Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 8. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/428 E. 2020/772 K. 23.12.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

KARAR
ESAS NO : 2020/428
KARAR NO : 2020/772

DAVA : Adi ortaklığın tasfiyesi
DAVA TARİHİ : 06/10/2020
KARAR TARİHİ : 23/12/2020

Mahkememizde görülmekte olan Adi ortaklığın tasfiyesi davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
İDDİA : Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili ile davalı arasında adi ortaklık sözleşmesi bulunduğunu, bu ortaklığın başta müvekkilinin vefat eden eşi —– ile davalı taraf arasında noterde onaylama biçiminde yapılan bir sözleşme ile kurulduğunu, sözleşme devam ederken dava dışı —- tarihinde vefat ettiğini, TBK m. 639/2′ ye göre devam şartı bulunmayan adi ortaklıklarda ortaklardan birinin vefatı halinde ortaklığın sona ereceğini, davalı ve davacı arasında ilk ortaklık sona ermiş olsa bile örtülü irade beyanı şeklinde gerçekleşen irade uyuşmalarıyla kanuni hükümlere uygun yeni bir adi ortaklık kurulduğunu, davalının ortaklığın kurulduğu günlerdeki olumlu davranışlarının tamamen değiştiğini son derece hatalı davranışlar sergilemeye başladığını, açılışın ilk gününde gelen misafirlerinin müvekkilinden rahatsız olacaklarını başkası aracılığıyla müvekkiline bildirdğini, müvekkilinin ortağı olduğu kafeden ayrılmasının sağlandığını, müvekkilinin sürekli hakarete maruz kaldığını, tehdit edildiğini, psikolojik şiddete uğradığını, müvekkilinin hesaplara hiç bir şekilde müdahale etmesine izin verilmediğini, ortağı olduğu iş yerinde ki personellere verilen talimat nedeniyle personelin müvekkiliyle konuşturulmadığını, hesaplarda yapılan oynamalar sonucu her zaman karın düşük gösterildiğini, müvekkilinin hiçbir kararda tam anlamıyla oy kullanamadığını, ortaklık konusu —–bir miktar yerini işgal ettiği için —- ödenmekte olduğunu, bu —-sözleşme hükümleri gereği ortaklık giderinden karşılanması gerekirken davalının kendi adına olmadığı için tüm —– ödemelerini davacı müvekkile ödettiğini, davalının işletmeyi —–hesabıyla kara defter üzerinden yönetmeye çalıştığını, alınan ürün ve hizmetlerin çoğunun faturası bulunmadığını,
——ikram ve satılan ürünü kasada iptal etme hakları bulunmadığını, günlük —– iskonto ve iptal girişi yapılmakta olduğunu, nereye harcandığı belli olmayan meblağların ortaklığın zararına işlendiğini,—- kazancın meşru hale getirilmeye çalışıldığını, müvekkiline personel tarafından gerekli alakanın gösterilmediğini, işveren açısında haklı nedenle fesih gerekçesi olan bu durumun tasfiyede göz önüne alınması gerektiğini, davalının çok yakında ki bir kafeyede ortak olarak haksız rekabet yarattığını, müvekkilinin kafenin açıldığı dönemde ilk 5 ay kira almadığını, —— bedeli toplamda ise 65.000,00 TL kira bedeli ödenmediğinin dikkate alınması gerektiğini, müvekkilinin eşi ile yapılan ve davalı tarafında ıslak imzasını taşıyan senette 85.000, TL ödemeyi kabul ettiğini, yalnızca 50.000,00 TL ödemeyi gerçekleştirdiğini, 35.000,00 TL borç meblağına %13,75 ticari faiz uygulanmak suretiyle 2017 yılı şubat ayından itibaren faiz yürtütülerek —–önüne alınması gerektiğini, müvekkilinin davalıya ödenmek üzere dava dışı ——-ödeme gerçekleştirdiğini, yönetim açısından yeterli bir yönetici olmamasına rağmen 2020 yılı ocak ayında müvekkiline sormaksızın maaşını 5.500,00 TL yapıp ardından söz konusu dava ve şikayetler gerçekleşince maaşına 6-7 ay sonra 2.000,00 TL daha eklediğini, davalının ortaklığı hiçe sayarak keyfi davranışlarla kendi lehine maaş arttırımı yaptığını, işten ayrılan bir personelin 2 yıl sigortasının ödendiğini, davalının tam kusurlu olması nedeniyle tüm ödenen meblağın tasfiyede göz önüne alınmasını talep ettiklerini, adi ortaklık ilişkisinin müvekkili açısından çekilmez hale geldiğini, ortaklığın devamında hiç bir menfaat beklentisi bulunmadığı gibi kişi varlığı haklarının açıkça ihlal edilmeye devam edeceğini, ortaklığın feshine karar verilmesi ve ortaklık sözleşmesinde tasfiyenin yöntemine ilişkin bir hüküm bulunmadığını iddia ederek mahkeme tarafından re’sen tasfiyesinin sağlanmasını talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA : Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; dava konusunun adi ortaklık olması nedeniyle ve adi ortaklık hükümlerinin 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 620 ve devamı maddelerinde düzenlenmesi nedeniyle ticaret mahkemesinin bu davada görevsiz olduğunu, öncelikle görev yönünden itiraz ettiklerini, müvekkilinin davacının —— adi ortaklık sözleşmesi yaptığını, bu sözleşmeye istinaden müvekkilinin kurulacak işletmeyi yöneteceğini, aynı zaman da mülk sahibi olan davacının murisine kira ödemeye devam edeceğini, adi ortaklığın yönetiminin de müvekkiline bırakıldığını, adi ortaklık kurulduktan sonra —— davalının kendi——– işletmeye başladığını, —– davacının murisine ödediğini, adi ortaklığın ——- yılında ölümü üzerine resmiyette son bulduğunu, bu tarihten sonra davalının sadece ilgili işletmede kiracı konumunda kaldığını, davacının dava konusu ortaklıkla bir ilişkisinin kalmadığını, varsa mirastan kaynaklı murisi tarafından ödenmiş, hak veya alacakları konusunda talepte bulunabileceğini, ortaklığı yönetim yetkisinin müvekkilinde olduğunu, davacının hal ve tavırlarıyla işletmeyi zarara uğrattığını, müvekkili hakkında haksız ve asılsız ithamlarda bulunduğunu, ortaklık konusu ——– müvekkilinin kiracı olduğunu, kira ilişkisi gereği kullanıma tahsis edilen yerin bir bütün olarak müvekkiline verildiğini, sonradan belli bölümlerin ——– ait olduğunu öğrenen müvekkilinin bunu davacıya bildirdiğini, davacının da kiralamış olduğu yerle ilgili kira ücretini aldığı için ————-ödediğini, ödenen miktarlar yönünden bir talep var ise kira ilişkisinden kaynaklı taleplerin dinlenmesi gereği oluşacak uyuşmazlık konusunda sulh hukuk mahkemeleri yetkili olduğunu, ———için bir talep varsa yıllardır ödedikleri kira bedellerine karşı —–talepleri bulunduğunu, müvekkilinin işletmeyi ——- ile yönettiği iddiası asılsız olduğunu, işletmenin defterleri ve evraklarının davacı tarafından yıllarca kontrol edildiğini, davacının her gün işletmeye gelerek işletmenin tüm imkanlarından faydalandığını, davacının işletmenin ilk açılışında 5 ay kira almamış olması ve şimdi bu kira bedellerini istemesi TMK 2. maddesinde düzenlenen dürüstlük kuralına uymadığını, müvekkilinin davacıya borcu olmadığını, başka mahkeme ve mercilerde karşılıklı ihtilaflar bulunmasının bu davaya dayanak kabul edilemeyeceğini, kesinleşmiş bir karar olmadığını, davacının dava dilekçesinde kar payı almıyor olmasından yakınmasının da kendisinin işletmede bir ortaklığının olmadığının göstergesi olduğunu, müvekkilinin maaş almasının —– çok iş ve işçiyi çalıştırmanın zorlu bir görev olduğunu, işletmede çalışan kişilerin sigorta giriş çıkış işlemlerinin işletmenin muhasebecisi tarafından tutulduğunu, bu hususta davalının bir sorumluluğu olmadığını savunarak asılsız iddialar nedeniyle açılmış haksız davanın reddini talep etmiştir.
İNCELEME ve GEREKÇE : Dava, hukuki niteliği itibari ile: adi ortaklığın tasfiyesi istemine ilişkindir. Davacı, mahkememizde —— hizmetlerinin satımına ilişkin olarak adi ortaklık ilişkisi kurulduğunu, eşinin vefatı üzerine örtülü irade beyanı ile adi ortaklık ilişkisinin kendisi ve davalı arasında da devam ettiğini, ancak davalının ortaklığın kurulduğu ilk günden itibaren davranışlarını değiştirerek sürekli hakaret ve tehdit edip psikolojik şiddet uyguladığını, bunun yanı sıra hesaplara müdahale etmesine izin vermediğini, ortağı olduğu işyerindeki personele talimat vererek personelin kendisiyle konuşmasını engellediğini, hesaplarda oynama yaparak düşük kar gösterdiğini, bu hatalı işlemlere ilişkin bilgi talebinde öfkeli davranışlar sergilediğini, ortaklıkla ilgili hiçbir işlemde oy hakkını kullandırmadığını, olması gerekenin çok üzerinde servis ücreti öngörüp bu tutarların paylaşılmasını istediğini, ortaklık konusu — kısım yerinin —- ait olması nedeniyle —ödendiğini, bu ödemelerin ortaklık tarafından karşılanmasını kabul etmediğini, bu yüzden bu ödemeleri kendisinin yaptığını, ortaklığa alınan ürün ve hizmetlerin çoğunun faturasının bulunmadığını, banka kanalıyla ödeme yapılmadığını, hesap istediğinde davalının bağırıp hakaret ettiğini,—- ancak bu tutarların nereye harcandığı belli olmayıp zarara işlendiğini, davalının haksız rekabet hükümlerine aykırı davrandığını, ortaklığa ——- çok yakın bir noktada bir başka — ortaklığını da üstlendiğini, ——-açıldığı dönemde ilk 5 ay kira parası alınmadığını, tasfiye aşamasında bu kira bedellerinin ödenmediğinin de dikkate alınmasını istediğini, yine eşi ——ile yapılan ve davalının ıslak imzasını taşıyan senette davalının ödemesi kabul edilen 85.000 TL.nin 35.000 TL.nin de ödenmediğini, bu tutara %13,75 oranında ticari faiz uygulanarak 2017 yılından itibaren davalıdan tahsili hususunun tasfiyede dikkate alınmasını istediğini, davalının 2 aydır kar payı ödemesi de yapmadığını, tasfiye aşamasında bu hususun değerlendirilmesi gerektiğini, davalının yeterli bir yönetici olmamasına rağmen 2020 yılı Ocak ayında maaşını yükselttiğini, dava ve şikayetler neticesinde 2.000 TL.daha zam yaptığını, haksız arttırım açısından elde edilen menfaatlerin tasfiyede gözetilmesini, işten ayrılan bir personelin 2 yıl boyunca hatalı olarak sigorta ödemesinin sürdürüldüğünü, davalının tüm bu eylemleri neticesinde ortaklığın çekilmez bir hal aldığını belirterek ortaklığın haklı nedenle fesih ve tasfiyesine, tasfiye memuru atanarak tasfiyenin gerçekleştirilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı ise cevap dilekçesinde adi ortaklık hükümlerinin TBK 620 ve devamı maddelerinde düzenlendiğini bu yüzden Asliye Ticaret Mahkemesinin görevsiz olup davanın Asliye Hukuk Mahkemesinde görülmesi gerektiğini ileri sürmüş ayrıca davacının murisi ile adi ortaklık sözleşmesi yapıldığını, işletme için tadilat işlemlerinin yapılmasından sora davalının kendi markasıyla işletilmeye başlandığını, ancak ortağın vefatı ile adi ortaklık ilişkisinin son bulduğunu, bu tarihten sonra işletmede kiracı konumunda kaldığını, davacı ile adi ortaklık ilişkisi bulunmadığını, mahkemece adi ortaklık ilişkisinin devam ettiği düşünülecekse de yönetim yetkisinin kendisinde olduğunu, hiçbir emek ve çabası olmayan davacının işletmeyi zarara uğratan hareketleri olduğunu ve kendisine karşı haksız ve asılsız ithamlarda bulunduğunu, mesaj dökümlerini kabul etmediklerini, davacının işletmeyi kendisininmiş gibi kullanıp mülk sahibi olduğu için ücret ödemediğini, müşterileri rahatsız edip işletmeye zarar verdiğini, davacının işletmede yönetim hakkı bulunmadığını kira sözleşmesi gereği kira bedelinin tam olarak ödendiğini, söz konusu yere ilişkin ortaklık hakkı olması durumunda kira borcunun yarısının mahsubunun gerektiğini, — davacının bir talebi varsa ödenen kira bedellerine karşılık mahsup taleplerinin olduğunu, yapılan harcama ve masrafların işlerle sabit olup defterlere kaydedildiğini, işletmenin defter ve evraklarının davacı tarafça kontrol edildiğini, bu hususun davacının sunduğu mesaj dökümleriyle de sabit olduğunu, kendisinin başka işletmelerde işlettiği yönündeki iddianın ispata muhtaç olduğunu, işletmenin ilk açılışında — kira alınmayıp şimdi bu bedelin tahsilinin talebinin TMK 2 maddesine aykırı olduğunu, davacıya 35.000 TL.tutarında bir borcu bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Dilekçeler aşaması tamamlanmakla mahkememizin 02/12/2020 tarihli ön inceleme duruşmasında dava şartları ve ilk itirazlar incelenmiş, davacı vekili duruşmada ” TTK 4/1 maddesi mutlak ve nispi ticari dava ayrımı yapmıştır. Davalı taraf mutlak ticari dava kriterinden hareketle uyuşmazlığın Borçlar Kanunu’nda düzenlenen adi ortaklığa ilişkin olduğunu belirterek mahkemenizin görevine itiraz etmiştir. Müvekkilim bu adi ortaklığın ortağıdır. Bu yüzden tacirdir. —– de kaydı bulunmamaktadır. — ortak olarak görünmektedir. Çünkü resmiyette davalı taraf ortak gibi görünmektedir.” şeklinde beyanda bulunmuştur.
Bilindiği üzere, adi ortaklık; iki yada daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir. (TBK. 620/1 md.) Diğer bir anlatımla, adi ortaklık; birbirini tanıyan, birbirlerinin kabiliyet ve şahsiyetlerine güvenen, eşit ve aynı durumda olan gerçek veya tüzel kişilerin, müşterek amacın gerçekleştirilmesini sağlayacak vasıtaları (sermaye paylarını veya emeklerini) ortaklığa getirme konusunda karşılıklı ve uygun irade beyanlarının birbirine ulaşmasıyla teşkil eden bir kişi topluluğudur.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesine göre; bir davanın ticari dava sayılması için uyuşmazlık konusu işin, taraflarının her ikisinin birden ticari işletmesiyle ilgili olması ya da tarafların tacir olup olmadıklarına veya işin tarafların ticari işletmesiyle ilgili olup olmamasına bakılmaksızın Türk Ticaret Kanunu veya diğer kanunlarda o davaya Asliye Ticaret Mahkemesi’nin bakacağı yönünde düzenleme olmalıdır. Yine, 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira, Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir.
6335 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile değişik 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5. maddesi uyarınca, ticari davalar Asliye Ticaret Mahkemelerince görülerek karara bağlanır. Diğer taraftan aynı madde gereğince, Asliye Ticaret Mahkemeleri ile diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki (6762 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’ndan ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 6335 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki halinden farklı olarak) iş bölümü ilişkisi değil, görev ilişkisidir. Göreve ilişkin düzenlemeler, HMK 1. maddesi uyarınca kamu düzenine ilişkin olduğundan, mahkemelerce resen dikkate alınması gerekmektedir.
Somut olayda davacının –taşımadığı davalı tarafça iddia edilmiş bu husus davacı vekilince de duruşmada teyit edilmiştir. Uyuşmazlık, taraflar arasındaki adi ortaklığın fesih ve tasfiyesi istemine ilişkindir. Diğer bir anlatımla, uyuşmazlık, tarafların ticari işletmelerine ilişkin olmayıp, ortak oldukları ticari işletmeye ilişkindir. Ayrıca, tarafların tacir olduğuna dair bir bilgiye dosya içerisinde rastlanılamamıştır.
Hal böyle olunca, taraflardan her ikisinin birden TTK 5.maddesi uyarınca ticari dava için, tacir olması koşulunun oluşmadığı, davanın TTK 4.maddesinde sayılan mutlak ticari dava niteliğinde olmadığı anlaşılmakla, davada görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesi olduğundan, mahkememizin görevsizliği nedeniyle davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilerek aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın mahkememizin görevsizliği nedeniyle dava şartı yokluğundan usulden reddine,
2-Dosyanın karar kesinleştiğinde süresinde talep halinde görevli —- NÖBETÇİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’ne gönderilmesine,
3-HMK’nun 331/2 maddesi uyarınca yargılama giderleri ve vekalet ücretinin görevli mahkemede değerlendirilmesine,
HMK 345. Maddesi hükmü uyarınca kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içinde istinaf yolu açık olmak üzere davacı vekili ile davalı vekilinin yüzlerine karşı oy birliğiyle verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.