Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 8. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/444 E. 2022/955 K. 21.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/444
KARAR NO : 2022/955

DAVA : Davalı şirket ortağı olduğunun tespiti, hissenin pay defterine işlenmesi, genel kurul kararlarının iptali ve yok hükmünde sayılması
DAVA TARİHİ : 13/07/2021
KARAR TARİHİ : 21/12/2022

Mahkememizde görülmekte olan davalı şirket ortağı olduğunun tespiti, hissenin pay defterine işlenmesi, genel kurul kararlarının iptali ve yok hükmünde sayılması davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
İDDİA : Davacı vekili dava dilekçesinde özetle;müvekkili —– —–numarasında kayıtlı olan davalı —- hissedarı (% 30 pay oranında) olduğunu, davalı şirkete —- bulunan —— satıldığının öğrenilmesi neticesinde davalı şirkete ait —- incelendiğinde müvekkilinden habersiz olarak usul ve yasaya aykırı şekilde genel kurulların yapıldığını, işbu genel kurul tutanaklarında müvekkilinin isminin hissedar olarak yer almadığını, Türk Ticaret Kanunu ve yasal mevzuat hükümlerince geçerli bir “—” olmadığı halde, hukuka aykırı yollarla, suç işlenmek suretiyle, usulsüz bir biçimde, pay defterinde yapılan sahtecilik yoluyla müvekkiline ait hisselerin ….— aktarıldığının görüldüğünü, müvekkilinin kendisine ait şirket hisselerinin devrine dair hiç kimseyle “Hisse devir sözleşmesi” akdetmediğini, hisselerini devretmediğini, herhangi bir devir bedeli de almadığını, Türk Ticaret Kanunu’nun ilgili maddelerince hisse devir sözleşmesinin yazılı olarak yapılmasının zorunlu olduğunu, aksi takdirde —- payın devrinin gerçekleşmeyeceğini, davalıların müvekkiline ait olan ve ortaklık pay defterinde kayıtlı hisselerin tamamını kuvvetle muhtemel sahte belgelerle davalı … adına pay defterine kaydettiğini ve müvekkilini paydaşlıktan çıkardıklarını belirterek maddi ve manevi zararlarının tazmini hakkı başta olmak üzere tüm yasal hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik davalı şirket adına kayıtlı olan ve —- bedelle satışa sunulan davalı şirket adına kayıtlı ——– ile birlikte—– —- taşınmaz ve —— edilecek diğer taşınmazların üçüncü kişilere devrinin önlenmesi amacıyla İhtiyati tedbir kararı verilmesine, davalı —pay defteri ve karar defterine el konulmasına, payların üçüncü kişilere devrinin önlenmesi amacıyla ihtiyati tedbir kararı verilmesine, davalı — bankalar nezdinde bulunan tüm hak ve alacakları hakkında ihtiyati tedbir kararı verilmesine, davalı — yılına kadar yapılan tüm —– iptaline ve yok hükmünde sayılmasına, müvekkilinin maliki olduğu ve sahtecilik yoluyla ve hukuki geçerlilik ve şartlar olmaksızın davalı … adına ve/veya başkaca hissedarlar adına pay defterine kaydı yapılan, — sermaye miktarı ve — karşılığı % 30 payın tespiti ve müvekkili adına pay defterine kaydına/tesciline, davalının kötü niyetli olmasından ötürü —- dayanak alınarak H.M.K. 329/1 ve 329/2 maddelerinin uygulanmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA : Davalı şirket vekili cevap dilekçesinde özetle;davacının dava açma ehliyeti olmadığını, davacının müvekkili şirkette gerçekte hiçbir zaman hissedar olmadığını, davacının vefat eden ve boşandığı eski kocası aynı zamanda müvekkili şirketin eski hissedarı — usulsüz ve hukuka aykırı olarak davacı adına gösterdiğini, devrin Ticaret Kanunu’nun hisse devir hükümlerine göre yapılmadığını,—— toplantısında hisse devrine ilişkin olarak alınan kararlardaki davacı imzalarının davacıya ait olmadığını, tüm bu karar ve imzaların —- tarafından atıldığını, davacının —— hissedarlığının — hükmünde olduğunu, davacının kötü niyetli olduğunu, müvekkili şirkette hissedar olmadığını davacı tarafın da bildiğini, davacının müvekkili — katılmadığını, davacı adına atılan imzaların — tarafından atıldığını, —–kararlarının Eski TTK 368 ve 370.maddeleri ve diğer ilgili mevzuat gereğince yoklukla malul olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalı ..—-cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin davada taraf olamayacağını, hisse tespiti ve tescilini müvekkilinin yapamayacağını, — kararlarına karşı dava açma süresinin geçtiğini, hak düşürücü ve zaman aşımı itirazında bulunduklarını, davalı şirketin atıl ve pasif durumda olduğunu, davalı şirket hisselerinin müvekkiline devrinin usulüne uygun olduğunu, tüm işlemlerin davacının eski eşi — yürütüldüğünü, hisse devrinden davacının haberi olduğunu, davacının kötü niyetli olduğunu, davacının hak sahibi olmadığını, davacı iddialarının gerçek dışı olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Dahili davalı ….—- cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin davalı şirketteki hissedarlığının usulüne uygun yapılan hisse devrinden ve kaydından kaynaklandığını, davacı iddialarının soyut, haksız ve dayanaksız olduğunu, müvekkilinin iyi niyetli olarak hisseleri kazandığını, davalı şirketteki işlemlerin şirketin eski ortağı ve davacının eski eşi—-takip ve icra edildiğini, yapılan işlemlerde müvekkilinin bir kastı ve kusuru bulunmadığını, davacının hisse devrinden ve işlemlerden haberdar olduğunu, davanın hak düşürücü süre içinde açılmadığını, davacının davalı şirketteki hissedarlığının butlanla batıl olduğunu ve hiç bir zaman şirkette hissedar olmadığını, davacının davada taraf ehliyeti bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
İNCELEME ve GEREKÇE : Dava, hukuki niteliği itibari ile davacının davalı şirket ortağı olduğunun tespiti ve davacıya ait payların şirket pay defterine kaydı ve davalı —– yılına kadar yapılan tüm olağan — kararlarının iptali, yok hükmünde sayılması taleplerine ilişkindir. Davacı açtığı davada davalı şirketin %30 oranında pay sahibi olduğunu, şirkete — yılında hissedar olup aynı yıla ilişkin yapılan —- tutanağında ve — isminin bulunduğunu, bu durumun şirket hissedarı olduğunu ortaya koyduğunu, yine tescil ve ilan edilen——- ve pay cetvelinde de şirket sermayesinin yükseltildiği ve kendisinin pay miktarının —olduğunun belirtildiğini, 2005 yılı sonrası itibariyle sermaye miktarının 1.500 TL., hisse adedinin 150 adete tekabül ettiğini, davalı şirkete ait taşınmazın satıldığının öğrenilmesi neticesinde —kayıtlarında yapılan inceleme ile kendisinden habersiz olarak usul ve yasaya aykırı genel kurulların yapıldığı, tutanaklarda isminin hissedar olarak gösterilmediği, TTK kapsamında geçerli bir hisse devir sözleşmesi olmadığı halde hukuka aykırı şekilde pay defterinde yapılan sahtecilik ile kendisine ait hisselerin davalı .—- aktarıldığını gördüğünü, kendisine ait şirket hisselerinin devrine ilişkin hiç kimseyle devir sözleşmesi yapmadığını, hisselerini devretmediğini, kendisinin bilgi ve rızası dışında davalı adına yolsuz tescil şeklinde hisse devri yapılıp pay defterine işlendiğini, herhangi bir devir bedeli de almadığını, çıplak payların alacağın temliki hükümlerine göre devredilebileceğini, ancak işlemin yazılı olmasının zorunlu olduğunu belirterek davanın kabulü ile davalı şirketin—– yapılan tüm —- iptal ve yok hükmünde sayılmasına, sahibi olduğu ve sahtecilik yoluyla davalı adına geçen ve pay defterine kaydı yapılan 150 adet hisse karşılığı %30 payın tespiti ile kendi adına pay defterine tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı şirket davacının dava açma ehliyeti bulunmadığını ileri sürmüş davacının davalı şirkette resmi olarak bir dönem hissedar olarak göründüğünü ancak hiçbir zaman gerçek hissedar olmadığını, davacının hissedarlığının yok hükmünde olduğunu, davacının hissedarlığının TTK ve ilgili mevzuata uygun bir hissedarlık olmayıp davacının vefat eden boşandığı eski kocası olan şirketin de eski hissedarı bulunan—- yaşadığı ekonomik sıkıntılar nedeniyle hisselerini davacı adına gösterdiğini, devrin TTK hükümlerine uygun yapılmadığını, —– hisse devrine ilişkin alınan kararlardaki imzaların davacıya ait olmadığını, tüm imzaların davacının eşi tarafından atıldığını, bu nedenle davacının hissedarlığının —- olduğunu, imza incelemesi yapıldığında durumun ortaya çıkacağını, davayı kabul anlamına gelmemek kaydıyla aradan bu kadar yıl geçtikten sonra —- ilanı görmesi üzerine hisselerin devredildiğini öğrendiği yönündeki beyanının samimi olmayan hayatın olağan akışına ters bir beyan olduğunu, davacının hak sahibi olmadığı şirkette ————– toplantısına katıldığını, davacının ———- annesinin hissedar olmadığını açıkça bildiğini, bunu davacının da bildiğini ortaya koyduğunu, dava tarihi ile geçersizliği talep edilen—- tarihleri arasında geçen uzun süre dikkate alındığında davacının TMK 2 maddesine göre dava açma hakkı bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur. Davalı … tarafından da husumet itirazı ileri sürülmüş, davanın hak düşürücü süre ve zaman aşımına uğradığı, aradan geçen 25 yıllık sürede davacının — kararlarından haberdar olmadığı iddiasının TMK 2.ye aykırı olduğu ayrıca davalı —– pasif durumda olup yıllarca —— yapılmadığını, —- resen kapatılmış olup daha sonra mahkeme kararıyla ihyasına karar verildiğini, hisselerin kendisine devrinin usulüne uygun olup tüm işlemlerin —zamanda davacının eski eşi olan — tarafından yürütüldüğünden ve o dönemde davacı ve eşi henüz boşanmamış olduğundan davacının bundan haberdar olmamasının mümkün olmadığını, davacının oğlu — davalı —kurullarda görev aldığını, davacının oğlundan ötürü de durumu bildiğini, hisse devrine ilişkin belgeler incelendiğinde gerek davacının hisse devraldığı belgeler gerekse hisse devrettiği belgelerdeki tüm imzaların aynı elin ürünü olduğunun anlaşılacağını, davacının ——- hak sahibi gösterildiğini, asıl hak sahibi olan —-tarafından haklarının kendisine devredildiğini, bu durumun davacının da bilgisi dahilinde olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur. Yargılamanın devamında davalı … adına kayıtlı olan payların ..——— devredildiği —bağlanmamış —- sözleşmesi içeriğiyle tespit edilmiş, HMK 125.maddesi uyarınca davacı vekilinin hisseleri devralan kişinin davaya dahil edilmesi talebi kabul edilerek HMK 125/a maddesi uyarınca … davaya dahil edilmiştir. Dahili davalı …, hissedarlığının usulüne uygun şekilde yapılan hisse devrine dayandığını, iyi niyetli olduğunu, davacının iptalini talep ettiği genel kurulun üzerinden 25 yıl geçtiğini, zaman aşımı ve hak düşürücü sürenin dolduğunu, davacının —davalı … ——-… hakkında yaptığı şikayetlerin takipsizlik ile sonuçlandığını, davacının şirketteki hissedarlığının —— batıl olduğunu, bir dönem hissedar görünmekle birlikte aslen hiçbir zaman hissedar olmadığını, davacının şirket hissedarı olmamakla birlikte eşinden dolayı —- herkesten fazla————–olduğunu, ayrıca ———– hissedar olup, —————- kararlarından ve ortaklık bilgilerinden haberdar olmamasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, ———-eylemsizliğin ardından iddia ve talep ileri sürülmesinin haksız ve kötü niyetli olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Dilekçeler aşaması tamamlanmakla mahkememizin 20/10/2021 günlü ön inceleme duruşmasında dava şartları ve ilk itirazlar incelenmiş, tarafların sulh olma imkanı bulunmadığından uyuşmazlık noktalarının tespiti ile tahkikat aşamasına geçilip deliller toplanarak sonuca gidilmiştir.
Davalı —– kayıtlarının incelenmesinden —– yılında ana sözleşmesinin tescil edilmesi suretiyle kurulduğu, 6102 sayılı TTKnın geçici 7.maddesi uyarınca —- tarihinde resen terkin edilip, —- ile şirketin ihyasına karar verildiği ve şirketin —-edildiği, daha sonra şirketin ——- 3 yıl süre ile …——- münferit imza yetkilisi olarak atandığı anlaşılmıştır. Şirket ana sözleşmesi incelendiğinde ana sözleşmenin 7.maddesinde şirket hisse senetlerinin nama yazılı olacağı ve sermayenin tamamı ödenmedikçe hamiline yazılı hisse senedi çıkarılamayacağının kabul edildiği, şirketin kurucu ortaklarının —-, bu kişilerden —- zamanda davacının —— toplantısında ———- olarak tayin edildiği, — yılında yapıldığı, bu toplantıda davacının ——- seçildiği, hisse devirleri ve —— üyeliklerine —-atandığı,—- tarihli karar ile de ——– davacıyı ——- ——— ——atadığı, — temsiline karar verildiği, ———tutanağında ise bu kez —– üyeliklerine davalı …—- seçildiği, ..— yönetim kurulu başkanı ve —-yetkilisi olarak atandığı, bahsi—- olanın —- davacının —- hisse karşılığı adının yer aldığı, —- yıllarına ilişkin olarak yapılan ——–ise bu kez …—- adının yer aldığı toplantıya onun adına vekaleten —- katıldığı, böylelikle davacının adının yalnızca ——- toplantı tutanağı ve ————cetvelinde bulunduğu anlaşılmıştır.
Dosyaya alınan nüfus kayıtlarının incelenmesinden davacı ile dava dışı—– tarihinde evlenip —- tarihinde vefat ettiği, ——-davalı şirketin ortağı olduğu ve ——- katıldığı —annesinin ise davalı … olduğu, dahili davalı ..— ..— kızı ve —- kardeşi olduğu belirlenmiştir.
Davalı şirket vekili ve davalı şirketin—- … ayrı ayrı uyarılarak şirketin —- pay defteri ve karar defterlerinin sunulması istenmiş, —— dosyaya sunulmuş, başkaca bir belge ibraz edilmemiştir. … tarafından sunulan ————- tarihli dilekçe de sadece karar defterinin kendisine verildiği, pay defteri ile devir belgelerinin kendisinde olmadığı beyan edilmiştir.
Davalı şirketin karar defteri incelendiğinde ilk kaydın ————— tarihli —- hisse devri ve—— atanmaya ilişkin olup ———— ———-.sermayesini davacıya devretmesinin kabulü ve pay defterine işlenmesine karar verildiği izleyen —– kararının bulunduğu ———–kararı verildiği, —- yapılmasına karar verildiği, bu karardan sonra karar defterinde yer alan ilk kararın ——— ——kararı olduğu,——— yer aldığı görülmüştür. Pay defteri ibraz edilmediğinden gerek davacı gerekse davalının hisse devirlerine ilişkin olarak kaydının bulunup bulunmadığı belirlenememiştir.
Davacı yan açtığı davada —- hissedar olduğunu %30 paya sahip olduğunu, sahip olduğu payın yazılı hisse devir sözleşmesi olmaksızın davalıya aktarıldığını, kendisine tebligat yapılmadan —— yapıldığını, ————- hisselerini devretmediğini, payı karşılığı ödenmiş bir devir bedeli olmadığını ileri sürmüş, davalı yan——işlemlerinin ——- davacının eşi olan — tarafından yürütüldüğünü, davacının haberdar olmamasının mümkün olmadığını, devir tarihinde evli olduklarını, davacının —- şirket ortağı olduğunu, davacının gerçek hak sahibi olmayıp ——- hak sahibi gösterildiğini, asıl hak sahibinin—- hayatta yaşadığı ekonomik sıkıntılar nedeniyle davacıya devir yaptığını, devir kararlarındaki ve genel kurullardaki imzalarında ——- ait olduğunu, aradan geçen zaman gözetildiğinde bu davanın açılmasının TMK 2. maddesine aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
Davacı yan .— hakkında ——–suç duyurusunda bulunmuş olup, ——- soruşturma dosyasında yürütülen soruşturma neticesinde takipsizlik kararı verilmiş olduğu bu karara itiraz edildiği, itirazın reddedildiği anlaşılmıştır.
Dosyaya içine alınan ———— kayıtları bir arada incelendiğinde şirketin ortaklarının aile fertlerinden oluştuğu davacının eşi ve davalının —— kurucu ortak ve aynı zamanda ———- olduğu, —- hisseyi önce davacıya devrettiği ve—- kurulu kararı ile hisse devrinin kabulü ve pay defterine işlenmesine karar verildiği, ancak pay defteri ibraz olmadığından işlenip işlenmediğinin anlaşılamadığı, davacının — tarihinde yapılan genel kurulun —- adının ve imzasının yer aldığı, izleyen ——- davacının yerine …—adının yer aldığı, bundan sonrasında davacının karar defterinde ve genel kurul tutanakları ile —-cetvellerinde adının yer almadığı görülmüş, davacının imzasının bulunduğu karar defterinde yer alan kararlar ile — cetvellerindeki imzaların her seferinde farklı şekillerde atıldığı da tespit edilmiştir. Davacının şirket karar defterinde en son—- tarihli kararda isim ve imzası bulunmakta olup bu tarihten itibaren 23 yıldan fazla bir süre geçtikten sonra 13/07/2021 tarihinde bu dava açılmıştır. Davalı yan davacının hisse devrini bildiğini, aksinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, davacının TMK 2.maddesine aykırı davrandığını ileri sürmektedir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) —- başlıklı 2. maddesinde;—– kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.” hükmüne yer verilmiştir.
Buna göre; dürüstlük kuralı, herkesin uyması gerekli olan genel ve —-bir davranış kuralıdır. Genel olarak dürüstlük kuralı kişilerin tarafı oldukları hukuki ilişkilerde dürüst, namuslu, ahlâklı ve diğer kişilerde yaratılan güvenle tutarlı şekilde davranmalarını ifade eder. Buna göre belirli bir hukuki ilişkide dürüstlük kuralına uygun davranış; toplumdaki dürüst, namuslu ve orta zekâlı bir kişinin, genel ahlâk, doğruluk ve karşılıklı güven esaslarına uygun davranış biçimidir. Dürüstlük kuralına uygun bu davranışın belirlenmesinde, toplumda geçerli olan genel ahlâk kuralları, günün adet ve uygulamaları, davranışın söz konusu olduğu hukuki ilişkilerin içerik ve amaçları da dikkate alınacaktır (—
Diğer bir anlatımla dürüst davranma “bir hak sahibinin hakkını kullanırken veya bir borçlunun borcunu yerine getirirken iyi ve doğru hareket etmesi yani dürüst, namuslu, makul, fiilinin neticesini bilen, orta zekalı her insanın benzer hadiselerde takip edecek olduğu yolda hareket etmesi” anlamındadır.
TMK’nın 2. maddesinde, hukuk düzeninin kişilere tanıdığı bütün hakların kullanılmasında göz önünde tutulması ve uyulması gereken iki genel ilkeye yer verilmektedir: Dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı hukuk düzeni, kişilere tanıdığı her bir hakkın kapsamı ile bunların kullanılmasının şartlarını ve şeklini ilgili hak yönünden özel olarak düzenlemiştir. Ancak, hayatın sonsuz ihtimallerinin önceden öngörülmesinin ve bunların en küçük ayrıntılara kadar düzenlenmesinin imkânsızlığı karşısında, bütün hakların kullanılmasında dikkate alınacak genel bir sınırlama koyma ihtiyacı duyulmuştur. Dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı, bu açıdan uyulması gerekecek genel kurallar olarak karşımıza çıkmaktadır. TMK’nın 2. maddesinde, hakların dürüstlük kuralına uygun kullanılması gerektiği ifade edilmiş, ardından hakların açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeninin korumayacağı belirtilmiştir. Bu ifade şeklinden yola çıkarak; bir hakkın kullanılmasında dürüstlük kuralına uyulmamasının müeyyidesinin, bu hakkın açıkça kötüye kullanılmış sayılması ve hukuken korunmaması olduğu kabul edilebilir.
Bir hakkın dürüstlük kuralına aykırı olarak kullanılması suretiyle başkasına bir zarar verilmesi hakkın kötüye kullanımını oluşturur. TMK’nın 2/I. maddesi herkesin haklarını, toplumda geçerli doğruluk dürüstlük ve iş ilişkilerinin gerektirdiği karşılıklı güven anlayışına uygun olarak kullanmasını emreder. Hakkın kullanımı ölçütünü Türk Medeni Kanununa göre dürüstlük kuralları verir. Bunun yanında ayrıca hak sahibinin başkasını ızrar kastıyla hareket etmiş olup olmadığını araştırmaya gerek yoktur. Önemli olan başkasına zarar vermek kastı değil, hakkın dürüstlük kurallarına aykırı olarak kullanılması sonucunda başkasının zarar görmüş olmasıdır.
Bu gerçeği göz önünde bulunduran 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK), 2. maddede herkesin “haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorunda” olduğu belirtilmiş, söz konusu davranış kurallarını, dürüstlük kuralı kavramı ile ifade etmiştir. Dürüstlük kuralı temelinde namuslu, doğru ve dürüst davranma kuralı yer alır.
—- olarak da tanımlanan ve dürüstlük kuralını düzenleyen TMK’nın 2. maddesi, bütün hakların kullanılmasında dürüstlük kuralı çerçevesinde hareket edileceğini ve bir kimsenin başkasını zararlandırmak ya da güç duruma sokmak amacıyla haklarını kötüye kullanmasını Kanun’un korumayacağını belirtmiştir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında düzenlenen, hakkın kötüye kullanılması yasağı kuralının amacı, hâkime özel ve istisnai hâllerde (adalete uygun düşecek şekilde) hüküm verme olanağını sağlamaktadır.
Dürüstlük kuralı, bir kimseden dürüst bir insan olarak beklenen davranışı ifade eder. Bir davranışın bu nitelikte olup olmadığı, toplumda geçerli ahlâk ölçülerine gelenek ve göreneklere, karşılıklı uygulana gelen teamüllere ve hakları sağlayan ilişkilerin amacına göre tayin edilir.
Diğer yandan, hakkın kötüye kullanılıp kullanılmadığı belirlenirken; o kişinin hakkın kullanılmasında geçerli ve haklı bir yararının varlığı, hakkın kullanılmasının sağlayacağı yarar ile başkalarına vereceği zarar arasında aşırı oransızlığın olmaması, bir kimsenin kendi ahlâka aykırı davranışına dayanmaması ve uyandırılan güvene aykırı davranışta bulunmaması gibi ölçütler hakkın kötüye kullanılıp kullanılmadığını belirler.
Bütün hakların kullanılmasında ve borçların ifasında uyulması gereken dürüstlük kuralı ve hakların genel sınırlarını oluşturan hakkın kötüye kullanılması yasağı, kamu düzeni ihtiyaç ve gerekleri nedeniyle konulmuş kurallardır. Bu nedenle, Medeni Kanun’un 2. maddesinin her iki fıkrası da emredici niteliktedir. Tarafların aralarındaki ilişkide dürüstlük kuralının ve hakkın kötüye kullanılması yasağının uygulanmayacağının kararlaştırmaları mümkün değildir. Dürüstlük kuralına veya hakkın kötüye kullanılması yasağına aykırı bir davranış, doğrudan hakkın mevcudiyetini ortadan kaldırdığından bir itiraz teşkil eder. Bu nedenle, dava dosyasındaki bilgi ve belgelerden hâkim, dürüstlük kuralına aykırı, hakkın kötüye kullanılması oluşturan davranışı tespit ediyorsa, ilgili tarafından ileri sürülmemiş olsa bile, kendiliğinden (resen) bunu dikkate almalıdır —— Karar sayılı içtihatı)
Somut olayda davalı … davacının —- dava dışı —– davacının eşidir. Davacının —— davalı ———- ortağıdır. Davacı davalı şirkette —– itibaren %30 pay sahibi olduğunu iddia etmektedir. Şirket karar defterinde davacının eşi olan— hisseleri devraldığı, devrin kabulü ile pay defterine işlenmesine karar verildiği görülmektedir yine şirket karar defterindeki kayıtlara göre davacının———– davacının kayınvalidesi olan davalı ..—geçtiği de anlaşılmıştır. Davacıya ait hissenin —-geçtiği tarih itibariyle davacı henüz eşi — boşanmamış durumdadır. Üstelik davacının —- ortağı durumunda olup yapılan genel kurul toplantılarına katıldığı sicil kayıtlarından anlaşılmaktadır. Bu durumda hayatın olağan akışı içinde bir aile şirketi olan davalı şirketteki davacı adına görünen hisselerin eşi tarafından davacının kayınvalidesine devredildiğini bilmemesi mahkememizce mümkün görülmemiş, davacının, aradan geçen 23 yıldan fazla süre içinde hak sahipliğine ilişkin hiçbir talep ileri sürmeyip, şirket ortaklığından doğan haklarını kullanmakta sessiz kalmış olması da hayatın olağan akışına uygun bulunmamış, davacının iddiaları TMK 2.maddesine aykırı görülmüş, dosya kapsamında ileri sürülen iddia ve savunmalar bir arada değerlendirildiğinde davacının aradan bu kadar uzun süre geçtikten sonra dava açmasının iyi niyet ve dürüstlük kurallarına aykırı olduğu sonucuna varılarak davanın reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-DAVANIN REDDİNE,
2-Karar harcı 80,70 TL ‘den davacı tarafça peşin olarak yatırılan 59,30 TL harcın mahsubu ile bakiye 21,40 TL harcın davacıdan tahsili ile hazine adına irad kaydına,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı —- yapılan —. yargılama giderinin davacıdan tahsili ile bu davalıya ödenmesine,
5-Davalılar kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde geçerli —-esaslara göre belirlenen 9.200,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
6-Davacı ve davalı ——-. tarafından dosyaya yatırılan ve sarf edilmeyen gider avansının karar kesinleştiğinde davacı ve bu davalıya iadesine,
HMK 345. Maddesi hükmü uyarınca kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içinde istinaf yolu açık olmak üzere davacı vekilleri —- yüzlerine karşı oy birliğiyle verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.