Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 8. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/584 E. 2023/512 K. 15.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2020/584 Esas
KARAR NO: 2023/512
DAVA: Menfi Tespit (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ: 04/05/2016
Birleşen ——- Karar sayılı dosyada;
DAVA: Şahıs Tarafından Açılan Menfi Tespit
DAVA TARİHİ: 12/03/2021
Asıl ve birleşen dosya karar tarihi:15/06/2023

Mahkememizden verilen —– kararı ile mahkememize gönderildiği, mahkememizin —– esasına kaydının yapıldığı, yapılan yargılama sonunda,

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Asıl dosya davacı vekili dava dilekçesinde özetle: müvekkilinin —— yıldır çalışığını,——- bulunan davalı şirket ile hiçbir ilişkisi bulunmadığını, müvekkilinin çalıştığı kurum itibar alındığında şirket ortağı olarak çalışmasının mümkün olmadığını, müvekkilinin kimlik bilgileri başkaları tarafından ele geçirildiğini, müvekkili adına kimlik kartı çıkartıldığını, müvekkilinin bu hususu bilmediğini, davalı şirketten % 90 hisse satın almak suretiyle ———-hisse aldığı gösterilerek 2010 senesine kadar şirketinde müdürü olarak gösterildiğini, bu hususun müvekkili tarafından davalı kurumun müvekkiline yazı olarak bildirilmesi üzerine öğrenildiğini, müvekkilinin davalılardan şirketin eski ortakları gözüken kişilerden herhangi bir ortaklı devri almadığını, bu kişileri tanımadığını, ———– düzenlenen şirket ortaklığı devir sözleşmesi yapmadığını, böyle bir sözleşmeyi de imzalamadığını, müvekkilinin şirke ortağı ve şirket yönetici olmadığının tespiti ve bu nedenle vergi dairesine borçlu olmadığınının tespitini, davalı ——- tarafından konulmuş bulunan haciz ve bloke işlemlerinin kaldırılmasına karar verilmesini, masraf ve vekalet ücretinin davalılara yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Asıl dosya davalı ——- dava dilekçesinin usulüne uygun tebliğ edilmiş olmasına rağmen davalı şirket tarafından cevap dilekçesi sunulmamış ve yargılamanın hiçbir aşamasında duruşmalara katılmamıştır.
Birleşen——— sayılı dosyada davacı vekili dava dilekçesinde özetle: müvekkili —– yıldır çalıştığını,——– hiçbir ilişkisinin bulunmadığını,müvekkilinin kimlik bilgileri başkaları tarafından ele geçirildiğini,———-kimliğini kaybettim denilerek adres beyanı getiren ve kimliği bilinmeyen kişi tarafından belge alınarak nüfus müdürlüğünden müvekkili adına kimlik kartı çıkartıldığını, müvekkili bu hususu hiçbir surette bilmediğini davalı şirketten % 90 hisse satın almak suretiyle ———-senesine kadar şirketinde müdürü olarak gösterildiğini, bu hususun müvekkili tarafından davalı kurumun müvekkiline yazı olarak bildirilmesi üzerine öğrenildiğini, müvekkilinin davalılardan şirketin eski ortakları gözüken kişilerden herhangi bir ortaklı devri almadığını, bu kişileri tanımadığını, ———– düzenlenen şirket ortaklığı devir sözleşmesi yapmadığını, böyle bir sözleşmeyi de imzalamadığını, müvekkilinin şirke ortağı ve şirket yönetici olmadığının tespiti ve bu nedenle vergi dairesine borçlu olmadığınının tespitini, davalı ——- tarafından konulmuş bulunan haciz ve bloke işlemlerinin kaldırılmasına karar verilmesini, masraf ve vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Birleşen dosya davalı———-cevap dilekçesinde özetle: davanın husumet yokluğu nedeniyle usulden reddi gerektiğini, menfi tespit davası, borçlunun borcu henüz ödemeden önce borçlu bulunmadığının tespiti için açabileceği bir dava olduğunu, bu dava alacaklıya karşı açılacağını, müvekkili, devir işlemini onaylayan noter olduğunu, alacak ve borçla bir ilgisinin bulunmadığını, davanın hak düşürücü süre nedeniyle müvekkili açısından reddinin gerektiğini, davanın esasa girilmeyerek usulden reddedilmesi gerektiğini, imza, kimlik sahibi tarafından atıldığını, ——– yevmiye numaralı şirket ortaklığı——– nüfus cüzdanı incelendiğinde, bu nüfus cüzdanının yenileme sebebiyle ——— verilen gerçek bir kimlik belgesi olduğunu, müvekkiline hiçbir kusurun atfedilemeyeceğini, davanın usulden ve esastan reddini, davanın kabulü halinde ise, müvekkilinin gerçek kimlikle işlem yaptığı ve bu sebeple de kusur ve sorumluluğunun bulunmadığı nazara alınarak aleyhine yargılama giderleri ve ücreti vekâlet tahmiline yer olmadığına karar verilmesini talep etmiştir.

İNCELEME ve GEREKÇE: Asıl dava, sahte kimlik kullanılmak ve davacının davalı şirketin ortağı yapılması suretiyle borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir.Dava başlangıçta davacı —-mahkememiz —- Esas sayılı dosyasında davalılar ———— açılmış olup mahkememizce yapılan yargılama sonucunda; davacının şikayeti ile yapılan soruşturmada şüphelilerin tespit edilemediği, ancak ———-devir alan olarak görülen yazı ve imzanın davacıya ait olmadığının tespit edildiği, mahkememizce alınan bilirkişi raporunda da söz konusu limited şirket hisse devir sözleşmesindeki davacı adına yazılan —— şeklinde yazının ve davacı adına atfen atılan imzanın davacıya ait olmadığı ve davacının kimlik bilgilerinin sahte olarak kullanılması suretiyle söz konusu şirket hisse devrinin gerçekleştiği anlaşıldığından, davanın kabulüne karar verilmiştir. Davalı—— istinafı sonucu——— Karar sayılı kararı ile mahkememiz kararı; “Dava, limited şirket ortağı ve yöneticisi olmadığının, buna bağlı olarak şirketin vergi borçları nedeniyle borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Somut olayda; kimliği tespit edilemeyen şüpheli/şüpheliler tarafından davacı adına nüfus cüzdanı talep belgesi düzenlenerek sahte nüfus cüzdanı çıkarıldığı, çıkarılan sahte kimlikle ———tarihli hisse devri sözleşmeleri ile davalı şirkette——— devir ve temlikinin gerçekleştirildiği, —- tarihli ——– de davacının şirketi münferiden temsil etmek üzere şirket müdürü olarak atanmasına karar verildiği, davalı şirketin vergi borçları nedeniyle davalı ——— davalıya —— gönderildiği; şüpheliler hakkında başlatılan ve halen derdest olan ceza soruşturmasında alınan kriminal rapor ile yargılama dosyasında yaptırılan imza ve yazı incelemesi sonucunda hisse devir sözleşmelerinde davacıya atfen yazılan yazılar ile imzaların davacının eli ürünü olmadığı tespit edilmiştir. Dayanak hisse devir sözleşmeleri HMK’nın 204/2. maddesi uyarınca resmi senet niteliğinde olup, aynı yasanın 208/son maddesi uyarınca resmi bir senetteki imzanın sahteliği hakkındaki iddianın, ancak ilgili evraka resmiyet kazandıran kişiyi de taraf göstermek suretiyle açılacak davada incelenip karara bağlanması gerekmektedir. Bu itibarla, davada husumetin ilgili noterliğe de yöneltilmesi gerekirken, davanın eksik hasımla açıldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda HMK’nın 208/son maddesi gereğince davacıya ilgili noter hakkında dava açmak üzere süre verilmesi, dava açıldığı takdirde işbu dava ile birleştirilerek görülmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken davanın kabulüne karar verilmiş olması doğru değildir.Öte yandan davacı tarafından 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’na göre davalı—– tahakkuk ettirilen vergi borçlarından dolayı borçlu olunmadığının tespitinin talep edildiği, davacı adına tahakkuk ettirilen vergi borcu nedeniyle doğan uyuşmazlık da uyuşmazlığın adli yargıda görülüp görülemeyeceğinin de gerekçe de tartışılmaması yerinde değildir.” gerekçesi ile kaldırılmıştır.
İstinaf kararı gözetilerek; iş bu davada davacı tarafça aynı zamanda 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’na göre davalı ———– tahakkuk ettirilen vergi borçlarından dolayı borçlu olunmadığının tespitinin talep edildiği, davacı adına tahakkuk ettirilen vergi borcu nedeniyle doğan uyuşmazlığın adli yargıda görülemeyeceği anlaşıldığından davalı—- dosya —-sayılı dosyasından tefrik edilerek mahkememizin—- Esasına kaydedilmiş ve belirtilen sebep nedeniyle—— Mahkemeleri görevli olduğundan davanın dava şartı yokluğundan reddine karar verilmiştir. Mahkememizin ——– nolu celse ara kararı ile davacı vekiline; İstinaf kararı doğrultusunda ilgili notere karşı dava açmak üzere 1 aylık kesin süre verilmesine karar verilmiş, davacı vekili tarafından ilgili Noter olan ——- karşı ———-sayılı dosyasında dava açılmış ve mahkememiz dosyasıyla birleştirilmiştir. Her ne kadar birleşen dosya noter vekili; müvekkiline karşı davanın süresinde açılmadığına yönelik itirazda bulunmuşsa da HMK’nın 208/son maddesi gereği söz konusu davanın 2 haftalık kesin süre içerisinde açılması gerektiğinin bildirilmesine rağmen mahkememizce davacı vekiline bu hususta —– tarihli celsede 1 aylık kesin süre verildiği ve davacı vekilinin 1 aylık kesin süre içinde —— tarihinde söz konusu davayı açmış olduğu, davacı tarafça yasada belirtilen 2 haftalık süre içinde dava açılmadığı ancak mahkememizce verilen 1 aylık sürede dava açıldığı, davalı noterin iş bu davada taraf olması gerektiği ve usulen notere karşı dava açılması gerektiğinden süre yönünden davalı noter vekilinin itirazın reddine karar verilerek yargılamaya devam edilmiştir——– nolu — şirketteki toplam —- hissesini bütün aktif ve pasifiyle halen şirket ortağı olmayan — karşılığında devir ve temlik ettiği, —- isminin altında —— şeklinde yazı ve imzası bulunduğu görülmüştür.Davacı şirketin yetkililerini gösteren sicil kaydı celp edilmiştir. Davacı ——— şirket ortağı olduğu görülmüştür.—– gelen yazı cevabında; davacı ———- tarihinden itibaren idarede 4857 sayılı İş Kanununa tabii büro görevlisi unvanıyla çalıştığı belirtilmiştir———hisseleri devir alan —– atfen yazılmış ve atılmış “Okudum” yazısı ve imzaların incelenerek, imza ve “okudum” yazıların davacı ——- eli ürünü olup olmadığının tespiti amacıyla bilirkişiden rapor alınmıştır. Bilirkişi raporunda özetle; söz konusu ——-Devri Sözleşmesinde —-adına atfen atılmış imzanın ve “Okudum” yazısının davacı ——– eli ürünü olmadığı belirtilmiştir.——— nolu dosyasının yapılan incelemesinde; davacı müştekinin faili meçhul bir kişi tarafından sahte evrakla davalı —— ortak müdür yapıldığını, bu şirket üzerinden çek alınıp piyasaya sürerek sahtecilik yapıldığını belirterek şikayetçi olduğu, soruşturma dosyasında davacı müştekinin yazı ve imza örneklerinin alındığı ve toplandığı, imza ve yazı incelemesi yapıldığı, ——— tarihli ekspertiz raporunda devir edeni ——-devir alan bölümündeki ——- ibareye el yazıları —— adına atılı bulunan imza ile —-şahsın imza ve yazı örnekleri arasında ilgi ve irtibat bulunamadığının belirtildiği, savcılık tarafından ——— sahte belgelerle şirket ortağı yapılmasına yönelik bir takım şüpheliler hakkında değeri bulunmadığından takipsizlik kararı verildiği, soruşturmanın daimi aramaya alındığı, ve halen faili meçhul olduğu görülmüştür.Mahkememizce ——- müzekkere yazılarak davacının ———- yıllarında kimlik bilgisi yenileme işlemlerine ilişkin tüm bilgilerin ve evrak asıllarının istenildiği, ayrıca Hisse Devir Sözleşmesinde işlem yapılan kimlik kartının müzekkereye eklenmek suretiyle söz konusu kimlik kartının ———-tarafından verilip verilmediği hususunun sorulduğu, ——- gelen yazı cevabında; evrak saklama süresinin üzerinden 10 yıldan fazla zaman geçtiğinden evrakların imha edildiği, bu nedenle nüfus cüzdanı talep belgelerinin gönderilemediği belirtilmiştir.—————- yıllarında davacının kimlik kaybettiğine ilişkin başvurusunun bulunup bulunmadığı, bu hususta muhtarlık tarafından ne gibi işlem yapıldığı hususlarının sorularak ilgili belgelerin celbi talep edildiği, muhtarlık yazı cevabında;———kimlik kaybettiğine ilişkin başvurusunun bir dönem önceki mahalle muhtarının ——— üzerinden yaptığı kayıtlara göre ——— kayıp değiştirme belgesine başvurduğu, fakat buna ilişkin başvuru resmi belgesinin muhtarlıklarında bulunmadığı, ayrıca bu hususta muhtarlığın ———– sistemine göre farklı işlemlerde bulunduğu belirtilmiştir.Asıl ve birleşen dosya davacı vekili bu cevaplardan sonra; “dosya bizce tekamül etmiştir, müvekkilim —— memurluk yapmakta olup, ——- hiç bulunmamıştır, müvekkilim kimlik bilgileri ile sahte nüfus cüzdanı çıkartılıp işlem yapılmıştır, müvekkilimin şuan oluşmuş bir zararı yoktur, ancak vergi borcu vardır, bizce noterinde sorumluluğu vardır, zira nüfus cüzdanı üzerindeki soğuk damga ile resim üzerindeki soğuk damga birbirini tutmamaktadır, noterin nüfus cüzdanındaki resim ile işlem yapmak üzere gelen şahsın yüzüne bakıp aynı şahıs olup olmadığını kontrol etme yükümlülüğü vardır, talebimiz gibi davanın kabulüne karar verilsin” şeklinde beyanda bulunmuştur. Birleşen dosya davalı ———–söz konusu nüfus cüzdanı sahtecilik yaptığı iddia olunan kişinin resmi ile nüfus müdürlüğünden alınmış bir nüfus cüzdanıdır, yani gerçek bir nüfus cüzdanıdır, nüfus cüzdanı üzerinde bulunması gereken yasal tüm unsurlar bulunmaktadır, nüfus cüzdanında resmi bulunan kişiyle noterde işlem yapan kişi aynıdır ve nüfus cüzdanı ——— tarafından verilen gerçek nüfus cüzdanıdır, bu nedenle müvekkilim noterin hiçbir sorumluluğu yoktur, müvekkilimin husumeti de yoktur,” şeklinde beyanda bulunmuştur.
Noterde işlem yapılan nüfus cüzdanı için dosya kapsamında yapılan araştırmada nüfus cüzdanı aslının dosya içerisinde bulunmadığı, bu hususun ———-dosyasından sorulduğu, yazı cevabında; soruşturma dosyasında davacıya ait nüfus cüzdanın bulunmadığının belirtildiği, dosyanın halen daimi aramada olduğu, dolayısıyla dosyada inceleme yapılabilecek gerçek bir nüfus cüzdanı bulunmadığından nüfus cüzdanının aldatma kabiliyeti olup olmadığı hususunda rapor alınamayacağı anlaşılmıştır.
Tüm dosya kapsamından; asıl dosyada, davacının nüfus cüzdanının sahte olarak çıkarılması ve sahte nüfus cüzdanıyla davalı şirket ortağı yapılmak suretiyle——-borçlandırıldığından bahisle şirket ortağı ve yöneticisi olmadığının tespitini talep ettiği, davacının şikayeti ile yapılan soruşturmada şüphelilerin tespit edilemediği ancak ——— devir alan olarak görülen davacının yazı ve imzanın davacıya ait olmadığının tespit edildiği, yine mahkememizce alınan bilirkişi raporunda söz konusu limited şirket hisse devir sözleşmesindeki davacı adına yazılan ——- şeklinde yazının ve davacı adına atfen atılan imzanın davacıya ait olmadığının anlaşıldığı, her ne kadar soruşturma dosyası tamamlanmamış olsa da bunun sebebinin şüphelilerin bulunamamış olmasından kaynaklandığı, hem soruşturma dosyasında alınan rapor hem de mahkememizce alınan bilirkişi raporu paralel olduğundan, davacının kimlik bilgilerinin sahte olarak kullanılması suretiyle söz konusu şirket hisse devrinin gerçekleştiği anlaşıldığından davacının davalı şirkete ortağı ve yöneticisi olmadığının tespitine karar vermek gerekmiştir. Birleşen dava; hisse devir sözleşmesi yapan notere karşı açılmış olup, davacıya ait sahte kimlik belgesiyle davacının bilgileri kullanılarak Şirket Hisse Devir Sözleşmesinde bulunan imzanın davacıya ait olmadığı ve kimlik belgesiyle Hisse Devir Sözleşmesinin sahte olduğundan bahisle asıl dosya davalılarına borçlu olmadığının tespiti talebine ilişkindir. Esasen davalı şirkete borçlu olmadığının tespiti talebiyle notere karşı dava açılmasında davacının hukuki yararı olmasa da İstinaf kararı uyarınca notere karşı dava açıldığından sahte kimlik kullanılmak suretiyle davalı noterin yaptığı işlemden ötürü noterin sorumluluğu mahkememizce tartışılmıştır.
Dava, Noterlik Kanunu’nun 162.maddesine dayalı noterin sorumluluğuna ilişkindir.Noterlik Kanunu’nun 1.maddesi gereğince; noterliğin bir kamu hizmeti niteliğinde bulunduğu, hukukî güvenliği sağlamak ve anlaşmazlıkları önlemek için işlemleri belgelendiren bir kurum olduğu belirtilmiştir.Görevi belge ve işlemlere resmiyet kazandırmak olan noterlerin yaptıkları işlemler dolayısıyla meydana gelecek zararlardan ötürü sorumlu tutulması bir zorunluluk olarak kendini göstermektedir. Noterlerin yaptıkları hizmet dolayısıyla sorumlulukları ilk olarak, mülga 3456 sayılı Noterlik Kanunu’nun 64.maddesi hükmü ile düzenlenmiştir. Hâlen yürürlükte bulunan 1512 sayılı Noterlik Kanunu’nda ise, 162. maddede noterlerin hukukî sorumlulukları hüküm altına alınmıştır. Bu iki hüküm arasında çok büyük farklılıklar bulunmamaktadır. Noterlik Kanunu’nun 162. maddesinde kusurdan söz edilmemiştir. Bu sebeple noterlerin sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olarak düzenlendiği anlaşılmaktadır.————Buradaki sorumluluğun 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 66. (818 sayılı Borçlar Kanunu 55) maddesindeki sorumluluğun ağırlaştırılmış şekli olduğu olduğu sonucuna varılmaktadır.Noterliğin bir kamu hizmeti olduğunu belirten kural, aynı zamanda noterin görev ve yetkilerini de düzenlemektedir. Bu derece önemli görev ve işlevleri nedeniyle sorumluluklarının da buna paralel biçimde düzenlenmesi gerekmiştir. Bundan dolayı noterin yapacağı işler son derece sıkı kural ve şekil şartlarına bağlanmıştır. Öte yandan; bir güven kurumu olan ve yaptıkları işlerde uzman olan noter, devlet adına bir takım kamusal yetkileri de kullanmak suretiyle; belgeleri ve beyanları resmileştiren ve aksinin kanıtlanmasını güçleştiren hatta neredeyse imkânsız hâle getiren, hukukî sonuçlar doğuracak belgelerin düzenlenmesi yetkisiyle donatılmıştır. Noterlik Kanunu’nun 82. ve İcra iflas Kanunu’nun 38. maddeleri gereğince; noterlerin düzenlemiş oldukları belgelere ispat gücü ve icra edilebilirlik açısından, özel ve ayrıcalıklı bir konum verilmiştir. Bu kadar önemli bir işin yapılmasıyla yetkili kılınan noterlerin sorumluluklarının da düzenlemeye paralel olması gerekir. Noterlerin uzmanlığına inanan ve güvenen iş sahipleri, yapılan iş ve işlemlerin tam ve sağlıklı olduğu konusunda kuşku duymamalıdırlar. Bir işin yapılmamasından veya hatalı yahut eksik yapılmasından dolayı zarar doğmuşsa noterin bundan sorumlu olması doğaldır.———-Noterlik Kanunu’nun 162.maddesinde kusurdan hiç bahsedilmemiştir. Bu anlamda “Noterlik Kanunu’nun gerekçesinde “… kusurlu eylemleriyle—–deyimi kullanılmış, ancak ——- değişiklik yapılarak sözü geçen deyim metinden çıkarılmış ve “Borçlar Kanunu’ndaki sisteme uygunluk sağlanması” gerekçe olarak gösterilmiştir.————–Noterlik bir güven kurumudur. Buna paralel olarak noterlerin, ağır bir sorumluluğa tabi tutulması, kendilerine yüklenen işlerin önemi ve yanlış yapılmasından dolayı büyük zararların doğması tehlikesinin bulunması ve noterlik işlemlerinin sağlamlığı hususunda iş sahiplerine garanti verme gerekliliği düşüncesine dayanmaktadır.Doktrinde; “Noterlerin hukukî sorumluluğunun, nitelik itibarıyla ağırlaştırılmış sebep sorumluluğu olduğu ifade edilmektedir.” ——-Bilindiği üzere; Borçlar Kanunu ve Medenî Kanun’da öngörülen “olağan sebep sorumluluğu” objektif bir özen gösterme ödevinin yerine getirilmesine dayanır. Bunların çoğunda bu özen ödevinin yerine getirildiğini veya özen ödevi yerine getirilseydi dahi, yine de zararın ortaya çıkacağı kanıtlamak suretiyle sorumluluktan kurtulmak kabildir.Doktrinde ——–, noterlerin hukukî sorumluluğu hakkında; “İşlenen yolsuzluklar istihdam ettiği memurlar tarafından yapılmış olsa bile noterlerin işlerinin yapılmamasından veya hatalı veya eksik yapılmasından dolayı zarar gören alâkalılara karşı malî mesuliyetleri vardır. Müşahede olunduğu üzere bu hükümde, notere müstahdeminin ika ettiği zarar dolayısıyla kurtuluş beyyinesi getirmek imkânı tanınmamaktadır; bu bakımdan noterin mes’uliyeti Borçlar Kanunu md. 55’e nisbetle daha ağırdır. Noterlerin böyle bir ağır mes’uliyete tabi tutulması, onlara tevdi edilen muamelenin yanlış yapılmasında büyük zararlar doğması tehlikesinin bulunması ve noterlerin muamelelerinin sağlamlığı hususunda iş sahiplerine teminat bahşetmenin gerekmesi mülahazasıyla haklı gösterilebilir; kaldı ki, noterlerin veya müstahdemlerinin fiillerinden doğan zarardan —— olmayacağı da kabul edilmektedir. 3456 sayılı K. md. 64. noterin müstahdemlerinin fiillerinden mes’ul tutulması için bunların kusurunu da şart kılmamıştır; ancak zararın noterliğe ait işlerin yapılmamasından veya hatalı veya eksik yapılmasından husule gelmesi gerekmektedir. —– noterin yardımcılarının eylemlerinden sorumlu tutulması için bunların kusurunu da şart kılmamıştır.” şeklinde görüşünü belirtmiştir. ————-Bu sorumluluğun niteliği ve somut olay yönünden değerlendirilmesine geçilmezden evvel kusursuz sorumluluğa ilişkin temel ilkeler üzerinde kısaca durulmasında yarar vardır.Kusursuz sorumlulukta; sorumluluğun şartları sorumluluğu düzenleyen hükümlerin her birinde ayrı ayrı belirtilmiştir. (Borçlar Kanunu’nun genel sorumluluk hükümleri dışında). Her birinde sorumluluğun kapsamı bu husustaki şartları belirleyen hükmün (normun) koruma amacıyla sınırlıdır. Bu sınırın dışında kalan zararların tazmini hüküm (norm) kapsamı dışında kalır. Diğer bir ifadeyle kanunun koruma amacı ile zarar arasında bağ bulunmalıdır. Bunu sorumluluğa yol açan olayla zarar arasındaki nedensellik bağı ile karıştırmamak gerekir.Kusursuz sorumluluğu gerektiren şartların varlığını ispat zarar görene düşer. Davacının ispat yükünü yerine getirdiği kabul edilen hâllerde davalı sorumluluktan kurtulmasını sağlayacak bir sebebin varlığını iddia ederse bu iddiasını ispat etmelidir. Bu hususta kanun özen yükümlülüğüne dayanan sorumluluklarda “gerekli özeni gösterseydi dahi zararın yinede meydana geleceğini” ispat eden davalının sorumlu olmayacağını kabul etmektedir. Böyle bir kurtuluş imkânı tanınmamış olan hâllerde dahi zararın bir mücbir sebepten, mağdurun veya bir üçüncü şahsın ağır kusurundan ileri geldiğinin ispatı genellikle davalıyı sorumluluktan kurtarır.———
Haksız fiil sorumluluğu için, kural olarak failin kusuruna ihtiyaç vardır. Fakat bu kural, adaleti ve toplumsal düşünceleri her zaman tatmin etmemektedir. Sorumluluk, için mutlaka kusurun aranması bazı hâllerde modern tekniğin ve makineleşmenin icaplarına yabancı düşmektedir. Bu sebeple hukukun, esas prensibi olan kusur sorumluluğu yer yer zayıflamış hatta bazı hâllerde tamamen ortadan kalkarak yerini kusursuz sorumluluğa terk etmiştir. Tarihsel gelişim süreci içerisinde kusur sorumluluğundan kusursuz sorumluluğa kadar uzayan bir yol izlenmiştir. Sorumluluk hukukunda; kusura dayanan sorumluluk için genel bir kural bulunduğu hâlde, kusura dayanmayan sorumluluk hâlleri sınırlı bir şekilde düzenlenmiştir. Kusur sorumluluğunda bir zararı başkasına tazmin ettirmek, ancak zarar onun kusurlu bir fiilinden doğmuş ise mümkündür. Tazminat yükümlülüğünü kusura dayandırmak önceleri adalete uygun ve yeterli görülmekteyken, zarar olasılıklarını çoğaltan büyük sanayinin gelişmesi, üretim ve taşıt araçlarının makineleşmesi, yeni enerji kaynaklarının bulunması, halkın büyük şehirlerde yoğunlaşması ile modern hayatta zarar olasılıklarının çoğalması, böylece teknik ilerleme ve ona bağlı tehlikelerin artması ile birlikte zarar görenlere etkili bir koruma sağlamaya elverişsiz ve dolayısıyla adaleti sağlama bakımından da yetersiz kalmasıyla genel kuraldan ayrılarak bir kimse kusurlu olmasa dahi kendisinin verdiği zarar nedeniyle tazmin sorumluluğu yani kusursuz sorumluluk yoluna gidilmiştir. Teknik ilerlemeler ve ona bağlı olan tehlikelerin artması karşısında, kusura dayanan sübjektif sorumluluk artık, yalnız başına, zarar görenlere etkili bir koruma sağlamaya elverişsiz ve dolaysıyla adaleti gerçekleştirmek bakımından yetersiz görünmektedir. Kusur yoksa sorumlulukta ortaya çıkmaz görüşü artık geçerliliğini kaybetmiştir. Objektif ihtimam vazifesinin ihlâli mülâhazası gereğince; bir şeye veya şahıs hakkında kendisine kanunî bir ihtimam vazifesi yükletilen kimse, bu vazifeyi kusuru olmaksızın yerine getirmese dahi, bu yüzden doğan zarardan mesul olmalıdır. Kusura dayanmayan sorumlulukta; sorumluluğu doğuran olay, zarar ve zararla söz konusu olay arasında bir illiyet bağı bulunması sorumluluğu doğurmak için yeterlidir. ———Öğretide kusursuz sorumluluk hâlleri olağan sebep sorumluluğu, tehlike sorumluluğu olmak üzere ikili ayrıma tabi tutulduğu gibi hakkaniyet sorumluluğu, nezaret ve ihtimam gösterme yükümlülüğünden doğan sorumluluk, tehlike sorumluluğu şeklinde üçlü ayrıma gidildiği de görülmektedir. Öte yandan objektif sorumluluk üst başlığı altında kusursuz sorumluluk hâlleri olarak da düzenlemeler bulunmaktadır. Tehlike sorumluluğu terminolojide ağırlaştırılmış sebep sorumluluğu, ağırlaştırılmış objektif sorumluluk olarak yer alır. Diğer sorumluluk türlerinden farklı olarak bu türde kurtuluş beyyinesi getirme imkânı bulunmamaktadır. Ancak, uygun illiyet bağını kesen sebepler sorumluyu sorumluluktan kurtarır.———-Noterlik Kanunu’nun 162.maddesinde noterin kendi yaptığı işten ve çalışanının yaptığı işten dolayı sorumluluğu düzenlenmiş ve aynı hukukî rejime tabi kılınmıştır. Bu sorumluluk adam çalıştıranın sorumluluğuna benzemez. Zira adam çalıştıranın sorumluluğunda kurtuluş kanıtı getirme imkânı sağlanmış iken, bu sorumlulukta kurtuluş kanıtı getirme imkânı tanınmamıştır. Bu yönü itibariyle ağırlaştırılmış özen yükümlülüğünün ihlâlinden kaynaklanan sorumluluk olduğu sonucuna varılmaktadır. Noter özene ilişkin genel kurtuluş kanıtı getirebilir. Noterlik Kanunu’nun 162. maddesinde kurtuluş kanıtı getirme imkânı tanınmamıştır. Noter gerekli özeni gösterdiğini iddia ederek sorumluluktan kurtulamayacaktır. Ancak gerekli özeni göstermiş olsa bile, zararın doğmasına engel olamayacağını ispat ederek sorumluluktan kurtulabilir. Bu husus nedensellik bağının kesilmesidir. Bunun ispatı da davalı notere aittir. Doktrinde; ağırlıklı görüş maddedeki bu düzenlemenin noterlerin hukukî sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olduğu hatta ağırlaştırılmış, başka bir ifadeyle ağırlaştırılmış özen sorumluluğu olduğu şeklindedir.—– uygulamasında da; noterlerin hukukî sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olduğu genel bir ilke ve prensip olarak benimsenmiştir. Ancak, bu sorumluluktan mutlak kusursuz sorumluluk olarak benimsendiği sonucu da çıkarılmamalıdır.Her iki görüşe göre de; noterin hukukî sorumluluğunun söz konusu olabilmesi için ortada; noterin veya noter çalışanının bir eyleminin bulunması ve bu eylemden dolayı bir zararın doğması, bu zararla birlikte eylem ile zarar arasında illiyet bağının bulunması gerekmektedir.Noterin bir kamu hizmeti ifa ettiği de dikkate alınarak sorumluluğun belirlenmesinde normal bir insanın göstereceği özenli davranış değil, aynı işi üstlenen noterlik mesleğinde çalışan bir kişinin göstermesi gereken objektif davranış esas alınacaktır. Buradaki tazminat yükümlülüğü; sorumlu kişinin somut olaydaki bireysel davranışından ziyade daha çok onun toplum ve ekonomi içindeki durumu ile kanunun ona yüklediği ihtimam ve özen görevine bağlanmaktadır. Böylece toplum içinde bazı iş ve meslekler ile bazı gruplara ve kategorilere daha ağır bir sorumluluk yükletilmektedir. Noterlerin kusursuz sorumluğundan kastedilen, zarar görenin kusuru kanıtlamak zorunda olmamasıdır.Sorumluluk hukukunun önemli öğelerinden biri de zarar ile eylem arasında illiyet bağının bulunmasıdır. Ancak illiyet bağının kesildiği durumlarda kusursuz sorumlu olan kişi zarardan sorumlu tutulmayacaktır. Teoride ve uygulamada mücbir sebep, zarar görenin tam veya üçüncü kişinin ağır kusuru ile illiyet bağı kesilir, bu üç olgudan birinin bulunması hâlinde kusursuz sorumlu kimse de sorumluluktan kurtulacaktır. Noterlerin yaptığı işlemler bakımından söz konusu işlemin gereği gibi yani özen yükümlülüğüne uygun şekilde yerine getirmiş olsaydı zarar oluşmayacaktı denilebiliyorsa noter sorumlu olacaktır. Örneğin; noter işlemi yaparken gözle görülebilecek bir sahteliğe rağmen işlemi devam ettirmişse ve bu işlemden bir zarar doğmuşsa noter doğal olarak sorumlu olacaktır. Uygulamada; noterler aleyhine, en çok otomobil ve taşınmaz alım satımlarında meydana gelen zararlar bakımından dava açılmaktadır. Bu davalarda; aracın haksız zilyetleri tarafından kullanılan sahte kimlik, vekâletname veya araç trafik tescil belgelerinin sahteliğinin noterlerce ve çalışanları tarafından belirlenip belirlenmediği hususları araştırma konusu olabilmektedir. Tüm bu durumlarda noterin veya çalışanının kimlik veya belge üzerinde yeterli incelemeyi yapıp yapmadığı, dolayısıyla özen yükümlülüğüne uygun davranıp davranmadığı araştırılmaktadır. Noterin ilgililerin hukukî menfaatlerini korumak için araştırma ve aydınlatma görevi vardır.
Noterlik Kanunu’nun 72.maddesine göre; noter, iş yaptıracak kimselerin kimlik, adres ve yeteneğini ve gerçek isteklerinin tamamını öğrenmekle yükümlüdür. Bu cümleden olarak noterin veya çalışanının her zaman belgenin sahte olup olmadığını anlamasını ve tetkik etmesini yani grafolojik bir inceleme yapması beklenemez. Ancak; belgenin veya kimliğin ilk bakışta sahte olup olmadığı veya kimlikte şekli anlamda var olması gereken bir bilginin olmaması yahut olmaması gereken bir ibarenin bulunması noter veya çalışan tarafından dikkat edilmesi gereken hususlardandır. Bu gibi hâllerde noterin veya çalışanının gerekli özeni göstermesi beklenir. Aksine davranış özen yükümlülüğünün ihlâlidir——- uygulamasına göre; belgenin sahteliği hususundaki en önemli kıstas belgenin veya kimliğin aldatma yeteneğine (iğfal) sahip olup olmamasıdır. ——- çok kararında; aldatma —— yeteneği bulunan belgelerin kullanılmasını üçüncü kişinin ağır kusuru olarak nitelendirmiş ve noterin sorumluluğu bakımından illiyet bağını kestiğini kabul etmiştir. Zarar doğuran işlem veya eylemde aldatma (iğfal) kabiliyetine sahip bir kimlik veya belgesinin kullanılması hâlinde noterin sorumluluğunun doğmayacağının kabul edilmesi gerekir. Ancak detaylı bir incelemeyle ortaya çıkacak sahteliğin fark edilmesi noter veya çalışanından beklenemeyecek bir durumdur.Ayrıca, zarar görenin kendi menfaatlerini korumak için makul bir insanda beklenen davranışta bulunmayarak zararın meydana gelmesinde veya artmasında etkili olmasına müterafik (bölüşük) kusur denir.Hakim, tazminatın kapsamını ve ödeme biçimini, durumun gereğini, özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirler (TBK’nun 51/1.maddesi). Zarar gören, zararı doğuran fiile razı olmuş veya zararın doğmasında ya da artmasında etkili olmuş yahut tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırmış ise Hakim, tazminatı indirebilir veya tamamen kaldırabilir (TBK’nun 52.maddesi) .Somut olayda, mahkememizce noterde işlem yapılan nüfus cüzdanı aslı bulunmadığından nüfus cüzdanı üzerinde inceleme yapılamamış olsa da; soruşturma dosyasında da görüleceği üzere meçhul şahıs tarafından —— kimlik kaybettiğine ilişkin başvurusunun bulunduğu, ——– nüfus cüzdanı kayıp değiştirme belgesine başvurduğu, kayıp başvurusu üzerine davacı … adına düzenlenen nüfus cüzdanı fotokopisinin gerçek nüfus kayıt bilgileri ile örtüştüğü, kişiselleştirme bilgilerinde bir çelişkinin olmadığı, nüfus cüzdanının —– alınmış gerçek bir nüfus cüzdanı olduğu, yalnızca nüfus cüzdanı üzerinde bulunan fotoğrafın davacı ——- değil, kimliği meçhul şahsa ait olduğu, nüfus cüzdanı üzerinde fotoğrafı bulunan şahsın noterde işlem yaptığı, dolayısıyla nüfus cüzdanının aldatma kabiliyetine haiz olduğu tespit edilmiştir. Bu durumda, aldatma ———– yeteneği bulunan belgelerin kullanılmasının üçüncü kişinin ağır kusuru olarak nitelendirilmesi ve noterin sorumluluğu bakımından illiyet bağını kestiğinin kabul edilmesi gerekmiş ve noterin bir sorumluluğu olmadığından birleşen dosyada notere karşı açılan davanın reddine karar vermek gerekmiştir. ———-

H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-ASIL DAVANIN KABULÜNE,
Davacının ——– ortağı ve yöneticisi olmadığının tespitine,
a)Karar harcı 1.434,51 TL’den davacı tarafça peşin olarak yatırılan 358,63 TL harcın mahsubu ile bakiye 1.075,88 TL harcın davalı —— tahsili ile hazine adına irad kaydına,
b)Davacı tarafından peşin olarak yatırılan 29,20 TL başvurma harcı ve 358,63 TL peşin harç olmak üzere toplam 387,83 TL harcın davalı —— tahsili ile davacı taraf ödenmesine,
c)Davacı tarafından yapılan 433,00 TL tebligat ve müzekkere gideri, 653,00 TL fotokopi masrafı, 500,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 1.586,00 TL yargılama giderinin davalı —– tahsili ile davacı tarafa ödenmesine,
d)Davalı tarafından yapılan bir yargılama gideri olmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
e)Davacı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde geçerli A.A.Ü.T’deki esaslara göre belirlenen 9.200,00 TL vekalet ücretinin davalı ——– alınarak davacıya verilmesine,
2-BİRLEŞEN DAVANIN REDDİNE,
a)Karar harcı 179,90 TL ‘den davacı tarafça peşin olarak yatırılan 59,30 TL harcın mahsubu ile bakiye 120,60 TL harcın davacı taraftan tahsili ile hazine adına irad kaydına,
b)Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
c)Davalı tarafından yapılan bir yargılama gideri olmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
d)Davalı —- kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde geçerli A.A.Ü.T’deki esaslara göre belirlenen 9.200,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı —— verilmesine,
3-Asıl ve birleşen dosya yönünden gider avansı bulunması halinde karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair, asıl ve birleşen dosya davacı vekili ve birleşen dosya davalı vekilinin yüzüne karşı, kararın taraflara tebliğinden 2 haftalık süre içinde istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.15/06/2023