Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 9. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/26 E. 2023/602 K. 11.07.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/26
KARAR NO : 2023/602

DAVA : İtirazın İptali (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 14/02/2020
KARAR TARİHİ : 11/07/2023

DAVA:
Davacı vekilinin dava dilekçesinde özetle; taraflar arasında uzun yıllardan bu yana hizmet alımına ilişkin ticari faaliyet ve cari hesap ilişkisi bulunduğunu, davacı şirketin hizmet verdiği firmalar ile günlük iletişimlerini elektronik posta veya telefon kanalıyla gerçekleştirdiğini, bu doğrultuda uluslararası bir denetim şirketi olan ve birçok ülkede faaliyet gösteren davalı şirketin — ayağı olan —. Firmasında faaliyet gösteren — isimli bir çalışandan davacı şirkete bir elektronik posta gönderilerek, — seyahat edileceğini ve kendi seyahat acentelerinin altyapı bakımı vb. sebeplerden hizmet verememesinden ötürü davacı şirketten hizmet almak istediklerini, davacı şirketin gelen talebi olumlu baktığını ve çalışmalara başladığını, hizmet bedelinin büyük olması sebebiyle davalı şirkete bildirdiğini ve sağlanacak hizmetle ilgili olarak davalı şirketten teyit alındığını, bunun üzerine davalı şirketçe davacıya bu yabancı şirkete hizmet verilebileceğini ve kendilerinin yabancı şirkete referans olduklarını beyan ettiğini, talep edilen uçak biletleri davacı şirketçe satın alındığını ve bu doğrultuda masraflar yapıldığını, davacı şirkete hiçbir ödeme yapılmadığını, ilk başta kredi kartı ile yapılan kiısmı ödemeler ise ters ibraz nedeniyle davacı şirket hesaplarına geçmediğini, —İsimli firma tarafından yapılan ödemeler ise ödeme bilgilerinin de gerçek dışı olduğu tespit edildiğini, davacı tarafından davalı şirket ile irtibata geçilerek şifahi görüşmeler gerçekleştirildiğini ve netice olarak davalının verdiği referans ve taahhüt uyarınca tahsil edilmeyen bedelin rücu edilmesi için davalıya icra dosyasına mübrez 30.09.2019 tarihli 228.138,89 TL bedelli ve —numaralı fatura keşide edildiğini, söz konusu fatura davalı tarafça kabul edilmeyip davacı şirkete iade edildiğini, davacı şirketin ihtarname keşide edilerek ödemenin 3 gün içerisinde yapılması ihtar edildiğini, davalı tarafça ihtarnameye cevap verilmediği ve ödeme yapılmadığını, dava şartı haline gelen arabuluculuk başvurusu davacı tarafça arabuluculuk yoluna başvurulduğunu 22.01.2020 tarihinde gerçekleşen arabuluculuk görüşmesinde uzlaşma sağlanamadığını belirterek itirazın iptali ve davalı aleyhine % 20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine, vekâlet ücreti ve yargılama giderlerinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.

SAVUNMA :
Davalı vekilinin 24.06.2020 havale tarihli cevap dilekçesi özetle; taraflar arasında dava konusu faturaya dayanak herhangi bir ticari ve hukuki ilişki bulunmadığını, davalı şirket TBK 128 kapsamında üçüncü kişinin fiilini üstlenmesinin söz konusu olmadığını, davalı şirket dava dışı şirket alacağı hizmet ve ödeyeceği bedellere ilişkin herhangi bir taahhüttü bulunmadığını, sözleşmenin nitelendirilmesi açısından ise taahhüt altına girilen fiilin belirli ya da belirlenebilir olması gerektiğini, davacı, üçüncü kişi konumundaki kişi ya da kişilerden alacağını talep ettiğini ispatla mükellef olduğu gibi bu kişi ya da kişilerce zarara uğradığını da ispatlamak zorunda olduğunu, davalı şirket tarafından TBK md 128 kapsamında dava dışı şirketin ya da gerçek kişinin edimini üstlendiği varsayımında dahi böyle bir sözleşme davalı taraf ehliyetsizliği sebebiyle batıl olduğunu, davacı —- isimli firma tarafından yapılan ödemelere ilişkin belgelerin gerçek dışı olduğunu tespit ettiğini ancak bu tespite rağmen bilet alımlarına devam ettiğini kabul etiğini, davacı bu usulsüzlüğe rağmen ve aradan geçen 6 aya rağmen—-firması ya da —-aleyhine neden savcılıkta şikayette bulunmadığını, belirterek davanın reddine, davacı aleyhine % 20’den aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesine, tüm yargılama giderleri ve vekalet ücretin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.

DELİLLER:
—- Ticaret Sicil Müdürlüğü’nden davalı şirketin ticaret sicil kayıtları celbedilmiştir.—-. İcra Müdürlüğü’nün —–esas sayılı icra dosyasının aslı dosyamız arasına celbedilmiştir.
Bilirkişi heyetinin raporunda özetle; davacı tarafından alacağının tahsili amacıyla —.İcra Müdürlüğünün —- Esas Sayılı Müdürtüğü’nün dosyası ile 18.10.2019 tarihinde takibe geçtiği, davalı yan tarafından borca itiraz edildiği ve takibin durduğu, davacı yan tarafından yapılan itirazın iptali talebi doğrultusunda 14,02.2020 tarihinde —-. Asliye Ticaret Mahkemesi —. sayılı huzurdaki davanın ikame edildiği belirlendiği, davacı tarafın ilgili yılları ticari defterlerinin lehine delil niteliğinin bulunduğu, davalı tarafın ilgili yılları ticari defterlerinin lehine delil niteliğinin bulunduğu, taraflar arasında, üçüncü kişinin fiilini üstlenme sözleşmesi akdedildiği, davacı tarafından taraflar arasındaki güven ilişkisi de gerekçe olarak gösterilerek, davalıyla üçüncü kişinin fiilini üstlenme sözleşmesinin yapıldığı iddia edilmekte olduğunu, tarafların geçmiş yıllara ilişkin ticari defterlerinin de incelenmesiyle taraflar arasındaki güven ilişkisinin tespit edilebileceği ve taraflar arasındaki yazışmayla da üçüncü kişinin fiilini taahhütte yönelik irade uyuşmasının sağlandığı kanaatinde olduklarını, davacının icra takip tarihi itibariyle davalıdan kaydi olarak asıl alacak olarak 228.138,39TL tutarında alacaklı olduğu yönünde rapor düzenlenmiş ve bilirkişi raporu taraflara usulüne uygun olarak tebliğ edilmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE:
Dava, itirazın iptaline ilişkindir.
Dava konusu olay, dava dışı — isimli kişinin —- seyahatinin organizesi amacıyla davacı şirketin verdiği hizmet bedelinden davalı şirketin TBK. m. 128’de düzenleme alanı bulan “Üçüncü Kişinin Fiilini Üstlenme” hukuki sebebine dayalı olarak sorumlu olup olmadığı noktasındadır. Davacı şirket, bu alacağa ilişkin olarak davalı şirkete 30.09.2019 tarih, 228.138,89 TL bedelli ve —- no.lu fatura keşide edilmiş, anılan fatura davalı yanca iade edilmiştir. Bunun üzerine, davacı şirket, —Noterliği’nin 03.10.2019 tarih ve —–yevmiye no.lu ihtarnamesi ile; 228.138,89 TL tutarındaki ödemenin ihtarnamenin tebliğinden itibaren üç gün içerisinde yapılmasını ihtar etmiş, davalı şirketin, ihtarnameye istinaden de ödeme yapmaması üzerine, davacı yanca —-. İcera Müdürlüğü’nün —-. sayılı dosyası ile; ilamsız icra takibi yoluna başvurulmuş, davalı yanca takibe ve borca süresinde itiraz edilmesi Sonucunda ise icra müdürlüğünce – takibin durdurulmasına karar verilmiş ve eldeki itirazın iptali davası açılmıştır.
Davacı, bu talebini, dava dilekçesinde “davalı şirketin— menşeili —. şirketinin TBK. m. 128 kapsamında fiillerini üstlendiği” iddiasına dayandırmaktadır.
Dosya uyuşmazlık kapsamı hakkında rapor düzenlenmesi amacıyla bilirkişilere tevdii edilmiş ve dosya kapsamında farkı bilirkişilerden 2 tane kök rapor alınmıştır. Mali müşavir —- ve hesap bilirkişisi — tarafından hazırlanan ilk bilirkişi raporunda davacının davalıdan alacaklı olduğu tespit edilmiştir. Mahkememizce itiraz üzerine farklı heyetten rapor alınmış ve mali müşavir — ve hukukçu bilirkişi — tarafından dosyaya sunulan 16/02/2023 tarihli raporda ise davalının borçtan sorumlu olmadığının değerlendirildiği anlaşılmıştır.
Garanti sözleşmeleri mevzuatımızda bağımsız bir tanıma sahip olmamakla birlikte 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 128. maddesinde garanti sözleşmelerinin bir alt türü olarak nitelendirilebilecek “üçüncü kişinin fiilini üstlenme sözleşmeleri” düzenlenmiştir. Türk Borçlar Kanunu’nun 128 maddesi; “Üçüncü bir kişinin fiilini başkasına karşı üstlenen, bu fiilin gerçekleşmemesinden doğan zararı gidermekle yükümlüdür.” hükmünü içermektedir. Buna göre TBK’nın 128. maddesinde üçüncü kişinin fiilini üstlenme, bir kimsenin diğer kimseye üçüncü kişinin herhangi bir fiilini yahut edimini taahhüt ederek bu fiilin gerçekleşmemesi hâlinde uğranılan zararı gidermeyi üstlenmesi olarak ele alınmıştır. Kefalet sözleşmesinde ise kefil, asıl borçlunun borcunu ödememesi durumda, söz konusu borçtan şahsen sorumlu olacağını taahhüt etmektedir. Daha yalın bir anlatımla bu sözleşme ile kefil, borçlunun asıl borcu ifa edememesi riskini üzerine alır (—-). TBK’nın 583. maddesi; “Kefalet sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azamî miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmaz. Kefilin, sorumlu olduğu azamî miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi şarttır. ” şeklinde düzenlenmiş olup şekil şartlarına yer verilmiştir.
Tüm bu açıklamalar doğrultusunda somut olaya bakıldığında; dava konusu uyuşmazlık açısından davacının TBK. m. 128 hükmü uyarınca zararını tazminine karar verilebilmesi için öncelikle üçüncü kişinin filini üstlenme sözleşmesinin tüm zorunlu unsurlarının mevcut olması gerekmektedir. Üçüncü kişinin filini üstlenme sözleşmesinin zorunlu unsurları; “Borçlanma İradesi (–), Riziko, Bağımsızlık” olarak sayılabilir. Davacı yanca sözleşmenin varlığına ilişkin olarak sadece e-posta yazışmaları sunulduğu, davalı şirket personeli e-postasında yer alan beyanlar, TBK. m. 128 anlamında bir borçlanma ve garanti yükümlülüğü altına girme iradesinin mevcut olduğunun söylenebilmesi için yeterli olmadığı, ayrıca—adresinden gönderilen e-postada; “kendilerine referans olabiliriz” beyanından davalı personelinin üçüncü kişi bakımından sadece tavsiye, öneri verdiği şeklinde değerlendirilebileceği, taraf personelleri e-postalarında yer alan beyanlardan, davalı şirketin üçüncü bir kişinin borçlarını üstlendiği ve üçüncü kişinin fiilini üstlenme altında girildiğini göstermeyeceği, böyle bir yükümlülüğün doğduğunun kabulü için davalı şirketlerin borç altına girme iradesini açıkça bildirmesi gerektiği, irade beyanı açık değilse, üçüncü kişinin fiilini üstlenmenin varlığına hükmedilemeyeceği, zorunlu unsur olan borçlanma iradesinin varlığından söz edilemeyeceği, TTK md. 126 ve TMK. md. 50 uyarınca tüzelkişinin borç altına girebilmesi için davalı tüzelkişinin ilgili organı tarafından alınmış karar olması gerektiği, ancak dosya kapsamı itibariyle yazışmaları yapan davalı şirket çalışanının şirketi borç altına sokabilme hususunda TBK. Md. 40 hükmüne göre yetkili temsilci olmadığı, diğer zorunlu unsur olan “Riziko”nun gerçekleştiğini ispat yükü alacaklının (vaad edilenin) üzerinde olduğu ancak alacağını da somutlaştıramadığı ve davanın ispatlanamadığı kanaatine varılarak açılan davanın reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM: Ayrıntısı ve gerekçesi yukarıda belirtildiği gibi;
1.Açılan davanın reddine,
2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gerekli 15.584,13 TL karar ve ilam harcından peşin olarak alınan 2.755,35 TL’nin mahsubu ile bakiye 12.828,78 TL’nin davacıdan alınarak hazineye irat kaydına,
3-Davalı tarafından yargılama sırasında kullanılan 3.000,00 TL gider avansının davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
4-Davacı tarafça yapılan yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,
5-Yatırılan gider avansından kullanılan kısmın mahsubu ile bakiye kısmın kararın kesinleşmesi ve talep halinde yatıran tarafa iadesine,
6-Davalı yargılama sırasında kendini vekille temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T uyarınca 34.939,37 TL avukatlık ücretinin davacıdan alınarak kendini vekil ile temsil ettiren davalı yana verilmesine,
7-6325 Sayılı Yasa’nın 18/A maddesinin 11 ve 13. Fıkraları uyarınca zorunlu arabuluculuk nedeniyle arabulucuya hazine tarafından ödenen 1.320,00 TL’nin davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,Dair, davacı vekili ve davalı vekilinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde mahkememize veya mahkememize gönderilmek üzere bulunulan yer yada başka bir yer Asliye Ticaret Mahkemesine verilecek bir dilekçe ile başvurmak ve istinaf harç ve masraflarını karşılamak koşulu ile —- Bölge Adliye Mahkemesi’ne istinaf yolunun açık olduğu, istinaf dilekçesinde istinaf edilen hususlar ile nedenlerinin belirtilmesinin gerektiği, süresi içerisinde kararın istinaf edilmemesi halinde hükmün kesinleşeceği ve infaz edilebileceği açıklanmak suretiyle verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.