Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C. İstanbul Anadolu 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2020/384 Esas
KARAR NO : 2023/484
DAVA : İtirazın İptali (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 21/09/2020
KARAR TARİHİ : 13/06/2023
Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle: müvekkili —— şahıs firması sahibi olduğunu, motorlu kara taşıtlarının tamir ve onarımı faaliyetinde bulunduğunu, faaliyet doğrultusunda davalı şirketin araçlarının bakım ve
onarımlarının yapılarak, bu onarımlar nedeniyle düzenlenen faturaların ekte sunulduğunu,
belirtilen faturalar davalı şirkete gönderilmiş ise de faturalara yasal süresinde itiraz edilmediği gibi
ödenmemiş olduklarını, bu durumun faturaların içeriğinin kabul edildiği anlamını taşımakta olduğunu, davalı şirketin ödeme yapmaması üzerine, aleyhine icra takibi başlatılmış olduğunu, ancak davalı borçlunun tahsili geciktirmek amacıyla kötü
niyetli olarak itiraz ederek takibi durdurduğunu, davalı şirketin vaki itirazının iptali ile takibin —. Avans Faizi işletilmek suretiyle devamını, davalı
borçlu aleyhine en az %20 kötü niyet tazminatına hükmedilmesini, yargılama giderlerinin ve vekalet
ücretinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle: davacı tarafça kesilen faturaların, sahte belgeler olduğunun Hazine ve Maliye Bakanlığı Vergi Denetim Kurulu Başkanlığı —– Başkanlığı tarafından tespit edildiğini, müvekkili davalı şirketin, davalı ve dava dışı —– sahte belge düzenlemesi sebebiyle %5 oranında vergi indiriminden yararlanamayarak büyük miktarda maddi zarara uğratıldığını, cari hesap bakiyesi de müvekkilinin davalı şirketin alacaklı olduğunu göstermektedir. davacının müvekkili davalı şirketten alacağı bulunmadığından, davacı tarafından verilen hizmet sebebiyle keşide edilen faturaların da sahte olduğunun anlaşılması sonrasında müvekkili davalı şirketin uğradığı zararın mahsubu ile davacının müvekkili şirkete borçlu bulunduğunun kabulünü, davanın reddini, kendi kötüniyetli eyleminden menfaat sağlayan davacı aleyhine kötüniyet tazminatına hükmedilmesini, yargılama giderleri ve avukatlık ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini arz ve talep etmiştir.
İNCELEME ve GEREKÇE:
Dava, fatura alacağının tahsili amacıyla başlatılan icra takibine itirazın iptali talebine ilişkindir.
7155 sayılı Yasa ile 6102 sayılı Yasaya 5/A maddesi eklenerek ticari davalarda arabuluculuk dava şartı haline getirilmiş olup, mahkememizdeki dava 21/09/2020 tarihinde açılmakla davacının dava şartı arabuluculuk koşulunu yerine getirdiği görülmüştür.
—–.İcra Müdürlüğünün —–Esas sayılı dosyası yapılan incelemesinde; davacı alacaklı tarafından davalı aleyhine 36.139,82 TL asıl, 3.836,13 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 39.975,95 TL alacağın tahsili için takip başlatıldığı, takip dosyasında ödeme emrinin tebliği ile davalının süresinde takibe itiraz ederek borcunun bulunmadığını bildirdiği, itiraz dilekçesinin davacı tarafa tebliğ edilmediği, mahkememizde açılan davanın süresinde olduğu tespit edilmiştir.
Mahkememizce her iki tarafın dava konusu talebi kapsayacak şekilde ilişkin tüm yasal ticari defterleri ve defterlerin bu uyuşmazlığa ilişkin dayanak kayıtları üzerinde inceleme yapılmasına karar verildiği, davacı yanın ticari defterlerini ibraz ettiği, davalının yerinde inceleme talebinde bulunmasına rağmen talep gereğini yerine getirmediğinden ticari defterlerinin incelenemediği anlaşılmıştır.
Davacının incelenen ticari defter ve kayıtlarından VUK m 229-232 hükümlerine uygun şekilde tanzim edildiği tespit edildiği, mali müşavir bilirkişi —— tarafından hazırlanan raporda; davacının defterlerinde davalıdan faturalara dayalı 32.389,82 TL alacaklı olduğunun tespit edildiği, tarafların BA/BS formlarının tetkikinden taraflarca bildirimde bulunulduğu, davalının form beyanlarının davacı yan ticari defter kayıtlarıyla çelişmedikleri, iş bu faturaların münderecatları itibariyle kesinleşmiş olduğu, davalının tespit edilen 32.389,82 TL borcundan vergisel nedenlerle var olduğunu iddia ettiği 48.070,81 TL’nin mahsup konusu yapılıp yapılamayacağı hususunun mahkemenin takdirinde olduğunu belirtmiştir.
Somut olayda, uyuşmazlığın; davacının davalı aleyhine icra takibi başlatmakta haklı olup olmadığı, davalının davacı ve dava dışı —–tarafından düzenlenen belgenin sahte olması nedeniyle vergisel kayba uğrayıp uğramadığı, davalının zarar bedeli olan 48.070,81 TL ile ilgili takas mahsup talebinin eldeki davada değerlendirilmesinin yapılıp yapılamayacağına ilişkindir.
Borçlar Kanunu’nun (TBK) 139. maddesi;“İki kişi, karşılıklı olarak bir miktar para veya özdeş diğer edimleri birbirine borçlu oldukları takdirde, her iki borç muaccel ise her biri alacağını borcuyla takas edebilir.Alacaklardan biri çekişmeli olsa bile takas ileri sürülebilir.Zamanaşımına uğramış bir alacağın takası, ancak takas edilebileceği anda henüz zamanaşımına uğramamış olması koşuluyla ileri sürülebilir” hükmüne yer verilmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun —-Esas —– Karar sayılı ilamında ifada edildiği şekilde; Takasın söz konusu olabilmesi için iki tarafın karşılıklı olarak birbirinden alacaklı (birbirinden borçlu olması) gerekir. Alacak ve borç karşılıklı değilse veya iki kişi arasındaki borç ilişkisinin, dışında kalan kişilerden olan alacaklar ya da borçlar takasa konu olamaz. Takas bildiriminde bulunan kimse karşı tarafa borçlu bulunmalı, aynı zamanda karşı taraftan alacaklı olmalıdır. Ayrıca takas için, yalnız borçlularda değil, borçlarda da karşılıklılık bulunmalıdır. Ancak aynı nitelikteki cins (nevi) veya özdeş edimlerin takası mümkündür. Özdeşliğin, TBK’nın 143. maddesindeki “Borçlunun takas iradesini alacaklıya bildirdiği anda” mevcut olması gerekir. Karşılıklı alacaklardaki özdeşlik, cins ve nitelik bakımından aranır. Yoksa miktar bakımından bir özdeşlik söz konusu değildir. Çünkü, TBK’nın 143. maddesinin birinci fıkrasında da belirtildiği gibi, takasla, her iki borç, takas edilebilecekleri anda, daha az olan borç tutarınca sona erer. Aynen ifa borcu, sonradan tazminat borcuna dönüşmüşse, diğer tarafın borcu da para borcu ise, özdeşlik gerçekleşmiş olduğundan takas yapılabilir. Özdeşlik koşulu, alacakların kaynağının da aynı olmasını gerektirmez. Bu bakımdan sözleşmeden doğan bir alacağın, karşı tarafın haksız fiilden doğan tazminat alacağı ile takası mümkündür (—–Başka bir ifadeyle alacakların aynı cinsten olması, borçlanılan edimlerin ifada birbirlerinin yerine geçebilecek nitelikte olması anlamına gelmektedir.
Takas için aranan üçüncü koşul kural olarak her iki borcun muaccel (ifasının istenebilir) olmasıdır. Dördüncü koşul ise, tarafların alacak ve borçlarının geçerli ve ifa edilebilir olması gerekmektedir. Taraflardan birinin alacağı muaccel olduğu hâlde, karşı tarafa olan borcu için bir vadeden yararlanıyorsa, bu alacak talep edildiğinde diğer taraf henüz muaccel olmayan kendi alacağını takas olarak ileri süremez (—–
Yenilik doğuran bir hak olan takasın, davadan önce ve dava sırasında alacak sahiplerinden her biri tarafından ileri sürüleceği gibi, bu yola gitmeksizin taraflar alacaklarını ayrıca dava konusu edebilirler. Diğer bir anlatımla takas talebinin mutlaka karşı dava şeklinde ileri sürülmesi zorunlu olmayıp, savunma olarak da ileri sürülmesi olanaklıdır. İlke olarak, takas def’î de diğer def’îler gibi süresinde verilen cevap dilekçesinde ileri sürülmelidir.
Alacaklardan biri çekişmeli olsa bile takas ileri sürülebilir. Aksi hâlde takastan kurtulmak isteyen borçlu hemen bir ihtilaf çıkartarak amacına ulaşabilir. Öte yandan ihtilaflı alacağın takas edilebilir olduğunu söylemekle de takasın ortaya konulması ile ihtilafın alacaklı lehine hâlledilmiş olduğu anlamı çıkmamalıdır. Sonuçta hâkim anlaşmazlığı çözerek sonucuna göre takas def’î talebini red veya kabul edecektir (Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2021 tarihli,—– sayılı kararı).
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; davacı tarafça, fatura alacağının ödenmediği iddiası ile davalı şirket aleyhine başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali ve takibin devamı ile icra inkâr tazminatının tahsili istemiyle açılan eldeki davada, davalı şirketin süresi içinde dosyaya sunduğu cevap dilekçesinde davacı ve dava dışı —– tarafından yerine getirilen otomobil bakım onarım işi kapsamında davacının işyerinde yapılan hizmetlerle ilgili düzenlenen faturaların sahte çıkması sebebiyle ortaya çıkan zarar bedeli olan 48.070,81 TL’den dolayı alacaklı olduğunu savunarak takas def’inde bulunduğu görülmüştür. —— Vergi Dairesinin cevabi yazısı ile, davacı hakkında incelemeye başlandığı, ancak herhangi bir raporun bulunmadığı, dava dışı —– hakkında sahte belge düzenlemesi, defter ve belgelerini gizlemek
suretiyle incelemeye ibraz etmemesi hakkında 16/09/2019 tarih —— numaralı Vergi Tekniği
Raporu 16/09/2019 tarih—–numaralı Vergi Suçu Raporu ve 16/09/2019 tarih —-
Vergi İnceleme Raporu’nun düzenlendiği, vergi müfettişi tarafından düzenlenen raporda; mükellef —— V.U.K.’un 359.maddesinin ‘a-2 ve b’ fıkralarında belirtilen kaçakçılık suçunu işlediği tespit edilmiştir.
Mahkememizce davacı ile dava dışı —- ve —— arasında organik bağ olup olmadığı hususunun araştırıldığı, bu kapsamda —– Ticaret Sicil Müdürlüğünün cevabi yazısıyla sicil kayıtlarının incelendiği, —– adresinde mukim—- adresinde mukim —–olduğu, çalışma konularının aynı olduğu, nüfus kayıtlarının incelenmesinde —–karı koca oldukları, takibe konu faturaların incelenmesinde —– tarafından düzenlendikleri, bu halde davacı ile dava dışı —–ile aralarında organik ve ticari bağ olduğunun kabulü gerektiği anlaşılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, davacı ve dava dışı —– düzenlemiş olduğu belge nedeniyle davalının vergisel zararının oluştuğu ve alacağın muaccel hale geldiği, her iki dava konusunun da para alacağı olduğu, davalı alacağının çekişmeli olması takas def’ine engel olmayacağı gibi takas talebinin mutlaka karşı dava şeklinde ileri sürülmesi zorunlu olmayıp, savunma olarak da ileri sürülmesi olanaklı olduğu, TBK’nın 139. maddesinde düzenlenen takasa ilişkin tüm koşullarının gerçekleştiği, takas ile davacının alacağının kalmadığı görülmekle davanın reddine ve davacının takip başlatmakta kötü niyetli olduğu ispatlanamadığından davalının kötü niyet tazminat talebinin reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın REDDİNE,
2-Davalının kötü niyet tazminat talebinin reddine,
3-Karar harcı 179,90 TL’den davacı tarafça peşin olarak yatırılan 682,69 TL harcın mahsubu ile bakiye 502,79 TL harcın karar kesinleştiğinde davacı tarafa iadesine,
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı tarafından yapılan bir yargılama gideri olmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
6-Davalı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde geçerli A.A.Ü.T’deki esaslara göre belirlenen 9.200,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
7-7155 sayılı Kanun ile 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’na eklenen 18/A maddesinin 13.fıkrası ve yürürlükte bulunan Arabuluculuk Ücret Tarifesi uyarınca Hazine tarafından karşılanan 1.320,00 TL arabuluculuk ücretinin davacı taraftan tahsili ile hazine adına irad kaydına,
8-Dosyaya yatırılan ve sarf edilmeyen gider avansının karar kesinleştiğinde davacı tarafa iadesine,
Dair, davacı vekilinin ve davalı vekilinin yüzlerine karşı, kararın taraflara tebliğinden 2 haftalık süre içinde istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.