Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 8. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/494 E. 2022/891 K. 07.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/494
KARAR NO : 2022/891

DAVA : Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 21/03/2020
KARAR TARİHİ : 07/12/2022
Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin—— sicil numarasıyla kayıtlı olarak işlem gördüğünü, şirketin kuruluş amacının şu an hakim ortağı olan—-vatandaşı —– alacağı evin dolaylı da olsa tapusunu şirket üzerinden elde edebilmesi olduğunu, bu amaçla müvekkili şirketin dava dışı —– ve onun muhasebecisi —– tarafından kurulup hükmi şahsiyet kazandırıldığını, —–bağımsız bölümde kayıtlı taşınmazın şirket adına satın alındığını, bu işlem sonrasında 30/12/2008 tarihinde şirket hisselerinin tamamının —–ve ailesinin üzerine geçirildiğini, tapu iktisabından sonra müvekkili şirketin herhangi bir ticari iş ve işlemde bulunmadığını, bu durumun ——verilen beyannameler ile de sabit olduğunu, şirketin uzun zamandır işlem görmemesi nedeniyle 24/06/2014 tarihinde sicilden re’sen terkin edildiğini, şirketin hakim ortağı—— ise şirket hissesini devraldıktan sonra —— işlem vekaletnamesi çıkarıp uzun yıllar —–gelmediğini, 2018 yılında geldiğinde —— banka hesaplarını boşaltıp sahte imza ve kararlarla kendisini şirket müdürü tayin edip şirket zararına işlemler yaptığını öğrendiğini, bunun üzerine —– ortağı oldukları—– isimli firmaya ihtarname gönderildiğini, ihtarname üzerine—— davalı şahsı bularak müvekkili şirket ve hakim ortağını zarara uğratmak maksadıyla müvekkili şirket nam ve hesabına 24/04/2014 tarih 310.000 USD tutarlı ve 24/04/2016 vade tarihli emre yazılı senedi düzenleyip şirket müdürü sıfatıyla geçmiş tarihli olarak imzalayarak davalıya teslim ettiğini, davalının söz konusu senedi ——- esas sayılı dosyasında takibe konu ettiğini, müvekkilinin taşınmaz üzerine konulan hacizden haricen haberdar olduğunu, bu nedenle ——Başsavcılığı nezdinde suç duyurusunda bulunduklarını, aynı zamanda —–İcra Hukuk Mahkemesi ——esas sayılı dosya ile takibin iptaline karar verilmesinin talep edildiğini, müvekkili şirket ile davalı arasında kambiyo senedi düzenlenmesine sebebiyet verecek gerçek ve geçerli bir borç ilişkisi bulunmadığı gibi senedin geçersiz olduğunu belirterek ——- sayılı takip dosyasına konu senedin geçersizliği ile yürütülen icra takibinin iptaline, kötü niyetle takip başlatan davalının alacağın %40’ından az olmamak üzere kötü niyet tazminatına mahkum edilmesine ve müvekkilinin takibe konu edilen senet nedeniyle borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının aynı konuda——.Asliye Ticaret Mahkemesinde açtığı davanın reddedildiğini, istediği sonucu alamayan davacının başka bir mahkemede aynı davayı açmasının hukuka ve yasaya aykırı olduğunu, dava şartı açısından davanın usulden reddi gerektiğini, davacının iş bu davadaki gerekçeler ile yapmış olduğu borca itirazının reddedildiğini, davacı şirketin güncel kayıtlarında——-iddia olunduğu gibi ——tarafından görevden alınma kararı bulunmadığını, bu kişiyi dolandırıcılıkla suçlayan davacı şirketin bu yönde karar almadığını, şirketin kayıtlı adresini değiştirmediğini, dolayısıyla davacının asıl amacının şirket içi mücadele olduğunu, müvekkilinin—— ile uzun zamandır tanıştığını, aralarında ticari ve dostluk ortamında güven ilişkisi bulunduğunu, davalının 2014 yılında şirketlerinden biri için maliyetine fiyatla sıfır makina yaptırdığını, ancak nakit darlığı çektiğinden imalatı yarıda bırakacağını ve çok zarar edeceğini beyan ederek müvekkilinden borç para istediğini ve ortaklık vaadi ile müvekkilini ikna ettiğini, bunun üzerine şirketin muhasebecisi ——hesabına 08/07/2016 tarihinde 400.000,00 TL. ve 19/07/206 tarihinde 400.000,00 TL.olmak üzere banka havalesiyle toplam 800.000 TL. para gönderdiğini, müvekkilinin bunun karşılığında paranın gönderildiği günkü güncel kur üzerinden dolar olarak bono düzenlenmesini istediğini, müvekkilinin davacı şirketin o günkü sicil kayıtlarını incelediğinde —— şirket yetkilisi olduğunu gördüğünü ve makinaların adına yapıldığı davacı şirket tarafından keşide edilen takibe konu edilen senedi aldığını, borç verildiği ve aradan uzun süre geçtiği halde müvekkiline ne ortaklık verildiğini ne de müvekkilinin verdiği parayı geri alabildiğini, bu nedenle icra takibi başlattığını belirterek davanın reddi ile davacının %20’den aşağı olmamak üzere inkar tazminatına mahkum edilmesini savunmuştur.
İNCELEME ve GEREKÇE: Dava, hukuki niteliği itibari ile; İİK.nun 72.maddesinde düzenlenen icra takibinden sonra açılmış menfi tespit davasıdır. Davacı davalı tarafından —— sayılı dosyasında 24/04/2014 düzenleme ve 24/04/2016 vade tarihli 310.000 USD bedelli senet nedeniyle icra takibi başlatıldığını, takip konusu senedin sahte olarak düzenlenen 23/03/2009 tarihli ortaklar kurulu kararı uyarınca kendisini şirket müdürü olarak atayan —— tarafından imzalanıp danışıklı olarak davalıya teslim edildiğini,—— şirket müdürü olmadığını, davalının da bu senedi kötü niyetle takibe koyup şirketin tek mal varlığı olan taşınmaz üzerine haciz koydurduğunu, davacı şirketin hakim ortağı ve tek yasal müdürünün—— olduğunu ve yapılan işlemler nedeniyle —–suç duyurusunda bulunduklarını aynı zamanda takip nedeniyle ——.İcra Hukuk Mahkemesinde takibin iptali talebi ile dava açtıklarını, takibe konu edilen senetten ötürü davalıya gerçek ve hukuken geçerli bir borçlarının bulunmadığını, davacı şirketin hiçbir ticari faaliyet göstermediğini, davalının da gerek Savcılık gerekse icra mahkemesindeki beyanlarıyla davacı şirketi tanımadığını, hiçbir ticari iş ve işleme girmediğini, şirket yetkilisi olarak görünen——- ve onun muhasebecisi ——- borç para gönderdiğini, gerçekte bu kişilerden alacaklı olduğunu ikrar ettiğini belirterek takibe konu edilen senet nedeniyle davalıya borçlu olmadıklarının tespiti, senedin geçersizliği ve yürütülen icra takibinin iptali ile davalının kötü niyetli olması nedeniyle %40 tutarında kötü niyet tazminatına mahkum edilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı, davacı şirketin güncel kayıtları incelendiğinde—— hakkında herhangi bir görevden alma kararı bulunmadığının görüldüğünü, bu kişiyi dolandırıcılıkla suçlayan davacı şirketin bu yönde karar almadığı gibi şirketin kayıtlı adresini de değiştirmediğini, dolayısıyla davacının asıl amacının şirket içi mücadele olduğunu, ——- ile uzun zamandır tanıştıklarını, aralarında ticari ve dostluk ortamında güven ilişkisi bulunduğunu, kendisinin 2014 yılında şirketlerinden biri için maliyetine fiyatla sıfır makina yaptırdığını, ancak nakit darlığı çektiğinden imalatı yarıda bırakacağını ve çok zarar edeceğini beyan ederek borç para istediğini ve ortaklık vaadi ile kendisini ikna ettiğini, bunun üzerine şirket muhasebecisi ——hesabına toplamda 800.000 TL. olmak üzere para gönderdiğini, karşılığında paranın gönderildiği günkü güncel kur üzerinden dolar olarak bono düzenlenmesini istediğini, davacı şirketin o günkü sicil kayıtlarını incelediğinde —— şirket yetkilisi olduğunu gördüğünü ve makinaların adına yapıldığı davacı şirket tarafından keşide edilen takibe konu edilen senedi aldığını, buna rağmen kendisine ne ortaklık verildiğini ne de verdiği parayı geri alabildiğini icra takibini bu yüzden başlattığını belirterek davanın reddi ile davacının %20’den aşağı olmamak üzere inkar tazminatına mahkum edilmesini savunmuştur.
Dilekçeler aşaması tamamlanmakla mahkememizin 24/03/2021 günlü ön inceleme duruşmasında dava şartları ve ilk itirazlar incelenmiş tarafların sulh olma imkanı bulunmadığından uyuşmazlık noktalarının tespiti ile tahkikat aşamasına geçilip deliller toplanarak bilirkişi raporu alınmak suretiyle sonuca gidilmiştir.
—— sayılı takip dosyasında davalının davacı hakkındaki kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile icra takibi başlattığı, takip konusunun 310.000 USD bedelli 24/04/2014 düzenleme ve 24/04/2016 vade tarihli senet olup senet keşidecisinin davacı, lehtarın ise davalı olduğu ve senedin nakden düzenlenmiş olduğu anlaşılmıştır.—–sayılı karar sayılı dosyasında ——ve davacı şirket tarafından takip alacaklısı—– aleyhine ——-sayılı takip dosyasına konu edilen senetteki imzaya itiraz ettiklerini ve usulsüz tebligata ilişkin şikayetleri bulunduğunu belirterek takibin iptali talebinde bulundukları, yargılama neticesinde şikayetin kısmen kabul ve kısmen reddine karar verilerek icra dosyasında takip borçlusu şirkete gönderilen ödeme emri tebliğinin usulsüz olduğunun kabulüyle öğrenme tarihinin 21/09/2018 tarihi olarak düzeltilmesine karar verildiği, diğer taleplerin reddedildiği anlaşılmıştır. Bu dosyada davalı —– tarafından sunulan cevap dilekçesinde davalının——ile aralarında uzun süren ticari ve dostluk ilişkisi olduğunu, ——2014 yılı başlarında ortaklık vaadiyle kendisini ikna ettiğini ve nakit olarak 320.000 USD aldığını, bu aşamada—–kayıtlarını incelediğini ve ——-münferit imza yetkilisi olduğunu görmesi üzerine makinaların adına yapıldığı şirket tarafından keşide edilen ve icra takibine konu olan senedi aldığını ancak paranın iade edilmediğini, ortaklık verilmediğini beyan ettiği görülmüştür.Davacı şirketin sicil kayıtlarının incelenmesinden şirketin kaydının faal olarak devam ettiği, 04/11/2008 tarihinde Ticaret siciline tescil ile kurulduğu, şirketin kurucu ortaklarının —– oldukları, ——- 10 yıl süreyle şirketi münferiden temsile yetkili olarak atandığı, 30/12/2008 tarihli ortaklar kurulu kararı ile şirket ortaklarının hisselerini —— devrederek ortaklıktan ayrılmalarına,——- müdürlük görev ve temsil yetkisinin sonlandırılmasına—– 10 yıl süreyle şirket müdürlüğüne atanmasına ve münferit imza yetkilisi olmasına karar verildiği, şirketin 23/03/2009 tarihli olup 08/04/2009 tarihli —— yayınlanan 23/03/2009 tarihli ortaklar kurulu kararı ile——- tekrar 10 yıl süreyle şirket müdürlüğüne atanmasına ve münferit imza ile şirketi temsile yetkili kılınmasına,——- müdürlük yetkisinin devamına karar verildiği anlaşılmıştır.Davacı yan dava dilekçesinde —— sahte imzalar ile karar alarak kendisini şirketin müdürü tayin edip, şirket zararına işlem yaptığını, dava konusu senedin de davacı şirketi zarara uğratmak amacıyla şirket nam ve hesabına düzenlediğini, senedi müdür sıfatıyla imzaladığını ve davalıya danışıklı olarak teslim ettiğini, —— sahte imza ile kendisini müdür olarak atayıp sonrada senedi düzenlediğini bu yüzden C.Başsavcılığına suç duyurusunda bulunduklarını, C.Başsavcılığının dosyasının beklenmesi hususunu mahkemenin taktirine bıraktıklarını beyan etmiştir. Dava konusu senedin düzenleme tarihi itibariyle şirket sicil kayıtlarına göre dava dışı —— davacı şirketi münferiden temsile yetkili müdür olarak görünmektedir. Şirketin 23/03/2009 tarihli ortaklar kurulu kararı ile 10 yıl süreyle müdür olarak atanmıştır. Söz konusu genel kurul tutanaklarında şirket ortakları ——imzaları mevcut olup davacı bu genel kurulun sahte düzenlendiğini ileri sürmektedir. Aynı tarihte şirket tarafından——çok geniş yetkiler içeren bir vekaletname de verilmiş olup —— bu vekaletten 13/10/2017 tarihinde azledildiği anlaşılmıştır.
——sayılı soruşturma dosyasında—— hakkında dolandırıcılık şikayetiyle suç duyurusunda bulunduğu, dava konusu senedin düzenlenmesinin de bu şikayet kapsamında olduğu, savcılık dosyasında alınan raporda 23/03/2009 tarihli ortaklar kurulu kararındaki imzanın —— ait olduğunun belirlendiği görülmüştür. Davacı tarafça bu rapora itiraz edildiği ancak C.Savcılığı tarafından işlem yapılmadığı beyan edilmiştir. Soruşturma dosyasında düzenlenen 13/06/2022 tarihli iddianame ile davalı ile dava dışı —— hakkında dolandırıcılık suçundan cezalandırılmaları istemiyle —— dava açıldığı anlaşılmış bu dosyanın mahkememiz dosyası yönünden bekletici mesele yapılmasına karar verilmiştir. Ancak davacı vekili tarafından sunulan dilekçeler ile iş bu ara karardan dönülerek davanın esası hakkında karar verilmesi talep edilmiş, 23/11/2022 günlü duruşmada duruşma zaptına, “Dosyanın incelenmesinden davacı tarafça mahkememize icra takibinden sonra açılan menfi tespit davasında takibe konu edilen senette davacı şirket kaşesi üzerinde imzası bulunan —–kendisini 23/03/2009 tarihli ortaklar kurulu kararı ile müdür olarak atamak suretiyle dava konusu senedi düzenlediği, 23/03/2009 tarihli ortaklar kurulu kararında müvekkili şirket yetkilisi —–atfen atılan imzanın sahte olduğunun ileri sürüldüğü, bu konuda —– nezdinde alınan bilirkişi raporunda 23/03/2009 tarihli ortaklar kurulu kararında yer alan imzanın —– ait olduğunun belirlendiği, davacı tarafın bu rapora yönelik itirazlarının karşılanmadığı, düzenleyen iddianame uyarınca ——-Ağır Ceza Mahkemesinde dava açıldığı, mahkememizce takip konusu senette imza dışındaki sahteliğe dayanılıyor olması nedeniyle bu dosyanın bekletici mesele yapılmasına karar verildiği, davacının ara karardan rü’cu talep etmekle söz konusu sahtelik iddiasından vazgeçip vazgeçmediği, 23/03/2009 tarihli ortaklar kurulu kararında ——- atfen atılan imzanın bu kişiye ait olduğunu kabul edip etmediği, bu hususlarda imza incelemesi yapılmasını isteyip istemediği”hususları derç edilerek davacı vekilinden beyanda bulunması istenmiş, davacı vekili ibraz ettiği 30/11/2022 tarihli dilekçesi ile 23/03/2009 tarihli ortaklar kurulu kararında yer alan—— atfen atılan imzanın bu kişiye ait olmadığı yönündeki imza itirazından vazgeçtiklerini, ceza mahkemesi dosyasının bekletici mesele yapılması yönündeki ara karardan rücu edilmesini istediklerini beyan etmiştir. Davacı tarafça açılan menfi tespit davasında ileri sürülen iddialardan biri davaya konu senette davacı şirketi temsilen atılan imzanın ——- ait olup bu kişinin gerçekte şirket yetkilisi olmadığı, senedin yetkili olmayan kişi tarafından düzenlendiği,——- 23/03/2009 tarihli sahte ortaklar kurulu kararı ile kendisini müdür olarak atadığı ve senedi düzenlediği yönündedir. Bu konuda C.Başsavcılığınca yürütülen soruşturma dosyasında alınan bilirkişi raporu ile söz konusu ortaklar kurulu kararındaki imzanın şirket ortağına ait olduğu belirlenmiş olmakla birlikte Ağır Ceza Mahkemesinde dolandırıcılık suçundan dava açıldığından mahkememizce beklenmesine karar verilmiş davacı vekilinin ara karardan rücu talebi üzerine sorulduğunda 23/03/2009 tarihli ortaklar kurulu kararının sahteliği iddiasından vazgeçtiklerini beyan etmiştir. Bu durumda senede yönelik sahtelik iddiasından vazgeçildiğinden mahkememizce ceza dosyasının bekletici mesele yapılması yönündeki ara karardan rücu edilmiştir.
Davacının iş bu davadaki bir diğer iddiası ise şirketin kuruluş amacının ——ev alabilmesi olduğu, bu yüzden davacı şirketin kurulduğu ve tapu iktisabından sonra şirketin hiçbir ticari faaliyetinin olmadığı, ——-şirket zararına eylemler yaptığı, davaya konu senedi de şirketi zarara uğratmak amacıyla düzenleyip davalıya verdiği, davacının takip alacaklısına gerçek ve hukuken geçerli hiçbir borcunun olmadığı, hiçbir ticari ilişkisinin bulunmadığı, davalının senet lehdarı olması nedeniyle mücerretlik ilkesinden faydalanamayacağı yönündedir. Davalı yan davacı şirket yetkilisi ——- ile uzun zamandır tanıştıklarını, aralarında güven ilişkisi olduğunu,——- 2014 yılı başlarında şirketlerinden biri için maliyetine fiyatla sıfır makine yaptırdığını ancak nakit darlığı çektiğini, bu yüzden imalatı yarıda bırakacağını ve zarar edeceğini söyleyip sonrasında da kendisinden borç para istediğini ortaklık vaad ettiğini, bunun üzerine şirket muhasebecisi ——- hesabına 08/07/2016 tarihinde 400.000,00 TL.ve 19/07/2016 tarihinde de 400.000,00 TL.olmak üzere toplam 800.000,00 TL. gönderdiğini, verdiği para karşılığı bono istediğini,—– kayıtlarını incelediğini ve ——- davacı şirketin yetkilisi olduğunu gördüğünü makinaların adına yapıldığı şirket tarafından keşide edilen dava konusu senedi aldığını ancak aradan uzun zaman geçmesine rağmen parasını geri alamadığından, ortaklıkta olmadığından senedi takibe koyduğunu ileri sürmektedir.
Davacı şirketin ticari defter ve kayıtlarında yapılan inceleme neticesinde alınan bilirkişi raporunda dava ve takip konusu bononun şirket kayıtlarında olmadığı, davalının —— hesabına gönderdiği paranın şirkete aktarıldığının da tespit edilemediği saptanmıştır.
Dava, kambiyo senedinden kaynaklı olarak açılan menfi tespit davasıdır. Davanın konusu davacının keşidecisi ve davalının lehdarı olduğu nakden kaydıyla düzenlenmiş bir adet bonodur. Ticaret şirketinde kambiyo senediyle borç altına girilebilmesi için senedi imzalayan kişinin organ veya temsilci olarak tüzel kişi şirketi temsil yetkisine sahip olması gerekir, kambiyo senedi düzenlemede yetkisiz temsil TTK 678 maddesinde düzenlenmiş olup temsile yetkili olmadığı halde temsilci sıfatıyla senede imza atan kişi o senetten ötürü bizzat sorumlu olacaktır. Somut olayda davacı yanın ilk iddiası senedi davacı şirket adına imzalayan——- aslında şirketi temsile yetkili olmadığı, kendisini sahte genel kurul kararı ile şirket müdürü olarak atayıp dava konusu senendi imzaladığı bu yüzden senetten ötürü borçlu olunmadığı yönünde olmuş ise de davacı vekili yargılama sürecinde bu iddianın ispatı bakımından bekletici mesele yapılan——-.Ağır Ceza Mahkemesinin dosyasının beklenmesi ara kararından rücu edilmesini talep etmiş ve ayrıca sahteliği iddia edilen 23/03/2009 tarihli genel kurul tutanağındaki imzalar yönünden de imza incelemesi talepleri olmadığını bildirmiştir. Bu durumda dava konusu senedin Ticaret Sicil kayıtlarında şirket müdürü ve münferit imza yetkilisi olarak görünen —– tarafından geçerli şekilde imzalandığı, davacının aksi iddialarını ispatlayamadığı sonucuna varılmıştır. Davacının bir diğer iddiası ise senetten ötürü davalı ile arasında hiçbir ticari ilişki bulunmadığı, senede karşılık olduğu söylenen tutarın davalı tarafça dava dışı ——-gönderildiği davalı tarafça savunulduğundan senet metninin davalı tarafça talil edildiği ve ispat yükünün davalı yana geçtiği, bu savunma karşısında artık senedin soyut olmadığı ve davalının senetten ötürü alacaklı olduğunu ispatla yükümlü olduğu yönündedir. TMK 6.maddesinde herkesin iddiasını ispat ile yükümlü olduğu düzenlenmiş, HMK 190 maddesinde ise ispat yükünün kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa ait olduğu, kanuni bir karineye dayanan tarafın sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin olarak ispat yükü altında olduğu, kanunda öngörülen istisnalar dışında karşı tarafın kanuni karinenin aksini ispat edebileceği kabul edilmiştir. Menfi tespit davasında da Yasada yer alan ispat kurallarının uygulanması gerekmekte olup ispat yükü kural olarak alacaklı taraftadır. Ancak menfi tespit davalarında bazen ispat yükü borçlu(davacı)tarafa düşmektedir. Örneğin alacaklının dayandığı senedin karşılıksız olduğunu ileri süren borçlu taraf bu iddiasını yasal deliller ile ispat yükü altındadır. Menfi tespit davasının konusu bonoda malen ya da nakden şeklinde bir bedel kaydı var ise ve bu bedel kaydı talil edilmiş ise o taktirde senedin düzenlenme nedenini talil eden taraf ispat yükünü üzerine alacaktır. Senette malen kaydı var ise malın teslim edilmiş olduğu, nakden kaydı var ise bu da paranın verilmiş olduğunu gösterir. Artık bu durumda aksini iddia eden borçlu bu iddiasını yazılı deliller ile ispat yükü altındadır. Zira HMK 201 maddesi uyarınca senede karşı senetle ispat zorunluluğu vardır. Somut olayda davalı yan davacı şirket yetkilisinin davacı şirket için alacağı makinalar nedeniyle şirket yetkilisinin talebi üzerine borç para verdiğinin bu parayı——- hesabına gönderdiğini ve karşılığında davaya konu bonoyu aldığını savunmaktadır. Savunmanın içeriği senet metni ile uyumlu olup senet metni talil edilmemiştir. Bu durumda senedin bedelsiz olduğunu, olmayan bir borç için düzenlendiğini ispat yükü bunu iddia eden davacı yana düşmektedir. Davacı bu iddialarını yazılı delil ile ispat yükü altındadır.Davacı vekili tarafından dosyaya sunulan —— tarafından hazırlanan uzman görüşünde de ispat kurallarına yer verildikten sonra senette “nakden”kaydının bulunduğu, senet lehtarı tarafından senedin borç karşılığı verildiği iddiasının ileri sürüldüğü, normal şartlarda bu iddianın senedin mücerredliğini ortadan kaldırmakla birlikte bononun adi yazılı borç ikrarı olarak varlığını devam ettirdiği ispat yükünün yer değiştirmeyeceği belirtilmiş ancak somut olayda asıl borç ilişkisinin tarafları ile bononun taraflarının farklı olması nedeniyle senedin adi yazılı borç ikrarı vasfını kaybettiği belirtilmiştir.——-Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda çifte talil bulunup bulunmadığı; burada varılacak sonuca göre ispat yükünün davacı tarafta mı yoksa davalı tarafta mı olduğu noktalarında toplanmaktadır.Öncelikle alacağın dayanağını teşkil eden kambiyo senedinin ve bu senette yer alan bedel kaydının hukuksal anlamını irdelemekte yarar vardır.Bütün mücerret alacaklarda olduğu gibi kambiyo senedi alacağı da kural olarak uygun bir asıl borç ilişkisine, bir illi ilişkiye dayanır. Bir kambiyo senedi düzenleyip veren ve bu senedi alan herkes, bütün hukuki işlemlerin yapılmasına temel teşkil eden bir gayeye ulaşmak istemektedir. İşte bu gaye bir kambiyo senedinde mündemiç hakkın doğumu ve devri açısından hukuki sebebi teşkil eder. Kambiyo senedi düzenlenmesi dolayısıyla ortaya çıkan ilişki “kambiyo ilişkisi” ismiyle anılmaktadır. Kambiyo senedi vermek suretiyle borç altına giren borçlu “kambiyo taahhüdü”nde bulunmuş olur. Kambiyo ilişkisinin altında esas itibariyle bir asıl /temel borç ilişkisi vardır. Kambiyo senedinden kaynaklanan talebin geçerliliği, temel ilişkiden kaynaklanan temel talebin ve bununla ilgili olarak taraflar arasında varılmış amaca ilişkin mutabakatın geçerliliğinden tamamen bağımsızdır. Kambiyo senedinden doğan talep hakkına kambiyo hukuku, temel talebe ise bu talebin ait olduğu hukuk kuralları uygulanır.Bu genel açıklamadan sonra hemen belirtelim ki, bono, ödeme vaadi niteliğinde bir kambiyo senedidir. Bu nedenle bonoyu düzenleyen, asıl borçlu durumundadır (6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) m. 691/1).
Bonoda şekil şartları TTK’nın 688. maddesinde sayılmıştır. Bunlar; “Bono” ya da “Emre Muharrer Senet” ibaresi, kayıtsız şartsız bir bedel ödeme vaadi, vade, ödeme yeri, lehtar, keşide yeri ve tarihi, keşidecinin imzasıdır. Zorunlu şartlardan biri eksik olduğu takdirde, senedin bono niteliği kaybolur. Bunlardan vade ve ödeme yeri esaslı şekil şartlarından değildir.Sayılan zorunlu şekil şartlarının yanında seçimlik şartlar da vardır. Bonoya isteğe bağlı olarak, faiz, bedelin nakden yada malen alındığı veya yetkili mahkeme kayıtları da konabilir (——–Yerleşik Yargıtay içtihatları ve öğretide kabul edildiği üzere, bonolara özgü seçimlik unsurlardan biri de temel borç ilişkisinden kaynaklanan borcun dayandığı nedenin gösterilmesine yönelik “bedel kaydı”dır. Yinelemek gerekirse “bedel kaydı” kambiyo senedinin ihtiyari kayıtlarındandır. Bu kayıt keşidecinin (borçlunun), senedin lehdarından (alacaklıdan) karşı edayı aldığını ispata yarar. Aslında kambiyo senetleri hukuku yönünden bu kayıtların bir anlamı ve önemi yoktur. Çünkü kambiyo senedinin düzenlenmesiyle, mücerret bir borç ilişkisi yaratılmaktadır. Bu nedenle de karşı edimin elde edilip edilmediğinin önemi de bulunmamaktadır. Temel borç ilişkisinin bir sözcükle senede yansıtılması şeklinde ortaya çıkan bedel kaydının varlığı ya da yokluğu senedin bono niteliğini etkilemez. Bedel kayıtları daha çok keşideci ile lehdar arasındaki iç ilişki yönünden ve ispat konusunda önem taşır. Kişisel defi nedenlerinin varlığının kanıtlanmasını kolaylaştırır.Sözü edilen kayıtlar özellikle ispat hukuku açısından ilgilileri bağlayıcı niteliktedir. Bedel kaydı içeren bononun lehdarı, artık senedin “kayıtsız ve koşulsuz bir borç ikrarı olduğu” yolundaki soyutluk kuralına dayanamayacaktır.Borç ikrarını içeren bir belge aleyhine kanıt sunulabilir. Ancak; ikrar borcun nedenini içeriyorsa, sadece bu nedenin gerçekleşmediğinin kanıtlanması gerekir ——-
Bono, bağımsız borç ikrarını içeren bir senettir. Bu nedenle bir illete bağlı olması gerekmez ve kural olarak ispat yükü senedin bedelsiz olduğunu ileri süren tarafa aittir. Ancak senette borcun nedeni “mal” ya da “nakit” olarak belirtilmişse, davacının yazılı borç sebebine dayanmaya hakkı olacağından, ispat yükü bunun aksini ileri süren tarafa ait olacaktır (HMK’nın m. 191/1, TMK m. 6). Eğer yanlardan biri senet metninde yazılı kaydın doğru olmadığını söylüyorsa, buna senedin talili denmektedir. Bu anlamda talil senet metninde açıklanan düzenleme (ihdas) nedenine aykırı beyanda bulunma anlamına gelmektedir ve bu hâlde ispat yükünün kaydın aksini iddia edene ait olacağında kuşku bulunmamaktadır.
Bonoda yazılı bulunan bedel kaydının hem borçlu hem de alacaklı tarafından talil edilmesi hâlinde ispat yükünün hangi tarafta olduğu hususu da üzerinde durulması gereken önemli bir konudur. Bonodaki bedel kaydının her iki tarafça talil edilmesi hâlinde ispat yükü borçlu üzerindedir. Diğer bir ifade ile bu durumda ispat yükü yer değiştirmez. HMK’nın 191. maddesinin 2. fıkrası ve TMK’nın 6. maddeleri uyarınca borçlunun bononun bedelsiz olduğunu ispat etmesi gerekir.Hemen burada, menfi tespit (borçsuzluğun tespiti) konulu eldeki davada ispat yükünün özellikleri üzerinde de durulmalıdır.2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 72. maddesi gereğince borçlu icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu olmadığını ispat için menfî tespit davası açabilir. Kural olarak, bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran/iddia eden taraf, o vakıayı ispat etmeye mecburdur (TMK m. 6 m.).
İspat yüküne ilişkin bu genel kural, menfi tespit davaları için de geçerlidir. Yani, menfi tespit davalarında da tarafların sıfatları değişik olmakla beraber, ispat yükü bakımından bir değişiklik olmayıp, bu genel kural uygulanır. Bu davalarda da bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran (iddia eden) taraf o vakıayı ispat etmelidir.Menfi tespit davasında borçlu ya borçlanma iradesinin bulunmadığını ya da borçlanma iradesi bulunmakla birlikte daha sonra ödeme gibi bir nedenle ortadan kalktığını ileri sürebilir. Borçlu borcun varlığını inkâr ediyorsa, bu durumlarda ispat yükü davalı durumunda olmasına karşın alacaklıya düşer. Borçlu varlığını kabul ettiği borcun ödeme gibi bir nedenle sona erdiğini ileri sürüyorsa, bu durumda doğal olarak ispat yükü kendisine düşecektir.Görülmektedir ki, menfi tespit davasında kural olarak, hukuki ilişkinin varlığını ispat yükü davalı/alacaklıdadır ve alacaklı hukuki ilişkinin (borcun) varlığını kanıtlamak durumundadır. Borçlu bir hukuki ilişkinin varlığını kabul etmiş, ancak bu hukuki ilişkinin senette görülenden farklı bir ilişki olduğunu ileri sürmüşse bu kez, hukuki ilişkinin kendisinin ileri sürdüğü ilişki olduğunu ispat külfeti davacı borçluya düşmektedir. Zira davacı borçlu, senedin varlığını kabul etmekle birlikte bir hukuki ilişkiye dayanmadığını değil, başka bir hukuki ilişkiye dayandığını ileri sürmekte; temelde bir hukuki ilişkinin varlığını kabul etmektedir.Somut olaya gelince; dava, kambiyo senedinden dolayı borçlu olunmadığının saptanması istemine ilişkin olduğuna göre, konunun hem kambiyo hem de ispat hukuku açısından ve yukarıdaki açıklamaların ışığında ele alınması gerekir.
Dava konusu bonoda davacı —-keşideci, davalı —– lehtar olup, ihdas nedeni olarak “malen” kaydı bulunmaktadır.Davacı, taraflar arasında herhangi bir ticari ilişki olmadığını, malen kayıtlı senedin bedelsiz olduğunu, dava dilekçesinde açıklandığı üzere nakit borç karşılığı düzenlendiğini ileri sürerek menfi tespit isteminde bulunmuş, davalı ise 28.11.2011 tarihinde —— verdiği ifadesinde senedin dava dışı üçüncü kişinin kendisine olan nakit borcunun davacı tarafından üstlenilmesi nedeniyle düzenlendiğini savunmuştur.
Yukarıda da ifade edildiği üzere bono bağımsız borç ikrarı içeren bir senet olup, senette bedel kaydının mevcut olması hâlinde ispat yükü kaydın aksini savunan tarafa aittir. Somut olayda ise her iki yanın bononun mal karşılığı olmadığına dair beyanları karşısında senedin her iki tarafça da talil edildiğinin kabulü zorunludur ve bu durumda TMK’nın 6. ve HMK’nın 191. maddesi uyarınca ispat yükünün davacı senet borçlusunda olduğu yolundaki genel kuralın yer değiştirmeyeceği ve davacının senedin bedelsiz olduğunu ispatlaması gerektiği kabul edilmelidir.O hâlde açıklanan nedenlerle mahkemece, ispat yükü kendisinde olan davacı (senet borçlusuna) tarafa bu iddiasını kanıtlayabilmesi için olanak verilip, tüm delilleri toplanıp sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, ispat yükünün davalıda olduğu gerekçesiyle yazılı biçimde hüküm kurulmuş olması doğru değildir. “denilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu kararına konu olayda da davacı senet keşidecisi davalı ise senet lehtarıdır, aynı şekilde davacı davalı ile arasında bir ticari ilişki olmadığını, senedin bedelsiz olduğunu ileri sürmüş, davalı ise dava dışı 3.kişinin nakit borcu karşılığı davacının senedi düzenleyip verdiğini savunmuştur. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu bu durumda bononun bağımsız borç ikrarını içeren bir senet olup bedel kaydının bulunması halinde ispat yükünün aksini savunan tarafa ait olduğunu kabul etmiştir. Somut olayda da takip ve dava konusu senet metninde nakden ibaresi yer almakta olup davalı tarafça senet metni talil edilmediğinden ispat yükü davacıya ait olarak kabul edilmiş, davacının yasal delilerle davasını ispat edememesi nedeniyle davanın reddine, dava dosyasında ihtiyati tedbir kararı verilmediğinden davalının alacağına geç ulaşması gibi bir durum söz konusu olmadığından davalının tazminat talebinin reddine karar verilerek aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-DAVANIN REDDİNE,
2-Davalı yanın tazminat talebinin reddine,
3-Karar harcı 80,70 TL ‘nin davacı tarafça peşin olarak yatırılan 31.772,69 TL harçtan mahsubu ile bakiye 31.691,99 TL harcın karar kesinleştiğinde davacı tarafa iadesine,
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı tarafından yapılan yargılama gideri olmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
6-Davalı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde geçerli ——- davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
7-Davacı tarafından dosyaya yatırılan ve sarf edilmeyen gider avansının karar kesinleştiğinde davacı tarafa iadesine,HMK 345. Maddesi hükmü uyarınca kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içinde istinaf yolu açık olmak üzere davacı vekilinin yüzüne karşı davalının yokluğunda oy birliğiyle verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.