Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 8. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/326 E. 2022/190 K. 15.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/326 Esas
KARAR NO : 2022/190

DAVA : Alacak (Cari Hesap Veya Ticari Kredi Sözleşmesi Kaynaklı)
DAVA TARİHİ : 28/05/2021
KARAR TARİHİ : 15/03/2022

Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Cari Hesap Veya Ticari Kredi Sözleşmesi Kaynaklı) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle: Arabuluculuğa başvurulduğunu, olumsuz sonuçlandığını, borçlu … ve —- arasında Avukatlık Kanunu 35/A kapsamında takip dayanağı —– dosyasında —– tutanağı imzalandığını, müvekkilinin yükümlülüklerini yerine getirmiş olmasına rağmen davalı borçlunun protokol gereği yükümlülüklerinden —- yerine getirmediğini, müvekkili tarafından işbu ödemelerin yapıldığını, tarafların—- kaynaklanan ve daha sonra uzlaşma tutanağına bağlanan bu borçtan davalı …—- sorumlu olduğunu kabul ettiğini, davalının bu yükümlülüğü uzlaşma tutanağı ile üzerine aldığını, davalı tarafın yine aynı uzlaşma protokolü sebebiyle kendisine düşen nakit ödeme yükümlülüğünü de eksik yaptığından ötürü ilamlı icra takipleri neticesinde ödemede bulunduklarını, müvekkili tarafından uzlaşma tutanağına göre üstlenilen tüm yükümlülüklerin yerine getirilmesine rağmen davalı tarafından söz konusu belgede belirtilen sorumlulukların büyük bir kısmının yerine getirilmediğini, davalının İcra mahkemesinde ve icra takibinde imzaya itiraz etmediğini, davanın davalı tarafça da kabul edilen 21.05.2019 tarihli uzlaşma tutanağı kapsamında kabulünü, davalının şimdilik belirsiz alacak şeklinde—– mahkum edilmesini,—– tarihinden itibaren ticari faiziyle davalıdan tahsilini, yargılama gideri ve muhakeme masraflarının karşı taraftan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle: davacı yanca dava dilekçesinde, alacak taleplerinin ödeme belgesine dayandığı beyan edilmiş olmakla; alacak talebinin belirli olduğunu, buna karşın davacı yanın davasını usul ve yasaya aykırı şekilde belirsiz alacak davası olarak açtığı sabit olmakla, davacı yanın belirsiz alacak davası açmakta hukuki yarar yokluğundan davanın HMK 114/1-h ve 115/2 maddeleri gereği usulden reddine karar verilmesini, davalı müvekkili tarafından söz konusu uzlaşma tutanağında; davacı yana ödeneceği belirtilen tutarların tam ve eksiksiz olarak davacı yana ödendiğini, bu sebeple davanın ödeme nedeni ile reddini, davacı yanın iddia ve taleplerini dayandırdığı 21.05.2019 tarihli uzlaşma protokolünün 4.a.2 maddesi incelendiğinde, davacı alacaklı —– hazırda devam eden ve şirkete karşı dava konusu edilen işçilik borçları hariç olmak üzere bugüne kadar doğmuş ve doğacak —-dahil tüm anme borçları ve 3. Şahıslara karşı borçlarından münferiden sorumlu olduğunun hüküm altına alındığının sabit olduğunu,—— yazışmalarında davacı … vergi borçlarından kendisinin sorumlu olduğunu, protokol gereğince kendisine ödenmesi gereken tutardan— kendisine değil ödemek sorumluluğunda olduğu—-vergi borçlarına yatırılmasını davalı müvekkili …— talep ettiğinin görüldüğünün, davacı yanca icra dosyasına sunulan ödeme dekontları incelendiğinde, vergi ödeme dekontları ile hisse devir protokolünün aynı tarihte— olduğunu, davacı yanın bilerek ve isteyerek——— takibe konu edilen borçlarının —– ödemelerden mahsup edilerek vergi dairesine davalı … tarafından yatırıldığının anlaşıldığının, takibe konu —— borçlarından bizzat davacı alacaklı .—– sorumlu olduğu, davacı yanın alacak talebinin haksız ve mesnetsiz olduğunu, davanın görev, hukuki yarar yokluğu, ödeme defi ve husumet yokluğundan, esastan ise alacak taleplerinin mesnetsiz olmasından kaynaklı olarak tüm yönleri ile reddini, yargılama masraflarla ücreti vekaletin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini arz ve talep etmiştir.
İNCELEME ve GEREKÇE:
Dava, hukuki niteliği itibari ile alacak davasıdır.
7155 sayılı Yasa ile 6102 sayılı Yasaya 5/A maddesi eklenerek ticari davalarda ———– dava şartı haline getirilmiş olup, mahkememizdeki dava —— açılmakla, davacının dava —– yerine getirdiği görülmüştür. Aynı Yasa ile 6325 sayılı Kanuna dava şartı arabuluculuk başlığı ile 18/A maddesi de eklenmiş olup bu madde uyarınca yapılan incelemede davacının —- yapılan toplantı neticesinde tarafların anlaşamadıklarına —— tutanağının da düzenlenmiş olduğu görülmüştür.
Dilekçeler aşaması tamamlanarak mahkememizin——- ön inceleme duruşmasında dava şartlarının incelenmesine geçilmiştir. HMK 114/1-h maddesinde davacının dava açmakta hukuki yararının bulunması dava şartı olarak düzenlenmiş olup, aynı kanunun 115 maddesinde de dava şartlarının mevcut olup olmadığının davanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden araştırılacağı, tarafların da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebileceği, dava şartı noksanlığının tespiti halinde davanın usulden reddedileceği ancak dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre verileceği, kesin süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmez ise dava şartı yokluğundan davanın usulden reddedileceği hususları düzenlenmiştir.
Davacı, davasını belirsiz alacak davası olarak nitelemek—-üzerinden harç yatırarak açmıştır. Davalı …— hususta HMK 107 maddesi kapsamında belirsiz alacak davası açılamayacağını, davanın bu nedenle dava şartı yokluğundan reddi gerektiğini savunmuştur.
Taraflar arasında öncelikle çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için gerekli şartları taşıyıp taşımadığı noktasında toplanmaktadır.
6100 sayılı Kanunun 107. maddesine göre;
(1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.
(2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.
(3) Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir.” denilmiştir.
Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafca belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hali, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna ya da ———dayanmalıdır.
Madde gerekçesinde “Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı ya—- olmalıdır. Açılacak davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyorsa, böyle bir dava açılamaz. Çünkü, her davada arandığı gibi, burada da hukuki yarar aranacaktır, böyle bir durumda hukuki yararın bulunduğundan söz edilemez. Özellikle, kısmi davaya ilişkin yeni hükümler de dikkate alınıp birlikte değerlendirildiğinde, baştan tespiti mümkün olan hallerde bu yola başvurulması kabul edilemez.” şeklindeki açıklamayla, alacağın belirli veya belirlenebilir nitelikte olması durumunda, belirsiz alacak davası açılarak bu davanın sağladığı imkanlardan yararlanmanın mümkün olmadığına işaret edilmiştir.
6100 sayılı Kanunun 107/2. maddesinde, sorunun çözümünde yol gösterici mahiyette kriterlere yer verilmiştir. Anılan madde fıkrasında, karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabileceği hüküm altına alınmış, madde gerekçesinde de “karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve ——-belirlenebilme hali açıklanmıştır.
——– arasında alacak miktarı bakımından uyuşmazlık bulunması, talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olması anlamına gelmez. Önemli olan ——— sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olmasıdır—- alacak miktarında taraflar arasında uyuşmazlık bulunması ya da miktarın tartışmalı olmasının belirsiz alacak davası açılması için yeterli sayılması halinde, neredeyse tüm davaların belirsiz alacak davası olarak kabulü gerekir ki, bu da kanunun amacına aykırıdır. Çünkü, zaten uyuşmazlık bulunduğu için dava açılmakta ve uyuşmazlık mahkeme önüne gelmektedir. Önemli olan davacının talebini belirli kılacak imkana sahip olup olmadığıdır. Burada, alacağın belirlenebilir olması ile ispat edilebilirliğinin de ayrıca değerlendirilmesi gerekir. Davacının talep ettiği alacağı belirlemesi— belirleyebildiği alacağını ispat etmesi, kanunun öngördüğü şekilde (elindeki delillerle) mümkün değilse, burada da belirsiz alacak davası açılacağından söz edilemez. Çünkü, bir alacağın belirlenmesi ile onun ispatı ayrı şeylerdir. Davacı, talep konusu yaptığı alacağını çok net şekilde belirleyebilir; ancak her zaman onu ispat edecek durumda olmayabilir. Aksinin kabulü, her ispat güçlüğü olan alacağı belirsiz alacağa dönüştürmek gibi, hem kanunun amacına —- durumu ortaya çıkartabilir.
Alacağın miktarının belirlenebilmesinin, tahkikat aşamasında yapılacak delillerin incelenmesi, bilirkişi incelemesi veya keşif —–bağlı olduğu durumlarda da belirsiz alacak davası açılabilir. Ne var ki, bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesi belirsiz alacak davasının açılabilmesi için yeterli değildir. Bir davada bilirkişiye başvurulmasına rağmen davacı dava açarken alacak miktarını belirleyebiliyorsa, belirsiz alacak davası açılamaz —–.
Şartları bulunmadığı halde dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı durumda davacıya herhangi bir süre verilmeden hukuki yarar yokluğundan davanın reddi yoluna gidilmelidir. Çünkü, alacağın belirlenebilmesi mümkün iken, böyle bir davanın açılmasına Kanun izin vermemiştir. Böyle bir durumda, belirsiz alacak davası açmakta hukuki yarar yokluğundan dava reddedilmeli, ek bir süre verilmemelidir. Zira, burada talep açıktır, bu sebeple 6100 sayılı Kanunun 119/1-ğ. maddesinin uygulanarak süre verilmesi mümkün değildir; aslında açılmaması gerektiği halde belirsiz alacak davası açılmış olduğundan, bu konudaki eksiklik de süre verilerek tamamlanamayacağından, dava hukuki yarar yokluğundan reddedilmelidir. Buradaki hukuki yarar, sonradan tamamlanacak nitelikte bir hukuki yarar değildir. Çünkü, dava açıldığında o sırada mevcut olmayan hukuki yarar, bunun da açıkça mahkemece bilindiği bir durumda, tamamlanacak bir hukuki yarar değildir. Aksinin kabulü, aslında açık olan talep sonucunun süre verilerek davacı tarafından değiştirilmesi ve bulunmayan hukuki yararın sağlanması için davacıya ek imkan sağlanması anlamına gelecektir ki, buna usûl bakımından imkan yoktur, böyle bir durum taraflar arasındaki eşitlik ilkesine de aykırı olacaktır——
———— sayılı takip dosyası getirtilmiş, incelenmesinde; davacı tarafça davalı aleyhine — tarihli uzlaşma protokolü gereğince——- tahsili amacıyla —-alacağın tahsili için takip başlatıldığı, takip dosyasında ödeme emrinin tebliği ile davalının süresinde takibe borca ve ferilerine itirazlarını bildirdiğinden takibin durduğu tespit edilmiştir.
Davacı, kendisinin ve davalının dava dışı —-%50’şer payla ortağı olduklarını, ortağı ve yöneticisi oldukları şirketin borçlarını paylaşmak ve taraflar arasındaki uyuşmazlıkların— uzlaşma protokolü imzaladıklarını, davalının protokol uyarınca — ödemediğini, şirketin zor durumda kalmaması ve hakkında haciz işlemleri başlatılmaması için kendisinin yapmak zorunda kaldığı bu ödemelerin davalıdan tahsili amacıyla icra takibi başlattığını, davalının takibe itiraz etmesi üzerine takibin durduğunu, İcra Hukuk Mahkemesinde itirazın kaldırılması davası açılmış ise de davanın reddine karar verildiği, itirazın üzerinden 1 yıldan fazla zaman geçmiş olması nedeniyle davalı aleyhine alacak davası açtığını, dava konusu ödemelerden davalının sorumlu olduğunun tespiti ile davalıdan tahsilini talep etmiş olup davasını belirsiz alacak davası olarak açmıştır. Davacı uzlaşma protokolüne dayanarak dosyaya sunduğu dekontlar ile tutarı belli olan ödemelerin davalıdan tahsilini talep ettiği, dolayısıyla ortada belirlenemeyecek bir tutar bulunmadığı, en azından davacının tespit edemeyeceği bir rakam söz konusu olmadığı anlaşılmaktadır.
Davacı davasını —- taraflar arasında düzenlenen —– tarihli uzlaşma protokolü gereğince—– davalının sorumlu olduğunu ileri sürerek davalıdan tahsili talebiyle açmış olup dava tarihi itibariyle alacağın miktarını veya değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği yada bunun imkansız olduğu bir hal ve durum söz konusu olmadığından HMK 107 maddesi uyarınca belirsiz alacak davasına konu edilmesi mümkün değildir. Tüm bu hususlar bir arada değerlendirildiğinde ve davacının dava dilekçesinde açıkça belirsiz alacak davası olarak davanın açıldığı belirtilmekle, davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyorsa belirsiz alacak davası açılamayacağından, davanın HMK 114/1-h maddesi uyarınca hukuki yarar dava şartı yokluğundan usulden karar verilerek aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Davacının belirsiz alacak davası açmakta hukuki menfaati bulunmadığından davanın DAVA ŞARTI YOKLUĞUNDAN USULDEN REDDİNE,
1-Karar harcı 80,70 TL’nin davacı tarafça peşin olarak yatırılan 341,55 TL harçtan mahsubu ile bakiye 260,85 TL harcın karar kesinleştiğinde davacı tarafa iadesine,
2-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
3-Davalı tarafından yapılan bir yargılama gideri olmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
4-Davalı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde—- vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-7155 sayılı Kanun ile 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’na eklenen 18/A maddesinin 13.fıkrası ve yürürlükte bulunan —— tarafından karşılanan 1.320,00 TL arabuluculuk ücretinin davacı taraftan tahsili ile hazine adına irad kaydına,
6-Dosyaya yatırılan ve sarf edilmeyen gider avansının karar kesinleştiğinde tarıran tarafa iadesine,
Dair, davacı ve vekili ile davalı vekilinin yüzlerine karşı, kararın taraflara tebliğinden 2 haftalık süre içinde istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.