Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 8. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/241 E. 2019/411 K. 16.04.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. İstanbul Anadolu 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2017/1092 Esas
KARAR NO : 2019/420
DAVA : Tazminat (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ: 10/10/2017
KARAR TARİHİ: 18/04/2019
Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı müvekkilinin ——– yılından bu yana faaliyet gösteren, alanında dünyanın en büyük yiyecek ve içecek şirketi olarak —– fazla ülkede üretim yapan, aynı zamanda pazarlama ve dağıtım hizmeti sunan çok uluslu bir şirket olduğunu, müvekkilinin davalı … arasında ——–tarihli Satış Noktası Sözleşmesi akdedildiğini, taraflar arasındaki ticari ilişki kapsamında davalı yana, müvekkilinin ürettiği/üreteceği ve satış ve dağıtımını üstlendiği/üstleneceği ürünlerin —— İşletmeciliği adı altında sözleşmede belirtilen şartlar dahilinde satış hak ve imtiyazı tanındığını, sözleşme sona ermiş olmasına rağmen davalı tarafça bahsi geçen soğutucu dolabın müvekkili şirkete iade edilmediğini, müvekkili şirketçe davalı yana ariyeten kullanılmak üzere teslim edilen soğutucu dolabının iadesi gerektiği halde iade edilmemesi ve bedelinin de ödenmemesi akabinde davalı borçlu aleyhine Anadolu 13. İcra Müdürlüğü’nün ———- E sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, davalı tarafça takibe, borca ve faize haksız surette itiraz edildiğini ve takibin durduğunu, davalı tarafça takibe itiraz edildiğini, takibin durduğunu beyan ederek takibe yapılan itirazın iptali ile davalı tarafın, dava konusu alacağın %20 sinden aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatı ödemeye mahkum edilmesine, fazlaya ilişkin her türlü talep ve dava hakkının saklı tutulmasına, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin de davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle;Müvekkilinin tacir sıfatına haiz olmayıp, esnaf faaliyeti yürüttüğünde ve dava konusu ihtilaf mutlak ticari davalardan olmadığından işbu ihtilafta Asliye Hukuk Mahkemeleri görevli olduğunu, dava konusu dolapların 667 sayılı KHKnın 2. Maddesini 2. Fıkrası uyarınca; “Kapatılan vakıfların her türlü taşınır ve taşınmazları ile her türlü mal varlığı, alacak ve hakları, belge ve evrakı ———-bedelsiz olarak devredilmiş” olduğundan davanın Maliye Bakanlığı’na ihbarına, 657 sayılı KHK’nin 16. maddesi uyarınca; 17/8/2016 tarihinden önce açılan davalar ile bu kapsamda Hazine ile ———–Müdürlüğüne husumet yöneltilen davalarda mahkemelerce, 15/8/2016 tarihli ve 670 sayılı olağanüstü hal kapsamında alınması gereken tedbirler hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 5 inci maddesi uyarınca dava şartı yokluğu nedeniyle red kararı verilmesine, davacı tarafça açılan haksız ve hukuk dayanaktan yoksun itirazın iptali davasının reddin, davacı aleyhine %20’den az olmamak üzere kötüniyet tazminatına hükmedilmesini istemiştir.
İNCELEME ve GEREKÇE:
Dava, hukuki niteliği itibari ile; taraflar arasında imzalanan sözleşme gereği davalıya teslim edilen soğutucuların sözleşmenin sona ermesi sonucu davacıya iade edilmediğinden soğutucuların bedellerinin tahsili amacıyla başlatılan icra takibine itirazın iptali davasıdır.
Davalının gerçek kişi olması nedeniyle Mahkememizce davalının tacir olup olmadığı araştırılmasına gidilmiş ve gelen yazı cevaplarından davalının 30.10.2008 tarihinden beri esnaf odasına kaydının olduğu, adına kayıtlı ticari işletme kaydının bulunmadığı, 2015 ve 2016 takvim yılında bilanço esasına göre defter tuttuğu, 2016 yılı ”Brüt Satışlarının” 513.610,70 TL olarak beyan ettiği ancak 31/12/2016 tarihi itibariyle mükellefiyetine son verdiği belirtilmiştir.
6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunun 4.maddesine göre, bir davanın ticari dava sayılması için ya uyuşmazlık konusu işin, tarafların her ikisinin birden ticari işletmesi ile ilgili olması yada tarafların tacir olup olmadıklarına veya işin tarafların ticari işletmesi ile ilgili olup olmamasına bakılmaksızın Türk Ticaret Kanunun veya diğer kanunlarda o davaya Asliye Ticaret Mahkemesinin bakacağı yönünde düzenleme bulunması gerekir.
Diğer taraftan 6102 sayılı TTK’nın 19/2 maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri içinde ticari iş sayılması davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira, 6102 sayılı TTK, kanun gereği ticari dava sayılan davalar dışında, ticari davayı ticari iş esasına göre değil ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hal böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
6335 Sayılı Kanununun 2.maddesi ile değişik 6102 Sayılı TTK ‘nın 5.maddesi uyarınca ticari davalar Asliye Ticaret mahkemelerince görülerek karara bağlanır. Diğer taraftan aynı düzenleme gereğince, Asliye Ticaret Mahkemeleriyle diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki 6762 Sayılı Türk Ticaret Kanunununda ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 6335 Sayılı kanunla yapılan değişiklikten önceki halinden farklı olarak iş bölümü ilişkisi değil görev ilişkisidir. Göreve ilişkin düzenlemeler, 6100 sayılı HMK’nın 1.maddesi uyarınca kamu düzenine ilişkin olduğundan mahkemelerce ve istinaf aşamasında Bölge Adliye Mahkemeleri tarafından re’sen incelenir. Bu kuralın tek istisnası 6335 Sayılı Kanununun 2.maddesi ile değişik 6102 Sayılı Türk Ticaret kanununun 5/(4). maddesinde düzenlenmiş olup, buna göre yargı çevresinde ayrı bir Asliye Ticaret Mahkemesi bulunmayan yerlerde Asliye Hukuk Mahkemelerine açılan ticari davalarda görev kuralına dayanılmamış olması Asliye ticaret mahkemesine görevsizlik kararı verilmesini gerektirmeyecektir. Başka bir anlatımla, yargı çevresinde Asliye Ticaret Mahkemesi bulunmayan yerlerde bir ticari uyuşmazlığın çözümü için Asliye Hukuk Mahkemesine genel mahkeme sıfatıyla dava açılması halinde mahkemece görevsizlik kararı verilmeksizin işin görülmesi gerekir. Buna karşılık kanun aksi durumu düzenlememiş olduğundan Asliye Hukuk Mahkemesinin ticari olmayan bir davayı Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla görmüş olması kararın kaldırılmasını gerektirecek bir usule aykırılık halini oluşturmaktadır.
5362 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşları Kanununun 3’üncü maddesinde, Esnaf ve sanatkâr, ister gezici ister sabit bir mekânda bulunsun, Esnaf ve Sanatkâr ile Tacir ve Sanayiciyi Belirleme Koordinasyon Kurulunca belirlenen esnaf ve sanatkâr meslek kollarına dahil olup, ekonomik faaliyetini sermayesi ile birlikte bedenî çalışmasına dayandıran ve kazancı tacir veya sanayici niteliğini kazandırmayacak miktarda olan, basit usûlde vergilendirilenler ve işletme hesabı esasına göre deftere tâbi olanlar ile vergiden muaf bulunan meslek ve sanat sahibi kimseler olarak ifade edilmiştir. Ayrıca TTK’nın 1463. maddesinde de, önce 17. maddeye gönderme yapılarak, Bakanlar Kurulunun bu konuda kararname çıkarması halinde onlarda gösterilen miktardan aşağı gayrisafi geliri bulunan sanat ve ticaret erbabından başka hiç kimse kanunun 17. maddesinde tarif edilen esnaftan sayılamaz denmek suretiyle tacir veya esnafın hangi kriterlere göre saptanacağı açık bir biçimde gösterilmiştir.
19.02.1986 tarih ve 19024 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 25.01.1986 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile TTK’nın 1463. maddesine göre esnaf ve küçük sanatkar ile tacir ve sanayicinin ayrımına dair esaslar tespit edilmiştir. Buna göre; 1- Koordinasyon kurulunca tespit ve yayınlanacak esnaf ve küçük sanatkar kollarına dahil olup da gelir vergisinden muaf olanlar ile kazançları götürü usûlde vergilendirilenler ve işletme hesabına göre, defter tutanlardan iktisadi faaliyetleri nakdi sermayesinden ziyade, bedeni çalışmalarına dayanan ve kazançları ancak geçimlerini sağlamaya yetecek derecede az olan ve Vergi Usûl Kanununun 177. maddesinin birinci fıkrasının 1 ve 3 nolu bentlerinde yer alan limitlerin yarısını, iki numaralı bendinde yazılı nakdi limitin tamamını aşmayanların esnaf ve küçük sanatkar, 2- Vergi Usûl Kanununa istinaden birinci sınıf tacir sayılan ve bilanço esasına göre defter tutanlar ile işletme hesabına göre defter tutan ve birinci madde de belirtilenlerin dışında kalanların tacir ve sanayici sayılmaları kararlaştırılmıştır.
Somut olayda, davalının ———–kaydının bulunmadığı, adına kayıtlı ticari işletme kaydının bulunmadığı, 2008 yılından beri esnaf kaydının olduğu, 2015 ve 2016 takvim yılında bilanço esasına göre defter tuttuğu, 2016 yılı ”Brüt Satışlarının” 513.610,70 TL olarak beyan ettiği, kazancının 213 sayılı VUK’un 177/1 fıkrasında yazan limitlerin üstünde kaldığı ancak 31/12/2016 tarihi itibariyle mükellefiyetine son verdiği, faaliyetini sonlandırdığı, mahkememizdeki davanın 10.10.2017 tarihinde açıldığı, davalının olay tarihinde tacir olmadığından TTK’nın 4.maddesi uyarınca ticari dava niteliğinde bulunmayan uyuşmazlığın dava tarihinde yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK’nın 2.maddesi uyarınca genel hükümlere göre asliye hukuk mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerektiğinden Mahkememizin görevsizliğine ilişkin aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. ——
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Dava dilekçesinin görev nedeniyle reddine, MAHKEMEMİZİN GÖREVSİZLİĞİNE,
2-Görevli mahkemeninin İstanbul Anadolu Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemeleri olduğuna,
3-HMK 20.maddesi uyarınca kararın kesinleşmesinden sonra 2 haftalık süre içerisinde talep edilmesi halinde dosyanın görevli İstanbul Anadolu Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine belirtilen süre içerisininde dosyanın gönderilmesi için talepte bulunmaması halinde davanın açılmamış sayılmasına karar verileceğinin ihtarına,( ihtar edildi)
4-HMK’nun 331/2 maddesi uyarınca yargılama giderleri ve vekalet ücretinin görevli mahkemede değerlendirilmesine,
Dair, davacı vekili ve davalı vekilinin yüzüne karşı tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içinde istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 18/04/2019