Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 9. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/160 E. 2019/1126 K. 21.11.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. İstanbul Anadolu 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2019/160 Esas
KARAR NO: 2019/1126
DAVA : Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ: 19/04/2019
KARAR TARİHİ: 21/11/2019
Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkil şirketin imtiyaz çerçevesinde abonelerine mobil elektronik haberleşme hizmeti sunduğunu, hisselerinin —— kote olan ilk—-şirketi olduğunu, müvekkilin gençlere ve eğitime verdiği desteğin, son zamanlarda gündemde yer alan—-ait olduğu söylenen yurtlarda vuku bulan tecavüz skandalı nedeniyle ciddi biçimde çarpıtılarak sosyal medyada adeta müvekkil —- adına bir karalama kampanyasına dönüştürüldüğünü, bu kapsamda davalı … tarafından —adlı kişisel — hesabından müvekkil — hakkında – çocuk tecavüzcülerinin destekçisi —– paylaşımının yapıldığı, hakaret içerikli ifadelerin bulunnduğunu, bu itibarla müvekkil —– haksız, mesnetsiz ve hukuka aykırı olgu isnat eden ve bu şekilde müvekkil şirketin kişilik haklarını açıkça ihlal eden, bunun yanı sıra müvekkil şirket hakkında ictici beyanlarla müvekkili mali olarak zarara uğratıp müvekkilin rakiplerini rekabette öne çıkarma amacıyla hareket ederek haksız rekabet eylimeni vücut veren davalıdan manevi tazminat talep etme zaruretinin doğduğunu, müvekkilin zaranının bir nebze olsun giderilebilmesi için —– TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsil edilerek müvekkil şirkete verilmesini arz ve talep etmiştir.
CEVAP: Davalı tarafından cevap dilekçesi sunulmamıştır.
Uyuşmazlık Konusu: ——- tarihinde kişisel sosyal medya hesabından paylaştığı iddia olunan paylaşımın haksız rekabet teşkil edip etmediği ve manevi tazminat koşullarının oluşup oluşmadığı noktasındadır.
Davanın Hukuki Niteliği: Dava, haksız rekabet nedeniyle manevi tazminat davasıdır.
Davanın Hukuki Sebebi: Haksız rekabeti düzenleyen 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu(TTK)’nun 56. Maddesindeki “Haksız rekabet sebebiyle müşterileri, kredisi, meslekî itibarı, ticari faaliyetleri veya diğer ekonomik menfaatleri zarar gören veya böyle bir tehlikeyle karşılaşabilecek olan kimse;
e) Türk Borçlar Kanununun 58 inci maddesinde öngörülen şartların[(Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir. Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir giderim biçimi kararlaştırabilir veya bu tazminata ekleyebilir; özellikle saldırıyı kınayan bir karar verebilir ve bu kararın yayımlanmasına hükmedebilir(TBK m. 58).] varlığında manevi tazminat verilmesini, isteyebilir. (…) ” şeklindeki düzenlemedir.
DELİLLER :
— isimli —-hesabında ” çocuk tecavüzlerinin destekçisi —– şeklinde paylaşımda bulunmuş olduğu anlaşılmıştır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE KANAAT :
Rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı veya dürüstlük kuralına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile ticari uygulamalar haksız ve hukuka aykırıdır.(TTK madde: 54/2)
Dürüstlük kuralına aykırı reklamlar ve satış yöntemleri ile diğer hukuka aykırı davranışlar ve özellikle; Başkalarını veya onların mallarını, iş ürünlerini, fiyatlarını, faaliyetlerini veya ticari işlerini yanlış, yanıltıcı veya gereksiz yere incitici açıklamalarla kötülemek, (…) haksız rekabet hâllerinin başlıcalarıdır.(TTK.md.55/1).
Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve
de verme özgürlüğünü de kapsar. Bu madde, Devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine tabi tutmalarına engel değildir(İHAS m. 10/1)..
Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir—-
Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak yada vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir–
Bu hürriyetlerin kullanılması, milli güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir—
İfade özgürlüğüne yönelik müdahalenin gerekli olup olmadığı konusuna ilişkin genel ilkeler; “(i) İfade özgürlüğü; demokratik bir toplumun temel dayanaklarından ve bu toplumun gelişimine ve her bireyin kendini gerçekleştirmesine yönelik temel koşullardan birini teşkil etmektedir. Sözleşme’nin 10. maddesinin 2. fıkrasına konu olan ifade özgürlüğü; sadece lehte olan veya incitici olarak algılanmayan ya da dikkate almaya değmeyecek nitelikteki “bilgi” veya “düşünceler” için değil, aynı zamanda, inciten, gücendiren veya rahatsız eden bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. Bunlar “demokratik bir toplumu” var eden çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirliliğin gerekleridir. 10. maddede belirtilen bu özgürlük, istisnalara tabidir; ancak söz konusu istisnaların (…) katı bir biçimde yorumlanması ve herhangi bir kısıtlamaya ihtiyaç duyulduğunun ikna edici şekilde ortaya konulması gerekir (…)
(ii) Sözleşme’nin 10. maddesinin 2. fıkrası kapsamında ‘gerekli’ sıfatı, ‘zorlayıcı bir toplumsal gereksinimin’ varlığını ifade etmektedir. Sözleşme’ye Taraf Devletler, bu tür bir gereksinimin söz konusu olup olmadığını değerlendirmede belli ölçüde takdir yetkisine sahiptir; ancak bu, gerek yasaları gerekse bağımsız bir mahkeme tarafından alınmış olanlar da dâhil bunları uygulamaya yönelik kararları kapsayan Avrupa denetimi ile bir arada yürümektedir. Bu nedenle Mahkeme(AİHM), ‘bir kısıtlamanın’, 10. madde ile korunan ifade özgürlüğüyle bağdaşıp bağdaşamayacağı konusunda nihai kararı verme yetkisine sahiptir.
(iii) Mahkemenin görevi, denetleyici yargı yetkisini kullanırken, yetkili ulusal makamların yerini almak değil; daha ziyade bu makamların takdir yetkileri uyarınca vermiş oldukları kararları 10. madde kapsamında yeniden gözden geçirmektir. Bu durum; söz konusu denetimin, davalı Devletin takdir yetkisini makul ve dikkatli bir şekilde ve iyi niyetli olarak kullanıp kullanmadığını belirlemekle sınırlı olduğu anlamına gelmemektedir. Mahkemenin yapması gereken, şikâyet konusu müdahaleyi davanın bütünü ışığında değerlendirmek ve ‘ulaşılmak istenen meşru amaçla orantılı’ olup olmadığını ve ulusal makamlarca söz konusu müdahaleyi haklı çıkarmak amacıyla ileri sürülen gerekçelerin ‘ilgili ve yeterli’ olup olmadığını tespit etmektir (…) Mahkeme, bu tespiti gerçekleştirirken, ulusal makamların, Sözleşme’nin 10. maddesinde öngörülen ilkelere uygun standartları uyguladıklarına ve dava konusu olayların kabul edilebilir bir değerlendirmesini esas aldıklarına ikna olmalıdır (…)— —-
Yargı yetkisini, Anayasanın 9. Maddesine göre, Türk Milleti adına kullanan Mahkememizce, uyuşmazlık konusu hakkında, yapılan açık duruşmalar ve yargılama sonunda(Ay. m.141), toplanan deliller, sosyal medya hesabı paylaşımı, iddia ve savunmalar ile tüm dosya mündericatı incelenip hep birlikte değerlendirildiğinde; —- isimli —-hesabında ” çocuk tecavüzlerinin destekçisi —- şeklindeki paylaşımın davalı … tarafından yapıldığı, paylaşımın yapıldığı tarihlerde kamuoyuna dava dışı —- bünyesindeki yurtta kalan öğretmen tarafından çocuklara cinsel saldırı niteliği taşıyan eylemlerin yazılı ve görsel basında ve sosyal medyada uzun süre yer aldığı, toplumun çok büyük kesiminden tepki aldığı, eylemin çocuğa karşı yapılmış olmasının ayrıca toplumda bir infial duygusu yarattığı, her ne kadar bu suç sayılan eylemin vakıfla beraber anılması doğru değil ise de toplum psikolojisinde vakfa yönelik sert eleştirilerin de yapıldığı, davacı vekili dilekçesinde müvekkili aleyhine karalama kampanyasına dönüşme iddiası ise birbirinden bağımsız çok sayıdaki abonenin eleştiri niteliğindeki sosyal tepki olduğu, bir araya gelinerek bir kampanya olduğu yönünde veri olmadığı, AİHM ‘de yakın tarihteki kararlarında büyük ve halka açık şirketlerin kabul edilebilir eleştiri sınırlarını daha geniş olduğunun belirtildiği, paylaşımda geçen ifadelerin tartışmasız küfür ve hakaret anlamına gelmediği, yukarıda değinildiği gibi hoşa gitmeyen, sarsıcı hatta rahatsız edici olanları dahi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10.maddesi, Anayasanın 26.maddesi uyarınca ifade ve düşünce özgürlüğü kapsamında korunması ve kullanılan ifadelerin eleştiri sınırlarında kaldığının kabulü gerektiği” —— olayın meydana geldiği dönemde çok güncel bir konu olarak çeşitli medya mecralarında yeralması nedeniyle paylaşımın, Sözleşme(İHAS)’nin 10. Maddesi çerçevesinde, davaya özgü koşullar ve davanın genel bağlamı ışığında incelenmesi gerektiği, ifade özgürlüğünün, “yalnızca hoş karşılanan veya zararsız ya da önemsenmez olarak görülen “bilgiler” veya “düşünceler” için değil, aynı zamanda “hoşa gitmeyen, sarsıcı ya da rahatsız edici” olanlar için de geçerli olduğu, yine de ifade hürriyetinin başkalarının şöhret ve haklarını korunması amacıyla gerektiğinde sınırlandırılabileceği, ancak davaya konu paylaşımın AİHM ‘nin kararlarında belirtildiği şekilde sözleşmenin 10/2 ‘nci maddesindeki şöhret ve hakların ihlal edici nitelikte olup olmadığı hususu katı bir şekilde değerlendirildiğinde ve ayrıca alınan bir tedbirin, yalnızca istisnai koşullarda başkalarının şöhret ve haklarının korunmasıyla haklı gösterilebileceği hususu ile tüzel kişinin kişilik haklarına ilişkin menfaatler ile gerçek kişinin kişilik haklarına ilişkin menfaatler arasında bir farklılık olduğu ve tüzel kişinin kişilik haklarına ilişkin menfaatlerin ahlaki boyuttan yoksun olduğu— nazara alındığında ihtilaf konusu paylaşımda, tek başına, özellikle davacının kişilik haklarını zedelediğinin düşünülmesine imkan veren herhangi bir unsur bulunmadığı gibi paylaşımın karalama kampanyası yürütmek için bu durumdan yararlanma niyeti ile yapıldığını belirten herhangi bir unsur da bulunmadığı, davalının ifade özgürlüğü hakkını koruma gerekliliği ile davacı şirketin şöhret ve haklarını koruma gerekliliği arasında adil bir dengenin kurulması gerektiği, dayanılan manevi tazminat istemi gerekçelerinin ifade özgürlüğü hakkına yapılan bu tür bir müdahaleyi haklı göstermek için yeterli olmadığı, her ne kadar talep edilen veya hükmedilmesi muhtemel tazminat miktarı neticede çok yüksek olmasa da, gerçekte, söz konusu mahkûmiyet kararının, toplum hayatını ilgilendiren konuların kamuya açık şekilde özgürce tartışılması üzerinde şüphesiz caydırıcı bir etki yaratacağı—— dava konusu paylaşım nedeniyle davalı aleyhine tazminata hükmedilmesinin, Sözleşme’nin 10. Maddesi anlamında “demokratik bir toplumda gerekli” olmayan müdahalenin, ifade özgürlüğü hakkını kullanmasında orantısız bir müdahale olacağı ——— bu kapsamda paylaşımın Anayasa ile güvence altına alınan ifade hürriyeti kapsamında kaldığı, dolayısıyla paylaşımın kusurlu bir hareket niteliğinde olmadığı, paylaşımın davacı şirketin ticari faaliyetlerine ve ürünlerine yönelik olmadığı, davacı tarafın da dilekçesinde söz ettiği gibi paylaşımın hedefinin davacı şirketin sosyal sorumluluk projesi kapsamında öğrencilere burs verme şeklindeki faaliyetlerine ilişkin olduğu, ticari faaliyete ilişkin olmayan sosyal sorumluluk projesi olarak yapılan faaliyetlere yönelik eleştirinin haksız rekabete ilişkin düzenlemelerin kapsamında kalmadığı, bu konuda bir çok yüksek mahkeme kararının da bulunduğu ——haksız rekabet ve TTK’nın 56. Maddesinin atfı ile TTK’nın 58. Maddesindeki şartların oluşmadığı sonuç ve vicdani kanaatine(Ay. m.138) varılarak davanın reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM: Ayrıntısı ve gerekçesi yukarıda belirtildiği gibi;
1-Davanın REDDİNE,
2-Başlangıçta peşin olarak alınan 341,55 TL harcın alınması gerekli olan 44,40 TL harçtan mahsubu ile fazla alınan 297,15 TL’nin karar kesinleştiğinde ve istem halinde davacıya iadesine,
3-Davacı tarafın yargılama sırasında yapmış olduğu masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Karar kesinleştiğinde, HMK Gider Avansı Tarifesinin 5. maddesi uyarınca artan gider avansının davacı tarafa iadesine,
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı, davalının yokluğunda gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde mahkememize veya mahkememize gönderilmek üzere bulunulan yer yada başka bir yer Asliye Ticaret Mahkemesine verilecek bir dilekçe ile başvurmak ve istinaf harç ve masraflarını karşılamak koşulu ile İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’ne istinaf yolunun açık olduğu, istinaf dilekçesinde istinaf edilen hususlar ile nedenlerinin belirtilmesinin gerektiği, süresi içerisinde kararın istinaf edilmemesi halinde hükmün kesinleşeceği ve infaz edilebileceği açıklanmak suretiyle verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 21/11/2019