Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 9. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/64 E. 2018/760 K. 20.06.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. İstanbul Anadolu 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/64
KARAR NO : 2018/760

DAVA : Ticari Şirket (Şirket Ortaklık Payı Alacağının Tahsili Kaynaklı)
DAVA TARİHİ : 13/11/2015
KARAR TARİHİ : 20/06/2018

Mahkememizde görülmekte olan Ticari Şirket (Şirket Ortaklık Payı Alacağının Tahsili Kaynaklı) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA : Davacı vekili dilekçesinde özetle ;müvekkilinin davalılardan ……. belirsiz süreli iş sözleşmesi ile çalıştığını, sözleşmenin haksız biçimde sona erdirilmesi ile davalıya ücret alacağı, kıdem tazminatı, fazla çalışma alacağı, ikramiye alacağı ve sair alacaklarla ilgili alacak davası açtıklarını, İstanbul Anadolu ….. İş Mahkemesi’nin 2013/742 Esas 2015/151 Karar sayılı kararı ile müvekkili lehine toplamda 783.840,90 TL alacağı hükmedildiğini ve müvekkili tarafından borçlu şirket Taraf
Gazetecilik aleyhine İstanbul Anadolu …. İcra Müdürlüğü’nün 2015/11013 Esas sayılı dosyasından ilamlı icra takibi başlatıldığını ancak icra takibi neticesinde kısmen dahi hiçbir ödeme yapılmadığını, yapılan araştırmalarda da …….’nin mülkiyetinde bulunan borcu karşılamaya kabil malvarlığına rastlanılmadığını, İstanbul Ticaret Odasına kayıtlı şirketin 05/10/2015 günü mahallinde yapılan haciz işleminde ise davalı şirketin ” orada bulunmadığı ve tüm eşyaların ……. ……… ait olduğu” nun iddia edildiğini ve …… ait belgelerin ibraz edildiğini, 3 şirketin de sicil kayıtlarında aynı adreste yer aldığını, iş konularının neredeyse aynı olduğunu ve ortaklarının da aynı olduğunun tespit edildiğini, haciz esnasında sunulmuş ve elde edilmiş tüm bu şirketlere yönelik belgelerin esasen üç şirketin tüzel kişiliklerinin farklı olmasına rağmen aynı şirketler olduğunu gösterdiğini, yönetim kurulu üyelerinin neredeyse aynı olduğunu, borçlarından dolayı yalnızca kendi malvarlığı ile sorumlu olan tüzel kişiliğe ilişkin sorumluluk alanının üyeler ve yöneten kişileri kapsayacak şekilde genişletilmesi gerektiğini ayrıca grup şirketler arasındaki bağlantı nedeniyle diğer şirketlerin de malvarlığı ile birlikte sorumlu tutulması gerektiğini belirterek, öncelikle davalı şirketlerin ve şahısların davadan haberdar oldukları anda haksız tasarruflarla müvekkilinin haklarının elde edilmesini engelleyici tasarruflarda bulunmalarını önleme amacıyla tüm mal varlıklarına tedbir konulmasını, davalı şirketler ve şahıslar arasındaki tüzel kişilik perdesinin aralanarak biçimsel olarak farklı olarak gözüken şirketlerin ve şahısların tamamının borçlardan sorumlu tutulmasının sağlanmasını, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin yasal faiziyle birlikte karşı tarafa yükletilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; öncelikle mezkur alacak dosyasının henüz kesinleşmediğini ve halen Yargıtay aşamasında olduğunu, şirketlerin her ne kadar dava dilekçesinde aynı konu üzerine faaliyet gösterdiği iddia edilmiş ise de; ………. ‘nin gazetecilik,……. ise kitapçılık ve yayın faaliyet konusunda faaliyet gösterdiğini, davacının alacağını tahsil edememiş olması, alacağın tahsil edilemez nitelikte olduğunu ve bu nedenle tüzel perdenin kaldırılarak grup şirketinin malvarlığı ve ortakların şahsi sorumluluğuna gidilmesi gerektiği anlamına gelmeyeceğini, davacının 2. dayanak noktası olarak da grup şirketlerin ortaklarının aynı olmasını göstermiş ise de bu mantığın grup şirketlerinin genel mantığı ile çeliştiğini, ………’nin aynı ortaklara sahip olmasının muvazaa işareti değil, grup şirketi olunduğunun göstergesi olduğunu, nitekim grup şirketlerinin amacının ekseriyetle aynı ortakların sahip olduğu farklı şirketlerde yönetimde birliği sağlamak olduğunu, davacı ortakların şahsi sorumluluğuna gidilmesi gerektiği iddia ettiğini, iş bu davanın açılabilmesi ve şahsi sorumluluğa gidilebilmesi için banka hesapları ve ticari defterlerin aynı olması gibi bir durumu söz konusu olması gerektiğini, davacının davalı olarak birçok kişiyi göstererek hepsinin malvarlığına tedbir koydurmaya çalıştığını, ancak davalıların ticari kimliği göz önünde tutulduğu zaman bu tedbirin ticari akışta zarar sebebiyet vereceğinin ortada olduğunu belirterek tedbir talebinin ve davanın reddini, yargılama giderlerinin karşı taraftan tahmilini talep etmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE:
Dava; davalılardan ………. ile diğer davalılar arasında organik bir bağ bulunup bulunmadığı, dolayısıyla davacının İstanbul Anadolu ……. İş Mahkemesinin 2013/742 esas , 2015/151 karar sayılı kararı ile mahkemece lehine hükmedilen alacaktan diğer davalıların da sorumlu olup olmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Mahkememizce yapılan yargılama sonucunda; ………. esas…….karar sayılı 24.02.2016 tarihinde verilen karar ile dava konusu alacağın işçi alacağı olduğu ve iş mahkemesi tarafından hükme bağlandığı, alacağın tahsili için davalılar arasındaki organik bağın tespiti istemli işbu davanın TTK’nın 4. maddesinde ya da başka bir yasada ticaret mahkemesinde görüleceğine dair bir hüküm bulunmadığı, işbu davaya bakma görevinin iş mahkemesine ait olduğu gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili ve bir kısım davalılar vekili tarafından temyiz etmiştir.
Yargıtay 11.Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonucunda 2017/3979 esas 2017/5598 karar sayılı 23.10.2017 tarihli karar ile , “1- Dava, davalı şirketler arasındaki organik bağın tespiti ve tüzel kişilik perdesinin aralanarak davalı şirketler ile bu şirketlerin yönetici ve ortakları olan davalı şahısların borcun tamamından sorumlu tutulmasının sağlanması istemine ilişkindir. Mahkemece, davaya konusu alacağın iş mahkemesi tarafından hükme bağlanan işçi alacağı olduğu ve davaya bakma görevinin ise iş mahkemesine ait olduğu gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmiştir.
Ancak, davacı vekili, davalı şirketler arasında organik bağın bulunduğunu ve tüzel kişilik perdesinin kaldırılarak borçtan sorumlu tutulmaları gerektiğini, davalı gerçek kişilerin ise bu şirketlerin yönetim kurulu üyeleri ve ortakları olduğu için borçtan sorumlu olduklarını ileri sürmüştür. Davalı vekili ise, davalı şirketlerin grup şirketi olduğunu, ancak bu durumun tüzel kişilik perdesinin kaldırılarak grup şirketlerin ve ortaklarının malvarlığına gidilmesini gerektirmediğini savunmuştur.
Bu durumda, işbu davanın hizmet sözleşmesinden kaynaklanmadığı, davalı şirketler arasındaki organik bağın tespiti ve diğer yönetici ortaklarında tüzel kişilik perdesi kaldırılarak borçtan sorumlu tutulmaları istemine ilişkin olduğu, bu haliyle davalılar yönünden TTK’nın 3. maddesi gereğince ticari iş niteliğinde olduğu gözetilerek işin esasına girilip sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, mahkemece yazılı şekilde görevsizlik kararı verilmesi doğru olmamıştır.
2- Ayrıca, İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü’nce davalılardan T……….’nin 670 sayılı KHK hükümleri gereğince 24.08.2016 tarihinde re’sen terkin edildiği ve 01.09.2016 tarihli …….Gazetesi’nde bu hususun ilan edildiği anlaşılmaktadır. Bu nedenle, 20/7/2016 tarihli ve 2016/9064 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla ülke genelinde ilan edilen olağanüstü hal kararı doğrultusunda, darbe teşebbüsü ve terörle mücadele çerçevesinde alınması zaruri olan tedbirler kapsamında çıkarılan 03.10.2016 tarihli 675 sayılı KHK’nın 16/1 maddesine aynen; “Bakanlar Kurulu Kararıyla ülke genelinde ilan edilen olağanüstü hal kapsamında yürürlüğe konulan kanun hükmünde kararnameler gereğince kapatılan kurum, kuruluş, özel radyo ve televizyonlar, gazete, dergi, yayınevi ve dağıtım kanalları ile bunların sahibi gerçek veya tüzel kişiler aleyhine 17/8/2016 tarihinden önce açılan davalar ile bu kapsamda ……. Genel Müdürlüğüne husumet yöneltilen davalarda mahkemelerce, 15/8/2016 tarihli ve 670 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 5’inci maddesi uyarınca dava şartı yokluğu nedeniyle red kararı verilir. Bu kararlar duruşma günü beklenmeksizin dosya üzerinden kesin olarak verilir ve davacılara resen tebliğ edilir. Tarafların yaptığı yargılama giderleri kendi üzerlerinde bırakılır.” hükmünü haizdir.. Bu durumda, 675 sayılı KHK’nın 16/1. maddesi gözetildiğinde, davalı ……. hakkında açılan davanın 675 sayılı KHK’nın 16/1 maddesi kapsamında dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmesi gerektiğinden, kararının bu nedenle de bozulması gerekmiştir.” gerekçesi ile hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkememizce usul ve yasaya uygun görülen Yargıtay bozma ilamına uyularak bozma ilamında belirtilen 675 sayılı KHK nin 16/1.maddesi uyarınca davalı … ……… yönünden derhal davanın reddi kararı verilmesi gerektiğinden, diğer davalılar yönünden dava dosyası tefrik edilerek aşağıdaki şekilde dava şartı yokluğu nedeniyle davalı ……. yönünden davanın reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM : Yazılı gerekçe ile ;
1.Davanın davalı ………. yönünden 675 sayılı KHK nın 16/1 maddesi kapsamında DAVA ŞARTI YOKLUĞU NEDENİ İLE USULDEN REDDİNE
2.Davanın diğer davalılar …,………. ve … yönünden tefriki ile mahkememiz yeni esasına kaydına,
3.Harçlar Yasası uyarınca alınması gereken 35.90 TL karar ve ilam harcının peşin olarak yatırılan 13.386,05 TL harçtan mahsubu ile fazla alınan 13.350,15 TL harcın karar kesinleştiğinde ve istemi halinde davacıya iadesine,
4.Davacı tarafça yapılan harç ve giderlerin üzerinde bırakılmasına,
5-Davacı tarafça yatırılan ve kullanılmayan gider avansının karar kesinleştikten sonra ve talebi halinde davacıya iadesine,
Dair, davacı vekili ve davalı … vekilinin yüzüne karşı,diğer davalılar ve vekillerinin yokluğunda gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde mahkememize veya mahkememize gönderilmek üzere bulunulan yer yada başka bir yer Asliye Ticaret Mahkemesine verilecek bir dilekçe ile başvurmak ve istinaf harç ve masraflarını karşılamak koşulu ile İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’ne istinaf yolunun açık olduğu, istinaf dilekçesinde istinaf edilen hususlar ile nedenlerinin belirtilmesinin gerektiği, süresi içerisinde kararın istinaf edilmemesi halinde hükmün kesinleşeceği ve infaz edilebileceği açıklanmak suretiyle verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.