Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 8. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/353 E. 2022/538 K. 29.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/353
KARAR NO : 2022/538

DAVA : Tazminat (Haksız Rekabetten Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 09/12/2015
KARAR TARİHİ : 29/06/2022

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Haksız Rekabetten Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
İDDİA : Davacı vekili dava dilekçesinde özetle;müvekkilinin —- yılından itibaren —– ve — iş kolunda faaliyet gösterdiğini, davalılardan .—- müvekkili —- kurucu ortaklarından olduğunu, diğer davalı ….—– daha önce müvekkilinde çalışan olduğunu, davalıların ——— daha sonra ———- yapan ————— kurduğu şirket olduğunu ve müvekkilinin bu şirketin ——— satıcısı olduğunu, davalılardan …———- hisselerini —- diğer davalı —– devrettiğini, daha sonra —–tarihinde şirketin ———değiştirdiklerini, ..—– müvekkili firmada—–tarihine kadar—– olarak çalıştığını, müvekkilinin ticari faaliyetinin azalarak yok olmasını ve piyasanın davalıların kurduğu şirkete yönelmesini sağlamak amaçlı olarak davalıların — ettiğini, müvekkilinin piyasada ——- markasıyla —— olduğunu, ancak davalıların aynı isimli firma kurarak ve müvekkili çalışanlarını kurdukları firmaya yönlendirerek ve piyasada ———- olarak her anlamda kendi kurdukları şirketin gösterilmesini sağlayarak müvekkilinin ticari hayatını sona erdirmek kastı ile hareket ettiklerini, müvekkili tarafından davalılara ihtarname gönderilerek isim hakkına vaki tecavüzün ve haksız rekabet eylemlerinin sona erdirilmesinin istendiğini, davalılar tarafından verilen cevabi ihtarname ile ———-marka olarak davalılardan … adına tescil edildiğini ve marka kullanım bedeli ödenerek taraflarınca kullanıldığının bildirildiğini,—- müvekkili ile tüm ilişkilerini sona erdirerek —- birlikte —– müvekkilinin —- yetkisinin sona erdiğine dair yazı gönderilmiş ve faaliyetin durdurulacağının bildirildiğini, —— bir şekilde müvekkilinin tüm ticari faaliyeti bitirilmek suretiyle hareket edildiğini, müvekkilinin piyasada satış yapmak sureti ile almış olduğu siparişlerin karşılığı olan —— tarafından müvekkiline teminden kaçınıldığını, aynı müşterilere davalıların kurduğu ——— mal satışı yapıldığını, davalıların tüm eylemlerinin haksız rekabet ihlalini oluşturduğunu, müvekkilinin—– iken bu tarihten dava tarihine kadar sıfır TL satış yaptığını belirterek davanın kabulü ile davalıların haksız rekabet teşkil edecek dava konusu eylem ve işlemlere son verilmesine, —————-unvanından çıkarılmasına, ————— İbaresinin başka hiç bir surette kullanılmamasına, şimdilik 1.000,00 TL maddi tazminat ile 300.000,00 TL manevi tazminatın davalılardan müşterek ve müteselsilen yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA : Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle;TTK 60. maddesi uyarınca açılan davanın zamanaşımına uğradığını, müvekkilleri tarafından haksız rekabet fiilinin söz konusu olmadığını, müvekkili şirketin —- olarak kurulduğunu, —- şartı aranan ihalelere —— ile ——kurucuların bilgisi dahilinde —– tarihinde müvekkili ——kurulduğunu, müvekkillerinden .— eski Ticaret Kanunu’nun ——- sağlayabilmek için—– hisselerin tamamının ….—- devredildiğini, davacı iddialarının gerçeği yansıtmadığını, müvekkilinin kuruluşundan itibaren —- kadar davacı şirketin —- satışını yapmakta olduğu ürünlerin —— olduğunu, davacının hiç bir zaman tek yetkili satıcı olmadığını, müvekkilinin —-satışı yaptığını, davacının ise aynı ürünlerin satışını yapmamakta ve tek bir firmadan ürün almadığını, davacı ile müvekkilinin faaliyet alanlarının farklı olduğunu, davacının—müvekkili şirkete bir kayma olmadığını, …—– müvekkili şirket ortağı hem de davacı şirkette—– çalıştığının davacı şirket tarafından bilinmemesinin beklenemeyeceğini, müvekkili ile davacı şirket arasında personel —- olmadığını,—– müvekkillerinden .——– — olduğunu ve —— nezdinde —— beri müvekkili adına kayıtlı olduğunu, müvekkili —-değişikliğinden davacının haberdar olduğunu, ünvan değişikliğinin davacı—-birlikte kararlaştırıldığını, iki şirket arasındaki ticari ilişkinin ünvan değişikliğinden sonra devam ettiğini, TTK 50. Maddesi uyarınca —- müvekkili adına tescilli olan markanın davacı tarafça kullanıldığını, müvekkili ile davacının —-ibaresi bulunan bir ürün satışı olmadığını, bu firmaların başka üreticilerin mallarını alıp satmakta olduklarını, aynı —- göstermeyen ve üzerinde —- yazılı olmayan müvekkillerin karıştırılma ihtimalinin olmadığını, ünvan değişikliğinden sonra müvekkilinin cirosunda yada müşterilerinde olağan dışı bir artışın söz konusu olmadığını, ünvan değişikliğinden önce de müvekkili şirketin cirosunun yüksek olduğunu, davacı şirketin düştüğü söylenen satışlarının ünvan benzerlikleri ile bir ilgisinin olmadığını, müvekkili ..—- davacı şirketten ayrıldıktan sonra—- gerek TTK açısından gerekse haksız rekabet yada rekabete aykırı bir davranış olarak değerlendirilemeyeceğini, manevi tazminat taleplerinin söz konusu olamayacağını, Türk Borçlar Kanunu uyarınca şahsın kendisine ait bir hakkın zedelenmesinin söz konusu olmadığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
İNCELEME ve GEREKÇE : Dava, hukuki niteliği itibari ile haksız rekabet ve unvana tecavüz iddialarına dayalı maddi ve manevi tazminat davasıdır. Davacı yan, davacı —–kurucu ortaklarından olan davalı …—- davacı şirket çalışanlarından olan ….—- şirketten ayrılıp davacı şirket ile aynı ismi taşıyan bir başka şirket kurarak zamanla şirket personelini, şirket müşterilerini ve davacı şirketin —– malzeme temin ettiği üretici firmayı davalı şirkete kaydırmak suretiyle davacı şirketin ticari faaliyetlerinin bitmesine neden olduklarını ileri sürmüştür. Bunun yanı sıra davalıların davacı şirketin unvanına da tecavüz ettiğini belirterek davanın kabulü ile davalının haksız rekabet teşkil edecek eylem ve işlerine son verilmesini,—-şirket unvanından çıkarılmasını, “—-” —- bir başka surette de kullanılmamasını, davalıların haksız rekabet oluşturan eylemlerinden ötürü davalıların müşterek ve müteselsilen sorumlu oldukları zararlardan dolayı fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1.000,00 TL maddi ve 300.000,00 TL manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte davalılardan tahsili yönünde karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar vekili süresinde sunduğu cevap dilekçesi ile öncelikle davanın TTK 60.maddesinde düzenlenen zaman aşımı süresi içinde açılmadığını, davacının ileri sürdüğü iddiaları 2 yıl kadar bir süredir bildiği ve bilebilecek durumda olduğunu, davacının unvan değişikliğinden haberdar olduğunu, ——– verdiğini, hiç bir itirazda bulunmadığını, bunun cari hesapta hesap hareketlerinden de görüleceğini, unvan değişikliği yapıldıktan sonra davacı tarafından düzenlenen davalı şirkete gönderilen faturalarda ve davalı şirket tarafından davacı şirket adına düzenlenen faturalarda da açıkça belli olduğunu, davacının iddialarının TTK 60.maddesi uyarınca zaman aşımına uğradığını, yine davalılardan ….—- davacı şirket çalışanı —- davacının bilgisi dahilinde —– tarihinde davalı şirketin yetkili ve tek ortağı olduğunu, davacının davalı şirketin unvanının değiştiğini bilmeme imkanının olmadığını, ..——— eylemlerinden haberdar olan davacının şu an için haksız rekabet iddialarını ileri sürmesinin kötüniyetli olup davalı … yönünden de TTK 60.maddesinde uyarınca taleplerin zaman aşımına uğradığını, davalı ….—–davalı şirketteki hisselerini 25/10/2013 tarihinde devrettiğini, davalı şirket ile bir ilgisinin kalmadığını, bu yüzden … yönünden de zaman aşımı itirazlarının bulunduğunu ileri sürmüştür. Bunun yanısıra; davacı ve davalı şirketin, davalı şirketin unvan değişikliği konusunda karşılıklı teatileri sonucu değişikliğin yapıldığını, davacının haksız rekabet olduğunu iddia ettiği fiilden en geç unvan değişikliği kararının alındığı 03/12/2013 tarihinde haberdar olduğunu, aradan geçen süre içinde davacının sessiz kaldığını, iki yıl sonra dava açılmasının hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğunu, davacının—– vermiş sayılması gerektiğini, ——–marka hakkının ——————— davalılardan … adına kayıtı olup, marka hakkını davacı şirkete kullandırdığını, ortada müvekkilleri tarafından işlenmiş bir haksız rekabet fiili olmadığını, davalı şirketin — dış ticareti ile iştigal ettiğini, davacı şirketin ise satışlarının iç piyasaya yönelik olduğunu ve bitmiş ürün olarak diyaliz malzemeleri satışı ile uğraştığını, dolayısıyla müşteri kayması olmasının mümkün olmadığını, davalı şirketin — —- kurulduğunu, davacı şirketin ise davalı şirket ortaklarının bilgisi dahilinde 12/05/2003 tarihinde — unvanı ile kurulduğunu, davalı şirketin kuruluşundan —-yılına kadar davacının—- olduğunu, davacının —- ürünlerini —–üzerinden alıp—-yaptığını,——– konumunda olduğunu, dolayısıyla davalı şirketin davacının—yetkisini ele geçirdiği iddiasının doğru olmadığını, davalının ham madde sattığını, davacı ile aynı ürünlerin satışını yapmadığını, iki şirket arasında — yaşanmadığını, — bir ürün olmadığını, bu ibareyi taşıyan bir ürün satışlarının bulunmadığını, iltibas yaratacak bir durumun söz konusu olmadığını, zira her iki şirketin hitap ettiği kitlenin bilinçli uzmanlık sahibi kullanıcı ve eğitim seviyesi yüksek olan bilgili tüketiciler olduğunu, davacının satışını yaptığı ürünlerin—-davacı ile olan— ilişkilerini sonlandırmasının davalı tarafla hiç bir ilgisi olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkememizce yürütülen yargılama neticesinde “…Davalı taraf TTK 60. maddesine dayanarak açılan davanın öncelikle zaman aşımı itirazları uyarınca reddini talep etmiştir. TTK 60.maddesinde aynı Kanunun 56.maddesinde yazılı davalar için zaman aşımı süreleri düzenlenmiştir. Davacı … unvanına tecavüzün önlenmesi ve haksız rekabetin tespiti ile oluşan zararların tazmini istemiyle dava açmış olup zaman aşımı haksız rekabet teşkil eden eylemin son bulduğu tarihten başlayacaktır. Davalı davacıya ait unvanı kullanmaya devam ettiği sürece zaman aşımı süresi işlemeyeceğinden davalının zaman aşımına yönelik itirazı mahkememizce yerinde görülmemiştir.
Davacı ve davalı şirket—–dosyaları getirtilip ayrı ayrı incelenmiş, davacı şirketin —– kurulduğu, davalılardan ..—- kurucu ortak olduğu,—- tarihli karar ile unvan değişikliği yapılarak “—- adını aldığı, davalı …——- kararı ile şirket ortaklığından ayrıldığı görülmüştür.
Davalı şirket ise —- tarihinde—- kurulmuş olup davalı .——- şirketinde kurucu ortağı olduğu görülmüştür.—- gazetesinde yayınlanan —-tarihli —- toplantısında alınan kararları uyarınca 22/10/2013 itibariyle tek ortağının … olduğu belirlenmiş, aynı zamanda tek yetkili olduğu kabul edilmiştir. Davalı … yönetim kurulu üyeliğinden ve şirket ortaklığından ayrılmıştır. Bundan sonra davalı şirket unvan değişikliğine giderek — olağanüstü genel kurul toplantısı neticesinde şirketin—- olması kabul edilmiş, şirket ana sözleşmesinin Amaç ve Konu başlıklı 3.maddesi de değiştirilmiştir. ——– kayıtlarında yapılan bu tespitler sonucu, davalı —- kuruluşunun daha eski olduğu ancak “—— unvanında —- tarihli karar uyarınca kullanmaya başladığı, bu tarih itibariyle davalılardan ..— davalı şirket ortağı / yetkilisi olmadığı, davacının —– kullanımının ise 24/05/2006 tarihli karara dayanmakta olup daha eski olduğu belirlenmiştir. Davalı yan davalılardan …—–” ibaresinin marka sahibi olduğunu ileri sürmüş ise de marka sahipliği unvan sahipliğini gerektirmediğinden davalının bu yöndeki savunması dikkate alınmamıştır.
Her iki şirketin faaliyet konuları incelendiğinde ise davalı şirketin —— kurul toplantısında alınan karar uyarınca ana sözleşmenin amaç ve konu başlıklı maddesinin değiştirildiği yeni hali ile birebir davacı şirketin amaç ve konuları ile aynı hale getirildiği de tespit edilmiştir.
Bu noktada davalı yanın iki şirketin faaliyet konularının birbirinden farklı olduğu iddiası değerlendirilmiş, alınan bilirkişi raporunda davalı şirketin satışlarının %2,17’lik kısmının— piyasaya kalan kısmının ise —- yapıldığı, davacı şirketin ise —- —–yapıldığı tespit edilmiş ise de, her iki şirketin “————- ——- yapmaları”, aynı şekilde diğer tüm faaliyet konularının da aynı olması karşısında bugün için ————satan davalının ileride davacı ile aynı işi yapmasının önünde hiçbir engel olmadığı anlaşıldığından davalının davacı ile aynı alanda faaliyet göstermedikleri yönündeki iddiası yerinde görülmemiştir.
Davalının bir diğer savunması ise davacının unvan değişikliğinden haberdar olduğu, aralarında devam eden ticari ilişkide, cari hesapta ve karşılıklı faturalardan bu durumun anlaşıldığıdır. Bilirkişi raporunda her iki tarafın ticari defter ve dayanak kayıtlarında inceleme yapılmış iki şirket arasında 2012 yılından itibaren başlayarak devam eden ticari ilişki de davacının davalı şirket adına fatura düzenlediği ve bu faturalarda davalının —- unvanını kullandığı tespit edilmiştir. Hak sahibinin TMK 2.maddesi uyarınca belli bir davranışta bulunması gerekirken sessiz kalması sonucu —–daha sonra tescil ederek kullanan kişiye karşı ticaret unvanının terkini için dava açma hakkını kaybetmesine “sessiz kalma yoluyla hak kaybı” denilmektedir. Sessiz kalmanın sonuçları TTK’da düzenlenmemiştir. Yargıtay sessiz kalma nedeniyle hak kaybını kabul etmektedir. Dava hakkının bilinmesine rağmen uzun süre sessiz kalınması dava hakkını ortadan kaldırır. Ancak bu konuda belirlenmiş bir süre yoktur. Yargıtay değişik kararlarında 6 yıl, 9 yıl, 29 yıl gibi sürelerden bahsederek hak sahibinin uzun süre sessiz kalmasını hak kaybı olarak kabul etmiştir. Somut olayda bilirkişi raporunda davacı şirketin davalı şirket —– tarihinde fatura düzenlediği belirlenmiştir. Davacı, davalı şirkete ——— tarihli ihtarname göndermiş mahkememizdeki davayı 09/12/2015 tarihinde açmıştır. Gerek davalı şirketin unvan değişikliği kararının yayımlandığı 16/12/2013 tarihinden itibaren ihtar tarihine kadar geçen yaklaşık 19 aylık süre gerekse davacının davalı adına düzenlediği 22/04/2014 tarihli faturadan itibaren ihtar tarihine kadar geçen yaklaşık 15 aylık süre içinde davacının sessiz kalması mahkememizce gerek ———- uygulamasında, gerekse —— kabul edilen uzun süre sessiz kalma olarak değerlendirilmemiş, dolayısıyla davacının sessiz kalarak dava açma hakkını yitirdiği davacının TMK 2.maddesine göre hak kaybına uğradığı iddiası mahkememizce doğru bulunmamıştır.
Davacı ———– ibaresini davalıdan daha önce tescil ve kullanmaya başlamıştır. Her iki şirketin ticaret unvanlarında “—- unvanın asli unsurudur. Davalının unvanındaki —-ibaresi ayırt edici unsur olmayıp sadece iştigal konusunu göstermektedir. TTK 50.maddesine göre usulen tescil ve ilan edilen ticaret unvanını kullanma hakkı sadece sahibine aittir. Davacı ve davalı şirket tüzel kişi tacir olup TTK 18/2 maddesine göre tacirlerin basiretli davranma yükümlülüğü vardır. Bu yükümlülük gereği tacirin gerekli dikkat ve özeni göstermesi aynı alanda faaliyet gösteren şirketlerin unvanını öğrenmesi ve mevcut unvanlardan farklı bir unvan seçmesi beklenir. Davacı ve davalı şirketin tescil edilen faaliyet konuları birebir aynı olup, her iki şirketin unvanında — kelimesi —- unsurdur. Öte yandan davalı şirketin tek ortağı olan davalı … aynı zamanda 19/06/2015 tarihine kadar da davacı şirketin çalışanıdır. Dolayısıyla —- ibaresinin davacı tarafça unvanda kullanıldığını bilmektedir. Unvanlar arasında iltibas meydana geldiği sabittir. Davacı açtığı davada —-ibaresinin şirket unvanından çıkarılmasını, davacı şirket ile iltibas oluşturan bu unvanın kullanılmamasını istemiş ve bu ibarenin kullanımının haksız rekabet oluşturduğunun tespit ve menini talep etmiştir.
Davalının ticaret unvanında geçen ——- davalının faaliyet konusunu gösterdiğinden bu talep yerinde görülmemiş ancak iltibas yarattığı kabul edilen—– ibaresinin davalı unvanından silinmesi ve —– terkini talebi kabul edilmiştir.
—– — sayılı kararı ve —— içtihatı göz önünde bulundurularak davalının ticaret unvanını — tescil ettirmek suretiyle kullandığı, terkin edilinceye kadar da kullanımının tescile dayalı olduğu, dolayısıyla yasal dayanağının bulunduğu, yasal dayanağı bulunan kullanımın haksız rekabet oluşturmayacağı kabul edilerek davacının haksız rekabetin tespiti ve men’ine yönelik istemleri reddedilmiştir.
Davacının diğer haksız rekabet iddiaları ise, davalıların birlikte hareket ederek zaman içinde davacı şirketin ———- ve çalışanları ile şirketin —- malzeme temin ettiği üretici firmayı davalı şirkete kaydırdıkları hususudur. Davalı taraf bu konuda çalışan yahut müşteri kayması gibi bir durum olmadığını savunmaktadır. Alınan bilirkişi raporunda bilirkişiler davalı şirketin satışlarının %2,17’lik kısmının—- kalan kısmın—-yapıldığını, davacı şirket satışlarının 2014 yılı hariç tamamının iç piyasaya yönelik yapıldığını, tarafların yurt içi satışları incelendiğinde davalının 2012 yılında davacının %2,45’i kadar, 2013 yılında %9,84’ü kadar, 2014 yılında %1,55’i kadar 2015 yılında ise %23,63’ü kadar —– yaptığını, dava dışı —– ise aynı yıl %22,10 oranında —– yaptığını, dolayısıyla davanın açıldığı 2015 yılında davalı ve dava dışı şirketin —-toplam satışlarının davacının satışlarına oranının %45’e ulaştığını, önemli bir sıçrama kaydettiğini, davacının aynı yıllarda yaptığı —– incelendiğinde dava tarihi itibariyle satış hacminin önemli düzeyde devam ettiğini, davacı ve davalının 2013-2014 yıllarında müşterek müşterilere hiç bir satış yapmadığını, 2015 yılında 7 müşterek müşteriye satış yapıldığını, davalı şirketin müşterek şirketlere 204.655,89 TL tutarında satış yaparken, davacının yaptığı satışın 2.786.039,13 TL olup 2015 yılı satışlarının %7’sine tekabül ettiğini, davacı şirketin 2012’den itibaren davanın açıldığı 2015 yılına kadar davacının maddi yönden uğradığı zararın varlığından ancak 2015 yılı için söz edilebileceğini, gerek davalı gerekse dava dışı —-yıllarında yaptıkları satışlara bağlı olarak satış kaybına uğradığından söz edilemeyeceğini, 2015 yılında davalı ve dava dışı şirketin toplam satışlarının davacı tarafından gerçekleştirilebileceği varsayımından hareketle davacının uğradığı zararın 76.429,43 TL olduğunu belirtmişlerdir. Yapılan hesaplama gerekçeli ve denetlenebilir nitelikte olduğundan mahkememizce hükme esas alınmıştır. Esasen, saptanan zararın 2015 yılında oluştuğu, 2013-2014 yılları için böyle bir zarardan bahsedilemeyeceği bilirkişi heyeti tarafından saptanmış olup davalı—– davalı şirketteki ortaklığının sona ermesinden sonraya ilişkin olduğundan bu zarardan davalı … sorumlu tutulmamıştır. Davacı vekili sunduğu ıslah dilekçesiyle bilirkişi raporunda belirlenen maddi zararın tüm davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir. Açıklanan gerekçelerle davacının maddi tazminat istemi davalılardan … —- kabul edilmiştir.
Davacı çalışanlarının davalı şirkete taşındığı iddiası da sunulan deliller itibariyle ispatlanamadığından davacının bu iddialarına ilişkin talepler yerinde görülmemiştir.
Davacının manevi tazminat istemi mahkememizce değerlendirilmiş davalı şirket ve tek yetkilisi / ortağı durumunda bulunan .— davacının ticaret unvanına tecavüz ettiği, iltibas yaratacak şekilde davalının ticaret unvanın da —— kullanıldığı, TBK 49 ve TTK 52, 58 maddeleri uyarınca davacı yönünden manevi tazminat koşullarının oluştuğu kabul edilerek taktiren 50.000,00 TL tazminatın davalılar … —- dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsili ile davacı tarafa ödenmesine, ..— yönelik taleplerin ve davacının ispatlanamayan iddialarına yönelik taleplerin reddine”gerekçeleriyle 17/04/2019 tarihli karar verilmiştir.
Mahkememiz kararı davalılar tarafından istinaf yoluna başvurulmuş olması nedeniyle ——— değerlendirilmiş dairenin—- kararıyla mahkememiz kararının kaldırılmasına karar verilmiştir. İlgili daire kararında özetle “Dava, TTK’nın 50. maddesi uyarınca ünvana tecavüzün önlenmesi ve aynı Kanun’un 56 vd maddeleri uyarınca haksız rekabetin tespiti, maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir.
İlk derece mahkemesince yapılan yargılama soncunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; bu karara karşı, davalı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Mahkemece, davacının taleplerinin kısmen kabulüne karar verildiği anlaşılmaktadır. Ancak davacı şirketin dosyaya sunulu—- — ile —tarihinde tescil ve ilan olunan —- kararı ile —- kaydının tasfiyesiz infisah yolu ile terkin olduğu, bu surette karar tarihinden önce taraf ehliyetinin ortadan kalktığı anlaşılmaktadır. Yine bu durumda davacı şirket vekilinin de vekalet ilişkisi kendiliğinden sona ermiş olacaktır.
Davacı şirketin, dava dışı——-TK’nın 155-156 maddeleri uyarınca tüm aktif ve pasifleri ile kül halinde devrolunması suretiyle birleşmeyle sicil kaydının tasfiyesiz infisah yolu ile terkin olduğu, TTK’nın 153/1. maddesi uyarınca devrolunan şirketin bütün aktif ve pasiflerinin kendiliğinden devralan şirkete geçeceği de düzenlendiğinden, davacı vekiline davacı … devralan şirketten alacağı vekaleti sunması için mehil verilerek, devralan şirketin davaya devam edip etmemesi durumuna göre oluşacak sonuç dairesinde karar verilmesi gerekir.
Bunun dışında, davacı şirketin yukarıda açıklandığı üzere karar tarihinden önce —– unvanı ile —- terkin edilmiş olduğu da gözetilerek, devralan şirket tarafından davaya devam edilmesi halinde de; TTK’nın 50. maddesi uyarınca unvana tecavüz iddiası kapsamında dava ve talepte hukuki yararının bulunup bulunmadığının da tartışılarak bir hüküm kurulması gerekir.
Yukarıdaki gerekçe ışığında, davacı şirketin karar tarihinden önce birleşme ile ticaret sicilden terkin olduğu, böylece dava şartı olan taraf ehliyetinin sona erdiği dikkate alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmadığından, istinafa konu kararın HMK’nın 353/1.a.4 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın yeniden görülmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesi” gerektiği vurgulanmıştır.
Dosya mahkememize gelmekle düzenlenen tensip zaptı davacı vekiline tebliğ edilmiş, davacı vekili— vekaletnameyi sunarak davayı takip edeceklerini bildirmiştir. Davacı şirketin, dava dışı —TTK’nın 155-156 maddeleri uyarınca tüm aktif ve pasifleri ile kül halinde devrolunması suretiyle birleşmeyle sicil kaydının tasfiyesiz —yolu ile terkin olduğu, bu durumda —-.—.isminde bir şirketin mevcut olmadığı, davalı şirketin ünvanı ile iltibas durumunun yargılama sırasında ortadan kalktığı, TTK’nın 50. maddesi uyarınca unvana tecavüz iddiası kapsamında dava ve talepte davacının hukuki yararının kalmadığı sonucuna varılmış ve davacının — ibaresinin davalı şirket unvanından silinmesi, sicilden terkini, unvanın kullanılmasına dayalı haksız rekabetin tespit ve menine ilişkin talepleri bakımından dava açmakta hukuki yararı kalmadığından bu taleplerin reddine karar verilmiştir.
Davacının diğer haksız rekabet iddiaları da mahkememizce ilk kararda değerlendirilmiş olup davacının davalıların birlikte hareket ederek zaman içinde davacı şirketin müşteri portföyü ve çalışanları ile —-malzeme temin ettiği üretici firmayı davalı şirkete kaydırdıklarını iddia ettiği, davalı tarafın bu konuda çalışan yahut müşteri kayması gibi bir durum olmadığını savunduğu anlaşılmıştır. Dosya kapsamında alınan bilirkişi raporunda bilirkişiler davalı şirketin satışlarının %2,17’lik kısmının yurt içi piyasaya kalan kısmın ise yurt dışına yapıldığını, davacı şirket satışlarının 2014 yılı hariç tamamının iç piyasaya yönelik yapıldığını, tarafların —- incelendiğinde davalının 2012 yılında davacının %2,45’i kadar, 2013 yılında %9,84’ü kadar, 2014 yılında %1,55’i kadar 2015 yılında ise %23,63’ü kadar — satış yaptığını, dava dışı —- ise aynı yıl %22,10 oranında yurt içine satış yaptığını, dolayısıyla davanın açıldığı 2015 yılında davalı ve dava dışı şirketin — toplam satışlarının davacının satışlarına oranının %45’e ulaştığını, önemli bir—- kaydettiğini, davacının aynı yıllarda yaptığı— satışlar incelendiğinde dava tarihi itibariyle satış hacminin önemli düzeyde devam ettiğini, davacı ve davalının 2013-2014 yıllarında müşterek müşterilere hiç bir satış yapmadığını, —- müşterek müşteriye satış yapıldığını, davalı şirketin müşterek şirketlere 204.655,89 TL tutarında satış yaparken, davacının yaptığı satışın 2.786.039,13 TL olup 2015 yılı satışlarının %7’sine tekabül ettiğini, davacı şirketin 2012’den itibaren davanın açıldığı 2015 yılına kadar davacının maddi yönden uğradığı zararın varlığından ancak 2015 yılı için söz edilebileceğini, gerek davalı gerekse dava dışı şirketin yurt içinde 2013 ve 2014 yıllarında yaptıkları satışlara bağlı olarak satış kaybına uğradığından söz edilemeyeceğini, 2015 yılında davalı ve dava dışı şirketin toplam satışlarının davacı tarafından gerçekleştirilebileceği varsayımından hareketle davacının uğradığı zararın 76.429,43 TL olduğunu belirtilmiştir. Yapılan hesaplama gerekçeli ve denetlenebilir nitelikte olduğundan mahkememizce hükme esas alınmıştır. Esasen, saptanan zararın 2015 yılında oluştuğu, 2013-2014 yılları için böyle bir zarardan bahsedilemeyeceği bilirkişi heyeti tarafından saptanmış olup davalı …–davalı şirketteki ortaklığının sona ermesinden sonraya ilişkin olduğundan bu zarardan davalı … sorumlu tutulmamıştır. Davacı vekili sunduğu ıslah dilekçesiyle bilirkişi raporunda belirlenen maddi zararın tüm davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir. Açıklanan gerekçelerle davacının maddi tazminat istemi davalılardan … —yönünden kabul edilmiştir.
Davacı çalışanlarının davalı şirkete taşındığı iddiası da sunulan deliller itibariyle ispatlanamadığından davacının bu iddialarına ilişkin talepler yerinde görülmemiştir.
Davacının manevi tazminat istemi mahkememizce değerlendirilmiş davalı şirket ve tek yetkilisi / ortağı durumunda bulunan ….— davacının ticaret unvanına tecavüz ettiği, iltibas yaratacak şekilde davalının ticaret unvanın da “—” ibaresinin kullanıldığı, TBK 49 ve TTK 52, 58 maddeleri uyarınca davacı yönünden manevi tazminat koşullarının oluştuğu kabul edilerek taktiren 50.000,00 TL tazminatın davalılar … ve— dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsili ile davacı tarafa ödenmesine, …— yönelik taleplerin ve davacının ispatlanamayan iddialarına yönelik taleplerin reddine karar verilerek aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-DAVANIN KISMEN KABULÜNE,
Davacının—-” ibaresinin davalı şirket unvanından silinmesi, sicilden terkini, unvanın kullanılmasına dayalı haksız rekabetin tespit ve menine ilişkin talepleri bakımından dava açmakta hukuki yararı kalmadığından davanın bu nedenle reddine,
Davalı ..—-yönelik tüm taleplerin reddine,
Davacının maddi tazminat isteminin davalılar …—Yönünden ıslah edilen hali ile kabulüne, —-dava tarihinden, ıslah edilen 75.429,43 TL’nin ıslah tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte bu davalılardan tahsili ile davacıya ödenmesine,
Davacının manevi tazminat isteminin davalılar—- kısmen kabulüne, 50.000,00 TL manevi tazminatın bu davalılardan dava tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsili ile davacı tarafa ödenmesine,
Fazla taleplerin reddine,
2-Karar harcı 8.636,39 TL ‘den davacı tarafça peşin olarak yatırılan 5.140,33 TL ile ıslah harcı olarak yatırılan 1.600,00 TL. harcın mahsubu ile bakiye 1.896,06 TL harcın davalılar ..—- tahsili ile hazine adına irad kaydına,
3-Davacı tarafından peşin olarak yatırılan 6.740,33 TL harcın davalılar … ve —– tahsili ile davacı tarafa ödenmesine,
4-Davacı tarafından yapılan 32,55 TL ilk masraf, 611,60 TL tebligat ve müzekkere gideri, 3.000,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 3.644,15 TL yargılama giderinden davadaki haklılık oranına göre (% 33 ) 1.202,56 TL.nin davalılar …—- tahsili ile davacı tarafa ödenmesine, kalanın davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı … tarafından yapılan 24,00 TL. yargılama giderinin davanın reddedilen kısmı gözönünde bulundurularak takdiren üzerinde bırakılmasına,
6-Davacı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden hükmedilen maddi tazminat yönünden karar tarihinde geçerli —- esaslara göre belirlenen 10.735,82 TL vekalet ücretinin davalılar ..—- ile davacı tarafa ödenmesine,
Davacı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden hükmedilen manevi tazminat yönünden karar tarihinde geçerli —- esaslara göre belirlenen 7.300,00 TL vekalet ücretinin davalılar …— alınarak davacıya verilmesine,
7-Davalı … kendisini vekille temsil ettirdiğinden reddedilen maddi tazminat istemi yönünden karar tarihinde geçerli —- esaslara göre belirlenen 5.100,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak bu davalıya verilmesine,
Davalı … kendisini vekille temsil ettirdiğinden reddedilen manevi tazminat istemi yönünden karar tarihinde geçerli — esaslara göre belirlenen 5.100,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak bu davalıya verilmesine,
Davalılar ….—.kendilerini vekille temsil ettirdiğinden reddedilen manevi tazminat istemi yönünden karar tarihinde geçerli — göre belirlenen 7.300,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak bu davalılara verilmesine,
8-Davacı ve davalı taraflarca dosyaya yatırılan ve sarf edilmeyen gider avansının karar kesinleştiğinde ilgili tarafa iadesine,
HMK 345. Maddesi hükmü uyarınca kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içinde istinaf yolu açık olmak üzere davacı vekili ile davalılar vekilinin yüzlerine karşı oy birliğiyle verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.