Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 8. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/348 E. 2021/916 K. 07.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/348 Esas
KARAR NO : 2021/916

DAVA : Tazminat (Özel Sigorta Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 07/06/2021
KARAR TARİHİ : 07/12/2021

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Özel Sigorta Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; —– Şirketi ile müvekkili şirket arasında bir —- bulunduğunu,06.06.2019 tarihinde müvekkili şirketlerin ——– adresinde bulunan — binasında nedeni henüz bilinmeyen bir sebeple yangın çıktığını, müvekkili şirketlerin bugüne kadar olan maddi zararlarının ödenmediğini, 06.06.2019 tarihinde meydana gelen yangın neticesinde, müvekkili şirketlerin — içerisinde meydana gelen—– teminatını kapsadığını beyan ederek ihtiyati haciz talebimizin tensiben kabulü ile davanın belirsiz alacak davası olarak kabulüne,
06.06.2019 tarihinde çıkan yangın nedeni ile müvekkili şirketlerin hak etmiş olduğu—- ait poliçede yazılı olan; her bir müvekkil şirket için şimdilik belirsiz alacak davası olarak 120.000,00-TL olmak üzere toplamda 240.000,00-TL sigorta limitinin bilirkişi raporu ile belirlenen miktara kadar müddeabihin arttırılması hakkı saklı kalmak üzere davalı—–başvuru tarihinden itibaren işleyecek en yüksek ticari avans faiziyle birlikte müvekkil şirketlere ödenmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
SAVUNMA:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; belirsiz alacak davasının reddi gerektiğini, davacılardan—- olmadığını, sigortalıları——kaynaklı alacak hakkı olmadığını, davacıların alacaklarını temlik ettiklerini, sigortalı davacı sigorta —- başvurduğunu beyan ederek iki numaralı davacının sigorta poliçesi olmadığından davasının reddine, her iki davacı da alacaklarını temlik ettiklerinden davalarının reddine, davaya konu yangın, sigortalı iş yerinin yangın söndürme sistemlerinin çalışmıyor olması sebebi ile zarar doğurması, yangın söndürme —- önce ve—- sonra da çalışmıyor olması ve bunun poliçe tanzimi sırasında ve sonrasında gizlenmiş olması sebebi ile hasarın teminat harici olduğundan haksız davanın reddine, masraf ve ücret-i vekâletin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İNCELEME ve GEREKÇE:
Dava, davacıların—- dönemine ait —-teminatından doğan sigorta tazminatının tahsili talebine ilişkindir.
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili —– adresindeki —- binasının tamamını;—-aracılığı ile —- —– —-sigorta poliçesinin—- kapsayan “—– poliçe numarası ile aynı şartlarda yenilendiğini, —- dönemlere ait poliçelerde——— — sigortalı olarak gösterildiğini ancak —— dönemine ait poliçede ise —- sigorta ettiren olarak gösterilmiş olmasına rağmen; müvekkili şirketlerinin bilgisi dışında —- sigortalı olarak gösterilmediğini, —tarihinde çıkan — yandığını ve kullanılamaz hale geldiğini, riskin gerçekleştiği — davalı taraf olan — ihbar edildiğini ve davalı — numara ile hasar dosyası açıldığını, ayrıca 27.08.20219 tarihinde ise teminatın ödenmesine ilişkin davalı taraf olan —- başvuru yapıldığını ancak müvekkili şirketlerinin maddi zararlarının ödenmediğini, daha sonra davalı taraf olan ——- ihtarname ile müvekkili şirketlerinin uğramış olduğu maddi zararlarının ödenmesinin ihtar edildiğini ,davalı taraf olan — Yevmiye Numaralı cevabi ihtarnamesinde —-ait poliçesinde müvekkili —– sigortalı olarak yer almadığı ve yangın esnasında vanaların kapalı olması gerekçesi ile taleplerini reddettiğini belirterek, 06.06.2019 tarihinde çıkan yangın nedeni ile müvekkili şirketlerinin —- dönemine ait poliçede yazılı olan; her bir müvekkili şirketler için şimdilik belirsiz alacak davası olarak —- sigorta limitinin bilirkişi raporu ile belirlenen miktara kadar müddeabihin arttırılması hakkı saklı kalmak üzere davalı —- başvuru tarihinden itibaren işleyecek en yüksek ticari avans faiziyle birlikte müvekkili şirketlere ödenmesine karara verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davaya konu somut olayda davacıların zararlarının belirlenebilir olması bir tarafa, iki yıllık süreç içerisinde belirlenmiş olduğunu, hatta sigortalı — her ne kadar talepleri poliçe teminatında olmasa bile hasar tutarı için — yaptırıldığını ve zararının tespit edildiğini, davacının bundan da haberi olduğunu, davacı tarafın müvekkiline — numaralı ihtarnamesi ile 37.250.000,00 TL.lık tazminat talebinde bulunduğunu bildirerek evleviyetle davacıların davasının belirsiz alacak davası olarak açıldığından reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Taraflar arasında öncelikle çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için gerekli şartları taşıyıp taşımadığı noktasında toplanmaktadır.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 107. maddesiyle, mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda yer almayan yeni bir dava türü olarak belirsiz alacak ve tespit davası kabul edilmiştir.
6100 sayılı Kanunun 107. maddesine göre;
(1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.
(2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.
(3) Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir.” denilmiştir.
Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafca belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hali, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna ya da objektif olarak imkansızlığa dayanmalıdır.
Madde gerekçesinde “Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı ya da bu objektif olarak imkansız olmalıdır. Açılacak davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyorsa, böyle bir dava açılamaz. Çünkü, her davada arandığı gibi, burada da hukuki yarar aranacaktır, böyle bir durumda hukuki yararın bulunduğundan söz edilemez. Özellikle, kısmi davaya ilişkin yeni hükümler de dikkate alınıp birlikte değerlendirildiğinde, baştan tespiti mümkün olan hallerde bu yola başvurulması kabul edilemez.” şeklindeki açıklamayla, alacağın belirli veya belirlenebilir nitelikte olması durumunda, belirsiz alacak davası açılarak bu davanın sağladığı imkanlardan yararlanmanın mümkün olmadığına işaret edilmiştir.
6100 sayılı Kanunun 107/2. maddesinde, sorunun çözümünde yol gösterici mahiyette kriterlere yer verilmiştir. Anılan madde fıkrasında, karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabileceği hüküm altına alınmış, madde gerekçesinde de “karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneğin bilirkişi ya da keşif incelemesi sonucu)” belirlenebilme hali açıklanmıştır.
Sırf taraflar arasında alacak miktarı bakımından uyuşmazlık bulunması, talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olması anlamına gelmez. Önemli olan — olarak talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olmasıdır ——- Sadece alacak miktarında taraflar arasında uyuşmazlık bulunması ya da miktarın tartışmalı olmasının belirsiz alacak davası açılması için yeterli sayılması halinde, neredeyse tüm davaların belirsiz alacak davası olarak kabulü gerekir ki, bu da kanunun amacına aykırıdır. Çünkü, zaten uyuşmazlık bulunduğu için dava açılmakta ve uyuşmazlık mahkeme önüne gelmektedir. Önemli olan davacının talebini belirli kılacak imkana sahip olup olmadığıdır. Burada, alacağın belirlenebilir olması ile ispat edilebilirliğinin de ayrıca değerlendirilmesi gerekir. Davacının talep ettiği alacağı belirlemesi objektif olarak mümkün, ancak belirleyebildiği alacağını ispat etmesi, kanunun öngördüğü şekilde (elindeki delillerle) mümkün değilse, burada da belirsiz alacak davası açılacağından söz edilemez. Çünkü, bir alacağın belirlenmesi ile onun ispatı ayrı şeylerdir. Davacı, talep konusu yaptığı alacağını çok net şekilde belirleyebilir; ancak her zaman onu ispat edecek durumda olmayabilir. Aksinin kabulü, her ispat güçlüğü olan alacağı belirsiz alacağa dönüştürmek gibi, hem kanunun amacına hem de genel ilkelere aykırı bir durumu ortaya çıkartabilir.
Alacağın miktarının belirlenebilmesinin, tahkikat aşamasında yapılacak delillerin incelenmesi, bilirkişi incelemesi veya keşif gibi sair işlemlerin yapılmasına bağlı olduğu durumlarda da belirsiz alacak davası açılabilir. Ne var ki, bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesi belirsiz alacak davasının açılabilmesi için yeterli değildir. Bir davada bilirkişiye başvurulmasına rağmen davacı dava açarken alacak miktarını belirleyebiliyorsa, belirsiz alacak davası açılamaz—
Şartları bulunmadığı halde dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı durumda davacıya herhangi bir süre verilmeden hukuki yarar yokluğundan davanın reddi yoluna gidilmelidir. Çünkü, alacağın belirlenebilmesi mümkün iken, böyle bir davanın açılmasına Kanun izin vermemiştir. Böyle bir durumda, belirsiz alacak davası açmakta hukuki yarar yokluğundan dava reddedilmeli, ek bir süre verilmemelidir. Zira, burada talep açıktır, bu sebeple 6100 sayılı Kanunun 119/1-ğ. maddesinin uygulanarak süre verilmesi mümkün değildir; aslında açılmaması gerektiği halde belirsiz alacak davası açılmış olduğundan, bu konudaki eksiklik de süre verilerek tamamlanamayacağından, dava hukuki yarar yokluğundan reddedilmelidir. Buradaki hukuki yarar, sonradan tamamlanacak nitelikte bir hukuki yarar değildir. Çünkü, dava açıldığında o sırada mevcut olmayan hukuki yarar, bunun da açıkça mahkemece bilindiği bir durumda, tamamlanacak bir hukuki yarar değildir. Aksinin kabulü, aslında açık olan talep sonucunun süre verilerek davacı tarafından değiştirilmesi ve bulunmayan hukuki yararın sağlanması için davacıya ek imkan sağlanması anlamına gelecektir ki, buna usûl bakımından imkan yoktur, böyle bir durum taraflar arasındaki eşitlik ilkesine de aykırı olacaktır—–
Somut olaya gelince, dava dilekçesi ekinde sunulan 27.08.2019 tarihli davalı sigorta şirketine yapılan başvuru dilekçesinde davacı tarafça ”…şirketinizde sigortalı —– olarak zarar ve ziyanımız binada — bulunan sigortalı firmalar bazında ekli listede beyan edilmiş olup zararlarımızın tarafımıza tazmin edilmesini arz ve rica ederiz” denilerek zarar tazmini talebinde bulunulduğu ve ekli liste incelendiğinde ;
”1- —- —– ZARARI: 15.918,551,15
MAKİNE VE TESİSAT ZARARI: 848.506,29
— —— 21.042,310,96

2- ——-
EMTİA ZARARI: —– —–
TOPLAM ZARAR: —–‘ olduğunun yazılı olduğu, her bir davacı için zarar kalemlerinin ve miktarlarının ayrıca ve açıkça belirtildiği, davacı tarafça davalı tarafa karşı düzenletilen—–ihtarnamesinde de ”…Müvekkil şirketlerde meydana gelen yangın olayı, anılan nedenler de göz önünde bulundurularak sigorta poliçesi kapsamında kalmış olmakla, tarafınızla imzalanan —- sigorta tazminatının tarafınıza başvuru tarihi olan 06.06.2019 tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte müvekkillerden — hesabına iş bu ihtarnamenin tebliğinden itibaren 3 gün içerisinde yatırılmasını, aksi halde her türlü yasal yollara başvuracağımızı ihtaren bildiririz.” denilerek sigorta poliçe limiti doğrultusunda 37.250.000,00TL sigorta tazminatının davalı taraftan tazmini talep edilmiştir.
Öncelikle taraflar arasında, davacı —sigortalı olup olmadığı ve davaya konu yangın sebebiyle oluşan hasarın taraflar arasında düzenlenen poliçe gereğince tazmini hususu tartışmalı olsa da, salt sözkonusu tartışmanın varlığı alacağı belirsiz hale getirmez. Davacı taraf dava açmadan önce — sayılı dosyasında delil tespiti talebinde bulunmuş olup, yangın sebebiyle oluşan hasarlar her bir davacı için kalem kalem miktarlarıyla bilirkişi heyetince tespit edildikten sonra davacıların, davalı tarafa başvurarak tazminini talep ettikleri her bir zararı açıkça belirterek talepte bulunmuş olduğu nazara alındığında, davacıların davaya konu yangın sebebiyle zararlarını belirledikleri ve bildikleri anlaşıldığından ve dava dilekçesinde açıkça belirsiz alacak davası olarak davanın açıldığı belirtilmekle, davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyorsa belirsiz alacak davası açılamayacağından, davanın HMK 114/1-h maddesi uyarınca hukuki yarar dava şartı yokluğundan usulden reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacıların belirsiz alacak davası açmakta hukuki menfaatleri bulunmadığından davanın dava şartı yokluğundan USULDEN REDDİNE,
2-Karar harcı 59,30 TL’den davacı tarafça peşin olarak yatırılan 4.098,60 TL harcın mahsubu ile bakiye 4.039,30 TL harcın karar kesinleştiğinde davacı tarafa iadesine,
3-Davalı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde geçerli—- göre belirlenen 2.550,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı tarafından yapılan bir yargılama gideri olmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
6-7155 sayılı Kanun ile 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’na eklenen 18/A maddesinin 13.fıkrası ve yürürlükte bulunan — arabuluculuk ücretinin davacı taraftan tahsili ile hazine adına irad kaydına,
7-Davacı tarafından dosyaya yatırılan ve sarf edilmeyen gider avansının karar kesinleştiğinde davacı tarafa iadesine,
HMK 345. Maddesi hükmü uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içinde istinaf yolu açık olmak üzere davacılar vekilinin yüzüne karşı davalı vekilinin yokluğunda verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.