Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 9. Asliye Ticaret Mahkemesi 2015/629 E. 2018/439 K. 18.04.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. İstanbul Anadolu 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : 2015/629 Esas
KARAR NO : 2018/439

DAVA : Sözleşmenin Uyarlanması
DAVA TARİHİ : 30/09/2015
KARAR TARİHİ : 18/04/2018

Mahkememizde görülmekte olan Sözleşmenin Uyarlanması davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA :
Davacı vekili mahkememize sunmuş olduğu dava dilekçesinde özetle; Davacının dava dosyasına verdiği 30.09.2015 harçlandırma tarihli dava dilekçesinde özetle:” Müvekkilinin ……… madencilik alanında faaliyet gösteren bir şirket olduğunu, 23.10.2012 tarih ve …… no.lu yatırım teşvik belgesi kapsamında davalı bankanın Kadıköy/İstanbul şubesi’nden kullandığı kredilerinin faiz tutarlarının teşvik belgesi kapsamında Bakanlık tarafından teşvik amacı ile kredilerin kullandırıldığı tarihteki sabit kur üzerinden ödendiğini, müvekkili bulunduğu şirketin ……… Kadıköy Şubesi’nden 07.11.2012 tarihinde ………. 07.12.2012 tarihinde 1………………… tarihinde de ……… tutarlarında taksitli Ticari Krediler kullandığını, kredilerin kullanım kurlarının 07.11.2012 tarihinde ………… 07.12.2012 tarihinde …………. ve 27.03.2013 tarihinde ise 1.8176 TL. olduğunu, …………Teşvik Uygulama ve Yabancı Sermaye Genel Müdürlüğü tarafından da teşvik belgesi kapsamında olmak üzere davalı bankadan kullanılan bu Kredilerin faizlerinin, kredilerin alındığı tarihteki…….. sabit kur üzerinden bankaya ödenmeye devam edilmekte bulunduğunu, müvekkilinin değişen ekonomik koşullar nedeni ile davaya konu döviz kredisinin geri ödenmesinde ifa güçlüğü çekmekte olduğunu, Kredi sözleşmelerinin imza tarihinden itibaren………. kurunda % 75 oranında bir artış meydene geldiğini ve bugün (dava tarihi itibariyle ) itibariyle ……………. rakamına ulaştığını ve borç tutarının da kura bağlı olarak beklenmeyen bir şekilde %75 oranında arttığını ve doviz kredilerinin ödenmesinin imkansızlaşması nedeni ile döviz kurunun uyarlanması zaruretinin hasıl olduğunu, TBK’nun İfa İmkansızlığı başlığı altındaki III – ……….Güçlüğü başlıklı 138. Maddesi gereğince edim dengesinin bozulduğunun açıkca görüldüğünü ve davaya konu Kredi sözleşmelerinin müvekkili açısından çekilmez bir hal alması nedeniyle sözleşmelerin uyarlanması için yasanın aradığı şartların oluştuğunu, yıllık enflasyon oranının % 6,5 ve % 7 aralığında olan Türkiye’de kur artışı nedeniyle Türt Lirası’nın % 75 oranında değer kaybetmesinin önceden tahmininin mümkün bulunmaması nedenişye müvekkilinin buna göre önlem almasının beklenemeyeceğini, bu itibarla meydana gelen bu kur artışı değişikliğinin sonuçlarının tahmin edilememesi ve edimler arası dengenin müvekkili bulunduğu şirket aleyhine bozulması nedeniyle işbu uyarlama davasının açılması zaruretinin hasıl olduğunu, Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin 09.06.2005 tarihli kararları uyarınca da edimler arası dengenin bozulması nedeniyle müvekkilinin uyarlama isteme hakkına sahip bulunduğunu, dava tarihi ile karar tarihi arasındaki Kredi geri ödemelerinin taraflarınca ihtirazi kayıt ile yapılmış olacağını ve bu itibarla ifanın aşırı güçleşmesinden doğan haklarının saklı bulunduğunu, kredilerin kullanıldığı tarihteki kur ile simdiki kur arasındaki ağır değişikliğin uygun illiyet bağının kanıtı olduğunu, döviz endeksli Kredi sözleşmelerinde uyarlamadan söz edebilmek için edimler arasındaki dengenin öngörülemeyen değişiklikler nedeni ile ağırlaşarak değişmesi gerektiğini, nitekim edimler arasındaki dengenin hem küresel hem de yerel ekonomik krizler sebebiyle dövizin TL. karşısında aşırı değer kazanması sonucu çok kısa bir süre içerisinde meydana geldiğini, bu durumun ise müvekkili olduğu şirket ya da başkaları tarafından öngörülebilmesinin hayatın olağan akışına aykırı bulunduğunun aşıkar olduğu, müvekkilinin işbu davaya konu Kredi sözleşmelerindeki fahiş fiyat farklılığında kusunun bulunmadığını, döviz endeksli davaya konu Kredi sözleşmelerinde uyarlama talebinde bulunan müvekkilinin edimler arasındaki dengenin bulunmasında kusuru olmadığını, karşı edim ile arasında büyük oransızlık bulunduğunu, davalı bankanın sözleşmelerde kararlaştırılan faiz kazancını her halukarda sağlamaya devam ettiğini, bu itibarla davaya konu Kredi sözleşmelerinde kur farklılığından meydana gelen büyük değişikliklerin müvekkili şirketi sözleşmelere katlanamaz hale getirdiğini, netice olarak açıklanan sebeplerle; Kredi bedellerini oluşturan …….kurunun ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan hakları saklı tutularak dava tarihinden itibaren ………..üzerinden değerlendirmeye alınması, bu talebin kabul görmemesi halinde Mahkemenin hakkaniyete uygun olarak belirleyeceği şekilde uyarlanmasına, vekalet ücreti ve yargılama giderlerinin karşı taraf üzerinde bırakılmasına” hükmedilmesinin talep ettiği görülmektedir.
CEVAP :
Davalı …………. Vekili tarafından verilen 11.01.2016 tarihli cevap dilekçesinde özetle; “ Davacı tarafın kendi iradesi ile kredileri dövizle kullanmayı tercih ettiğini ve kendi talimatları sonucunda dolar cinsinden kredi kullandırımı yapıldığını, davacı tarafın kullandığı kredilerin geri ödemelerini 3 yıl boyunca gecikmesiz ve itirazi kayıt olmaksızın yerine getirdiğini, …………… tutarlı 6 ayda bir faiz ödemeli kredinin ilk 4 taksinin ödendiğini, ………..tutarlı 6 ayda bir ödemeli kredinin ilk 5 taksidinin ödendiğini,…….. tutarlı kredinin ise aylık ödemeli olup şimdiye kadar 26 taksidinin ödendiğini, bu hususun banka kayıtları ile de sabit olduğunu, ancak şimdi kötü niyetli olarak ……… karşısında aşırı değer kazandığından bahisle uyarlama yapılmak üzere haksız ve hukuka aykırı olarak işbu davayı açmış olduğunu, sözleşmeye bağlılık ilkesi gereği (……………….) ifası ileride gerçekleşecek sözleşmelerde borçlunun ileride bazı değişikler olabileceğini baştan bildiğinin kabul edilmesi gerektiği, önceden öngörülebilecek şartlar ileride gerçekleşmiş ise artık sözleşmeye müdahale edilmesinin koşullarının oluşmadığı hususunun kabul edilmesi gerektiğini, 01.07.1944 tarihinde Uluslar Arası Para Fonunun kurulmasından bu yana Türkiye’de muhtelif davalüasyonlar yapıldığını, en son olarak 21.02.2001 tarihinde döviz çıpasına dayalı sabit kur sisteminden dalgalı kur sistemine geçilmek sureti ile dolar kurunun, faizin ve enflasyonun aşırı artmasına engel olunmaya çalışıldığının bilindiğini, davacının başlangıçta Türk Lirasını seçme özgürlüğü varken Dolar cinsinden kredi kullanmayı tercih ettiğini ve yaklaşık 3 yıl boyunca kurda ciddi bir hareket meydana gelmediğinden yabancı para olarak kullanılan kredilerde düşük faiz avantajı ile birlikte davacı firma kullandığı kredi taksitlerini temerrüde düşmeyerek ödemiş bulunduğunu, böylece sözleşmeyi benimsediğinin kabulünün gerektiğini, uyarlamayı doğuran koşulların sözleşmenin kurulmasından sonra meydana gelmiş bulunması ve uyarlamayı talep eden tarafın sözleşmenin yapıldığı sırada gerçekleşen olayları öngörmemiş ya da öngörülmesi borçludan beklenmeyecek olması gerektiğini, sözleşme koşullarında meydana gelen değişikliğin öngörülemez olmasının ön şart olduğunu, bu kapsamda uyarlamanın koşullarından olan ÖNGÖRÜLMEZLİK unsurunun somut olayda oluşmadığının kesin bulunduğu, sözleşmeye bağlılık ilkesinin gözetilmesinde davacının sözleşme koşullarına göre edim yükümlülüğünü yerine getirmesinin gerektiği hususunun açık olduğunu, Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarında da öngörülmezlikle ilgili olarak yapılan açıklamalarına paralel bir şekilde ülkemizde ekonomik krizlerin sıklıkla seyrettiği ve dövizle borçlananın bu hususu öngörebilecek durumda olduğunun ifade edildiğini, bu ilkelerin Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 12.11.2014 tarih 2014/13-1614 Esas ve 2014/900 sayılı kararlarında açıklandığını ve emsal davada öngörülmezlik unsurunun oluşmadığı görüşüne yer verildiğini, TTK’nun 20. Maddesi gereğince her tacirin ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi gerektiğinin belirtildiğini, uyarlama talep eden davacının tacir olduğu ve bu sebeple basiretli bir tacir gibi davranma yükümlülüğü gereğince uyarlamanın şartlarından olan öngörülmezlik unsurunun gerçekleşmediğini, başlangıçta krediyi TL. olarak kullanma imkanı varken kendi serbest iradesiyle kendi karını düşünerek ve düşük faiz avantajını değerlendirmek için kur artışı riskini de bilerek döviz bazında kredi kullanmasının kendi kusuru olduğunu ve bu duruma sebebiyet verdiğini, uyarlama yapılabilmesi için beklenmeyen bir halin ortaya çıkması ve bunda da uyurlama isteyenin kusurunun bulunmaması gerektiğini, bu hali ile uyarlamanın koşullarının oluşmamış bulunduğunu ve tarafların edimleri arasındaki dengenin aşırı derecede açık ve objektif bir şekilde bozulmamış olması nedenleri ile hukuki dayanaktan yoksun davanın reddinin gerektiğini, yapılan açıklamalar çerçevesinde haksız, hukuka aykırı, usule, yasaya ve yerleşik Yargıtay içtihatlarına aykırı davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE :
Dava, davacı ile davalı banka arasında yapılmış olan 07/11/2012, 07/12/2012 ve 27/03/2013 tarihli dövize endeksli ticari kredi sözleşmelerinin uyarlanması istemine ilişkin olup BK.’nun 138. Maddesine dayanmaktadır.
Tarafların tüm delilleri celp olunarak dava dosyası ve taraflara ait yasal defter kayıt dayanak belgeler üzerinde uzman bilirkişi heyeti aracılığıyla kök ve ek raporlar alınmıştır. Alınan raporların birbiri ile uyumlu dosyadaki verilere uygun ve denetime açık bulunduğu anlaşılmakla hükme esas alınmıştır.
Davacı firmaya ………….. Teşvik Uygulama ve Yabancı Sermaya Genel Müdürlüğü tarafından Perlit üretimi için verilen 23/10/2012 tarihli 797.754,00 USD tutarlı makine ekipmanı yatırımı teşvik belgesi kapsamında davalı bankanın İstanbul Kadıköy Şubesinden kullandığı kredilerinin faiz tutarlarının teşvik belgesi kapsamında Bakanlık tarafından teşvik amacı ile kredilerin kullandırıldığı tarihteki …….. lik sabit kur üzerinden ödendiği, davacının………. Şubesinden 07/11/2012 tarihinde ……………………… tarihinde de …………tutarlarında taksitli ticari krediler kullandığı, kullandırılan bu kredilere ilişkin olarak taraflar arasında 03/08/2012 tarihli ……………… tutarında Genel Kredi Sözleşmesi imzalandığı anlaşılmaktadır. davacı firmaya…….Teşvik Uygulama ve Yabancı Sermaya Genel Müdürlüğü tarafından ………. maddesi üretimi için verilmiş bulunan 23/10/2012 tarih ………….. tutarlı makine ekipmanı yatırımı teşvik belgesinin tahsis edilerek bu makinaların temininde kullanılacak kredi için de ……… üzerinden ……. kur üzerinden faiz desteğinin sağlandığı, teşvik belgesinde de herhangi bir ihracat taahhüdünün görülmediğini, davacının davalı bankaya müracaatla teşvik belgesindeki faiz desteği ve KDV istisnasını değerlendirmek üzere taksitli ticari kredi kullanma talebinde bulunduğu ve bu talebinin de teşvik belgesi kapsamında kredi kullandırılarak TL hesabına geçilmesini ve aynı kurdan …….. dövize çevrilerek kredinin kullandırılması için 3 ayrı dilim kredi için ayrı ayrı talep dilekçesi verdiğini, 3 ayrı dilim kredinin taksit tabloları ve geri ödenen tutarların incelenmesinde; 07/11/2012 tarihli …………. bedelli 6 ayda bir taksit ödemeli kredi için davacı tarafından yapılan ödemelerden sonra 23/12/2014 tarihinde bakiye kalan ……………. ana para ve buna işleyecek faiz miktarına dava tarihinden itibaren 07/12/2012 tarihli ……. bedelli 6 ayda bir taksit ödemeli kredi için davacı tarafından yapılan ödemelerden sonra 07/06/2015 tarihinde bakiye kalan ………. ana para borcu ve buna işleyecek faiz meblağına dava tarihinden itibaren, 27/03/2013 tarihli ……… bedelli ve her ay taksitlerle geri ödemeli kredi için davacı tarafından yapılan ödemelerden sonra 27/09/2015 tarihinde bakiye kalan ….. ana para borcu ve buna işleyecek faiz meblağına dava tarihinden itibaren uyarlama yapılması istenilmektedir. Davacı firma tarafından kur artışının kredi kullanım tarihinden dava tarihine kadar % 75 oranın da olduğunu ve bunun beklenmeyen ve tahmin edilemez bir sonuç olarak gerçekleştiğini beyanla uyarlama koşullarının gerçekleştiğini iddia ederken, davalı banka ise davacının krediyi TL olarak kullanma imkanı varken, kendi serbest iradesiyle kendi karını düşünerek ve düşük faiz avantajını değerlendirmek için kur artışı riskini de bilerek, döviz bazında kredi kullanmasının kendi kusuru olduğunu, uyarlama yapılabilmesi için beklenmeyen bir halin ortaya çıkması ve bunda da uyarlama isteyenin kusurunun bulunmaması gerektiğini, bu hali ile uyarlamanın koşullarının oluşmadığını ve tarafların edimleri arasında dengenin aşırı derecede açık ve objektif bir şekilde bozulmamış olması nedeniyle hukuki dayanakta yoksun davanın reddini belirterek emsal bir davada verilmiş Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 12/11/2014 tarih 2014/13 – 1614 Esas ve 2014/900 sayılı kararının bu görüşlerini desteklediğini belirterek davanın reddini talep etmiştir.
Mahkememizce alınan uzman bilirkişi heyeti raporunda özetle; ………….. tarafından çıkartılmış ve halen yürürlükte bulunan Döviz Kredileri Tebliği uyarınca döviz kredilerinin ihracatın ve ithalatın finansmanında kullandırılan krediler olduğu, yani ihracat döviz kredisi banka tarafından bir firmaya kullandırıldığında bu döviz kredisi karşılığında en az kullandırılan döviz cinsi kadar ihracatın yurt dışına yapılarak süresi içerisinde ( 1 yıl ) bu tutarda ihracata ilişkin dövizin yurda getirilerek bozdurulması taahhüdünü içerdiği, dolayısıyla ihracat döviz kredisi kullanan bir firmanın kur farkından etkilenmesinin mümkün olmadığını, çünkü gelen dövizin o günkü kurla riske mahsubu sonucu kapandığı, ithalatın finansmanı için kullandırılan döviz kredilerinde ise kur riskinin bulunduğu, çünkü ithalata ilişkin vesaik ………………… geldiğinde banka malın gümrükten çekilebilmesi için yurt dışına döviz transferini yaparak müşterisini ithalat tutarı kadar kredilendirdiğini, oysa somut uyuşmazlıkta, bir ihracat veya ithalat döviz kredisi kullanımının söz konusu olmadığını, dolayısıyla davacı firmanın davalı ………’den kullanmış olduğu ……. endeksli kredilerin bir döviz kredisi değil TL kredileri olduğu, bankacılık literatüründe döviz endeksli kredilerin TL kredi olarak adlandırıldığını zaten kredi sözleşmesinin de TL üzerinden yapılmış bulunduğunun görüldüğünü, uyarlama koşullarının oluşup oluşmadığının tespiti için davacı firmanın ve günümüzde döviz kredisi kullanan firmaların kur risklerinin değerlendirilmesi gerektiğini, davacı firmanın gelir gider tablosuna göre kambiyo zararlarının bir önceki yıllara nazaran 2014 yılında 703.368,24 TL ye 2015 yılında ise 1.768.630,73 TL ye yükseldiğini, eğer davacı firmanın ihracat döviz kredisi kullanmış olsaydı kur farkından doğan böyle bir zarardan söz edilemeyeceğini oysa davacının TL kredi kullanımı yerine kendi istemi ile dövize endeksli TL kredi kullanmayı tercih ettiğini ve kur artışından doğan zararını da kar/zarar tablosuna yansıtmak zorunda kaldığını, bu zaman diliminde Türkiye’de döviz geliri olmadığı halde döviz üzerinden kredi kullanan firmaların durumunun hemen hemen davacı firma ile aynı olduğunu, Türkiye’deki şirketlerin net döviz borçlarının 2010 yılında ………….. iken bu tutarın 2015 yılında ……………… tutara, 2016 yılında 10 ay itibarıyla ………….. tutarına yükseldiğini, bu durumda 2016 yılı sonu itibarıyla ticari firmaların 212 milyar dolar net döviz açığı bulunduğunu ve bu açığın firma bilançolarını olumsuz olarak etkilediğini, bu durumu izole etmek için hükümetin yeni bir model geliştirerek firmaların döviz borcu için yüzde yüz ya da yüzde elli oranlarında kademeli olarak opsiyon piyasalarına girmesini sağlayarak türev ürünler ile döviz veya emtia üzerine yapılan opsiyonel işlemler yapmalarına olanak sağlayan iki yönlü bir çalışma gerçekleştirdiğini ve hangi firma için hangi modelin uygulanabilirliğinin tespit edileceği bir sistemin geliştirmeye çalışıldığını, öte yandan firmaların bilançolarının bu kadar kötü gözükmesinin diğer bir nedenin enflasyon düzeltmesi ile kur farklarının zamana yayılması konusunun son yıllarda hayata geçirilememisi olduğunu, en son enflasyon düzeltmesinin 2004 yılında yapıldığını ve bugüne kadar yeni bir enflasyon düzeltmesi yapılarak kur farkları müteakip yıllara yayılamadığı için döviz geliri olmayan ancak döviz üzerinden kredi kullanan firma bilançoları döviz borçları için henüz realize olmamış kur farklarının da yıl sonundaki kurdan değerlendirilerek her yıl sonu kur farklarının borç yazılması nedeniyle sürekli zarar göstermekte ve bu firmaların yeni kredi almaları da bu bilançolar nedeniyle mümkün olmadığını, dalgalı kur sistemi içerisinde dövize endeksli kredi kullanan bir firmanın kur farkından etkilenebileceğini önceden tahmin etmesi gerektiğini, kurun artmayacağının garantisi olmadığını, günümüzde döviz kurlarının küresel koşullardan etkilendiğini, davacı firmanın kredi kullandığı 2012-2017 yılları arasında mücbir sebep sayılabilecek bir deprem ve afet hali, savaş ve büyük bir ekonomik krizin yaşanmadığını, kurların ekonomik koşullara göre arttığı oranda gerileyebildiği, faiz oranının düşük olması cazibesine kapılarak ve kur riskini alarak dövize endeksli kredi kullanan firmaların bu riski taşımak zorunda kaldığını, kur farkı sorununun Türkiye’de döviz geliri olmayıp döviz borcu bulunan tüm firmaların ortak sorunu olduğu, taraflar arasındaki sözleşmenin TL üzerinden yapılmış ve kullanılan kredilerde döviz endeksli TL krediler olması nedeniyle sözleşmenin uyarlanmasının da zaten söz konusu olmayacağı, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 12/11/2014 tarih 2014/13-1614 Esas ve 2014/900 sayılı kararında açıklandığı üzere işbu davada da öngörülmezlik unsurunun oluşmadığı bildirilmiştir.
Yapılan yargılama sonucunda dosya kapsamındaki delillere ve alınan bilirkişi raporuna göre davacı firmanın itirazi kayıt koymadan dava tarihine kadar dövize endeksli kredilerin taksitlerini muntazaman ödediği, dolayısıyla bakiye borç tutarlarının kur farklarını da üstlenmiş olduğu, taraflar arasındaki sözleşmesini TL üzerinden yapılmış ve kullanılan kredilerde döviz endeksi TL krediler olması nedeni ile sözleşmenin uyarlanmasının mümkün olmadığı gibi yukarıda da açıklandığı üzere işbu davada öngörülmezlik unsurunun da oluşmadığı vicdani kanaate varılarak aşağıdaki şekilde davanın reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM :Yukarıda gerekçesi ayrıntılı açıklandığı üzere
1-Davanın REDDİNE
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesaplanan 35,90 TL harcın dava açılırken peşin olarak yatırılan 899,99 TL den mahsubu ile fazla yatan 864,09 TL nin talep halinde ve karar kesinleştiğinde davacıya iadesine
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan ……….. uyarınca hesaplanan 6.147,00 TL nin davacıdan alınarak davalıya verilmesine
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına
5-Artan gider avansın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya yada ahzu kabza yetkili vekillerine iadesine,
Dair, davacı vekili ve davalı vekilinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde mahkememize veya mahkememize gönderilmek üzere bulunulan yer yada başka bir yer Asliye Ticaret Mahkemesine verilecek bir dilekçe ile başvurmak ve istinaf harç ve masraflarını karşılamak koşulu ile İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’ne istinaf yolunun açık olduğu, istinaf dilekçesinde istinaf edilen hususlar ile nedenlerinin belirtilmesinin gerektiği, süresi içerisinde kararın istinaf edilmemesi halinde hükmün kesinleşeceği ve infaz edilebileceği açıklanmak suretiyle verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.