Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 8. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/91 E. 2021/464 K. 23.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2017/91
KARAR NO: 2021/464
DAVA : Tazminat ( Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Maddi ve Manevi Tazminat)
DAVA TARİHİ : 13/01/2017
KARAR TARİHİ : 23/06/2021
Mahkememizde görülmekte olan Tazminat ( Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Maddi ve Manevi Tazminat) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
İDDİA: Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkillerinden —yapıldığını, davalı sigorta şirketinin — ettiğini, davalının toplam — dahilinde maddi ve manevi zarardan doğan sorumluluğu üstlenmiş bulunduğunu, davalının sigortalısı doktorun genel olarak tıbbi kötü uygulaması sonucu —- hamilelikte teşhis edilemediğini ve müvekkillerinden— —– olarak doğduğunu, sigortalı doktorun müvekkilesini gebelikte olabilecek hastalıklar, yaptığı tarama testleri,—- —-ve benzeri hastalıkların teşhis ve tespitleriyle ilgili seçenekler konusunda bilgilendirmediğini, aydınlatılmış rızasını almadığını, ileri testleri önermediğini, bir kaç basit test ile saptanabilecek —- gebelikte saptamayarak sakat bir çocuğun doğmasına neden olduğunu, vekalet sözleşmesi kapsamında doktorun hastanın müterafik kusuru bulunmadıkça en hafif kusurdan dolayı bile gerçekleşen zararın tamamından sorumlu olduğunu, müvekkili —- hayat boyu devam eden iş göremezlik hali olacağını ve maddi zarara uğradığını, müvekkilleri anne ve babanın ise hayat boyu çocuklarını —- olarak görerek acı çekmeye devam edeceğini, doktorun tıbbi kötü uygulaması sonucu bebeğin —- olduğunun saptanamadığını ve doğumdan sonra — —-olduğunun anlaşıldığını belirterek şimdilik müvekkili — göremezlik — manevi tazminat, müvekkillerinden — manevi tazminat olmak üzere toplam —- tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının gebelik takibinde sigortalı hekim tarafından takip edildiği döneme ilişkin tüm test ve tetkiklerin eksiksiz yaptırıldığını, mevcut tıbbi yöntemlerle —- %100 tespitinin mümkün olmadığını, test ve tetkiklerde düşük risk çıkması halinde hekime kusur atfedilmesinin mümkün olmadığını, sigortalısı hekimin davacıyı kaçıncı haftalarda gördüğü, hastanın düzenli şekilde gebelik takiplerine devam edip etmediği ve hekim tarafından istenen test ve tetkikleri yaptırıp yaptırmadığının tespiti gerektiğini, —- — işlemlerin —yönünden ciddi riskler taşıdığını, kişiye ———- bulunmasının zorunlu olduğunu, bu işlemlerin her hastaya standart yapılabilecek bir kan tahlili olmadığını, cerrahi prosedür olduğunu, dava konusu olayda müvekkilinin sigortalısının kusurlu olmadığını, davacı küçüğün —–davacının —— olmadığının tespiti gerektiğini, tazminat taleplerinin dayanaksız ve fahiş olduğunu, dava konusu olayda iddia edilen zarar ve gerçekleştirilen tedavi arasında illiyet bağının bulunmadığını, mevzuata ve tıbbi standarda uygun olarak yapılan teşhis ve tedavi işlemlerinin hukuka aykırı eylem niteliği taşımadığını, davanın sigortalı hekime ve hastaneye ihbarı gerektiğini, yerleşik—–manevi tazminatın zenginleşme aracı olarak kullanılmamasının esas olduğunu, talep edilen manevi tazminatın davacı yanı zenginleştireceğinin açıkça ortada olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalı vekilinin ihbar talebi yerine getirilmiş, ihbar olunanlar vekili sunduğu — dilekçede davaya konu —- teşhis edilebileceği tetkiklerin müvekkili doktor tarafından talep edilmiş olup, muhtemelen davacı tarafça ücret ödememek için bu tetkikler devlet hastanesinde yaptırılmış ve alınan tetkik sonucunda ise herhangi bir olumsuz bulguya rastlanmamış olduğunu, bu nedenle müvekkillerine izafe edilecek bir kusur bulunmadığını, mevcut tıbbi yöntemlerle —– —- %100 tespitinin mümkün olmadığını, hamilelik sürecine ilişkin tıbbi kayıtlar getirildiğinde görüleceği üzere davacının birden çok hastane ve doktorla takip edildiğini, bir kısım tetkik ve tahlillerin farklı hastanelerde yaptırıldığını, dava konusu teşhisin yapılabileceği incelemenin de başka bir hastanede yaptırılmış olduğunu ve olumsuz sonuç görülmediğini, müvekkili doktorun uzun yıllardır kadın hastalıkları uzmanı olarak görev yapan tecrübeli bir doktor olduğunu, davanın esastan reddi gerektiğini ileri sürmüştür.
İNCELEME ve GEREKÇE: Dava, hukuki niteliği itibari ile;—-dayalı maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir. Davacı tarafça, davacı annenin gebelik takibinin —– tarafından yapıldığı, davalı sigorta şirketinin ilgili doktorun —-teminat limiti dahilinde maddi ve manevi zarardan sorumlu olduğu, doktorun genel olarak tıbbi kötü uygulaması sonucu — hamilelikte teşhis edilemediği ve—– geldiği, gebelik takibine ilişkin herhangi bir eylem veya işlem ile doktor ve hasta arasında vekalet akdi kurulduğu, vekalet akdi kapsamında doktorun gebelikte olabilecek hastalıklar, yapılacak tarama testleri, —- ne olduğu, bu ve benzeri hastalıkların teşhis ve tespitiyle ilgili seçenekler hakkında bilgilendirme yapmadığı, aydınlatılmış rızasını almadığı ileri testleri önermediği, —-yapmadığı gibi bilgilendirme de yapmayarak —- gebelikte saptanmasına engel olduğu, doktorun yükümlülüğünü yerine getirmemek suretiyle çocuğun —– olarak doğmasından sorumlu olduğu, annenin başka doktorlar tarafından muayene edilmesinin sorumluluğu ortadan kaldırmayacağı, anneye aydınlatılmış bilgilendirme yapılmayarak seçim hakkının ortadan kaldırıldığı,—— ve risklerin varlığı ve doğruluk oranları konusunda annenin usulünce bilgilendirildiği ve buna rağmen annenin diğer teşhis seçeneklerini tercih etmeyip hamileliğin sonlandırılmasını istemediği hususunun ispatının davalıya ait olduğu, protokol defterine kaşe vurulup altına imza attırılmasının geçerli bir onam olarak kabul edilemeyeceği, öncelikle anneye — —- kesin olarak tespit etmediği, hatalı sonuç verebileceğinin açıklanması ve bu ihtimale rağmen —- kesin teşhis eden diğer testleri yaptırmak isteyip istemediğinin sorulması gerektiği, ancak davacı anneye sorulmadığı, aydınlatılmış onam yok ise doktorun kusurlu ve sorumlu olduğunun kabulü gerektiği ileri sürülmüştür.
Dava dilekçesi davalı tarafa—–süresinden sonra sunulan cevap dilekçesi ile davalı öncelikle ihbar talebinde bulunarak davanın doktora ve hastaneye ihbarını talep etmiş, ihbar talebi uyarınca dava doktor —-ihbar edilmiştir. Davalı, mevcut tıbbi yöntemlerle —–%100 tespitinin mümkün olmadığını, test ve tetkiklerde düşük risk çıkmış ise hekime kusur yüklenemeyeceğini, ikili tarama testi—-yöntemlerle yüksek risk grubunda bulunmadığı anlaşılan —- yapılmasının tıbben mümkün olmadığını, bu işlemlerin her hastaya standart yapılacak işlemler olmadığını, tıbbi standartların uygulanmış olması halinde hekimin kusur ve sorumluluğuna gidilemeyeceğini, sigortalı hekimin —- tarihli muayenede de — konusunda bilgilendirdiğinin protokol defterine aldığı imzalarla sabit olduğunu,—- bir risk saptanmadığını, —-testlerin yüksek risk içermesi nedeniyle belirli göstergeler ve risk faktörleri olan hastalara yapıldığını savunmuştur. Davacılar vekili süresinde sunulmayan cevap —– dilekçelerini kabul etmediğini bildirmiştir.
İhbar olunanlar vekili tarafından sunulan —- tarihli dilekçe ile —— teşhis edilebileceği tetkiklerin doktor tarafından talep edildiği, davacının muhtemelen ücret ödememek için tetkiki devlet hastanesinde yaptırdığı ve alınan tetkik sonucunda herhangi bir olumsuz bulguya rastlanmadığı, bu nedenle hastane ve doktora kusur izafe edilemeyeceği, mevcut tıbbi yöntemlerle — %100 tespitinin mümkün olmadığı, annenin takibinde tüm tıbbi standartlara uyulduğu ifade edilmiş, doktor — tarihli beyan dilekçesinde, annenin— tarihinde muayenelerini yaptığını, — test için bilgilendirme yapıp buna dair poliklinik defterine annenin imzasını aldığını, —- — için bilgilendirme yapıp aynı şekilde bilgilendirmeye ilişkin annenin imzasını aldığını, —- tarihinde normal doğum ile—sonucunu görmediğini, — görülmediğini,— sonucunu da görmediğini beyan etmiştir.
Dilekçeler aşaması tamamlanmakla mahkememizin —-günlü ön inceleme duruşmasında dava şartları ve ilk itirazlar incelenmiş, tarafların sulh olma imkanı bulunmadığından uyuşmazlık noktalarının tespiti ile tahkikat aşamasına geçilerek deliller toplanıp, bilirkişi raporları alınmak suretiyle sonuca gidilmiştir.
Davacı ——– getirdiği, doğumun —–tarafından gerçekleştirildiği, dünyaya gelen —- bulunduğu uyuşmazlık konusu değildir. Annenin doğum yaptığı —- tarihinden geriye doğru —-yıllık süre içindeki medula kayıtlarından gittiği hastaneler tespit edilerek, hasta kayıt ve belgeleri getirtilip dosyaya konulmuştur.
— gelen kayıtlarda doğumdan geriye doğru —– tarihlerinde annenin hastaneye müracaat ettiği, tüm bu tarihlerde muayene evraklarının — tarafından düzenlendiği ve doğumunda aynı doktor tarafından — tarihinde gerçekleştirildiği,—– yazılı olduğu, aynı tarihli protokol defterinde —– yazılı kaşe ve hasta imzası bulunduğu, ihbar olunan doktorun — sonucunu görmediğini beyan ettiği, annenin —- testi yaptırıp yaptırmadığı tekrar hastaneye sunulduğunda bu kez gelen — etmediğinin bildirildiği görülmüştür. Annenin— muayene—— tarama testi istendiğinin yazılı olduğu, aynı tarihli protokol defterine annenin bilgilendirme yapıldığına ilişkin imzasının alındığı— muayene formunda ise —- testinin normal olarak kayıt edildiği, tedavi kısmında da — tutulduğu görülmüştür. — laboratuvar sonuçları ile —- sonuçlarını gösteren kayıtlarda dosya içine alınmış, burada hesaplanmış —— altında ve bu değerin risksiz bölgede bulunduğu, hesaplanan tüm değerlerin istatistiksel risk değerleri olup tarama amacı ile kullanıldığı, teşhis programı olmadığının unutulmaması gerektiğinin yazılı olduğu görülmüştür.
Davalı tarafından — başlangıç tarihli— düzenlendiği, poliçe teminat limitinin —olduğu anlaşılmıştır.
—- tarihli raporda —— gelmesi nedeniyle %100 oranında meslekte kazanma gücü kaybının bulunduğu ve bu duruma göre bakıma muhtaç olduğu belirlenmiştir.
Doktorun kusurlu olup olmadığının tespiti yönünden alınan —- tarihli raporda, dosyadaki belgelerin tespiti yapılmış ancak bir sonuç açıklanmamıştır. Bu hususta —- tarihli raporda —- testleri konusunda bilgilendirilmesinin güncel tababet uygulamalarının içinde olduğu, tarama testlerinin —- tarafından uygulanması zorunlu bir tetkik olarak bildirilmediği, bu testin yapılması durumunda doğacak bebekte —– vardır veya yoktur şeklinde kesin bir sonuca gitmenin mümkün olmadığı, tarama testlerinde annenin yaşı, hormonal değerleri ve testin özelliğine göre —–sonuçlarını göz önüne alarak bir risk oranı belirlendiği, oranın istatistikler ışığında risk sınırının üstünde bir değer—- önerilebileceği, tanı koydurucu olan bu ileri gelişimsel tetkiklerde %1 oranında düşük riski olduğu, tarama testlerinin sonuçlarının risk sınırı üzerine çıkmasının bebekte mutlaka —- olduğu anlamına gelmeyeceği gibi, risk sınırının altında olduğu durumlarda dahi bebekte —–yukarıda söz edilen—- gebenin birinde karşılaşılabileceğini gösterdiği, gebeye —- tarama testinin risk sınırının altında —olduğunun tespit edildiği dikkate alındığında —– önerilmemesinin tıbben bir eksiklik olarak değerlendirilemeyeceği, dolayısıyla ——- görmüş ilke ve kurallarına uygun olduğu, sağlık hizmetinin yürütülmesinde idarenin organizasyon hatası tespit edilmediği—- bilgilendirilmesinin güncel tebabet uygulamalarının içinde olduğu, söz konusu prenatal tarama testlerinden ikili tarama testinde annenin yaşı, hormonal değerleri ve — —-yapıldığı, bu —— risk oranı hesaplandığı ve yüksek riskli gebe grubunun belirlenebildiği, test sonucunun söz edilen parametrelere göre istatistik açıdan kaç gebenin birinde bahsi geçen hastalıkların karşılaşılabileceğini gösterdiği, testlerin sonuçlarından—- veya yoktur şeklinde kesin bir sonuca gitmenin mümkün olmadığı, —- tarama testi sonucunda saptanan—— sınırının altında olduğunun belirlendiği, söz konusu oranın istatistikler ışığında risk sınırının üstünde bir değer göstermesi durumunda amniosentez gibi ileri tetkiklerin önerilebileceği,——- tanısının konulabileceği, tanı koydurucu olan bu ileri girişimsel tetkiklerde—— oranında düşük riski olduğu, tarama testi sonuçlarının risk sınırı üzerinde çıkmasının bebekte mutlaka —- olduğu anlamına gelmeyeceği gibi risk sınırının altında olduğu durumlarda da bebekte —- görülebileceği, sorulduğu üzere on haftayı geçen gebeliklerde — tanısının gebelikte kesin olarak konulması halinde —– bulunduğu için — koşullarda rahim tahliyesinin yapılabileceği, ancak gebeye —- yapılan tarama testinin risk sınırının altında olduğu dikkate alındığında —- önerilmemesinin tıbben bir eksiklik olarak değerlendirilemeyeceği, dolayısıyla —- —- eylemlerinin— kurallarına uygun olduğu, sağlık hizmetinin yürütülmesinde idarenin organizasyon hatası tespit edilmediği….” belirtilmiştir.
Dosya tazminat hesabının yapılması için bilirkişiye verilmiş, alınan —-tarihli raporda, bilirkişinin daha önce belirlenen maluliyet oranını esas alarak hesaplama yaptığı ve maddi zarar %100 kusur oranına göre —-olarak hesapladığı, çocuğun hayat boyu bakıcıya ihtiyaç duyacak olmasını gözönünde bulundurarak talep edilebilecek bakıcı giderini de %100 kusur durumuna göre —–olduğu anlaşılmıştır.
Davacılar vekili — tarihli talep arttırım dilekçesi ile harç yatırmak suretiyle —poliçe limitini gözönünde bulundurarak küçük——- dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep ettiklerini bildirmiştir.
——- dayalı tazminat istemine ilişkindir.
Bir davada dayanılan olguları hukuksal açıdan nitelendirmek ve uygulanacak yasa hükümlerini arayıp bulmak hakimin doğrudan görevidir ——
Hekim ile hasta arasındaki ilişki vekalet akdi mahiyetinde olup, —— maddeleri uyarınca, vekil vekâlet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı işlemlerin, eylemlerin ve davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. Vekilin sorumluluğu, genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlıdır. Vekil işçi gibi özenle davranmak zorunda olup, en hafif kusurundan bile sorumludur —– O nedenle, doktorun meslek alanı içinde olan bütün kusurları, hafif de olsa, sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Doktor hastasının zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumun gerektirdiği önlemleri eksiksiz biçimde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa, bir tereddüt doğuran durumlarda bu tereddüdünü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada da koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Gerçekten de müvekkil—- mesleki bir iş gören doktor olan vekilden tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemek hakkına sahiptir. —- maddesi hükmü uyarınca vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır.
—-haline gelmiş olup,——–araştırma dahil, sağlık alanında herhangi bir müdahalenin ilgili mesleki yükümlülükler ve standartlara uygun olarak yapılması gerekir” düzenlemesi mevcuttur.—– olan veya yazılı olmayan meslek kurallarına uygun müdahaleyi güvence altına almaktadır. Ayrıca, uygulamanın tedavi ya da yaşam kalitesinin yükseltilmesi amacına yönelmesinin zorunlu olduğu belirtilmektedir. Burada kastedilenin tıbbi standartlar olduğu konusunda bir duraksama bulunmamalıdır. —— herhangi bir müdahale, ilgili kişinin bu müdahaleye özgürce ve bilgilendirilmiş bir şekildemuvafakat etmesinden sonra yapılabilir.—- önceden, müdahalenin amacı ve niteliği ile sonuçları ve tehlikeleri hakkında uygun bilgiler verilecektir. (3) İlgili kişi, muvafakatini her zaman serbestçe geri alabilir.” düzenlemesine yer verilmiştir.
——- durumu ve konulan tanı, önerilen tedavi yönteminin türü, başarı şansı ve süresi, tedavi yönteminin hastanın sağlığı için taşıdığı riskler, verilen ilaçların kullanılışı ve olası yan etkileri, hastanın önerilen tedaviyi kabul etmemesi durumunda hastalığın yaratacağı sonuçlar, olası tedavi seçenekleri ve riskleri konularında aydınlatır. Yapılacak aydınlatma hastanın kültürel, toplumsal ve ruhsal durumuna özen gösteren bir uygunlukta olmalıdır. Bilgiler hasta tarafından anlaşılabilecek biçimde verilmelidir. Hastanın dışında bilgilendirilecek kişileri, hasta kendisi belirler. Sağlıkla ilgili her türlü girişim, kişinin özgür ve aydınlatılmış onamı ile yapılabilir. Alınan onam, baskı, tehdit, eksik aydınlatma ya da kandırma yoluyla alındıysa geçersizdir.“ denilmiştir.
—— hastanın, modern tıbbi bilgi ve teknolojinin gereklerine uygun olarak teşhisinin konulmasını, tedavisinin yapılmasını ve bakımını istemek hakkına sahip olduğu, tababetin ilkelerine ve tababet ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı veya aldatıcı mahiyette teşhis ve tedavi yapılamayacağı; bilgilendirmenin kapsamı başlıklı 15. maddesinde, hastaya; a) Hastalığın muhtemel sebepleri ve nasıl seyredeceği, b) Tıbbi müdahalenin kim tarafından nerede, ne şekilde ve nasıl yapılacağı ile tahmini süresi, c) Diğer tanı ve tedavi seçenekleri ve bu seçeneklerin getireceği fayda ve riskler ile hastanın sağlığı üzerindeki muhtemel etkileri, ç) Muhtemel komplikasyonları, d) Reddetme durumunda ortaya çıkabilecek muhtemel fayda ve riskleri, e) Kullanılacak ilaçların önemli özellikleri, f) Sağlığı için kritik olan yaşam tarzı önerileri, g) Gerektiğinde aynı konuda tıbbî yardıma nasıl ulaşabileceği hususlarında bilgi verileceği; 18. maddesinde ise, ”Bilgi, mümkün olduğunca sade şekilde, tereddüt ve şüpheye yer verilmeden, hastanın sosyal ve kültürel düzeyine uygun olarak anlayabileceği şekilde verilir.
Hasta, tıbbi müdahaleyi gerçekleştirecek sağlık meslek mensubu tarafından tıbbi müdahale konusunda sözlü olarak bilgilendirilir. Bilgilendirme ve tıbbi müdahaleyi yapacak sağlık meslek mensubunun farklı olmasını zorunlu kılan durumlarda, bu duruma ilişkin hastaya açıklama yapılmak suretiyle bilgilendirme yeterliliğine sahip başka bir sağlık meslek mensubu tarafından bilgilendirme yapılabilir.” düzenlemesi yer almaktadır.
Özetle hekim, görevini yüksek özenle yerine getirmeli ve hastanın bilgi alma hakkı kapsamında onu aydınlatmalıdır. Somut olayda, alan uzmanı hekimin anne karnındaki bebekteki — —- teşhise yönelik bir hatası veya bu anomaliyi teşhise yönelik imkanlar konusunda hastayı yeteri kadar aydınlatmamasının sorumluluğunu doğuracağı izahtan varestedir.
Davacı anne, dava dışı hekimin kusurlu davranışı sebebiyle, anne karnındaki bebekte var olan —- —– tespit edilemediğini, riskli gebeliği sonlandırma hakkının elinden alındığını ileri sürmektedir.
Somut olayda, anne karnındaki bebeğin — —– olma riskinin—- anlaşılmaktadır. Alınan raporlarda da belirtildiği gibi, tarama testi sonucunda elde edilen düşük risk oranına rağmen bebeğin —u olma ihtimali bulunduğu gibi, yüksek risk çıkması da bebeğin kesin — —-olduğu anlamına gelmemekte, bebeğin —- olup olmadığının tespiti için kesin tanı yöntemlerine başvurulması gerekmekte, ancak bu yöntemler de düşük gibi riskleri beraberinde getirmektedir. Bu durumda hekim, üçlü tarama testi sonucunda elde edilen sonucu, kesin tanı için başvurulabilecek yöntemleri, bu yöntemlerin risklerini, yukarıda açıklanan mevzuat hükümleri gereğince ve usulünce anneye açıklamalı, onu aydınlatmalıdır. Aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirildiğini ispat yükü ise hekimdedir.Bu durumda mahkemece, sağlık hizmetinin verilmesinde tıbbı gereklere uygun teşhis, tedavi ve bakımı özenle yapma görevinin hekime ait olduğu, hastanın uygulanan ve diğer tanı, tedavi seçenekleri ve bu seçeneklerin getireceği fayda ve riskler ile hasta sağlığı üzerindeki muhtemel etkileri, komplikasyonları ve reddetme durumda ortaya çıkabilecek muhtemel fayda ve riskleri konusunda bilgi edinme hakkının bulunduğu, bu bilgilendirmenin hekim tarafından hastanın sosyal ve kültürel düzeyine uygun olarak anlayabileceği şekilde yapılması gerektiği, hastayı bu şekilde aydınlatma yükümlülüğü bulunan hekimin, bu yükümlülüğünü mevzuata ve usule uygun şekilde yerine getirdiğini ispatlamak zorunda olduğu kabul edilerek, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken; hatalı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, hükmün bu nedenle temyiz eden davacılar yararına bozulması gerekmiştir.
…”denilmiştir.
—– kararında ise bir önceki kararda belirtilen hususlarada değinilerek”…Mahkemece alınan tüm raporlarda belirtildiği gibi, üçlü tarama testi sonucunda elde edilen düşük risk oranına rağmen bebeğin — olma ihtimali bulunmakta olup, bebeğin —- olup olmadığının tespiti için kesin tanı yöntemlerine başvurulması gerekmekte, ancak bu yöntemler de düşük gibi riskleri beraberinde getirmektedir. Bu durumda hekim, üçlü tarama testi sonucunda elde edilen düşük risk oranına rağmen bebeğin —– olabileceğini, kesin tanı için başvurulabilecek yöntemleri, bu yöntemlerin risklerini, yukarıda açıklanan mevzuat hükümleri gereğince ve usulünce anneye/babaya açıklamalı, onları aydınlatmalıdır. —- yerine getirildiğini ispat yükü ise hekimdedir. Mahkemece bu hususta herhangi bir değerlendirme yapılmamıştır.
Bu durumda mahkemece, sağlık hizmetinin verilmesinde tıbbı gereklere uygun teşhis, tedavi ve bakımı özenle yapma görevinin hekime ait olduğu, hastanın uygulanan ve diğer tanı, tedavi seçenekleri ve bu seçeneklerin getireceği fayda ve riskler ile hasta sağlığı üzerindeki muhtemel etkileri, komplikasyonları ve reddetme durumda ortaya çıkabilecek muhtemel fayda ve riskleri konusunda bilgi edinme hakkının bulunduğu, bu bilgilendirmenin hekim tarafından hastanın sosyal ve kültürel düzeyine uygun olarak anlayabileceği şekilde yapılması gerektiği, hastayı bu şekilde aydınlatma yükümlülüğü bulunan hekimin, bu yükümlülüğünü mevzuata ve usule uygun şekilde yerine getirdiğini ispatlamak zorunda olduğu, ispat yükünün hekimde bulunduğu kabul edilerek, taraf delilleri toplanıp sonucuna göre karar vermek gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, hükmün temyiz eden davacılar yararına bozulması gerekmiştir…. ” şeklinde karar verdiği anlaşılmıştır.
Tüm bu açıklamalar ışığında toplanan deliller, alınan bilirkişi raporları ile davacı annenin —– dünyaya getirdiği, hamilelik sürecinin sigortalı d—–tarafından takip edilerek doğumun gerçekleştirildiği, davacı annenin hekimin kusurlu davranışı nedeniyle anne karnındaki bebekte var olan ——-tespit edilemediğini, riskli gebeliği sonlandırma hakkının elinden alındığını ileri sürdüğü, doktorun gebelik talebi sırasında —– sonucunun risksiz bölgede çıktığı, ihbar olanan doktor tarafından hastanın bilgilendirmesinin yapıldığı belirtilerek protokol defteri kayıtlarına dayanıldığı, ancak —- tarihli muayene formunda –elde edilen sonuca rağmen bebeğin —olabileceği, kesin tanı için başvurulabilecek yöntemlerin olduğu, bu yöntemlerin risklerinin bulunduğu hususlarında mevzuat hükümleri doğrultusunda anne ve babaya açıklama yaptığı, bilgilendirip aydınlattığı hususlarında hiçbir delil sunulmadığı, aksine—– —- bölgede çıktığından diğer ileri tetkik yöntemlerine gidilemeyeceği yönünde savunmada bulunulduğu, oysa ki sağlık hizmetinin tıbbi gereklere uygun teşhis, tedavi ve bakımı özenle yapma görevinin hekime ait olduğu, hastanın uygulanan ve diğer tanı, tedavi seçenekleri ve bu seçeneklerin getireceği fayda ve riskler ile hasta sağlığı üzerindeki muhtemel etkileri, komplikasyonları ve reddetme durumunda ortaya çıkabilecek muhtemel fayda ve riskleri konusunda bilgi edinme hakkının bulunduğu, bu bilgilendirmenin hekim tarafından hastanın sosyal ve kültürel düzeyine uygun olarak anlayabileceği şekilde yapılması gerektiği, hastayı bu şekilde aydınlatma yükümlülüğü bulunan hekimin, bu yükümlülüğünü mevzuata ve usule uygun şekilde yerine getirdiğini ispatlamak zorunda olduğu, ispat yükünün hekimde bulunduğu kabul edilerek, ispatlamak zorunda olduğu ancak tüm bu hususların ispatlanamadığı sonucuna varılmıştır. Her ne kadar ——- raporlar da hekime yüklenebilecek bir kusur bulunmadığı belirtilmiş ise de açıklanan gerekçelerle bu raporlara itibar edilmemiştir.
Maluliyet ve tazminat hesabına ilişkin alınan raporlar gerekçeli ve denetlenebilir nitelikte olduğundan mahkememizce hükme esas alınmış — olması nedeniyle %100 maluliyetinin oluştuğu ve bu nedenle hayat boyu bakıcıya ihtiyacının olduğu, toplam maddi zararı —-olarak belirlenmiş olmakla birlikte davalı sigorta şirketinin sorumluluğunun poliçe limiti ile sınırlı olduğu gözetilerek talep arttırım dilekçesindeki talep uyarınca—-maddi tazminatın davalı taraftan tahsiline karar verilmesi gerektiği kanaati oluşmuştur.
Davacıların bir diğer talebi ise manevi tazminata ilişkin olup, çocuk ile anne ve baba için manevi tazminata hükmedilmesi talep edilmiştir. Davacıların ekonomik ve sosyal durumları araştırılarak dosya içine konulmuştur. TBK 56.maddesinde manevi tazminat düzenlenmiş olup, bir kişinin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda olayın özellikleri gözönünde bulundurularak zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verilebilir. Aynı maddenin 2.fıkrasında ağır bedensel zarar veya ölüm halinde zarar gören yahut ölenin yakınlarına da uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenebileceği kabul edilmiştir. Manevi tazminat takdir edilirken bu bedelin taraflar açısından bir ceza ve zenginleşme aracı olmadığı, her olaya özel olarak değerlendirilmesi gerektiği dikkate alınmıştır. Somut olayda —- olarak dünyaya geldiği ve %100 malul olduğunun belirlendiği, yaşı ve maluliyet duruuna göre hayat boyu bakıcıya ihtiyaç duyacağı, dolayısıyla davacı anne ve babanın da çocukla birlikte ömür boyu bu sendromun getirdiği zorlukları birlikte yaşayacakları, sürecin ağır ve meşakkatli bir süreç olduğu bu durumun çocuk yanısıra anne ve babada da ciddi bir travma yarattığı, sigortalı hekimin ağır kusurlu olduğu, davalının sigortalısının kusurundan kaynaklı bu zarardan da poliçe limitleri dahilinde sorumluluğunun bulunduğu sonucuna varılarak davacıların manevi tazminat istemlerinin de kabulüne karar verilmesi gerekmiştir.
Davacı yan tazminat taleplerine dava tarihinden itibaren avans faizi yürütülmesini talep etmiş ise de davacılar tacir değildir. Davalı sigorta şirketinin sigortalısı da doktor olup tacir vasfı taşımamaktadır. Davalının tacir olmasının işin vasfını ticari kılmayacağı dolayasıyla avans faizi talebinin yerinde olmadığı sonucuna varılarak hükmedilen tutarlara yasal faiz uygulanmasına karar verilerek aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-DAVANIN ISLAH EDİLEN HALİ İLE KABULÜNE,
Davacı —-manevi tazminat,
Davacı — manevi tazminat,
Davacı — manevi tazminatın — tarihinden itibaren işleyecek yasal faiz ile birlikte davalı taraftan tahsiline, davacılara ödenmesine,
2-Karar harcı — harcın toplamı—- harcın davalıdan tahsili ile hazine adına irad kaydına,
3-Davacılar tarafından peşin olarak yatırılan —-harcın davalıdan tahsili ile davacılara ödenmesine,
4-Davacı tarafından yapılan—— yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacılara ödenmesine,
5-Davacı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden hükmedilen maddi tazminat yönünden karar tarihinde geçerli A.A.Ü.T. deki esaslara göre belirlenen 55.050,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacı —– velayeten diğer davacılara verilmesine,
Davacı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden hükmedilen manevi tazminat yönünden karar tarihinde geçerli A.A.Ü.T. deki esaslara göre belirlenen 6.000,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacılara verilmesine,
6-Davacı tarafından dosyaya yatırılan ve sarf edilmeyen gider avansının karar kesinleştiğinde davacı tarafa iadesine,
HMK 345. Maddesi hükmü uyarınca kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içinde istinaf yolu açık olmak üzere davacılar vekilleri, davalı vekili ile ihbar olunanlar vekilinin yüzlerine karşı oy birliğiyle verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 23/06/2021