Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 8. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/655 E. 2023/830 K. 08.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO:2020/655 Esas
KARAR NO:2023/830 Karar
DAVA: Alacak (Acentelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Denkleştirme Tazminatı)
DAVA TARİHİ: 30/12/2020
KARAR TARİHİ: 08/11/2023

Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Acentelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Denkleştirme Tazminatı) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirketin dağıtım, pazarlama ve lojistik sektörlerinde —– yılından beri faaliyetlerine devam ettiğini, müvekkili ile davalı arasında——– markalı ürünlerin dağıtımı ve satışının gerçekleştirilmesi amacıyla —— akdedildiğini, bu sözleşme ile ——– tarafından üretilen ürünlerin müvekkili tarafından kendisine verilen sorumluluk alanı içerisinde satılmasının kararlaştırıldığını, bölgenin hangi coğrafyayı kapsadığının sözleşmede taraflarca belirtilmese de gerek sözlü olarak gerekse fiili uygulamada ——————içerisinde yer alan şehirler olarak kararlaştırıldığını, müvekkilinin sözleşmenin kurulması ile birlikte üzerine düşen yükümlülükleri harfiyen yerine getirdiğini, bu kapsamda —– tarafından üretilen ürünlerin bölgedeki perakende satış yapan işletmelere, tüketiciye hızlı ve sağlam bir şekilde ulaştırmayı sağladığını, müvekkilinin ——– bölgede tanınırlığının artması, ürünlerinin geniş kitlelere ulaşması için büyük yatırımlar gerçekleştirdiğini, bölgede tek satıcı olarak faaliyete başladığı andan itibaren tanınırlığını, müşteri porftöyünü kullanarak davalı şirkete ait ürünlerin geniş kitlelere ulaşmasına aracılık ettiğini, müvekkilinin sözleşme ile kendisine yüklenen yükümlülüklerini taraflar arasındaki ticari ilişkiye uygun bir şekilde yerine getirmesine rağmen davalı şirketin sözleşmeye uymayarak bölgedeki alıcılara ürünü bizzat pazarlayarak sözleşmeyi açıkça ihlal ettiğini, davalı tarafın sözleşme hükümlerine ve taraflar arasındaki ticari ilişkiye aykırı davranışlarının devam etmesi sebebiyle müvekkilinin sözleşmeyi haklı olarak feshetmek zorunda kaldığını, bu kapsamda ——- numaralı ihtarnamesinin keşide edildiğini, denkleştirme tazminatı taleplerinin bulunduğunu, müvekkilinin geniş organizasyon ağı sayesinde, müşteri çevresini belirli bir dereceye kadar genişlettikten, satış cirosunu arttırdıktan, ürünün satım ve pazarlanması için gerekli ağı kurduktan, satış noktalarının sayısını arttırdıktan sonra daha çok kazanç sağlamak arzusu içindeki davalı —— pazarlama işini bizzat üstlenerek müvekkilini devre dışı bıraktığını, tek satıcılık sözleşmesinin temel unsurlarından birisi olan tek satıcıya tanınan münhasır satış hakkının gerek üretici gerek üreticinin anlaştığı üçüncü kişilerle ihlal edilmesinin sözleşmenin devamını tek satıcı bakımından olanaksız kılacağını, müvekkilinin müşterilerden gelen ürün taleplerini davalıya iletmesine rağmen kendisine ürün teslimatı yapılmadığını, müvekkilinin münhasıran yetkili olduğu bölgede —- tarafından doğrudan satış yapılmasının açıkça sözleşmenin ihlali olduğunu, müvekkili için haklı sebeple fesih imkanı doğurduğunu, —– bu fiil ve eylemlerinin gerek taraflar arasındaki sözleşmeye gerekse dürüstlük kuralına açıkça aykırı olduğunu, müvekkilinin sözleşme süresi içerisindeki faaliyetleri neticesinde davalıya doğrudan veya dolaylı olarak yeni müşteriler kazandırdığını, tanınırlığını arttırdığını, mevcut müşteriler ile çalışmaya devamlılık sağladığını, müvekkilinin faaliyetleri neticesinde davalının müşteri çevresinin büyük oranda genişlediğini, bu genişleme ile davalının ekonomik açıdan önemli menfaat sağladığını, sözleşmenin feshinden sonra da sağlamaya devam ettiğini, müvekkilinin sözleşme ile birlikte davalıya ait ürünlerin sürümünü arttırmak amacıyla gerekli ekipman ve donanım için büyük yatırımlar yaptığını, taraflar arasındaki ilişkinin uzun bir süre daha devam edeceğine duyduğu güven sebebiyle gerekli depo kiralama, araç tahsisi ve işçi istihdamı gibi ekonomik külfeti olan yatırımlar yaptığını, sözleşmenin davalı tarafça ihlal edilmesi sebebiyle bu yatırımların kendisini amorti edemediğini, müvekkilinin ciddi manada zarara uğradığını, müvekkilinin sözleşmenin uzun süreli olacağına duyduğu güvenin korunması ve makul süre bakımından zararlarının tazmin edilmesi gerektiğini, taraflar arasındaki belirsiz süreli tek satıcılık sözleşmesinin feshi nedeniyle müvekkilinin sözleşmenin fesih süresi içinde elde edebileceği kardan yoksun kalacağını, bu zararın tazmininin gerektiğini, buradaki muhtemel kazancın ispatı, oluşturulan güvene dayalı olarak sözleşme makul süre daha devam etseydi elde edilmesi beklenen kazancın tespitiyle mümkün olacağını, ölçü olarak tek satıcının sözleşme ilişkisi sona ermeden önceki ortalama aylık gelirinin dikkate alınabileceğini, davalı tarafça ———— markasının devri ile üstlenilen ——- tutarındaki alacaklarının bakiye kısmı ile dönülemeyen bütçe faturalarından kaynaklanan 418.037,00 TL alacaklarının ve cari hesap alacaklarının ödenmesi taleplerinin bulunduğunu, bu tutarın fatura altı iskonto bedeli adı altında davalı tarafından sipariş başına %10 oranında indirim yapılarak ödenmesinin kararlaştırıldığını, bu tutarın bir kısmının ödendiğini ancak 3.109.235,59 TL + KDV tutarındaki kısmının ödenmediğini, bu miktarın davalı tarafça ödenmesi gerektiğini, dönülemeyen bütçe faturalarından kaynaklanan 418.037,00 TL alacaklarının şimdilik ve fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 20.000,00 TL’sinin ödenmesini talep ettiklerini, bundan başka cari hesap alacakları olan 57.316,26 TL’nin de ödenmesine karar verilmesi gerektiğini, müvekkilinin uğramış olduğu itibar kaybı nedeniyle 100.000,00 TL manevi tazminat taleplerinin bulunduğunu, müvekkilinin ticari itibarının zedelendiğini, müvekkilinin —- alacaklı olduğunu, müvekkilinin alacağından —- diğer davalıların da müteselsilen sorumlu olduklarını, müvekkili şirketin ürünlerini pazarlama işini sürdürdüğü —-markasının —- tarafından devralındığını, —- kurucusu ve tek pay sahibi —- vekilliğini de yürüten avukat—- olduğunu—— bu şirket bakımından öğretide ifade edilen saman adam konumunda olduğunu, gerçekte şirketin pay sahibi olmadığını, şirketin gerçek pay sahibinin —- olduğunu, müvekkilinin dava dışı —- borçlarının davalı—– tarafından devralınmasını kabul etmesinin en büyük etkeninin taraflar arasındaki şifahi görüşmelerde davalı —- müvekkiline bu borçların garantörünün kendisi ve şirketi —–olduğunu söylemesi ve taahhüt etmesi olduğunu, müvekkili tarafından satışı yapılan—- markalı ürünlerin etiketinde üretici firmanın davalı —- üretim yerinin ise davalı ——– olduğunun belirtildiğini, davalıların ödenmeyen borç nedeniyle müvekkili şirkete karşı sorumluluğunun birden fazla hukuki dayanağının bulunduğunu, davalıların TTK m.195 ve devamı hükümleri uyarınca şirketler topluluğu içinde hakim şirket veya hakim teşebbüs olarak da oluşturdukları güven nedeniyle müvekkiline karşı sorumlu olduğunu, borçlu olan davalı —- ortak yönetimi ve gerçek yöneticisinin —— olduğunu, davalı şirketlerin—–tarafından yönetildiğini, davalı ——-TTK m.195/5 hükmü uyarınca şirketler topluluğu kapsamında hakim teşebbüs olarak TK m.209’daki güven sorumluluğuna tabi olduğunu, tacir sayıldığını, iflasa tabi olduğunu, bu kişilerin iflasını talep etme hak ve yetkisini de saklı tuttuklarını, davalı şirketlerin iktisaden özdeş olduğunu, tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi uyarınca ——- borcundan diğer davalı şirketin de sorumlu olduğunu, aralarında organik bağ ve iktisadi özdeşlik bulunması sebebiyle farklı tüzel kişiler gibi görünse de davalı şirketlerin gerçekte aynı ve tek bir tüzel kişiliği oluşturduklarını, tek bir tüzel kişi gibi yönetildiklerini, fiilen aynı şirketler olduklarını, bu sebeplerle ticari faaliyetlerinden oluşan borçlardan müteselsilen sorumlu olduklarının kabulünün gerektiğini, arabuluculuğa başvurulduğunu ancak anlaşma sağlanamadığını, açıklanan tüm bu nedenlerden dolayı haklı davalarının kabulüne, distribütörlük sözleşmesinin müvekkili tarafından haklı nedenlerle feshedilmesi sebebiyle en az 10 yıllık kar kaybı tazminatı, yatırımların atıl kaması sebebiyle uğranılan zararlar, işten çıkarılan personele ödenen tazminatlar, kira, altyapı yatırımları vs, sebebiyle ödenecek cezai şart dahil bedeller, diğer şirketlerle olan sözleşmelerin tasfiyesinden kaynaklı doğmuş olan cezai şart dahil bedeller, elde kalan ürünler sebebiyle uğranılan zararlar, uğramış olunan müspet ve menfi zararlar ve uğranılan itibar kaybı sebebiyle şimdilik ve fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 20.000,00 TL maddi ve manevi tazminat, denkleştirme tazminatı olarak şimdilik ve fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 200.000,00 TL, ————– markasının devrine bağlı olarak davalı tarafından müvekkiline ödeneceği taahhüt edilen ve distribütörlük sözleşmesinde fatura altı iskonto bedeli olarak ödenmesi kabul edilmiş olan toplam 3.500.000,00 TL tutarındaki alacaklarının bakiye 3.109.235,59 TL tutarından şimdilik ve fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 100.000,00 TL, dönülemeyen bütçe faturalarından kaynaklanan 418.037,00 TL alacaklarının şimdilik ve fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 20.000,00 TL, elde kalan ürünler sebebiyle uğranılan 1.309.860,00 TL alacaklarının şimdilik ve fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 30.000,00 TL, cari hesap alacakları olan 57.316,26 TL olmak üzere fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik toplam 427.316,26 TL’nin müvekkili şirkete verilmek üzere davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.Davalılar —- vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacının müddeabihi toplam 427.316,26 TL göstererek dava açtığını, bu durumda 427.316,26 TL müddeabih üzerinden 7.297,49 TL harç yatırması gereken davacının 729,74 TL harç yatırdığını, yasa gereği zorunlu olan harçları yatırmadığından davanın usulden reddinin gerektiğini, dava dilekçesinde itibar kaybından kaynaklanan 100.000 TL manevi tazminat talep edildiğinin ifade edildiğini ancak dava dilekçesinin konu kısmında böyle bir talebin olmadığını, sonuç ve istem bölümünde de itibar kaybına ilişkin manevi tazminat talebinden bahsedilmediğini, davacının 100.000,00 TL olarak somutlaştırdığı manevi tazminata ilişkin harcın yatırılmadığını, bu durumda ortada usulüne uygun olarak talep konusu edilmiş bir manevi tazminat talebi olmadığından davacının dilekçe içeriğinde zikrettiği itibar kaybı talebinin yok sayılması gerektiğini, davacının dava dilekçesinde ek olarak bahsettiği delillerini dosyaya sunmadığını, davacının bu haliyle hem savunma haklarını kısıtladığını, hem de delillerin dava dilekçesi ile birlikte sunulmasını emreden HMK 121. Maddesini ihlal ettiğini, davacının sonradan delil sunmasına muvafakat etmediklerini, davacının davasını dayandırdığı sözleşmenin diğer davalı—- davacı arasında yapıldığını, müvekkilleri ——sözleşmenin tarafı olmadığını, taraf olmadıkları bir sözleşme nedeniyle hiçbir yükümlülük altına girmeyen müvekkillerine sorumluluk yüklenemeyeceğinden davanın husumet yokluğu nedeniyle reddi gerektiğini, dava dilekçesinde açık ve anlaşılır bir açıklama yapılmadığını, müvekkillerine neden sorumluluk izafe edildiğinin belirtilmediğini, bununla birlikte birtakım nedenlerin saymaca usulü ile ortaya atıldığını, müvekkillerinin davacının sözleşme ilişkisi kurduğu —- temsilcisi ve yöneticisi olmadığını, müvekkillerinin —-ilişkisinin olmadığını, müvekkillerinin —- yöneticisi yada organı olmadığını, ——– adına söz söyleme, işlem yapma yetkilerinin bulunmadığını, hiçbir zaman olmadığını, bu nedenle olayda TTK 371/5. Maddenin uygulanma imkan ve ihtimalinin bulunmadığını, ortada bir şirketler topluluğunun olmadığını, tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisinin uygulanması için ortada bir alacağın olması gerektiğini, borçlunun mal kaçırmaya yönelik kötü niyetli eylemlere girişmesi gerektiğini, henüz alacaklı bile olmayan davacının teorinin uygulanmasını talep etmesinin mümkün olmadığını, esasa ilişkin olarak ise müspet zarar ve menfi zararın aynı anda talep edilemeyeceğini ancak davacının her iki zarar türüne ait alacak kalemlerini alt alta sıralayarak tümünü talep ettiğini, davacının sözleşmeden alıntıladığı üzere distribütör, tedarik ettiği malları kendi nam ve hesabına satmayı yükümlendiğini, kendi nam ve hesabına satış yapmayı kabul eden davacının basiretli bir tacir olarak girdiği ticari ilişkide zarar edebileceğini hesaba katması gerektiğini, bu bakımdan davacının beklediği faydayı sağlayamamasının kendi ticari işletmesine ait bir durum olduğunu, sözleşmenin davacı tarafından feshedildiğini, bahsi geçen sözleşmenin davacı ile davalı —- arasında imzalandığını, müvekkilleri —-sözleşmeye hiçbir zaman taraf olmadığını, müvekkillerinin —— kefil, garantörü vs olmadığını, ————— müvekkillerine herhangi bir sorumluluk yüklemediğini, sözleşmenin hiçbir maddesinde müvekkillerine bir atıf yapılmadığını, usul olarak davacının sözleşmeyi feshinin haklı olmadığını, davacının, davalının sözleşmeye aykırı davrandığını iddia ederek sözleşmeyi derhal geçerli olacak şekilde feshettiğini, var olduğunu iddia ettiği aykırılıkların giderilmesini talep etmediğini, bunun için süre vermediğini, aykırılıklara somut bir örnek vermediğini, doğrudan fesih yoluna gittiğini, sözleşme ilişkisini her ne şekilde olursa olsun sonlandırmaya karar verdiğinin açık olduğunu, bu şartlar altında feshin haklı olduğunun söylenemeyeceğini, davacının portföy tazminatı talebinin hak düşürücü süre yönünden reddi gerektiğini, denkleştirme talebinin sözleşme ilişkisinin sona ermesinden itibaren 1 yıl içinde ileri sürülebileceğini, bu sürenin hak düşürücü süre olduğunu, distribütörlük sözleşmesinin—- tarihli ihtarı ile feshedildiğini, buna karşılık davanın —— tarihinde açıldığını, davacının denkleştirme talebini 1 yıllık hak düşürücü sürede açmadığından davanın reddi gerektiğini, portföy tazminatı talep eden davacının davalının sözleşmenin sona ermesinden sonra da ciddi menfaatler sağladığını ispatla yükümlü olduğunu belirterek, açıklanan nedenlerle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.Davalı ———cevap ve karşı dava dilekçesinde özetle; Dava dilekçesinde itibar kaybından kaynaklanan 100.000 TL manevi tazminat talep edildiği halde dilekçenin konu ve sonuç ve istem bölümlerinde böyle bir talebin yer almadığını, dilekçenin sonuç kısmında yer almayan itibar kaybından kaynaklı manevi tazminat talebinin yok sayılması, dikkate alınmaması gerektiğini, davanın eksik harç ödenerek açıldığını, davacının müvekkili şirket ile imzaladığı sözleşme gereği müşteri çevresini genişlettiğini, müvekkilinin bundan bir kazanç sağladığını, sözleşmenin feshi nedeniyle denkleştirme tazminatı ödenmesi gerektiği iddialarının doğru olmadığını,denkleştirme/portföy tazminatı talebinin sözleşme ilişkisinin sona ermesinden itibaren 1 yıllık süre içerisinde istenebileceğini, 1 yıllık sürenin hak düşürücü süre olduğunu, davacının süresi içerisinde talepte bulunmadığını, davacı ile imzalanan sözleşme ile davacının müvekkili tarafından üretilecek temizlik ve kozmetik ürünleri ile yeni üretilecek tüm ürünleri müvekkilinden tedarik ederek kendi nam ve hesabına satmayı yükümlendiğini, davacının sözleşmeyi feshettiğini, davacının sözleşmenin feshine gerekçe yaptığı iddiaların tamamının gerçek dışı olduğunu, sözleşmede davacı tarafından verilen siparişlerin müvekkili tarafından karşılanması usulünün düzenlenmekte olduğunu, buna göre müvekkilinin davacı tarafından verilecek siparişleri kendi stok ve sevkiyat durumuna göre planlayacağını, siparişlerin değerlendirilmesi, kabulü, sevk edilmesinin müvekkilinin takdirinde olduğunu, müvekkilinin siparişleri kabul etmeyebileceğini, kabul edebileceğini ve kabul ettiği siparişler için sevk tarihini belirleyebileceğini, davacının siparişlerin kabul edilmesi, edilmemesi, sevki, sevkedilmemesi ve benzeri durumlar nedeniyle müvekkilinden kar kaybı, ciro kaybı, maddi, manevi tazminat, depo masrafı ve sair hak ve alacak talep edemeyeceğini, sözleşmenin 4/1 b maddesi gereğince kendisine mal sevkiyatı yapılmadığını öne sürerek fesih yoluna gidilemeyeceğini, davacının belirsiz ifadeler kullanılarak sözleşmeye aykırı davranıldığı konusunda bir açıklama yapmadığını, hangi tarihteki sevkiyatın talebinin kabul edilmediğini ya da kabul beyanına rağmen hangi tarihte hangi ürün ya da ürünlerin davacıya teslim edilmediğinin belli olmadığını, sözleşmede davacının tek satıcı olduğuna dair bir kayıt bulunmadığını, davacıya münhasırlık tanıyan ya da sözleşmenin ayakta olduğu süre boyunca müvekkilinin doğrudan satış yapmasını yasaklayan bir düzenleme olmadığını, davacının iddialarını kanıtlamak için herhangi bir delil ve bilgi sunmadığını, gerek fesih ihtarına gerekse dava dilekçesinde müvekkilinin münhasırlık koşulunu ihlal ettiğine dair somut bir bilginin sunulmadığını, davacının amacının sözleşmeyi feshetmek olduğunu, münhasırlık iddiasının davacının feshe gerekçe yaratmak için kullandığı araçlar olduğunu, müvekkilinin ———– firmasına ait borcu üstlendiği iddiasının ticari hayatın olağan akışına külliyen aykırı olduğunu, sözleşmede böyle bir düzenlemenin yer almadığını, fatura altı iskonto düzenlemesinin eğer distribütör sorumluluğunda bulunan ara satış kanallarından alınan siparişleri en geç gün içinde sağlarsa minimum 30 günlük stok sağlarsa ve elinde tüm ürün çeşitlerinden bulundurursa %10 oranında bir indirimin uygulanacağını, sözleşmede bunun dışında ve ötesinde bir indirim düzenlemesinin bulunmadığını, müvekkilinin davacıya 3.500.000 TL ödeyeceğine dair bir hüküm bulunmadığını, taraflar arasında böyle bir anlaşmanın yapılmadığını, müvekkilinin hiçbir 3. kişinin borcunu üstlenmediğini, davacının öne sürdüğü fesih gerekçelerinin gerçek dışı olduğunu, taraflarınca keşide edilen———yevmiye sayılı ihtarnamesi ile davacıya bildirdiğini, dava dilekçesinde fesih gerekçesi yapılan olguların gerçekleştiğine dair bir ispat aracının sunulmadığını, dilekçede tazminat taleplerine ağırlık verildiğini, oysa davacının öncelikle haklı fesih olgusunu ispat etmekle yükümlü olduğunu, davalılar arasında organik bağ olmadığını, bu iddiayı reddettiklerini, doktrinde ve———— kararlarında taraflar arasında organik bağ bulunduğunu söyleyebilmek için aralarında organik bağ olduğu öne sürülen şirketlerin faaliyet konularının, adreslerinin, yönetim kurulu başkan ya da yönetim kurulu üyelerinin aynı olması gerektiğini, hakim sermaye ortakları ile diğer şirketin hakim sermaye ortaklarının aynı olmasının taraflar arasında organik bağ bulunduğunun somut kanıtı olarak değerlendirildiğini, sicil kayıtları ile sabit olduğu üzere müvekkili ile diğer davalıların adreslerinin, faaliyet konularının, ortaklarının, yöneticilerinin, yönetim kurulu başkan ve üyelerinin aynı olmadığını, davacının bu kriterlere uygun bir kanıt sunamadığını, bu kriterlerin dışında da organik bağ iddiasını teyit edecek bir delil bildirilemediğini, bu şartlar altında davacının organik bağ iddiasının soyut bir iddiadan ibaret olduğunu, denkleştirme tazminatının 1 yıllık hak düşürücü süreye tabi olup bu sürenin geçtiğini, sözleşmeyi feshedenin davacı olduğunu, bu nedenle maddi tazminat talebinde de bulunamayacağını, davacının fesihten sonra elinde kalan ürünlerin iade alınmaması nedeniyle tazminat talep etmesi hususunda sözleşmede bu yönde bir düzenleme bulunmadığını, tüm bu sebeplerle açılan davanın reddine, yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini, distribütörlük sözleşmesinin süresiz olarak imzalandığını, müvekkilinin süresiz olarak imzalanan sözleşmeye güvenerek uzun soluklu bir ticari ilişki geliştirmeyi hedeflediğini, bir başka distribütör arayışına girmediğini, ahde vefa ilkesi uyarınca sözleşmeye bağlı kaldığını, davalının sözleşmenin imzalanmasından kısa bir süre sonra önceden herhangi bir bildirim yapmadan tek yanlı iradesiyle ve haksız olarak sözleşmeyi feshettiğini, davacının ileri sürdüğü fesih gerekçelerinin tamamının haksız olduğunu, sözleşmenin haksız yere fesih edildiğini, bu nedenle sözleşmenin haksız feshi nedeniyle müvekkilinin uğradığı zararları tazmin yükümlülüğü altında olduğunu, davalı ile müvekkilinin imzaladığı distribütörlük sözleşmesiyle yeni müşteriler elde ederek yeni satış kanalları açmayı ve mevcut pazar payını koruyup geliştirmeyi taahhüt ettiğini, müvekkilinin davalının bu taahhüdüne güvenerek diğer firmalarla distribütörlük ilişkisi tesis etmediğini, davalının sözleşme ile üstlendiği edimleri yerine getirmemesi nedeniyle müvekkilinin yeni müşterilere ulaşmasının mümkün olmadığını, pazar payında kayda değer bir artış sağlanamadığını, sözleşmenin devamı süresince davalıya sözleşme ilişkisi çerçevesinde indirim uygulandığını, davalının normal koşullarda daha yüksek bedelle satın alacağı ürünleri distribütörlük sözleşmesi nedeniyle iskontolu olarak satın aldığını, uygulanan iskontoların sözleşmeyi haksız fesheden davalı tarafından tazmin edilmesi gerektiğini, davalının talebi ile müvekkili tarafından iade alınan ürünlerin bir başka zarar kalemini oluşturduğunu, müvekkilinin taraflar arasındaki ilişkinin sağlıklı bir şekilde devam etmesi için davalının iade taleplerini kabul etmişse de bu ürünlerin piyasada satılabilir nitelikte ürünler olduğunu, ürünlerin satılmayıp iade alındıkları için depolama, nakliye gibi yeni masraf kalemleri oluştuğunu, satıştan beklenen kardan yoksun kalındığını, bu zarar kalemlerinin sözleşmeyi haksız fesheden davalı tarafından tazmin edilmesi gerektiğini, bu nedenle fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla asıl davanın reddi ile şimdilik 100.000 TL’nin karşı dava kapsamında davalıdan tahsiline, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı-karşı davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE: Davacı taraf distribütörlük sözleşmesini haklı sebeplerle feshettiğini iddia ederek denkleştirme tazminatı ile diğer talepleri için dava açmış, karşı davada ise aynı sözleşmenin haksız olarak feshedildiği iddiasıyla tazminat talep edilmiştir.Asıl davaya konu denkleştirme tazminatı talebi bakımından davalı taraflarca hak düşürücü süre yönünden davanın reddi gerektiği ileri sürülmüştür. 6102 Sayılı TTK 112 maddesinde denkleştirme tazminatının koşulları düzenlenmiş olup maddenin 4 fıkrasında denkleştirme tazminatının sözleşme ilişkisinin sona ermesinden itibaren bir yıl içinde ileri sürülmesi gerektiği kabul edilmiştir. Yasada belirlenen bu süre hak düşürücü süre niteliğinde olup davanın her aşamasınca resen değerlendirilmesi gereken bir husustur. Davacı yan davalı ———arasındaki sözleşmeyi 26/06/2019 tarihli fesih ihtarı ile sonlandırmış olup bu ihtarname davalıya 27/06/2019 tarihinde tebliğ edilmiştir. Bu durumda bir yıllık hak düşürücü sürenin arada zaman aşımını kesen ya da durduran sebepler bulunmadığı taktirde 27/06/2020 tarihinde dolacağı ,30/12/2020 tarihinde açılan davada hak düşürücü sürenin gerçekleştiği sonucuna varılabilecektir. Bu doğrultuda davacı tarafın talebinin hak düşürücü süre içinde ileri sürülüp sürülmediği incelendiğinde 27/06/2019 tarihinden itibaren başlayan hak düşürücü süre işlerken dünya genelinde yaşanan Covıd 19 salgını nedeniyle kabul edilen 7226 sayılı Kanun’un Geçici 1 maddesi ile “GEÇİCİ MADDE 1- (1) Covid-19 salgın hastalığının ülkemizde görülmüş olması sebebiyle yargı alanındaki hak kayıplarının önlenmesi amacıyla;
a) Dava açma, icra takibi başlatma, başvuru, şikâyet, itiraz, ihtar, bildirim, ibraz ve zamanaşımı süreleri, hak düşürücü süreler ve zorunlu idari başvuru süreleri de dâhil olmak üzere bir hakkın doğumu, kullanımı veya sona ermesine ilişkin tüm süreler; 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile usul hükmü içeren diğer kanunlarda taraflar bakımından belirlenen süreler ve bu kapsamda hâkim tarafından tayin edilen süreler ile arabuluculuk ve uzlaştırma kurumlarındaki süreler 13/3/2020 (bu tarih dâhil) tarihinden,
b) 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu ile takip hukukuna ilişkin diğer kanunlarda belirlenen süreler ve bu kapsamda hâkim veya icra ve iflas daireleri tarafından tayin edilen süreler; nafaka alacaklarına ilişkin icra takipleri hariç olmak üzere tüm icra ve iflas takipleri, taraf ve takip işlemleri, yeni icra ve iflas takip taleplerinin alınması, ihtiyati haciz kararlarının icra ve infazına ilişkin işlemler 22/3/2020 (bu tarih dâhil) tarihinden, itibaren 30/4/2020 (bu tarih dâhil) tarihine kadar durur. Bu süreler, durma süresinin sona erdiği günü takip eden günden itibaren işlemeye başlar. Durma süresinin başladığı tarih itibarıyla, bitimine on beş gün ve daha az kalmış olan süreler, durma süresinin sona erdiği günü takip eden günden başlamak üzere on beş gün uzamış sayılır. Salgının devam etmesihalinde ——durma süresini altı ayı geçmemek üzere bir kez uzatabilir ve bu döneme ilişkin kapsamı daraltabilir. Bu kararlar —–yayımlanır.” hükmü getirilmiş ve 30/04/2020(bu tarih dahil) tarihine kadar duran süre 30/04/2020 tarihli ———— (bu tarih dahil) tarihinden itibaren 15/06/2020( bu tarih dahil) tarihine kadar uzatılmıştır. Bu durumda somut olayda 27/06/2019 tarihinden itibaren başlayan süre 8 ay 16 gün işlemiş ve 13/03/2020 tarihi itibariyle duran süre 16/06/2020 tarihi itibariyle kaldığı yerden devam etmiştir. Davacı yan 16/07/2020 tarihinde arabulucuya başvurmuş olup anlaşmama tutanağı ise 21/08/2020 tarihinde düzenlenmiştir. 16/06/2020 ila 16/07/2020 tarihleri arasında geçen süre gözetildiğinde dava açma süresinin 9 ay 16 günü dolmuştur. Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A-15 maddesinde arabuluculuk bürosuna başvurulmasından son tutanağın düzenlendiği tarihe kadar geçen sürede zaman aşımının duracağı hak düşürücü sürenin işlemeyeceği kabul edilmiş olup 22/08/2020 tarihi itibariyle dava açmak için geriye 2 ay 14 gün kalmış olmakla hak düşürücü sürenin 06/11/2020 tarihi itibariyle dolduğu mahkememizdeki davanın ise süre dolduktan sonra 30/12/2020 tarihinde açıldığı anlaşıldığından asıl davada denkleştirme tazminatı dışında kalan diğer talepler ile karşı dava dosyası bu dosyadan tefrik edilerek mahkememizin başka bir esasına kaydı yapılmış, davacı yanın denkleştirme tazminatı talebinin ise hak düşürücü süre yönünden reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Asıl davada denkleştirme tazminatı talebinin hak düşürücü süre nedeniyle REDDİNE,
2-Karar harcı 269,85 TL’nin davacı taraftan tahsili ile hazine adına irad kaydına,
3-Davalı ———-tarafından sarf edilen 49,25 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak bu davalıya verilmesine,
4-Davalılar kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde geçerli A.A.Ü.T. deki esaslara göre belirlenen 17.900,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
5-Davacı ve davalı tarafından dosyaya yatırılan ve sarf edilmeyen gider avansının karar kesinleştiğinde davacı ve davalı tarafa iadesine
HMK 345. Maddesi hükmü uyarınca kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içinde istinaf yolu açık olmak üzere davacı vekili ile davalı—— vekilinin yüzlerine karşı oy birliğiyle verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.08/11/2023