Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 9. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/336 E. 2023/588 K. 05.07.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/336
KARAR NO : 2023/588

DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
DAVA TARİHİ : 24/05/2021
KARAR TARİHİ : 05/07/2023

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat) davasının yapılan açık yargılaması sonunda;

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacılar vekili 24/05/2021 tevzi tarihli dava dilekçesinde özetle; müvekkili —- diğer müvekkilleri —çocuğu olduğunu, müvekkili —– hamileliği süresince kadın doğum uzmanı Dr. —-takip ettiğini, Dr.—– Tıbbi Kötü Uygulamaya İlişkin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta Poliçesinin 22.11.2020 – 2021 tarihlerinde geçerli olmak üzere —- no ile davalı —- Şirketitarafından düzenlendiğini, müvekkilinin hamileliği boyunca davalının sigortalısı doktor tarafından tekip edildiğini, anılan doktorun genel olarak tıbbi kötü uygulaması sonucu down sendromunun hamilelikte teşhis edilemediğini ve küçük —- down sendromlu olarak doğduğunu, müvekkili küçük —– için 430.000 TL iş göremezlik (bakıcı ücreti dahil olmak üzere) maddi tazminat ile 40.000 TL manevi tazminat, müvekkili anne —— için 20.000 TL manevi tazminat, müvekkili baba —– için 20.000 TL manevi tazminat olmak üzere 510.000 TL tazminatın davalıya başvuru tarihi olan 15.01.2021 tarihinden itibaren avans faizi ile masraf ve avukatlık ücreti ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

CEVAP: Davalı sigorta şirketi vekili cevap dilekçesinde özetle; Hekimin sigortasının olay tarihinde hangi şirket nezdinde bulunduğunun tespiti, ayrıca olay tarihinde hekimin herhangi bir sigorta şirketi nezdinde Tıbbi Kötüye Uygulama Poliçesinin bulunup bulunmadığının tespiti gerektiğini, 30 günden fazla sigortasız kalınan dönemlerde yapılan mesleki faaliyetler yönünden ileride poliçe düzenlense dahi Tıbbi Kötüye Uygulama ZMM Genel Şartları gereği poliçe kapsam ve korumasının bulunmadığını, öncelikle davanın sigortalı hekim Dr. —– ihbarını talep ettiklerini, davacının gebelik takibinde sigortalı hekim tarafından takip edildiği döneme ilişkin tüm test ve tetkiklerin eksiksiz yaptırıldığını, kaldı ki mevcut tıbbi yöntemlerle down sendromu vb. anomalilerin % 100 tespitinin mümkün olmadığı gibi eğer test ve tetkiklerde düşük riski çıktı ise bu durumda da hekime kusur atfedilmesinin mümkün olmadığını, zira testlerin tespit oranları değişiklik gösterdiği gibi her doğum öncesi anomalinin doğumu sonlandırma endikasyonu da bulunmadığını, ayrıca davacı ki in doğum tarihinden 12 ay öncesini içerecek şekilde davacı annenin tüm gebi irecini ve gebeliğin sonuçlandığı tarihi içerir şekilde en az 12 ay medula kayıtlarının —– getirilmesi, kayıtlardan tespit edilecek hastanelerden ve tıbbi merkezlerden tüm test ve tetkiklerin, hasta dosyalarının, raporların celbi gerektiğini, hasta dosya notlarında görüldüğü üzere test ve tetkiklerin çoğunlukla dış merkezlerde yapıldığını, bu nedenle tüm hastane kayıtlarının celbi gerektiğini, dava konusu olayda müvekkili hekimin kusurlu olduğu iddialarının kabulünün mümkün olmadığını, hastanenin hekiminin sorumluluğunun doğabilmesi için gerçekleştirilen teşhis ve tedavi yöntemlerinde tıbbi standardın uygulanmamış olması gerektiğini, tıbbi standardın uygulandığı yerde hekimin müdahalesinin tıp biliminin gereklerine de uygun ise hekimin kusur veya sorumluluğundan söz edilemeyeceğini, diğer yandan davacı tarafından talep olunan tazminat taleplerinin dayanaksız ve fahiş olduğunu, olayda mapraktis söz konusu olmadığını, manevi tazminat hakkının doğabilmesi için hukuka aykırı eylem, bu eylem sonucu ortaya çıkmış zarar, illiyet bağı ve kusur unsurlarının bir arada bulunması gerektiğini, dava konusu olayda hekimin herhangi bir kusurunun bulunmadığı gibi iddia edilen zarar ve gerçekleştirilen tedavi arasında illiyet bağının da bulunmadığını belirterek davanın reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı yana yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İhbar olunan vekili 29/04/2022 tarihli dilekçesinde özetle; sorumluluk hukukunun temel ilkeleri uyarınca tıbbi müdahale nedeniyle meydana gelen zarardan müdahaleyi gerçekleştiren hekimin sorumlu tutulabilmesinin öncelikle hekimin “kusurlu bir davranışının varlığı” ve meydana gelen sonuç ile hekim uygulaması arasında “nedensellik bağının” kurulmasına bağlı olduğunu, davaya konu vakada müvekkili Dr. —– gebelik takibine dahil olduğu aşamada güncel tıp kuralarına göre yapılması gerekenleri yerine getirdiğini, müdahalelerinde herhangi bir ihmal veya özen eksikliği söz konusu olmadığını, hasta kayıtları üzerinde uzman bilirkişi incelemesi yaptırıldığında da meydana gelen neticenin tıbbi kusur niteliğinde olmadığının görüleceğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davacılar vekili 16/03/2023 havale tarihli dava değeri artırım dilekçesinde özetle; bilirkişi tarafından tanzim edilen 07/03/2023 tarihli rapora göre davacı küçüğün toplam alacağı 6.290.501,73 TL iş göremezlik tazminatı, 6.6.453.661,17 TL bakıcı gideri alacağı olmak üzere 12.744.162,90 TL olarak tespit ve hesap edildiğini, olay tarihinde yürürlükte olan poliçenin teminat limiti 800.000,00 TL olduğundan talebimiz poliçe limiti ile sınırlı olduğunu belirterek fazlaya dair talep ve dava hakkları saklı kalmak kaydıyla; müvekkili küçük —— için: 720.000,00 TL iş göremezlik-maddi tazminat, (bakıcı ücreti dahil) ile 40.000,00 TL manevi tazminat, müvekkili anne— için 20.000,00 TL manevi tazminat, müvekkili baba —– için 20.000,00 TL manevi tazminat olmak üzere toplam 800.000,00 TL tazminatın davalıya başvuru tarihi 15.01.2021 tarihinden itibaren avans faizi, masraf ve vekalet ücretiyle davalı —– Şirketi’nden müteselsilen tahsiline karar verilmesi talep etmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE:
Dava; sigorta hukukundan kaynaklanan maddi ve manevi tazminat talebine ilişkindir.Tarafların aktif ve pasif dava ehliyetleri denetlenip uyuşmazlık konuları resen belirlenerek, kanıtlar toplanmak ve bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle sonuçlandırılmıştır.
Bu itibarla toplanan deliller, mahkememizce benimsenen bilirkişi raporları, tarafların iddia ve savunmaları hep birlikte değerlendirildiğinde;
Dava dışı sigortalı doktor —-gebelik takibinde davacı anneyi down sendromunu tespit eden testler, doğruluk oranları, alternatif tespit seçenekleri ve bunların reddedilmesi halinde ortaya çıkacak riskler konusunda usulünce aydınlatmaması nedenine dayalı maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
Davalı savunmasında, sigortalısı hekimin kusurlu olmadığını, hastanenin ve hekimin sorumluluğunun doğabilmesi için gerçekleştirilen teşhis ve tedavi yöntemlerinde tıbbi standardın uygulanmamış olması gerektiğini, tıbbi standardın uygulandığı yerde hekimin müdahalesinin tıb biliminin gereklerine de uygun olmadığını ileri sürmüştür.Davacı —– ait hastane dosyaları ve hasar dosyası celp edilmiş ve incelenmiştir.
Davalının dava dışı Dr. —– “Tıbbi Kötü Uygulamaa İlişkin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta Poliçesi ” ile 22.11.2020-2021 tarihleri arasında sigortaladığı, azami teminat limitinin maddi ve manevi tazminat kapsamında 800.000,00 TL olduğu görülmüştür.Dava davacılardan küçük —– 14.07.2016 tarihinde down sendromlu olarak doğması nedeni ile tazminat istemli açıldığından küçüğün maluliyet raporunun doğum tarihine göre olan Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik uyarınca küçüğün maluliyet oranının ve bakıcıya muhtaç olup olmadığı hususunda—– Başkanlığı’ndan alınan 15.06.2022 tarihli raporda; yapılan bilimsel değerlendirme sonucunda, tıbbi hata saptanmaması durumunda maluliyet hesaplamasının gerekmeyeceği, bilirkişi görüşü olarak tıbbi hata saptaması durumunda ve tarafınızda da kusur olarak kabulü halinde, maluliyet değerlendirmesinin a) 03.08.2013 tarih ve —sayılı —-yayımlanan ve “Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği” hükümlerinden yararlanılmak suretiyle; Meslek Grup No. 1 kabul olunarak Gr2L (10A——65) A = %100 olduğu, olay tarihindeki yaşı olan 1| yaşına göre % 100 (yüzde yüz) meslekten kazanma güç kayıp oranına sahip olduğu, b) 20.02.2019 tarihli “Çocuklar için Engellilik Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik” hükümlerinden yararlanılmak suretiyle ise;— Mevzuatla Uyum Arandığında Kullanılacak Tablo’ya göre; Doğumdan itibaren özel koşullar gereksinimi olduğu (ÖKGV), engel oranının % 90 – 99 arası olduğu belirlenmiş olup, davacı tarafça gerek —– raporuna karşı gerekse aktüerya hesapta davacı küçüğün maluliyet oranının % 90 olarak esas alınmasına yönelik bir itirazda bulunulmadığından raporlarda tespit edilen maluliyet oranı mahkememizce de % 90 olarak kabul edilmiştir.Davacı —–14.07.2016 tarihinde Down Sendromlu olarak doğduğu ve cismani olarak zarar gördüğü bildirilen davacı —– tarafından davalı —–Sigorta Şirketi aleyhine olarak açılan iş bu davada: davacı —– % 90 oranındaki maluliyeti ve ömür boyu bakıcı giderinin hesap ve tespit edilen maddi zararları toplamının 800.000,00 TL teminat limitinin üstünde kaldığı, davacı —– sürekli iş göremezlik ve bakıcı gideri sebebiyle davalı —- Sigorta Şirketi ‘nin sorumlu olduğu Tıbbi Kötü Uygulamaya İlişkin Zorunlu Mali Mesuliyet Sigorta Poliçesi kapsamında teminat limiti ile sınırlı olarak talep edebileceği maddi zarar miktarının 800.000,00 TL olduğu 07.03.2023 tarihli bilirkişi raporu ile belirlenmekle bilirkişi raporu gerekçeli ve denetime elverişli bulunmakla hükme esas alınmıştır.
Yargıtay —- Hukuk Dairesi’nin —- Esas ve —– Karar sayılı ilamında da vurgulandığı gibi ; Hekim ile hasta arasındaki ilişki vekalet akdi mahiyetinde olup, Borçlar Kanunu vekalet akdini düzenleyen 386 vd (Yeni TBK 502 vd ) maddeleri uyarınca, vekil vekâlet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı işlemlerin, eylemlerin ve davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. Vekilin sorumluluğu, genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlıdır. Vekil işçi gibi özenle davranmak zorunda olup, en hafif kusurundan bile sorumludur ( TBK.nun 396/1 md.). O nedenle, doktorun meslek alanı içinde olan bütün kusurları, hafif de olsa, sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Doktor hastasının zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumun gerektirdiği önlemleri eksiksiz biçimde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa, bir tereddüt doğuran durumlarda bu tereddüdünü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada da koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Gerçekten de müvekkil (hasta) mesleki bir iş gören doktor olan vekilden tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemek hakkına sahiptir. Gereken özeni göstermeyen vekil, BK.nun 394/1. (TBK 510/1.) maddesi hükmü uyarınca vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır.
04.04.1997 tarihinde imzalanan ve 09.12.2003 tarih ve —- sayılı —-yayımlanıp yürürlüğe giren —-Sözleşmesi de iç hukukumuzun bir parçası haline gelmiş olup, Sözleşme’nin “amaç” başlıklı 1. maddesinde “Bu sözleşmenin tarafları tüm insanların haysiyetini ve kimliğini koruyacak ve biyoloji ve tıbbın uygulanmasında, ayırım yapmadan herkesin, bütünlüğüne ve diğer hak ve özgürlüklerine saygı gösterilmesini güvence altına almakla yükümlüdürler”, yine 4. maddesinde “…araştırma dahil, sağlık alanında herhangi bir müdahalenin ilgili mesleki yükümlülükler ve standartlara uygun olarak yapılması gerekir” düzenlemesi mevcuttur. —–Sözleşmesi yazılı olan veya yazılı olmayan meslek kurallarına uygun müdahaleyi güvence altına almaktadır. Ayrıca, uygulamanın tedavi ya da yaşam kalitesinin yükseltilmesi amacına yönelmesinin zorunlu olduğu belirtilmektedir. Burada kastedilenin tıbbi standartlar olduğu konusunda bir duraksama bulunmamalıdır. Yine sözleşmenin 5. maddesinde “(1) Sağlık alanında herhangi bir müdahale, ilgili kişinin bu müdahaleye özgürce ve bilgilendirilmiş bir şekilde muvafakat etmesindensonra yapılabilir. (2) Bu kişiye, önceden müdahalenin amacı ve niteliği ile sonuçları ve tehlikeleri hakkında uygun bilgiler verilecektir. (3) İlgili kişi, muvafakatini her zaman serbestçe geri alabilir.” düzenlemesine yer verilmiştir.6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği Kanunu’nun 59/g maddesi uyarınca çıkartılan Hekim Etiği Yönetmeliği’nin “Aydınlatılmış Onam” başlıklı 26. maddesinde “Hekim hastasını, hastanın sağlık durumu ve konulan tanı, önerilen tedavi yönteminin türü, başarı şansı ve süresi, tedavi yönteminin hastanın sağlığı için taşıdığı riskler, verilen ilaçların kullanılışı ve olası yan etkileri, hastanın önerilen tedaviyi kabul etmemesi durumunda hastalığın yaratacağı sonuçlar, olası tedavi seçenekleri ve riskleri konularında aydınlatır. Yapılacak aydınlatma hastanın kültürel, toplumsal ve ruhsal durumuna özen gösteren bir uygunlukta olmalıdır. Bilgiler hasta tarafından anlaşılabilecek biçimde verilmelidir. Hastanın dışında bilgilendirilecek kişileri, hasta kendisi belirler. Sağlıkla ilgili her türlü girişim, kişinin özgür ve aydınlatılmış onamı ile yapılabilir. Alınan onam, baskı, tehdit, eksik aydınlatma ya da kandırma yoluyla alındıysa geçersizdir.” denilmiştir.
Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 11 .maddesinde hastanın, modern tıbbi bilgi ve teknolojinin gereklerine uygun olarak teşhisinin konulmasını, tedavisinin yapılmasını ve bakımını istemek hakkına sahip olduğu, tababetin ilkelerine ve tababet ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı veya aldatıcı mahiyette teşhis ve tedavi yapılamayacağı; bilgilendirmenin kapsamı başlıklı 15. maddesinde, hastaya; a) Hastalığın muhtemel sebepleri ve nasıl seyredeceği, b) Tıbbi müdahalenin kim tarafından nerede, ne şekilde ve nasıl yapılacağı ile tahmini süresi, c) Diğer tanı ve tedavi seçenekleri ve bu seçeneklerin getireceği fayda ve riskler ile hastanın sağlığı üzerindeki muhtemel etkileri, ç) Muhtemel komplikasyonları, d) Reddetme durumunda ortaya çıkabilecek muhtemel fayda ve riskleri, e) Kullanılacak ilaçların önemli özellikleri, f) Sağlığı için kritik olan yaşam tarzı önerileri, g) Gerektiğinde aynı konuda tıbbî yardıma nasıl ulaşabileceği hususlarında bilgi verileceği; 18. maddesinde ise, “Bilgi, mümkün olduğunca sade şekilde, tereddüt ve şüpheye yer verilmeden, hastanın sosyal ve kültürel düzeyine uygun olarak anlayabileceği şekilde verilir.Hasta, tıbbi müdahaleyi gerçekleştirecek sağlık meslek mensubu tarafından tıbbi müdahale konusunda sözlü olarak bilgilendirilir. Bilgilendirme ve tıbbi müdahaleyi yapacak sağlık meslek mensubunun farklı olmasını zorunlu kılan durumlarda, bu duruma ilişkin hastaya açıklama yapılmak suretiyle bilgilendirme yeterliliğine sahip başka bir sağlık meslek mensubu tarafından bilgilendirme yapılabilir.” düzenlemesi yer almaktadır. Özetle hekim, görevini yüksek özenle yerine getirmeli ve hastanın bilgi alma hakkı kapsamında onu aydınlatmalıdır. Somut olayda, alan uzmanı hekimin anne karnındaki bebekteki down sendromunu teşhise yönelik bir hatası veya bu anomaliyi teşhise yönelik imkanlar konusunda hastayı yeteri kadar aydınlatmamasının sorumluluğunu doğuracağı izahtan varestedir.
Davacı anne, dava dışı hekimin kendisini bilgilendirmediği için anne karnındaki bebekte var olan down sendromunun tespit edilemediğini, riskli gebeliği sonlandırma hakkının elinden alındığını ileri sürmektedir.
Bu durumda hekim, üçlü tarama testi sonucunda elde edilen sonucu, kesin tanı için başvurulabilecek yöntemleri, bu yöntemlerin risklerini, yukarıda açıklanan mevzuat hükümleri gereğince ve usulünce anneye açıklamalı, onu aydınlatmalıdır. Aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirildiğini ispat yükü ise hekimdedir.
Somut olayda davalının, dava dışı sigortalı Dr. —– sağlık hizmetinin verilmesinde davacı annenin sosyal ve kültürel düzeyine uygun olarak aydınlatma yükümlülüğünü yerine getirdiğini kanıtlayamadığı, sigortalının başkaca kusurunun aranmadığı, sadece bilgilendirme yükümülüğünü yerine getirmemesi davacıların tazminat talebinde bulunmaları için yeterli olduğu, ikili testin yapılıp yapılmadığına dair dosyada bilgi ve belge olmadığı, down sendromu hususunda usulünce bilgilendirildiğine dair belge olması zorunlu olmadığı gibi tarama testleri ikili test, üçlü test, dörtlü test, —üst düzey ultrasonografiden, tanı testleri, ambiyosentez ve kordosentez ile down sendromunun teşhisi % 99 olarak koymak mümkün olmakta olup, tarama testler ile yaşa bağlı riskleri birlikte değerlendirip hekim gerekli görürse ve ailenin aydınlatılmış onamını alarak tanı testleri ambiyo ve kordosentez yaptırılması gerektiği…. Hastanelerde gebelik takiben ait hazırlanmış bir onam formu olmadığını bildirmiş ise de; Yargıtay —- HD.nin —– sayılı 28.11.2019 tarihli kararında da belirtildiği üzere üçlü tarama testi sonucunda oranın çok düşük çıkmış olması (risksiz bölgede) halinde dahi bebeğin down sendromlu olma ihtimali bulunmakta olup, bebeğin down sendromlu olmadığının tespiti için kesin tanı yöntemlerine başvurulması gerekte, ancak bu yöntemler de düşük gibi riskleri beraberinde getirmektedir. Bu durumda hekim üçlü tarama testi sonucunda elde edilen düşük risk oranına rağmen bebeğin down sendromlu olabileceğini kesin tanı için başvurulabilecek yöntemleri, bu yöntemlerin risklerini, yukarıda izah edilen mevzuat hükümleri gereğince ve usulünce anneye ve babaya açıklamalı, onları aydınlatmalıdır. Aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirildiğinin ispat yükü kendisinde olan davalı sigortacı bu yükümlülüğü yerine getirememiş olduğundan davacıların taleplerinin davalı tarafından düzenlenen poliçe kapsamında olduğu, davacı —–down sendromlu olması nedeniyle maluliyetinin oluştuğu ve bu nedenle hayat boyu bakıma muhtaç olduğu, sürekli iş göremezlik maddi zararı ve bakıcı gideri maddi zararı yönünden davalı sigorta şirketinin sorumluluğunun poliçe limiti ile sınırlı olduğu gözetilerek talep artırım dilekçesindeki talep uyarınca 720.000,00 TL maddi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.Davacıların manevi tazminat talepleri yönünden ise;” Genel kabul gören görüşe göre manevi tazminat; ne bir ceza ne de gerçek anlamda bar tazminattır. Zarara uğrayan kişinin çektiği açıyı, duyduğu elem ve üzüntüyü bir nebze olsa da dindiren, zarara uğratan olay nedeniyle oluşan ruhsal tahribatı onarmaya yarayan bir araçtır.818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 47. ve 6098 sayılı TBK’nın 58. maddesinde düzenlenen hükme göre, hakimin özel durumları göz önüne tutarak hükmedeceği manevi tazminat miktarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru gerçekleştirecek ve tazminata benzer bir fonksiyonu da olan özgün bir nitelik taşır. Manevi tazminat bir ceza olmadığı gibi mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. Zarar görenin zenginleşmemesi, zarar sorumlusunun da fakirleşmemesi gerekmektedir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Taktir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1976 günlü ve—– sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde de taktir edilecek manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden, hakim bu konuda taktir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir. “Somut olayda davacı —– down sendromlu olarak dünyaya geldiği, maluliyet durumu, yaşı ve maluliyet durumuna göre hayat boyu bakıcıya ihtiyaç duyacağı, dolayısıyla davacılar anne ve babanın da çocukla birlikte ömür boyu bu sendromun getirdiği zorlukları birlikte yaşayacakları, sürecin ağır ve meşakkatli bir süreç olduğu bu durumun çocuk yanı sıra anne ve baba içinde ciddi bir travma yarattığı, sigortalı hekimin ağır kusurlu olduğu, davalının sigortalısının kusurundan kaynaklı bu zarardan da poliçe limitleri dahilinde sorumluluğunun bulunduğu sonucuna varılarak davacıların manevi tazminat istemlerinin de kabulüne karar verilmiş, her ne kadar davacı taraf tazminat taleplerine dava tarihinden itibaren avans faizi yürütülmesini talep etmiş is de davacıların tacir olmadığı, davalı sigorta şirketinin sigortalısının da doktor olup, tacir vasfında olmadığı, davalı sigorta şirketinin tacir olmasının ise işin vasfını ticari kılmayacağı, dolayısıyla avans faizi talebinin yerinde olmadığı sonucuna varılarak hükmedilen tutarlara yasal faiz uygulanmasına karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1.Maddi tazminat davasının KABULÜ ile;
719.000,00 TL ‘si işgöremezlik maluliyet tazminatı, 1.000,00 TL ‘ si bakıcı gideri olmak üzere toplam 720.000,00 TL maddi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yıllık %9 yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacı —— ödenmesine,
2-Manevi tazminat davalarının KABULÜ ile;
Davacı —–yönünden 40.000,00 TL manevi tazminatın,
Davacı——yönünden 20.000,00 TL manevi tazminatın,
Davacı ——yönünden 20.000,00 TL manevi tazminatın (toplam 80.000,00 TL manevi tazminatın) dava tarihinden itibaren işleyecek yıllık %9 yasal faizleri ile birlikte davalıdan tahsili ile davacılara ödenmesine,
3-Başlangıçta peşin olarak alınan 1.741,91 TL harcın ıslah/tamamlama harcı 991,00 TL ile birlikte, alınması gerekli olan 54.648,00 TL harçtan mahsubu ile bakiye 51.915,09 TL karar ve ilam harcının davalıdan alınarak hazineye irat kaydına,
4-Arabuluculuk aşamasında Adalet Bakanlığı tarafından ödenen arabulucu ücreti 1.360,00 TL’nin davalıdan alınarak hazineye irat kaydına,
5-Davacının yargılama sırasında yapmış olduğu başvuru harcı 59,30 TL, peşin harç 1.741,91 TL, ıslah/tamamlama harcı 991,00 TL ile birlikte, posta ve tebligat gideri 250,00 TL, bilirkişi ücreti 1.500,00 TL olmak üzere toplam 4.542,21 TL yargılama masrafının davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Maddi tazminat davası yönünden davacı—–yargılama sırasında kendini vekille temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T uyarınca 97.200,00 TL avukatlık ücretinin davalıdan alınarak davacı —–verilmesine,
7-Manevi tazminat davası yönünden davacı taraf yargılama sırasında kendini vekille temsil ettirdiklerinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T uyarınca davacı davacı —– için 9.200,00 TL, davacı —– için 9.200,00 TL, davacı —— için 9.200,00 TL olmak üzere toplam 27.600,00 TL avukatlık ücretinin davalıdan alınarak davacılara ayrı ayrı verilmesine,
8-Karar kesinleştiğinde, HMK Gider Avansı Tarifesinin 5. maddesi uyarınca artan gider avansının davacı tarafa, artan delil avansının yatırana iadesine,
Dair, davacılar vekili ve ihbar olunan vekilinin yüzüne karşı, davalı ve vekillerinin yokluğunda gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde mahkememize veya mahkememize gönderilmek üzere bulunulan yer yada başka bir yer Asliye Ticaret Mahkemesine verilecek bir dilekçe ile başvurmak ve istinaf harç ve masraflarını karşılamak koşulu ile—– Bölge Adliye Mahkemesi’ne istinaf yolunun açık olduğu, istinaf dilekçesinde istinaf edilen hususlar ile nedenlerinin belirtilmesinin gerektiği, süresi içerisinde kararın istinaf edilmemesi halinde hükmün kesinleşeceği ve infaz edilebileceği açıklanmak suretiyle oy birliği ile verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.