibi sıfatını taşıdığını, bu süre boyunca şirkette %10 pay sahibi olan müvekkilinin 12 Aralık 2014 tarihinde %10’luk hissesini devretmek suretiyle ortaklıktan ayrıldığını, müvekkili —–12 Aralık 2014 tarihinden itibaren ——pay sahibi sıfatı bulunmadığı gibi, herhangi bir ticari, hukuki ilgi ve bağının da kalmadığını, “yok olduğu” iddia edilen hisseler üzerinde müvekkilinin bir tasarrufunun olmadığının ticari defter ve kayıtlar incelendiğinde açıklıkla ortaya çıkacağını, 22 yıl boyunca %10 hisse sahibi olmuş ve tüm hisselerini de satmak suretiyle ortaklıktan çıktığını, davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiğini, dava konusu hisse devir işleminin bizzat davacı tarafın istemi doğrultusunda yapıldığını, davacının dava açmakta hukuki yararının bulunmadığını, dava şartı yokluğu nedeniyle davanın reddinin gerektiğini, uyuşmazlık konusu olduğu ileri sürülen hisse devrinin 2010 yılında, 12 sene önce gerçekleşmiş olduğundan 5 yıllık zamanaşımı süresinin 818 Sayılı Türk Borçlar Kanunu madde 126/4 kapsamında dolmuş olduğunu, zamanaşımı nedeni ile davanın esastan reddi gerektiğini, davacının hisselerini bedeli karşılığında satmak suretiyle şirketten ayrıldığını, durumun ticari şirket defter ve kayıtlarından anlaşılacağını, bir irade sakatlığının olmadığını, hükümsüzlüğün söz konusu olmadığını, tarafların anlaşması sonucu gerçekleşen bir hisse devrinin söz konusu olduğunu belirterek re’sen incelenecek tüm sebeplerle, davanın reddi ile, yargılama gideri ile vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.Davalı ——vekili 14/11/2022 tarihli cevap dilekçesinde özetle; dava konusu uyuşmazlığın kişiler arası sözleşmesel bir ilişkiden kaynaklandığını, müvekkili davalı bakımından pasif husumet yokluğundan reddine karar verilmesi gerektiğini, müvekkilinin kurucu ortağı olduğu —— 2007 yılına kadar %50 pay sahibi olduğunu, 2007 yılında hissesinin %5’ini davacı —– devrederek kendisine pay sahibi sıfatını kazandırdığını, 2010 yılında davacı —–%5 oranındaki hissesini ise ağabeysi —— bedeli karşılığında devretmek suretiyle ortaklıktan ayrıldığını, söz konusu hususun şirketin ticari defter ve kayıtlarının incelenmesi ile ortaya çıkacağını, davacı tarafın kendi ağabeysi ile yaptığı hisse devir işlemine müvekkil davalının bağlantısı olmadığını, husumet yöneltilemeyeceğini, dava konusu hisse devir işlemlerinin bizzat davacı tarafın istemi doğrultusunda yapıldığını, davacının bir yandan kendi özgür iradesi ile hisse devir işlemlerine taraf olması öte yandan da hükümsüzlük iddiası ile sözleşmesel ilişkinin batıl olduğunu iddia etmesinde açık şekilde hukuki yararı bulunmadığını, bu nedenle davacının dava açmakta hukuki yararının bulunmadığını, dava şartı yokluğundan davanın reddinin gerektiğini, dava dilekçesinde ileri sürülmüş olan vakıaları kabul etmemek kaydıyla, mahkeme huzurundaki davanın zamanaşımı nedeniyle reddi gerektiğini, uyuşmazlık konusu olduğu ileri sürülen hisse devrinin 2010 yılında, 12 sene önce gerçekleşmiş olduğundan 5 yıllık zamanaşımı süresinin 818 Sayılı Türk Borçlar Kanunu madde 126/4 kapsamında dolmuş olduğunu, zamanaşımı nedeni ile davanın esastan reddi gerektiğini, dava dilekçesinde ileri sürülen iddiaların gerçeği yansıtmadığını, davacının şirketler değer kazandıktan sonra ve 13 yıl sonra irade sakatlığı ve hükümsüzlük iddiası ile huzurdaki davayı ikame ettiğini, hükümsüzlükten bahsetmenin mümkün olmadığını, bir ticari ilişkinin ve bir hisse devri sonucu alınan bir bedelin var olduğunu, müvekkilinin yok olduğunu iddia ettiği hisselerin hiçbir işlemi, alışverişi olmadığını, yok olduğu iddia edilen hisselerin bir alım satım ilişkisine konu olmuş ve bedeli tahsil edildiğini, hükümsüzlük irade sakatlığının olmadığını belirterek re’sen incelenecek sebeplerle davanın reddi ile yargılama gideri ile vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı —— vekili 15/11/2022 tarihli cevap dilekçesinde özetle; huzurdaki davanın hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmesi gerektiğini, davanın bir tespit davası olduğunu, davacının dava açmakta hukuki yararı olamadığından usulden reddi gerektiğini, dava konusu hisse devir işlemi bizzat davacının kendi iradesi ile yapıldığını, bedelinin müvekkil davalı tarafından kendisine banka kanalı ile ödendiğini, devir işleminin sadece taraflar arasında kaldığını, şirkete davacı tarafın yapılmış başvuru ile bildirilmiş ve yine ilgili şirketin pay defteri davacı tarafından imzalandığını, davacı tarafın sözleşme serbestisi ve de kendi hür iradesi ile taraf olduğu bir sözleşmesel ilişkinin batıl olduğunu ve dava konusu hisse devir sözleşmesinin hükümsüz olduğuna dair iddiasına ilişkin olarak herhangi bir delil sunmadığını, davacının korunmaya değer bir menfaati olduğunu tespit davası bakımından ispatlayamadığını, davanın usulden reddi gerektiğini, dava dilekçesinde ileri sürülmüş olan vakıaları kabul etmemek kaydıyla, huzurundaki davanın zamanaşımı nedeniyle reddi gerektiğini, davanın 5 yıllık zamanaşımına tabi kılındığını, zamanaşımı süresinin dolduğunu, dava konusu şirket hisselerinin davacı tarafından müvekkil davalıya bedeli karşılığında satıldığını, davalı —— %5 payı davacı üzerindeyken müvekkili davalıya satılmak suretiyle devredildiğini, devir işleminin müvekkili davalı ile davacı tarafından aynı gün verilmiş talep dilekçeleri ile diğer davalı —— şirketine bildirildiğini, davacının talepleri ile ilgili olarak davacı ile müvekkil davalı arasında bir hisse devir sözleşmesinin kurulmuş olduğununun açık şekilde ortaya koyduğunu, iradelerinin örtüştüğünü, dilekçede davacı taraf ——yönetimine hitaben “Şirketteki hisselerimden 2.500.000 Adet’ini ——- sattım. Gerekli işlemin yapılarak Ortaklar Pay Defterine kaydının yapılmasını saygılarımla arz ederim” şeklinde talepte bulunurken müvekkil davalı da bu iradeye karşılık vererek yine davalı—— yönetimine hitaben ——-adına kayıtlı hisselerden 2.500.000 adet hisseyi satın aldığını beyan ettiğini, beyanlar karşısında şirket yönetim kurulunun toplanarak ana sözleşmede yer alan şartı yerine getirerek hisse devrine onay verdiğini ve akabinde şirket pay defteri davacı tarafından imzalandığını, bedelin banka kanalı ile ödendiğini, taraflar arasındaki hisse devir işleminin varlığı karşısında huzurdaki mesnetsiz davanın reddi gerektiğini, dava konusu uyuşmazlık bakımından hükümsüzlük şartlarının oluşmadığını, davacı tarafın kötü niyetli olduğunu, müvekkili davalı ile davacı arasında hisse devir sözleşmesi yapıldığını, söz konusu bu devir işleminin bedelinin davacı tarafa banka kanalı ile ödendiğini, taraflar arasındaki sözleşmenin geçerli olduğunu, hisse devir işleminin usul ve yasaya uygun şekilde yapıldığını, davacı taraf pay defterine kayıt işleminin bizzat kendisinin imzaladığını, aradan geçen 12 seneye rağmen bu kayda herhangi bir dava açmadığını, iş bu davayı açmakta iyi niyet kurallarına aykırı olduğunu belirterek re’sen incelenecek tüm sebeplerle, davanın reddi ile yargılama gideri ile vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.Davalı ——- vekili 14/11/2022 tarihli cevap dilekçesinde özetle; dava konusu uyuşmazlığın kişiler arası sözleşmesel bir ilişkiden kaynaklandığını, müvekkili davalının taraf olmadığı bu sözleşmesel ilişki bakımından pasif husumet yokluğundan davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, davacı ile davalı arasında davacının hisselerinin alım-satımı yada davacının hisselerinin davalı üzerine geçirilmesi hiçbir zaman söz konusu olmadığını, bu yönde ne bir hukuki ilişki kurulmadığını, müvekkilinin davacının hisseleri ile bir iş ve/veya işlemi olmadığını, söz konusu dava bakımından müvekkil davalının pasif husumet ehliyeti bulunmadığını, müvekkili davalının da söz konusu bu sözleşmesel ilişkinin tarafı olmadığında müvekkil davalıya pasif husumet yöneltilmesi mümkün olmadığını, müvekkili davalının 1992 yılından günümüze—– pay sahibi sıfatını taşımakta olduğunu, 1992 – 2010 yılları arasında %20, 2010-2014 yılında %30 ve 2014-2019 %35, 2019 yılından günümüze ise müvekkil %36,25 oranında pay sahibi sıfatına sahip olduğunu, müvekkili davalının hisselerinin söz konusu bu tarihçesinde, davacı ile arasında, ticari defter ve kayıtlardan da anlaşılacağı üzere hiç bir hisse devir işlemi olmadığını, dava bakımından pasif husumet ehliyeti bulunmamakta olduğunu, dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, davacının müvekkili aleyhinde dava açmakta hukuki yararının bulunmadığını, davacı tarafından dava dilekçesinde ileri sürülen iddiaları kabul etmemek kaydıyla uyuşmazlık kapsamında davacının dava açma hakkının zamanaşımına uğradığını, uyuşmazlık konusu hisse devrinin 2010 yılında, 12 yıl önce gerçekleştiğinden davacının dava açma hakkı zamanaşımına uğradığını, genel dava zamanaşımı olan 10 yıllık sürenin dahi dolduğunu, davacının şirket hisselerinin hangi tarihte, ne şekilde ve kime devir olduğunun ticari kayıt ve defterleri ile ortaya çıkacağını, davacı tarafından iddialarını ispatlayacak net ve somut bir delil dosya içerisinde yer almadığını davacı tarafın dava konusu ortaklık haklarını hisselerini satmak suretiyle kendi rızası ile sona erdirdiğini, alım satım ilişkisi içerisinde irade bozukluğunun söz konusu olmadığını belirterek re’sen incelenecek tüm sebeplerle, davanın reddi ile yargılama gideri ile vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE:
Dava, davacının davalı şirketteki % 5 ‘lik hissesinin devrine ilişkin sözleşmenin hükümsüz olduğunun tespiti istemine ilişkindir.6100 sayılı HMK.nun 14/2 maddesi;” Özel hukuk tüzel kişilerinin, ortaklık veya üyelik ilişkileriyle sınırlı olmak kaydıyla, bir ortağına veya üyesine karşı veya bir ortağın yahut üyenin bu sıfatla diğerlerine karşı açacakları davalar için, ilgili tüzel kişinin merkezinin bulunduğu yer mahkemesi kesin yetkilidir. ” şeklinde düzenlenmiştir.Tüzel kişinin yerleşim yeri, kuruluş belgesinde başka bir hüküm bulunmadıkça işlerinin yönetildiği yerdir(TMK m.51).Yetkinin kesin olduğu davalarda, mahkeme yetkili olup olmadığını, davanın sonuna kadar kendiliğinden araştırmak zorundadır; taraflar da mahkemenin yetkisiz olduğunu her zaman ileri sürebilir(HMK m.19/1).Davalı ——-celbolunan ticaret sicil dosyasının incelenmesinde; şirket adresinin —– olduğu anlaşılmıştır.Tüm dosya kapsamı, sunulan deliller, celbolunan ticaret sicil dosyaları incelenip birlikte değerlendirildiğinde; davacı tarafın dava dilekçesi ile davalı şirketlerden ——% 5 ‘lik hissesinin devrine ilişkin sözleşmenin hükümsüzlüğü ile davalı şirketteki hisselerinin aidiyetinin tespitini talep ettiği, bu itibarla uyuşmazlığın dava tarihi itibariyle şirketin ortağı olmayan ancak daha önceden şirket ortağı iken hükümsüz olduğu iddia edilen hisse devir sözleşmesi ile şirket ortaklığından çıktığı savunulan davacı ile davalı şirket arasında ortaklık ilişkisinin mevcut olduğu tarihlerden kaynaklanan hukuki ilişkilere dayalı uyuşmazlık nedeniyle ortak veya ortaklığa ya da devir alan kişiye karşı dava açılması durumunda ilgili şirket merkezinin bulunduğu yer mahkemesinin kesin yetkili sayılması gerektiği ——– tarihli kararı), buna göre davalı şirketin ticaret sicil dosyasından tespit edilen adresinin bulunduğu ——Asliye Ticaret Mahkemelerinin yetkili olduğu anlaşılmakla aşağıdaki şekilde kesin yetki kuralı uyarınca yetkisizlik kararı vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi açıklandığı üzere;
1.Mahkememizin YETKİSİZLİĞİNE, bu nedenle davanın usulden REDDİNE,
2-Taraflardan birinin, karar süresi içinde kanun yoluna başvurulmayarak kesinleşmiş ise kararın kesinleştiği tarihten; kanun yoluna başvurulmuşsa bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde Mahkememize başvurarak, dava dosyasının yetkili mahkemeye gönderilmesini talep etmesi halinde dosyanın yetkili ——NÖBETÇİ ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’NE gönderilmesine,
3-Yasal süre içinde Mahkememize başvurarak, dava dosyasının görevli mahkemeye gönderilmesi talep edilmediği takdirde, Mahkememize davanın açılmamış sayılmasına karar verileceğinin iş bu kararın tefhim/tebliği ile İHTARINA,
4-Dava dosyasının talep üzerine gönderilmesi halinde yargılama giderlerine görevli mahkemece hükmedilmesine,Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı, davalı ve vekilinin yokluğunda gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde mahkememize veya mahkememize gönderilmek üzere bulunulan yer yada başka bir yer Asliye Ticaret Mahkemesine verilecek bir dilekçe ile başvurmak ve istinaf harç ve masraflarını karşılamak koşulu ile ——Bölge Adliye Mahkemesi’ne istinaf yolunun açık olduğu, istinaf dilekçesinde istinaf edilen hususlar ile nedenlerinin belirtilmesinin gerektiği, süresi içerisinde kararın istinaf edilmemesi halinde hükmün kesinleşeceği ve infaz edilebileceği açıklanmak suretiyle oy birliği ile verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.