Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 8. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/12 E. 2020/174 K. 25.02.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2018/12
KARAR NO : 2020/174

DAVA : Tazminat (Rücuen Tazminat)
DAVA TARİHİ : 04/01/2018
KARAR TARİHİ : 25/02/2020

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Rücuen Tazminat) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
İDDİA : Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; —– Müdürlüğü ile ——– tarihleri arasında hizmet verilmek üzere —- imzalandığını, daha önce bu işin davalı şirket tarafından yerine getirildiğini, davalının belediye ile olan ilişkisinin sona ermesinin ardından yeni dönemde aynı işçilerle aynı işe müvekkilinin devam ettiğini, yeni dönemde 3 işçinin işten ayrılması nedeniyle işçilere kıdem tazminatı ödendiğini, ödemenin dava dışı işçilerin —– bünyesinde daha önceki alt işveren nezdinde geçen çalışma süresi de dikkate alınarak hesaplanıp yapıldığını, alt işverenler arasında 4850 sayılı İş Kanunu 6.maddesi anlamında fiili işyeri devri olduğunun kabul edildiğini, davalının söz konusu tazminat ödemelerinden adı geçen işçileri çalıştırdığı süre ile sınırlı olarak sorumluluğu bulunduğunu belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla HMK 107 maddesi kapsamında şimdilik 24.350,00 TL.nin dava dışı işçilere yapılan ödeme tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA : Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafça ödenen kıdem tazminatlarının tek muhatabının —–olduğunu, müvekkiline husumet yöneltilemeyeceğini, davacı tarafından ödenen kıdem tazminatları için müvekkilinin sorumluluğuna gidilecek ise hesaplamanın dava dışı işçilerin müvekkili nezdinde çalıştığı süre ve ücret ile hesaplama yapılarak miktarın belirlenmesi ve bu tutardan belediye başkanlığının sorumlu olduğu %50 tutarın mahsubu gerektiğini, yine kıdem tazminatı ödemesi yapılan çalışanların iş akitlerinin kıdem tazminatını hak edecek şekilde sona erdirilmiş olması gerektiğini, bu konuda herhangi bir bilgiye rastlanmadığını müvekkilinin temerrüde düşürülmediğini, davacının ödeme tarihinden itibaren faiz talebini kabul etmedikleri gibi davacının ancak yasal faiz talep edilebileceğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
İNCELEME ve GEREKÇE : Dava, hukuki niteliği itibari ile alacak davasıdır. Davacı —- Temizlik İşleri Müdürlüğü ile 29/12/2016 tarihli Hizmet Alım Sözleşmesi imzalandığını, daha önce bu işin davalı şirket tarafından yerine getirildiğini, davalının belediye ile olan ilişkisinin sona ermesinin ardından yeni dönemde aynı işçilerle aynı işe kendisinin devam ettiğini, yeni dönemde 3 işçinin işten ayrılması nedeniyle kendilerine kıdem tazminatı ödendiğini, ödemenin dava dışı işçilerin —– bünyesinde daha önceki alt işveren nezdinde geçen çalışma süresi de dikkate alınarak hesaplanıp yapıldığını, alt işverenler arasında 4850 sayılı İş Kanunu 6.maddesi anlamında fiili işyeri devri olduğunun kabul edildiğini, davalının söz konusu tazminat ödemelerinden adı geçen işçileri çalıştırdığı süre ile sınırlı olarak sorumluluğu bulunduğunu belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla HMK 107 maddesi kapsamında şimdilik 24.350,00 TL.nin dava dışı işçilere yapılan ödeme tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı yan, davacı tarafça ödenen kıdem tazminatının tek muhatabının——- olduğunu beyanla husumet itirazında bulunduklarını, davacı tarafından ödenen kıdem tazminatları için müvekkilinin sorumluluğuna gidilecek ise hesaplamanın dava dışı işçilerin müvekkili nezdinde çalıştığı süre ve ücret esas alınarak yapılıp miktarın belirlenmesi ve bu tutardan belediye başkanlığının sorumlu olduğu %50 tutarın mahsubu gerektiğini, yine kıdem tazminatı ödemesi yapılan çalışanların iş akitlerinin kıdem tazminatını hak edecek şekilde sona erdirilmiş olması gerektiğini, bu konuda herhangi bir bilgiye rastlanmadığını kendilerinin temerrüde düşürülmediğini, bu nedenle faiz başlangıçlarını kabul etmediklerini ve ancak yasal faiz talep edilebileceğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Dilekçeler aşaması tamamlanmakla mahkememizin — günlü ön inceleme duruşmasında dava şartları ve ilk itirazlar incelenmiş, tarafların sulh olma imkanı bulunmadığından uyuşmazlık noktaları belirlenerek tahkikat aşamasına geçilip deliller toplandıktan sonra bilirkişi raporu alınmak suretiyle sonuca gidilmiştir.
——dava dilekçesinde adı geçen işçilerin davacı ve davalı şirketlerde çalıştıkları dönemlere ilişkin— hizmet döküm cetvelleri getirtilmiş, ——- arasında imzalanan 2010-2017 yıllarını kapsayan ihale konusu işe ilişkin sözleşme ve ekleri temin edilmiş, işçilerin maaş hesap dökümanları dosyaya alınmıştır.
Toplanan delillerden davalı şirketin dava dışı belediyeye—-tarihleri arasında hizmet verdiği, davalı ile belediye arasında asıl-alt işveren ilişkisi olduğu, davalı ile belediye arasındaki hizmet ilişkisinin sonlanmasından sonra davacı şirketin 01/01/2017 – 30/04/2017 tarihleri arasında tek başına hizmet sunduğu, böylelikle belediye ile arasında asıl —— ilişkisinin kurulduğu belirlenmiştir. Davacı taraf——- işçilerin davalın hizmet akdinin sonlanmasından sonra kendi döneminde de işe devam ettiğini, bu işçilerin işten ayrılması neticesinde kıdem tazminatı ödemesi yapıldığını, son alt işveren sıfatı nedeniyle 4 ay olan kendi dönemiyle sınırlı kalmayıp dava dışı işçilerin — bünyesinde önceki alt işveren olan davalı nezdinde geçen çalışma süreleri içinde hesaplama yapılarak ödemede bulunulduğunu, süresi sona eren alt işverenin işyerinden ayrılması ve işçilerin yeni alt işveren nezdinde çalışmaya devam etmesi durumunda alt işverenler arasında 4857 sayılı İş Kanunu 6.maddesi anlamında fiili bir işyeri devri olduğunun kabul edildiğini; davalının yapılan kıdem tazminatı ödemelerinden adı geçen işçileri çalıştırdığı süreyle sınırlı olarak sorumlu bulunduğu iddia etmektedir.
Dava dışı işçilerin davacıdan önce davalı şirket nezdinde çalıştıkları uyuşmazlık konusu değildir. Davalı yan davacının rücu alacağına konu ettiği ödemenin muhatabı olmadığını,—- talepte bulunulması gerektiğini, bu iddialarının kabul görmemesi durumunda ise işçilere ödenen kıdem tazminatının 1/2’sinden TBK 167 maddesi gereği asıl işveren olan dava dışı belediyenin sorumlu olduğunun kabulü gerektiğini, bunun hizmet alım sözleşmelerinin 22.maddesinin gereği olduğunu, işçinin kıdem tazminatı dahil tüm hak ve alacaklarından asıl işveren sıfatıyla ——-alt yüklenici ile müşterek ve müteselsil sorumluluğu bulunduğunu, bu sorumluluğun TBK 167 maddesi gereği eşit olduğunu, sorumlu olduklarının kabulü halinde de hesaplamanın işçilerin kendi bünyelerinde çalıştığı süre ve ücret dikkate alınarak yapılması ve bulunan tutardan —sorumlu olduğu 1/2’lik kısmın mahsubu gerektiğini savunmaktadır.
Davacı ve davalının dava dışı—– ile aralarında imzalanan hizmet alım sözleşmesinin 22.maddesi yüklenicinin sözleşme konusu iş ile ilgili çalıştıracağı personele ilişkin sorumluluklarını düzenlemekte olup 22.1 maddesinde sorumlulukların ilgili mevzuatın bu konuyu düzenleyen emredici hükümleri ve genel şartnamenin 6.bölümünde belirlenmiş olup, yüklenici bunları aynen uygulamakla yükümlüdür denilmiştir.
Hizmet işleri genel şartnamesinin 6.bölüm 38.maddesinde “Yüklenici, çalıştırdığı işçilerin işin yapılmakta olduğu bir iş kolu veya meslekte aynı tipteki bu iş için mevzuatla kabul edilenlerden daha az elverişli olmayan şartlarda çalışmalarını ve ücret almalarını sağlayacaktır. Ücret, yan ödeme ve çalışma şartlarının toplu sözleşme ile veya mevzuatla tesbit edilmemiş olması halinde yüklenici, en yakın ve en uygun bir bölgedeki iş kolu veya meslekteki aynı tip bir iş için mevzuatla tesbit edilenlerden daha az elverişli olmayan ücret , yan ödeme ve çalışma şartlarını sağlayacaktır.” hükmü yer almaktadır. Hizmet işleri genel şartnamesi öncelikle uygulanması gereken ihale dökümanı olarak sayılmıştır. Davacı ile dava dışı belediye arasında imzalanan sözleşmenin 22.maddesi genel şartnamenin 38.maddesi hükümlerine göre davacı, çalıştırılan işçilerin ücret ve yan ödemelerinden çalıştırdığı dönemle sınırlı olarak sorumludur. TBK 167.maddesinin uygulanması mümkün değildir zira sözleşme ve ihale dökümanında sorumluluk belirlenmiştir. Yargıtay—-.Hukuk Dairesinin—- kararında alt işveren tarafından asıl işveren aleyhine açılan dava nedeniyle tüm bu hususlar değerlendirilmiş, kararda ayrıca “………kural olarak her yüklenici çalıştırdığı işçinin işçilik haklarından kendi çalıştırdığı dönemle sorumludur. Aynı işin devamı niteliğinde davalıya bağlı hastanelerde hizmet verip dava dışı işçiyi çalıştıran diğer firmalar bakımından da az yukarıda izah edilen sözleşme maddesi ve yasal düzenlemeler çerçevesinde davalı idareyi sorumlu tutmak mümkün değildir. Buna göre, davacı kendi çalıştırdığı dönemi davalı idareye rücu edemeyeceği gibi dava dışı diğer firmaların işçiyi çalıştırdıkları döneme isabet edipte davacı tarafından ödenen işçilik hakları alacağı için de davalı idareye rücu edemeyeceğinin kabulü gerekir. Davacı firmanın iş mahkemesi kararı gereği ödemiş olduğu ancak kendi çalıştırdığı dönem dışına isabet eden işçilik hakları alacağını, dava dışı diğer firmalardan talep etme hakkına sahip olduğu hususları gözetilmeksizin yazılı şekilde eksik değerlendirme ile hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir”denilmek suretiyle ödeme yapan alt işverenin gerek kendi dönemi için gerekse kendinden önceki alt işverenlerin dönemleri için yaptığı ödemeleri asıl işverene rücu edemeyeceği ancak kendi çalıştırdığı dönem dışında kalan ödemeleri diğer alt işverenlerden talep hakkına sahip olduğu belirlenmiştir.
İstanbul BAM —— Hukuk Dairesinin——-.sayılı kararında, alt işveren tarafından kendinden önceki alt işverenler ile asıl işveren aleyhine açılan dava dışı işçiye yapılan ödemenin rücu edilmesi talebini içeren davada, ilk derece mahkemesinin asıl işverene yönelik olarak talepte bulunulamayacağına ilişkin kararını doğru bulmuş, istinaf talebini reddetmiştir.
Yargıtay ——.Huk.Dairesinin —-.sayılı kararında, alt işveren tarafından asıl işveren aleyhine açılan dava da mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen kararı “Dava, ait işveren davacının, dava dışı işçiye ödemek zorunda kaldığı kıdem tazminatı bedelinin asıl işveren olan davalı kurumdan rücuen tahsili istemine ilişkindir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, dava dışı işçiye ödenen kıdem tazminatı alacağından tarafların ne oranda sorumlu olduklarına ilişkindir. Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle taraflar arasındaki sözleşme hükümlerine, aynı sözleşmelerden kaynaklanan uyuşmazlıkla ilgili verilmiş mahkeme kararlarına ve genel hukuk prensiplerine göre bir sonuca gidilmelidir. Davacı ile davalı arasında düzenlenen hizmet alım sözleşmesi ve ekleri olan şartnamelerin hükümleri incelendiğinde, işçilerin iş akitlerinden doğacak dava konusu alacağından hangi tarafın ne oranda sorumlu olduğu hususunda bir düzenlemenin bulunmadığı görülmektedir. Hal böyle olunca, tacir olan davacının çalıştırdığı işçilerin fiili işçilik dışında sair tazminat ve ücret haklarından sorumlu olacağını bilebilecek durumda olduğu, ancak, davalı —– asıl işveren durumunu muhafaza etmesi nazara alındığında doğan zararlardan tarafların yarı yarıya ve davacının dava dışı işçiyi çalıştırdığı dönemle sınırlı sorumlu olacağı gözetilerek yapılacak inceleme sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken, mahkemece, bu hususlar göz önüne alınmaksızın; ”..kıdem tazminatından her bir alt işverenin kendi dönemi için sorumlu olduğu, davalının sorumluluğunun ise çalıştırılan işçilerin işçilik haklarının alt işverence yerine getirilip getirilmediğini kontrolden ibaret olup gerektiğinde hakedişlerden kesinti yaparak ödenmesini sağlamaktan ibaret olduğu, hakediş ve ödeme tarihi itibarıyle davalının herhangi bir sorumluluğu doğmadığı..” gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.”gerekçesiyle bozmuş, bu karar, karar düzeltme aşamasında bu kez Yargıtay —-.—.Dairesi —–sayılı kararı ile ” Kamu İhale Kanunu’na göre hizmet alımları kapsamında istihdam edilen işçilerin yüklenici şirket bünyesinde çalıştıkları tüm işçilik alacaklarının yüklenici şirket tarafından karşılanacağı gerek ihale şartnameleri ve gerekse sözleşmeler ile sabittir. İş mevzuatına göre ise işçiye karşı İş Kanunu’ndan kaynaklanan her türlü işçilik alacaklarından üst işveren ve yüklenici birlikte sorumludurlar. Fakat bu düzenlemenin işveren ile yüklenici arasında mevcut sözleşme hükümlerini ortadan kaldırmaya yönelik bir düzenleme olduğu sonucuna varmak mümkün değildir. Taraflar arasındaki sözleşmede işçilere ödenecek kıdem tazminatından davalı üst işverenin sorumlu olacağına dair bir hüküm bulunmadığı gibi yüklenici ile hizmet alan davalı üst işveren arasında yapılan sözleşme ve eki tebliğe göre sözleşme bedeline işçilik ücretleri de dahildir. Davacı yüklenici ödemiş olduğu kıdem tazminatını ancak diğer yüklenici şirketlerden talep edebilir. Bu nedenle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle kararın onanmasına karar verilmesi gerekirken hükmün bozulduğu anlaşıldığından davalı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Yargıtay —- Hukuk Dairesinin —- Karar sayılı bozma kararı kaldırılarak hükmün onanmasına karar verilmesi gerekmiştir.” gerekçesiyle kaldırılmıştır.
Tüm bu açıklamalar ışığında davalı yanın mahkememizde açılan davada kendisine husumet yöneltilemeyeceği, husumetin dava dışı —– yöneltilmesi gerektiği, sorumluluklarının kabulü halinde de TBK 167.maddesi gereği hükmedilecek tutarın 1/2’sinden belediyenin sorumlu olduğu gözetilerek karar verilmesi gerektiği yönündeki savunmaları yerinde görülmemiştir.
Davalının diğer savunması ise kendilerine rücu edilebilecek miktarın çalışanların kendi bünyesinde çalıştıkları süre ve ücret esas alınarak bulunacak rakam olduğu yönündedir. Mahkememizce bilirkişi incelemesi yaptırılmış, alınan kök ve ek raporlarda bilirkişi tarafından bu husus değerlendirilmiştir. Bilirkişi kök raporda, 1475 sayılı Kanunun 14/7 maddesine göre işyerini devreden işverenlerin sorumluluklarının işçiyi çalıştırdıkları sürelerle ve devir esnasındaki işçinin aldığı ücret seviyesiyle sınırlı olduğunun kabul edildiğini, bu sınırlamanın işçiye karşı olan sorumlulukla ilgili olduğunu, alt işverenler arasındaki rücu ilişkisinde iş kanunu hükümlerine dayanılamayacağını, aksi takdirde son alt işverenin sorumluluğunun aşırı derecede arttırılmış olacağını belirterek davalı şirketin sorumlu olduğu miktarların hesabında son ücreti esas alarak hesaplama yapmıştır. Kök rapora bu yüzden davalı vekili itiraz etmiş, müvekkilinin dava dışı işçilere karşı sorumluluğunun kendi dönemi ve kendi döneminin son ücretiyle sınırlı olduğunu ileri sürmüştür. Bilirkişiden devir tarihindeki ücret üzerinden hesaplama yapması yönünde 14/10/2019 tarihli 1.ek ve ayrıca 2.ek raporlar alınmıştır. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 120.maddesi ile yürürlükte bulunan 1475 sayılı İş Kanunu 14/3 maddesinde “İşçilerin kıdemleri, hizmet akdinin devam etmiş veya fasılalarla yeniden akdedilmiş olmasına bakılmaksızın aynı işverenin bir veya değişik işyerlerinde çalıştıkları süreler göz önüne alınarak hesaplanır. İşyerlerinin devir veya intikali yahut herhangi bir suretle bir işverenden başka bir işverene geçmesi veya başka bir yere nakli halinde işçinin kıdemi, işyeri veya işyerlerindeki hizmet akitleri sürelerinin toplamı üzerinden hesaplanır. 12.7.1975 tarihinden itibaren (*) itibaren işyerinin devri veya herhangi bir suretle el değiştirmesi halinde işlemiş kıdem tazminatlarından her iki işveren sorumludur. Ancak, işyerini devreden işverenlerin bu sorumlulukları işçiyi çalıştırdıkları sürelerle ve devir esnasındaki işçinin aldığı ücret seviyesi ile sınırlıdır. 12.7.1975 tarihinden evvel (*) işyeri devrolmuş veya herhangi bir suretle el değiştirmişse devir mukavelesinde aksine bir hüküm yoksa işlemiş kıdem tazminatlarından yeni işveren sorumludur.” hükmünü içermektedir. Bu hüküm uyarınca davalının sorumluluğunun işçiyi çalıştırdığı süre ve devir esnasındaki ücret seviyesi ile sınırlı olarak belirlenmesi gerektiği mahkememizce kabul edilmiştir.
Davalı yanın bir diğer savunması ise sorumluluğunun doğması için dava dışı kıdem tazminatı ödemesi yapılan çalışanların iş akitlerinin kıdem tazminatına hak kazanacak şekilde sona erdirilmesi gerektiği hususudur.
Dosya kapsamında davacının dava dışı işçi———–.ödeme yaptığı bellidir. Bilirkişi tarafından düzenlenen kök raporda her bir işçiye yapılan ödeme değerlendirilmiş olup kıdem tazminatı ödenen işçilerden—- —- işçilerin iş sözleşmelerinin yaşlılık aylığı almaya hak kazanmak suretiyle emeklilik nedeniyle feshedildiği, dosyada mevcut—– hizmet dökümleri, emeklilik yazıları ve sigortalı işten ayrılış bildirgelerinden bu durumun anlaşıldığı, dolayısıyla söz konusu iki işçinin iş akdinin 1475 sayılı Yasanın 14/5 maddesi gereği kıdem tazminatına hak kazanmalarına olanak verecek şekilde sonlandığı, bu nedenle davacı şirket tarafından yasal zorunluluk gereği ödenen kıdem tazminatının davalı şirketin payına düşen miktarı yönünden rücu isteminde bulunabileceğinin kabul edilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bilirkişi,——- adlı işçiye ödenen kıdem tazminatı için ise aynı şeyi söylemenin mümkün olmadığını, bu işçinin 20/02/2017 tarihli dilekçesiyle rahatsızlığından dolayı tüm işçilik hakları ödenerek işten çıkışının verilmesini talep ettiğini, iş akdinin bu şekilde sonlandırıldığını, dosyaya sunulan belgeler arasında dava dışı işçi—–akdini 4857 sayılı Yasanın 24/1-a-b maddesine dayanarak haklı nedenle feshettiğini gösteren bir delil bulunmadığını, ayrıca sigortalı işten ayrılış bildirgesinde de işten çıkış nedeni kodunun 22 yani “diğer nedenler” şeklinde bildirildiğini, iş akdinin 4857 sayılı Yasanın 24/1-a-b maddesine dayanılarak feshedilmiş olması durumunda işten çıkış nedeni kodunun 24 yani “işçi tarafından sağlık nedeniyle fesih” şeklinde bildirilmesi gerektiğini, bu durumda davacının, dava dışı işçi —– kıdem tazminatı ödemesinin yasal zorunluluk gereği olduğunun söylenemeyeceğini ve dolayısıyla davacının bu işçi için ödediği kıdem tazminatını davalıya rücu etmesinin de mümkün olmadığını ifade etmiştir. Alınan bilirkişi raporundaki bu konuya ilişkin tespitler dosyada mevcut deliller ile uyumlu, gerekçeli ve denetlenebilir nitelikte olduğundan hükme esas alınmış, davacının ödeme yaptığı—— isimli işçi yönünden ödediği tutarı davalıya rücu hakkının bulunmadığı kabul edilmiştir.
Alınan 23/12/2019 tarihli raporda bilirkişi tarafından davalı şirketin kendi dönemi ve devir tarihindeki ücret üzerinden sorumlu olduğu kıdem tazminatı tutarlarını içeren hesaplamalar uyarınca davacının dava dışı işçi ——– yönünden ödediği tutarın ——– yönünden de ödediği tutarın 4.034,76 TL.sini rücu edebileceği belirlenmiş; hesaplama biçimi mahkememizce de yerinde bulunmuştur. Rücu hakkına sahip olan borçlulardan herbiri ifa ettiği miktar oranından alacaklının haklarına halef olacağından davacının ödeme tarihinden itibaren faiz talebi mahkememizce yerinde görülmüş ancak taraflar arasında ticari bir iş olmadığı, alt işverenler arasındaki rücu davasında yapılan ödeme nedeniyle yasal faize hükmedilebileceği kabul edilip davanın kısmen kabulüne dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-DAVANIN KISMEN KABULÜNE, 18.057,85 TL.nin 13/04/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı taraftan tahsili ile davacı tarafa ödenmesine,
2-Karar harcı 1.233,53 TL ‘den davacı tarafça peşin olarak yatırılan 415,84 TL harcın mahsubu ile bakiye 817,69 TL harcın davalı taraftan tahsili ile hazine adına irad kaydına,
3-Davacı tarafından peşin olarak yatırılan 415,84 TL harcın davalı taraftan tahsili ile davacı tarafa ödenmesine,
4-Davacı tarafından yapılan 41,10 TL ilk masraf, 205,40 TL tebligat ve müzekkere gideri, 1.000,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 1.246,50 TL yargılama giderinden davadaki haklılık oranı göz önünde bulundurularak(%74) 922,41 TL.nin davalı taraftan tahsili ile davacı tarafa ödenmesine, kalanın davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı tarafça yapılan 14,00 TL.yargılama giderinin takdiren üzerinde bırakılmasına,
6-Davacı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde geçerli —— esaslara göre belirlenen 3.400,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
7-Davalı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde geçerli—- esaslara göre belirlenen 3.400,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
8-Davacı ve davalı tarafından dosyaya yatırılan ve sarf edilmeyen gider avansının karar kesinleştiğinde davacı ve davalı tarafa iadesine,
HMK 345. Maddesi hükmü uyarınca kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içinde istinaf yolu açık olmak üzere davacı vekili ile davalı vekilinin yüzlerine karşı verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı