Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 8. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/62 E. 2023/354 K. 10.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO:2022/62
KARAR NO:2023/354
ASIL VE BİRLEŞEN DAVADA
BİRLEŞEN DAVA:—–Sayılı dava dosyası
ASIL VE BİRLEŞEN DAVA :İtirazın İptali (Ödünç Verme Sözleşmesinden Kaynaklanan)
ASIL VE BİRLEŞEN DOSYA DAVA TARİHİ: 28/01/2022
KARAR TARİHİ:10/05/2023

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Ödünç Verme Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:Davacı vekili asıl davada dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin davalıya——tutarı borç olarak gönderdiğini, parayı geri istemesine rağmen davalı tarafça müvekkiline ödeme yapılmadığını, bu nedenle davalıya ihtarname göndererek TBK 387 maddesi uyarınca borcu muaccel hale getirdiklerini, sonuç alamadıklarını bunun üzerine icra takibi başlattıklarını, davalının itirazında dekonta ve dekont açıklamasına itiraz etmediğini, dekonttaki açıklama görülmesine rağmen icra takibine kadar davalının sessiz kaldığını, bunun paranın borç olarak verildiğinin açık kanıtı olduğunu, aksini ispat yükünün davalıya ait olduğunu belirterek davalının takibe itirazının iptali ile takibin devamına ve davalının %20’den aşağı olmamak üzere inkar tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacı vekili birleşen davada dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin——-hesabından işlem açıklamasına “borç olarak verilen” şeklinde belirterek —- borç gönderdiğini, davalıdan borç olarak verilen paranın defalarca istendiğini ancak bir sonuç alınamadığını, davalıya———tarihli ihtarın gönderildiğini, ihtarla birlikte borcun muaccel hale geldiğini, alacağın tahsili için davalı hakkında——– sayılı dosyası ile ilamsız icra takibi başlatıldığını, davalının kötü niyetli olarak borca ve ferilerine itiraz ettiğini, davalının borcu kabul etmediğini, ancak dekont yada dekont açıklamasına itiraz etmediğini, davalının sürekli sermaye-şirket bölünmesine gittiğini, sermayesini farklı şirketlere aktardığını belirterek davalının itirazının iptali ile takibin devamına, alacağın %20’sinden az olmamak üzere davalının icra inkar tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

SAVUNMA:Davalı vekili asıl davada cevap dilekçesinde özetle; öncelikle alacağı kabul anlamına gelmemek kaydıyla davacı iddiasının TBK 387 maddesine dayalı olması karşısında alacağın zaman aşımına uğradığını, söz konusu dekontta belirtilen bedelin ödünç olarak verilmediğini, taraflar arasındaki ticari sözleşme kapsamında ödenmesi gereken bedele karşılık olduğunu, yine borcu kabul anlamına gelmemekle birlikte TBK 389 maddesi hükmü uyarınca alacağın zaman aşımına uğradığını, davacının takibe dayanak yaptığı ihtarnamenin dekontta belirtilen bedele ilişkin muacceliyet içermediğini, bu nedenle davanın hukuki yarar yokluğundan da reddi gerektiğini, söz konusu ihtarnamede davacının müvekkili ile olan ticari iş gereği tutulan cari hesaptan doğan borçtan bahsettiğini, ihtarnamenin ödenen bedelin borç olarak verilmediğini ticari iş kapsamında ödendiğini ortaya koyduğunu, müvekkili ile davacı arasında —— tarihli gayrımenkul satış vaadi sözleşmesi ve —– tarihli taahhütname uyarınca ticari ilişki bulunduğunu, davacının bu sözleşmeler uyarınca müvekkilinin yapımını ve satışını üstlendiği —— bedel karşılığı taşınmaz satın aldığını, davacının ————-imzaladığını, davacının borç olarak gönderdiğini iddia ettiği bedelin aslen bu sözleşmeler kapsamında ödenmesi gereken bedel olup davacının kötü niyetli olarak dekonta borç olarak verilen açıklamasını yazdığını, davacının satış sözleşmeleri kapsamında halen ödemediği tutarlar yönünden gerek müvekkili gerekse —-tarafından davacı hakkında icra takipleri başlatıldığını, davacının müvekkili ve ———zaman zaman gerek şahıslar gerekse kendi adına olmak üzere bir kısım ödemeler yaptığını ancak hali hazırda eksik ödeme olduğunu, takibe konu edilen tutarın büyük bir bedel olup bu kadar uzun süre zarfında davacının sessiz kalmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, ödemenin sözleşme kapsamında olduğunun davacı tarafça da bilindiğini, davacının borç olarak verdiği para için herhangi bir bildirimde bulunmadığını, yine davacının bir başka dekont içinde —— esas sayılı dosyasında dava açtığını, bu davanın konusunun da ——— tarihli dekont ve yine aynı ihtarname olduğunu, 3 ay ara ile gönderilen büyük bedeller karşılığı borç verildiği iddia edilmesine rağmen bununla ilgili herhangi bir mail ya da benzeri belge sunulmadığını, ispat yükünün davacı tarafta olduğunu, ihtarname ve dekont dikkate alındığında bedelin borç olarak gönderildiğine ilişkin karine oluşmadığını, davacının İcra Hukuk Mahkemesinde de itirazın kaldırılması için dava açtığını, sonrasında itirazın iptali davası açmasının doğru olmadığını, davacının iyi niyetli olmadığını gösterdiğini belirterek davanın reddini aynı zamanda kötü niyet tazminatına hükmedilmesini savunmuştur.Davalı vekili birleşen davada cevap dilekçesinde özetle;öncelikle alacağı kabul anlamına gelmemek kaydıyla davacının iddiasının TBK 387 maddesine dayalı olması karşısında alacağın zaman aşımına uğradığını, söz konusu dekontta belirtilen bedelin ödünç olarak verilmeyip taraflar arasındaki ticari sözleşme kapsamında ödenmesi gereken bedele karşılık olduğunu, bir an için davacının iddiası kapsamında değerlendirildiğinde de TBK 389 maddesi hükmü uyarınca alacağın zaman aşımına uğradığını, davacının takibe dayanak yaptığı ihtarnamenin dekontta belirtilen bedele ilişkin muacceliyeti içermediğini, bu nedenle davanın hukuki yarar yokluğundan reddi gerektiğini, söz konusu ihtarnamede davacının taraflar arasındaki ticari iş gereği tutulan cari hesaptan doğan borçtan bahsettiğini, ihtarnamenin ödenen bedelin borç olarak verilmediğini ticari iş kapsamında ödendiğini ortaya koyduğunu, taraflar arasında —– tarihli gayrımenkul satış vaadi sözleşmesi ve—- tarihli taahhütname uyarınca ticari ilişki bulunduğunu, davacının bu sözleşmeler uyarınca müvekkilinin yapımını ve satışını üstlendiği —– bedel karşılığı taşınmaz satın aldığını, davacının ———imzaladığını, davacının borç olarak gönderdiğini iddia ettiği bedelin aslen bu sözleşmeler kapsamında ödenmesi gereken bedel olup davacının kötü niyetli olarak dekonta ” borç tutarı olarak gönderilen tutar” açıklamasını yazdığını, davacının satış sözleşmeleri kapsamında halen ödemediği tutarlar yönünden gerek müvekkili gerekse —- tarafından davacı hakkında icra takipleri başlatıldığını, davacının gerek müvekkiline gerekse ——- zaman zaman şahıslar ve yine kendisi adına bir kısım ödemeler yaptığını ancak hali hazırda eksik ödeme olup bu hususta ayrıca dava açılacağını, takibe konu edilen tutarın büyük bir bedel olup bu kadar uzun süre zarfında davacının sessiz kalmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, ödemenin sözleşme kapsamında olduğunun davacı tarafça da bilindiğini, davacının borç olarak verdiği para için herhangi bir bildirimde bulunmadığını, yine davacının bir başka dekont içinde mahkemenin —sayılı dosyasında dava açtığını, bu davanın konusunun da —— dekont ve yine aynı ihtarname olduğunu, 3 ay ara ile gönderilen büyük bedeller karşılığı borç verildiği iddia edilmesine rağmen bununla ilgili herhangi bir mail ya da benzeri belge sunulmadığını, ispat yükünün davacı tarafta olduğunu, ihtarname ve dekont dikkate alındığında bedelin borç olarak gönderildiğine ilişkin karine oluşmadığını, davacının İcra Hukuk Mahkemesinde de itirazın kaldırılması için dava açtığını, sonrasında itirazın iptali davası açmasının doğru olmadığını, davacının iyi niyetli olmadığını gösterdiğini belirterek davanın reddini savunmuş aynı zamanda kötü niyet tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.

İNCELEME ve GEREKÇE:Dava ve birleşen dava hukuki niteliği itibariyle İİK. 67 maddesinde düzenlenen itirazın iptali davalarıdır. Dava ve birleşen davada davacı taraf davalıya ——- şeklinde borç olarak gönderildiğini, paranın geri istenmiş olmasına rağmen davalı tarafça ödeme yapılmadığını, bu nedenle davalıya ihtarname gönderilerek TBK 387 maddesi uyarınca borcun muaccel hale getirildiğini, sonuç alınamayınca da icra takibine girişildiğini, davalının borca itirazında dekonta ve dekont açıklamasına itiraz etmediğini, dekonttaki açıklama görülmesine rağmen icra takibine kadar davalının sessiz kalmış olmasının da paranın borç olarak verildiğinin açık kanıtı olduğunu, aksini ispat yükünün davalıya ait olduğunu belirterek davalının hakkında başlatılan her iki takibe yönelik itirazlarının iptali ile takiplerin devamına ve davalının %20’den aşağı olmamak üzere inkar tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiş, davalı taraf sunduğu cevap dilekçelerinde öncelikle alacağı kabul anlamına gelmemek kaydıyla davacı iddiasının TBK 387 maddesine dayalı olması karşısında alacağın zaman aşımına uğradığını, söz konusu dekontlarda belirtilen bedelin ödünç olarak verilmeyip taraflar arasındaki ticari sözleşme kapsamında ödenmesi gereken bedele karşılık olduğunu, bir an için davacının iddiası kapsamında değerlendirildiğinde de TBK 389 maddesi hükmü uyarınca alacağın zaman aşımına uğradığını, davacının takibe dayanak yaptığı ihtarnamenin dekontlarda belirtilen bedele ilişkin muacceliyet içermediğini, bu nedenle davanın hukuki yarar yokluğundan reddi gerektiğini, söz konusu ihtarnamede davacının taraflar arasındaki ticari iş gereği tutulan cari hesaptan doğan borçtan bahsettiğini, ihtarnamenin ödenen bedelin borç olarak verilmediğini, ticari iş kapsamında ödendiğini ortaya koyduğunu, taraflar arasında ——- tarihli gayrımenkul satış vaadi sözleşmesi ve ——tarihli taahhütname uyarınca ticari ilişki bulunduğunu, davacının bu sözleşmeler uyarınca kendisinin yapımını ve satışını üstlendiği —– bedel karşılığı taşınmaz satın aldığını, davacının———— imzaladığını, davacının borç olarak gönderdiğini iddia ettiği tutarların aslen bu sözleşmeler kapsamında ödenmesi gereken bedel olup davacının kötü niyetli olarak dekontlara “borç olarak verilen”, ” borç tutarı olarak gönderilen” açıklamasını yazdığını, davacının satış sözleşmeleri kapsamında halen ödemediği tutarlar yönünden gerek kendileri gerekse ——tarafından davacı hakkında icra takipleri başlatıldığını, davacının gerek kendileri adına gerekse ——— zaman zaman gerek şahıslar gerekse davacı adına olmak üzere bir kısım ödemeler yaptığını ancak hali hazırda eksik ödeme olup bu hususta ayrıca dava açılacağını, takiplere konu edilen tutarların büyük bir bedel olup bu kadar uzun süre zarfında davacının sessiz kalmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, ödemenin sözleşme kapsamında olduğunun davacı tarafça da bilindiğini, davacının borç olarak verdiği para için herhangi bir bildirimde bulunmadığını, yine davacının bir başka dekont içinde mahkemenin ——– sayılı dosyasında dava açtığını, büyük bedeller karşılığı borç verildiği iddia edilmesine rağmen bununla ilgili herhangi bir mail ya da benzeri belge sunulmadığını, ispat yükünün davacı tarafta olduğunu, ihtarname ve dekontlar dikkate alındığında bedelin borç olarak gönderildiğine ilişkin karine oluşmadığını, davacının İcra Hukuk Mahkemesinde de itirazın kaldırılması için dava açtığını, sonrasında itirazın iptali davası açmasının doğru olmadığını, davacının iyi niyetli olmadığını gösterdiğini belirterek dava ve birleşen davanın reddini savunmuş aynı zamanda kötü niyet tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir. Davacı ,davalı ile aralarında davalının yüklenicisi olduğu —– satın alınması konusunda anlaşma bulunduğunu,———- daire satın aldığını, ancak davalının ekonomik sıkıntıda olduğunu ve inşaatı bitirememe riski olduğunu söylemesi üzerine inşaatın bir an önce bitirilmesi için karşı tarafa borç para verildiğini, davalı yana herhangi bir borcunun bulunmadığını, dekontlarda paranın borç olarak gönderildiğinin yazılı olduğunu ve verilen paranın iadesi defalarca istenmiş olmasına rağmen sonuç alınamadığını, gönderilen ihtarname uyarınca borcun muaccel hale gelmiş olup alacağın TBK 146 maddesi uyarınca 10 yıllık zaman aşımına tabi olduğunu, 389.maddenin ödünç verilen şeyin iadesine ilişkin zaman aşımı olmadığını ileri sürmüş, davalı davacının takip talebinde ticari faiz istediğini, borç olarak gönderilen bir para için ticari faiz talep edilemeyeceğini, dayanak ihtarnamede de ticari işten bahsedildiğini, sözleşmeler kapsamında davacının halen borcu bulunduğunu, varolan sözleşme kapsamında davacının ödemesi gereken bir tutar varken borç para istenmesinin hayatın olağan akışına tamamen aykırı olduğunu, zaten alacaklı oldukları bir firmadan borç para istenemeyeceğini, aksi iddianın TMK 2.ye aykırılık teşkil ettiğini, dayanak dekontlardaki açıklama uyarınca davacının ispat yükünün yer değiştirdiği iddiasının da doğru olmadığını savunmuştur.Dilekçeler aşaması tamamlanmakla heriki dava dosyası yönünden yargılamanın ön inceleme safhası tamamlanmış tarafların sulh olma imkanı bulunmadığından uyuşmazlık noktaları belirlenerek tahkikat aşamasına geçilip deliller toplanarak bilirkişi raporu alınmak suretiyle sonuca gidilmiştir.Asıl davaya konu ——— sayılı takip dosyasında davacının davalı hakkında ilamsız icra takibi başlattığı , ödeme emrinin tebliğ ile davalının süresinde takibe itiraz ettiği, itiraz dilekçesinin davacı tarafa tebliğ edilmediği, mahkememizde açılan davanın süresinde olduğu anlaşılmıştır.Davacı tarafça takip dayanağı olarak —— yevmiye nolu ihtarnamesinin gösterildiği tespit edilmiştir. Takipte talep edilen toplam tutar —— olduğu halde dava dilekçesinde dava değerinin ——- olarak gösterildiği, bu tutar üzerinden harç yatırılmak suretiyle dava açıldığı, bu tutarın takipteki asıl alacak miktarına tekabül ettiği, takipte asıl alacak yanı sıra —- işlemiş faiz talebinde bulunulduğu, davacının da açtığı davada sonuç talebinin davalının takibe itirazının iptaline yönelik olduğu anlaşılmış davacı tarafça eksik peşin harç tamamlanmıştır.
Birleşen davaya konu ——- sayılı takip dosyasında davacının davalı hakkında ilamsız icra takibi başlattığı , ödeme emrinin tebliğ ile davalının süresinde takibe itiraz ettiği, itiraz dilekçesinin davacı tarafa tebliğ edilmediği, mahkememizde açılan davanın süresinde olduğu anlaşılmıştır. Davacı tarafça takip dayanağı olarak——- tutarlı banka dekontu ile ——–yevmiye nolu ihtarnamesinin gösterildiği tespit edilmiştir. Takipte talep edilen toplam tutar 25.594.315,07 TL olduğu halde dava dilekçesinde dava değerinin 15.000.000,00 TL olarak gösterildiği, bu tutar üzerinden harç yatırılmak suretiyle dava açıldığı, bu tutarın takipteki asıl alacak miktarına tekabül ettiği, takipte asıl alacak yanı sıra ——- işlemiş faiz talebinde bulunulduğu, davacının da açtığı davada sonuç talebini davalının takibe itirazının iptaline yönelik olduğunu açıkladığı anlaşılmakla birleşen dava yönünden de eksik peşin harç tamamlattırılmıştır.Davacı her iki davaya konu ödemenin ödünç olarak yapıldığını ileri sürmekte davalı ise taraflar arasındaki ticari ilişki kapsamında ödeme yapıldığını paranın borç olarak gönderilmediğini savunmakta olup aksinin kabulü halinde de zamanaşımı definde bulunmuş davaların TBK 389 maddesi uyarınca reddi gerektiğini bildirmiştir.TBK’nın 389. maddesinde, “Ödünç alanın, ödünç konusunu teslimine ve ödünç vereninde, bu şeyin teslim alınmasına ilişkin istemleri diğer tarafın bu konuda temerrüde düşmesinden başlayarak ——–ayın geçmesiyle zamanaşımına uğrar.” düzenlemesi mevcuttur. Hemen belirtmek gerekirse, iş bu maddede yer alan 6 aylık zamanaşımı süresi, borç verilmesi taahhüt edilen şeyin, borç vermeyi kabul eden kimse tarafından borç alana verilmesi ve ödünç alacak kimsenin verilecek şeyi istememesi halinde uygulanır. Karz sözleşmesine dayanarak para veya misli bir şey vermiş olan kimsenin, o şeyin geriye verilmesi için açtığı davalar, TBK’nın 146. maddesi uyarınca 10 yıllık zamanaşımına tabidir. Somut olayda, davalar borç olarak verilen paranın geriye verilmesi istemine ilişkin olduğuna göre, dava tarihleri itibariyle 10 yıllık zamanaşımı süresi dolmadığından davalının her iki davaya yönelik zamanaşımı itirazları reddedilerek yargılamaya devam olunmuştur.
Davalı yanın bir diğer itirazı ise davacının takibe dayanak yaptığı ihtarnamenin dekontlarda belirtilen bedele ilişkin muacceliyet içermediği, bu nedenle davanın hukuki yarar yokluğundan reddi gerektiği, söz konusu ihtarnamede davacının taraflar arasındaki ticari iş gereği tutulan cari hesaptan doğan borçtan bahsettiği, ihtarnamenin ödenen bedelin borç olarak verilmediğini, ticari iş kapsamında ödendiğini ortaya koyduğu yönündedir. Davacı muacceliyet konusunda ———– nolu ihtarnamesine dayanmıştır. Bu ihtarname ile davacı davalı ile yürütmekte oldukları ticari iş gereği tutulan cari hesaptan kaynaklanan 26.260.159,56 TL alacağın davalı tarafça ödenmesini davalıya ihtar etmiş olup ekinde bir adet cari hesap ekstresi olduğu görülmüştür. Mahkememizde açılan davalar, ödünç ilişkisine dayalı itirazın iptali istemine ilişkindir. Davacı tarafından davalıya “borç olarak” kaydıyla yapılan havale tarihleri itibariyle yürürlükte bulunan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun ise 392. maddesi gereğince, ödüncün geri verilmesi konusunda belirli bir ödeme günü, ihbar süresi belirlenmemiş veya istenildiği zaman muaccel olacağı kararlaştırılmamış ise ödünce konu paranın ilk istemden başlayarak altı hafta içinde geri verilmesi gerekir. Yani, madde metninde yazılı hususlar söz konusu değilse ödünç alan, ilk istemden başlayarak altı hafta geçmedikçe ödüncü geri vermekle yükümlü olmayacaktır. Dolayısıyla, davacı iade talebinde bulunmadan yahut bulunup da altı hafta beklemeden takibe geçemeyecek, bu şekilde başlatılan takip usul ve yasaya uygun olmayacak açılan itirazın iptali davalarının reddine karar verilmesi gerekecektir.Somut olaya dönüldüğünde ise taraflar arasında ödünç ilişkisinin varlığının kabulü halinde davacı muacceliyet koşulu için ihtarnameye dayandığından dekont ödemelerinin ihtar eki cari hesap içinde yer alıp almadığının bilirkişi incelemesi yapılmasından sonra değerlendirilmesine karar verilmiştir.
Taraflar arasındaki bir diğer ihtilaf ise dava konusu havalelerin hangi amaçla gönderildiği noktasındadır. Medeni Kanun’un 6. maddesi gereğince, herkes iddiasını ispatla yükümlü olup, davacı, davalıya ödünç verdiğini yasal delillerle kanıtlamak zorundadır. Davacı, davalıya borç para verdiğini ileri sürmüş, davalı ise bu paraların taraflar arasındaki ticari ilişki kapsamında yapılan ödemeler olup borç olarak gönderilmediğini savunmuştur. Davalı bu şekilde, karşı tarafın ileri sürdüğü maddi vakıanın varlığını (havale ile para gönderildiğini) kabul etmekle birlikte, onun hukuki niteliğinin (vasfının), ileri sürülenden başka olduğunu bildirmek suretiyle gerekçeli inkarda (vasıflı ikrar) bulunmuştur. Öğreti ve uygulamada kabul edildiği üzere vasıflı ikrar (gerekçeli inkar), bölünemeyen ikrarlardan olduğundan bu durumda ispat yükü değişmeyecektir. Başka bir ifade ile ispat yükü yine davacıdadır.
——— sayılı kararında ve yerleşik içtihatlarında kabul edildiği üzere havale, kural olarak bir ödeme vasıtasıdır. Başka bir ifade ile havalenin, mevcut bir borcun ödenmesi amacıyla yapıldığı yolunda yasal bir karine mevcuttur. Bu yasal karinenin aksini (havalenin borcun ödenmesinden başka bir amaçla yapıldığını) havaleyi gönderen tarafın ispat etmesi gerekir. Bu bağlamda, havale dekontunda yazılı ibarelerin, havalenin ödünç amacıyla yapıldığını ispatlamaya yönelik olması gerekir.Somut olayda davacı, davalıya gönderdiği iki adet ödeme dekontunda yazılı bulunan “borç olarak verilen/borç tutarı olarak gönderilen” açıklamaları ile bu havalelerin ödünç amacıyla yapıldığını ispatlamış olup davacı iddiasını ispat ettiğine göre, borçlu olmadığı ya da borcun söndürüldüğü konusundaki ispat yükü davalıya ait olacaktır. Davalı taraf tarafların ticari defterlerine delil olarak dayanmış olduğundan dava ve birleşen davaya konu edilen iki ayrı takip dosyasının konusu ödemeler, iddia ve savunmalar kapsamında değerlendirilip iki tarafın ——– yılları (bu yıllar dahil) ticari defter ve dayanak kayıtları üzerinde inceleme yapılarak davacının dava ve birleşen davaya konu takip tarihleri itibariyle davalıdan alacaklı olup olmadığı, varsa miktarı, davacı ve davalı arasında varlığı kabul edilen sözleşme ilişkisi içinde dekont ile yapılan ödemelerin davacının sözleşme bedeline mahsuben yaptığı ödeme mi yoksa sözleşme bedelinden hariç olarak davacının davalıya borç olarak verdiği tutarlar mı olduğunun her iki taraf ticari defter ve dayanak kayıtları karşılaştırılıp taraflarca ne şekilde kayıt altına alındığının tespiti, halen davacının dayanak sözleşme nedeniyle davalıya borcunun bulunup bulunmadığının belirlenmesi yönünden mahkememizce re’sen seçilen bilirkişi heyetinden rapor alınmasına karar verilmiş iki tarafın ticari defter ve dayanakları incelenmek suretiyle hazırlanan bilirkişi raporunda,davacı şirketin ticari defterleri üzerinde yapılan incelemelerde, alacak talebine konu — —- tutarındaki iki ödemenin davalı şirketin cari hesabının takip edildiği —- cari kartında kayıtlı olduğunun görüldüğü, iddia edildiği şekilde avans hesabında takip edilmediği cari hesap ilişkisi kapsamında Satıcılar hesabında ödemelerin kayıtlı olduğu, iki tarafın ————- yılları (bu yıllar dahil) ticari defter ve dayanak kayıtları üzerinde yapılan inceleme ile davacının 28.01.2022 dava ve birleşen davaya konu takip tarihleri itibariyle davalıdan alacaklı bulunmadığı, davacı ve davalı arasında varlığı kabul edilen sözleşme ilişkisi içinde dekont ile yapılan ödemelerin davacının sözleşme bedeline mahsuben yaptığı ödeme olduğu her iki taraf ticari defter ve dayanak kayıtlarında davacının iddia ettiği şekilde yapılan ödemeleri avans vb. başkaca hesaplarda takip etmediğinin açıkça görüldüğü, karşılaştırılan cari hesapların incelenmesinde taraflarca cari hesap ilişkisi çerçevesinde ödemelerin, alım, satımların ———— Alıcılar hesabında takip edildiği, bizzat davacının kendi ticari defter kayıtlarına göre de söz konusu ödemelerin taraflar arasındaki akdi ilişkiden kaynaklı cari hesap ilişkisine istinaden yapıldığı bu durum karşısında, bizzat davacının ihtarnamede yer alan kendi beyanları ve ticari defter kayıtları ile söz konusu karinenin aksinin ispat edildiğinin kabul edilebileceği ya da, başlangıçta borç olarak verilmişse de sonradan tarafların “eylemli (fiili) anlaşmaları” ile davalının davacıdan olan cari hesap alacağına mahsup edildiğinin (tarafların bu hususta örtülü olarak anlaştıklarının) kabul edilebileceği; dolayısıyla da davacının davalıdan takip tarihi itibariyle iddia ve talep ettiği gibi bir alacağının bulunmadığının kabul edilebileceği sonucuna varıldığı görülmüştür.Yürütülen yargılama, taraf iddia ve savunmaları kapsamında toplanan deliller, alınan bilirkişi raporu ile davacının davalarına dayanak yaptığı dekontlardaki ödemelerin davalı tarafa borç olarak verilen para karşılığı değil davalı ile arasında var olan ticari ilişki nedeniyle cari hesaba mahsuben yaptığı ödemeler olduğu, taraflar arasında ödünç ilişkisi bulunmadığı, dosya kapsamında ileri sürülen iddialar uyarınca dekontlarda geçen ibarelerin aksini ispat yükü davalı tarafa ait olup bizzat davacı yanın defter kayıtlarıyla davalı savunmasının doğrulandığı, davacının kendi yasal defterlerinde davaya konu ödemeleri akdi ilişkiden kaynaklı cari hesap ilişkisine dayalı ödeme olarak kaydettiği dolayısıyla dava ve birleşen davaya konu takipler nedeniyle davalıdan alacaklı olmadığı sonucuna varılmış, taraflar arasında ödünç ilişkisi bulunmadığından TBK 392 maddesi kapsamında değerlendirme yapılmasını gerektiren bir durum da bulunmadığından, dava ve birleşen davanın reddine ,davacının her iki takip yönünden alacaklı olmadığı bir parayı davalıdan talep etmekte haksız ve kötü niyetli olduğu kabul edilerek davalı lehine kötü niyet tazminatına hükmedilmesine karar verilerek aşağıdaki hüküm kurulmuştur.

H Ü K Ü M:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Dava ve birleşen davanın reddine,
2-Asıl davada %20 oranında 2.009.079,45 TL ve birleşen davada %20 oranında 5.118.863,01 TL kötü niyet tazminatının davacıdan tahsili ile davalıya ödenmesine,
3-Asıl davada karar harcı peşin alındığından ayrıca harç alınmasına yer olmadığına,
4-Asıl davada davacı tarafça peşin olarak yatırılan 52.238,01 TL.harç ile tamamlama harcı olarak yatırılan 69.085,27 TL.harç toplamı 121.323,28 TL.den karar harcı 179,90 TL.nin mahsubu ile bakiye 121.143,38 TL.harcın karar kesinleştiğinde davacı tarafa iadesine,
5-Asıl davada davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
6-Asıl davada davalı tarafça yapılan yargılama gideri olmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
7-Asıl davada davalı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde geçerli A.A.Ü.T. deki esaslara göre belirlenen 338.453,97 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
8-Asıl davada 7155 sayılı Kanun ile 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’na eklenen 18/A maddesinin 13.fıkrası ve yürürlükte bulunan Arabuluculuk Ücret Tarifesi uyarınca Hazine tarafından karşılanan 780,00 TL arabuluculuk ücretinin davacıdan tahsili ile hazine adına irad kaydına,
9-Asıl davada davacı ve davalı tarafından dosyaya yatırılan ve sarf edilmeyen gider avansının karar kesinleştiğinde davacı ve davalı tarafa iadesine,
10-Birleşen davada karar harcı peşin alındığından ayrıca harç alınmasına yer olmadığına,
11-Birleşen davada davacı tarafça peşin olarak yatırılan 128.190,92 TL.harç ile tamamlama harcı olarak yatırılan 180.924,41 TL.harç toplamı 309.115,33 TL.den karar harcı 179,90 TL.nin mahsubu ile bakiye 308.935,43 TL.harcın karar kesinleştiğinde davacı tarafa iadesine,
12-Birleşen davada davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
13-Birleşen davada davalı tarafça yapılan yargılama gideri olmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
14-Birleşen davada davalı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde geçerli A.A.Ü.T. deki esaslara göre belirlenen 493.943,15 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
15- Birleşen davada 7155 sayılı Kanun ile 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’na eklenen 18/A maddesinin 13.fıkrası ve yürürlükte bulunan Arabuluculuk Ücret Tarifesi uyarınca Hazine tarafından karşılanan 780,00 TL arabuluculuk ücretinin davacıdan tahsili ile hazine adına irad kaydına,
16- Birleşen davada davacı tarafından dosyaya yatırılan ve sarf edilmeyen gider avansının karar kesinleştiğinde davacı tarafa iadesine,
HMK 345. Maddesi hükmü uyarınca kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içinde istinaf yolu açık olmak üzere dava ve birleşen dosya davacı vekili ile davalı vekilinin yüzlerine karşı oy birliğiyle verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.10/05/2023