Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 8. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/659 E. 2019/769 K. 10.07.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. İstanbul Anadolu 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2017/659 Esas
KARAR NO: 2019/769
DAVA : Tazminat (Şirket Yöneticilerinin Sorumluluğundan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 09/06/2017
KARAR TARİHİ : 10/07/2019
Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Şirket Yöneticilerinin Sorumluluğundan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
İDDİA : Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin ——– %12,5 oranında pay sahibi ortağı olduğunu, şirket kuruluşunda esas sözleşmeyle 3 yıllığına yönetim kurulu üyesi olarak seçildiğini, davalının da aynı esas sözleşme ile yönetim kurulu başkanı olarak seçildiğini, davalı ile dava dışı ——- ——— şirketi münferit imza ile temsile yetkili kılındıklarını, 2016 yılı Şubat-Mart döneminden itibaren haklı bir sebep olmaksızın müvekkilinin şirkette istenmediğinin ifade edildiğini, yokluğunda alınan yönetim kurulu kararları ve genel kurul kararlarının geçersizliği nedeniyle açtıkları davalar bulunduğunu, yönetim kurulu üyelerine huzur hakkı ödemesinin şirket esas sözleşmesi ve genel kurul kararlarına dayanmadığını, üstelik ödenen bedellerin şirket mali yapısı dikkate alındığında fahiş nitelikte olup ödeme yapılmayan pay sahiplerinin kar payı hakkını ihlal edici mahiyette olduğunu, yine yönetim giderleri kapsamında araç kira gideri ödemesi yapıldığını tespit ettiklerini, bu şekilde ilave maddi menfaat sağlandığını, bu hususun da ana sözleşme ve genel kurul kararına dayanmadığını, TTK 408/2-b maddesi uyarınca yönetim kurulu üyelerine huzur hakkı ödemesinin şirket genel kurulunun devredilemez görev ve yetkileri arasında olduğunu, bu yönde alınmış bir karar olmadığını, pay sahiplerinin müktesep hak niteliğindeki kar payı hakkının bu yöntemle ihlal edildiğini, davalının eylemleriyle şirketi zarara uğrattığını belirterek müvekkilinin ortağı olduğu ———– 01/03/2016 tarihinden dava tarihine kadar yapılan huzur hakkı ödemelerinin ve bir kısım yönetim kurulu üyeleriyle pay sahiplerine sağlanan araç kullanım ve diğer maddi menfaatlerden oluşan zararın şirkete ödenmek üzere dava tarihinden itibaren işleyecek ticari temerrüt faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA : Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının ileri sürdüğü iddiaları kabul etmeyip bizzat davacının şirket çalışmalarına katılmak istemediğini ve ortaklık payını devredeceğini beyan ettiğini, buna rağmen şirketin tüm çalışmaları hakkında davacıya sözlü ve yazılı olarak bilgi verildiğini, davaya konu edilen kararların hiçbirinin davacı aleyhine sonuç doğuran nitelikte olmadığını, huzur hakkı ödemelerinin şirket mali yapısı içinde fahiş olmadığını, davacının da şirket çalışmalarına katılmaktan imtina ettiği süreye kadar huzur hakkı bedeli aldığını belirterek davanın reddini savundumuştur.
İNCELEME ve GEREKÇE: Dava, hukuki niteliği itibari ile 6102 sayılı TTK’nun 553 ve devamı maddelerinde düzenlenen yöneticinin sorumluluğuna dayalı tazminat davasıdır. Davacı ortağı olduğu dava dışı ——— yöneticisi olan davalının, şirket esas sözleşmesinde hüküm bulunmadığı ve alınmış bir genel kurul kararı olmadığı halde yönetim kurulu üyelerine huzur hakkı ödemek suretiyle pay sahiplerinin kar payı hakkını ihlal ettiğini, yönetim giderleri kapsamında araç kira gideri ödemesi yaptığını, bir kısım yönetim kurulu üyelerine sağlanan araç kiralama ve diğer maddi menfaatler ile şirkete zarar verdiğini belirterek şirketin 01/03/2016 tarihinden dava tarihine kadar yapılan huzur hakkı ödemelerinin ve bir kısım yönetim kurulu üyeleriyle pay sahiplerine sağlanan araç kiralama ve diğer maddi menfaatlerden oluşan zararın şirkete ödenmek üzere dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir. Dava HMK 107 maddesi kapsamında belirsiz alacak davası olarak açılmıştır. Davalı taraf yapılan huzur hakkı ödemelerinin fahiş olmadığını, davacının kendisine de çalıştığı sürede huzur hakkı ödendiğini ileri sürmüştür.
Dilekçeler aşaması tamamlanmakla mahkememizin ——- günlü ön inceleme duruşmasında dava şartları ve ilk itirazlar incelenmiş, tarafların sulh olma imkanı bulunmadığından uyuşmazlık noktaları saptanıp tahkikat aşamasına geçilerek deliller toplanıp bilirkişi raporu alınmak suretiyle sonuca gidilmiştir.
Dava dışı —— sicil dosyası getirtilmiş, şirketin ——- tarihinde davalı … , davacı … yanısıra …———. tarafından kurulduğu, kuruluşta tamamının yönetim kurulu üyesi seçildiği, davalının yönetim kurulu başkanı ve———- yönetim kurulu başkan yardımcısı olarak 3 yıl süre ile münferit imza yetkilisi olarak atandıkları,—- tarihli Yönetim Kurulu Kararı ile ——– yetkisi kaldırılıp yerine …’ün atandığı,——- tarihli genel kurul toplantısında bu kez yönetim kuruluna 3 yıl süre ile …, …, … ve …’ın getirildiği aynı gün 2 nolu yönetim kurulu kararıyla …’nın yönetim kurulu başkanı ve …’ün de yönetim kurulu başkan yardımcısı tayin edildiği anlaşılmıştır.
Şirketin ——- tarih ————– sayılı yönetim kurulu kararı ile ——– tarih —- sayılı yönetim kurulu kararlarının iptali yönünde İstanbul Anadolu 5. ATM ———- esas sayılı dosyada dava açıldığı, yine şirketin ———- tarihli genel kurul toplantısında alınan 5 nolu kararın iptali için davacı tarafından İstanbul Anadolu 6. ATM ———- esas sayılı dosyada dava açılmış olduğu,5 nolu kararın yönetim kurulu üyelerinin seçimine ilişkin olduğu, şirketin ——- tarih ——- sayılı yönetim kurulu kararının iptali için de İstanbul Anadolu 3. ATM ———– esas sayılı dosyada davacı tarafından kararın yok hükmünde olduğunun tespiti talebiyle dava açılmış olduğu belirlenmiştir.
Davalı vekili davacının ortaklıktan çıkarılması ve şirketin feshi için İstanbul Anadolu 1. ATM ———- esas sayılı dosyada dava açtıklarını, bu davanın mahkememiz dosyası yönünden bekletici mesele yapılmasını istediklerini bildirmiştir. Davacı vekili kendilerinin açtığı davanın yönetim kurulu üyesinin sorumluluğuna ilişkin olup uğranılan zararın şirkete ödenmesinin talep edildiğini, müvekkilinin ortaklıktan çıkarılmasına karar verildiği taktirde ayrılma akçesinin tespitinde, fesih karar verildiği taktirde de tasfiye payının belirlenmesinde ayrılma tarihinin önemli olduğunu, zararın şirket alacağı olması itibariyle bu aşamada bekletici mesele yapılmasının uygun olmadığını beyan etmiştir.
Davalı tarafça davacının şirket ortaklığından çıkarılması yahut şirketin feshi istemli olarak açılan davanın bir an için kabul edildiği ve davacının şirket ortaklığından çıkarıldığı yahut şirketin fesih ve tasfiyesine karar verildiği taktirde şayet mahkememizdeki dava neticesinde bir zarar tespit edilir ve şirkete ödenmesine karar verilirse bu tutar şirkete dönecek ve davacının çıkma payının hesabında yahut tasfiye aşamasında dikkate alınması gereken bu tutar oluşacaktır. Bu yüzden davalı vekilinin söz konusu dosyanın bekletici mesele yapılması yönündeki talebi mahkememizce yerinde görülmemiş, yargılamaya devam olunmuştur. Davalı taraf daha sonra davacının ortaklıktan çıkarılması veya şirketin feshi istemli davasından feragat etmiştir.
Şirket ticari defter ve dayanak kayıtlarında oluşturulan bilirkişi heyetine inceleme yaptırılmış, kök ve ek raporlar alınmıştır. Bilirkişi heyeti davacının talebi ile bağlı kalarak 01/03/2016’dan itibaren dava tarihine kadar dava dışı şirket bünyesinde toplam 379.250,88 TL tutarında huzur hakkı tahakkuk ve ödemesi yapıldığını, huzur hakkı ödemelerinin herhangi bir genel kurul kararına dayanmadığını ifade etmiştir. Alınan kök bilirkişi raporuna taraf vekillerince itiraz edilmiş davacı vekili araç kiralama işleminin de huzur hakkı ödemesi gibi genel kurul kararıyla yapılabileceğini, dosyaya gelen belgeler değerlendirildiğinde kiralanan araçların yönetim kurulu üyeleri tarafından kullanıldığının anlaşılacağını ileri sürmüştür. Davalı vekili ise davacı dışındaki tüm ortakların iş gücü ve emeğini koyarak şirkette çalıştıklarını ve çalışmalarının karşılığı alacak haklarının doğduğunu, bu alacak hakkının bilirkişi heyeti tarafından hesaplanması gerektiğini, huzur hakkı ödemesi dışında herhangi bir mali hak yada ücret ödemesi yapılmadığını, davacının kötüniyetli hareket ettiğini, kendisinin bizzat huzur hakkı ödemesi aldığını dönemde itiraz etmediğini, yönetim kurulu üyelerinin saptanacak çalışmalarının karşılığının takas / mahsubunu istediklerini bildirmiş, her iki taraf vekili de ek rapor talebinde bulunmuşlardır. Davacı vekili davalı tarafın bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde ileri sürdüğü savunmanın genişletilmesi kapsamında kalan iddiaları kabul etmediklerini bildirmiş ayrıca davalı ve diğer ortakların açtığı ortaklıktan çıkarma ve şirketin feshi istemli davadan feragat edildiğini beyan etmiştir. Alınan ek raporda bilirkişi heyetinin görüşlerinde bir değişiklik olmadığı görülmüştür.
Davalı vekili ek rapora itiraz dilekçesinde de aynı itiraz ve taleplerini tekrar etmiş, yöneticilerin ücretsiz çalıştırılmalarının Anayasa’nın 18.maddesine aykırı olduğunu, yapılan huzur hakkı ödemelerinin ödeme yapılan dönem itibariyle harcanan emek ve mesaiye uygun olup rayiçlerin altında kaldığını, her bir ortak ve yönetim kurulu üyesi yönünden ücret hesabı yapılması için——— alanında uzman bilirkişiden rapor alınmasını istediklerini bunun öncesinde emsal ücret araştırması yapılmasını talep ettiklerini bildirmiştir.
Davacı vekili ——–tarihli talep arttırım dilekçesini sunmuş, ————-TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek ticari temerrüt faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiş, arttırdığı tutar üzerinden harç yatırmıştır. Dava 3 ayrı iddiaya dayalı zarar karşılığı ——–TL üzerinden açıldığından arttırılan tutar bilirkişi raporunda huzur hakkı ödemesine dayalı iddia yönünden tespit edilen miktara tekabül ettiğinden davacı vekilinden açıklama istenmiş, davacı vekili ——– günlü duruşmada dava açarken bildirdikleri ——- TL’nin ———— TL’sinin araç kiralama, ——- TL’sinin maddi menfaat ve ———-TL’sinin de huzur hakkı bedelleri nedeniyle oluşan zarar karşılığı olarak talep edildiğini, buna göre arttırım talebini içeren dilekçenin de — TL maddi menfaat, ——TL araç kiralama ve——-8 TL’nin de huzur hakkı ödemelerinden doğan zarar olarak kabul edilmesini istediklerini beyan etmiştir.
Davalı vekili talep arttırım dilekçesine karşı ——– tarihli dilekçe sunmuş davanın belirsiz alacak davası olarak açılamayacağını, davacının dilekçesinin talep arttırımı değil ıslah dilekçesi olduğunu, davacının dava açarken huzur hakkını ve araç kiralama bedellerini bildiğini, kabul anlamına gelmemek kaydıyla davacı dışında kalan tüm yönetim kurulu üyeleri yönünden müşterilere verdikleri hizmet karşılığı mali hakların hesaplanıp davacı talebinden takas / mahsubu istediklerini, davacı talepleri bakımından zaman aşımının gerçekleştiğini, davacının ödemeleri 2014 yılından itibaren bildiğini ileri sürmüş, daha sonra sunduğu ——— tarihli dilekçe ile cevap dilekçesini ıslah ettiklerini ileri sürerek aynı iddiaları tekrarlamıştır.
Mahkememizde açılan dava TTK 553 ve devamı maddelerinde düzenlenen yönetim kurulu üyesinin sorumluluğuna ilişkin davadır. Davalı taraf bu davanın HMK 107 maddesi kapsamında belirsiz alacak davası olarak açılamayacağını ileri sürerken davacının 2017 yılı sonuna kadar yönetim kurulu üyesi olduğunu, tüm ödemeleri bildiğini, belirtmektedir. Davacının yönetim kurulu üyeliği kuruluşla başlamış ——– tarihinden itibaren 3 yıl sürmüştür. Yani 3 yılın sonunda yapılan ——– tarihli genel kurul toplantısında tekrar yönetim kurulu üyesi olarak seçilmesi gibi bir durum yoktur. Dolayısıyla yönetici olmayan bir ortağın diğer yönetim kurulu üyelerine yapılan huzur hakkı ödemelerini tam ve kesin olarak bilmesi beklenemeyeceği gibi araç kiralama giderlerini de aynı şekilde bilmesi beklenemez, bu yüzden davanın belirsiz alacak davası olarak açılabileceği mahkememizce kabul edilmiştir.
Davalı vekili sunduğu cevap dilekçesinde zaman aşımı itirazını ileri sürmemiş, ilk olarak talep arttırım dilekçesine karşı sunduğu beyan dilekçesi ile bu hususu dile getirmiş, sonrasında ibraz ettiği ——–tarihli dilekçe ile cevap dilekçesini ıslah etmek suretiyle zaman aşımı itirazında bulunmuştur. TTK 560 maddesinde bu davalar bakımından zaman aşımı süresi düzenlenmiş olup davacının zararı ve sorumluyu öğrendiği tarihten itibaren 2 ve herhalde zararı doğuran fiilin meydana geldiği günden başlayarak 5 yıllık zaman aşımı süresi öngörülmüş, ayrıca fiil cezayı gerektirip TCK’da daha uzun bir zamanaşımı süresi varsa davanın bu zamanaşımı süresine tabi olacak kabul edilmiştir. Davacı yan 01/03/2016 tarihinden itibaren oluşan zararların tazmini istemiyle dava açmıştır. Bu tarih öncesine ilişkin talebi bulunmamaktadır. Mahkememizde 09/06/2017 tarihinde açılan dava yönünden yasada öngörülen zamanaşımının gerçekleşmediği, davalının itirazının yerinde olmadığı sonucuna varılmıştır.
Davalı yanın bir diğer itiraz ve talebi ise davacı dışında kalan tüm yönetim kurulu üyelerinin emsal ücret araştırması yapılarak, verdikleri hizmetin karşılığının tespiti ve takas mahsuba yöneliktir. Şirketin kuruluşunda tüm ortaklar aynı zamanda yönetim kurulu üyesi olarak seçilmişler, yapılan son genel kurulda ise davacı dışındaki ortakların yönetim kurulu üyeliği devam etmiştir. Davalı kendisi ve diğer yönetim kurulu üyelerinin müşterilere hizmet verdiğini bu yüzden ücret talep edebileceklerini ileri sürmektedir. Yönetim kurulu üyelerinin şirket için yaptıkları çalışmalar nedeniyle ücret talep edebilecekleri, mahkememizin de kabulündedir. Ancak yönetim kurulu üyesinin ücret talebi şirkete karşı açacağı davada tartışılabilecek bir husus olup esasen TTK 408/2-b bendinde yönetim kurulu üyelerinin ücretini belirleme yetkisi de münhasıran genel kurula verilmiş bir yetkidir. Bu nedenle yöneticinin sorumluluğuna ilişkin olarak yönetici aleyhine açılan şirketin doğrudan taraf olmadığı bir dava dosyasında davalı ve dava dışı yönetim kurulu üyelerinin ücretlerinin belirlenmesi mümkün olmadığı gibi belirlenecek ücretin davanın konusu olan zarar kaleminden takas ve mahsubu da yapılamaz. Yönetim kurulu üyelerinin yaptıkları iş karşılığı talep edebilecekleri ücret şirket ile kendi aralarındaki melesedir. Takas ve mahsup için 2 kişinin karşılıklı bir miktar para yahut özdeş edimleri birbirine borçlu olması ve her iki borcun muaccel olması gerekir. Somut dava dosyasında ne şirket taraftır, ne de ücreti hesaplanacak yönetim kurulu üyeleri taraftır. Bu açıklamalar uyarınca davalının talepleri mahkememizce yerinde görülmemiştir.
TTK 408/2-b maddesinde yönetim kurulu üyelerinin huzur hakkı, ücret, ikramiye ve prim gibi hakların belirlenmesi genel kurulun devredilemez görev ve yetkilileri arasında sayılmıştır. Şirket ana sözleşmesinde yönetim kurulu üyelerine huzur hakkı ödenmesine ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Davalı vekili de ön inceleme duruşmasında bunu teyid etmiş, huzur hakkı ödemesine ilişkin alınmış bir genel kurul kararı olmadığını da ifade etmiştir. Bu şekilde davalı, yönetim kurulunun yetkisi dahilinde olmayan kanunda açıkça genel kurulun devredilemez yetkileri arasında sayılan bir hususta karar almış ve bu doğrultuda yönetim kurulu üyelerine huzur hakkı ödenmiştir. Yönetim kurulu üyeleri görevlerini tedbirli bir yöneticinin özeniyle yerine getirmek zorunda olup, şirket menfaatlerini dürüstlük kuralları içinde gözetmekle yükümlüdürler. TTK 553/1 maddesinde yöneticilerin kanun ve ana sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlal etmeleri halinde meydana gelen zarardan hem şirket hem pay sahipleri hem de şirket alacaklılarına karşı sorumlu olduklarını düzenlemektedir. Bu durumda münferit imza yetkisine sahip yönetim kurulu başkanı durumundaki davalı açıkça genel kurul yetkisine tabi olduğu kanunla belirlenen bir hususta genel kurulun kararı olmaksızın işlem yapmak suretiyle TTK 553/1 maddesi uyarınca sorumluluğun doğmasına neden olmuş yapılan ödeme tutarı kadar şirketin zararına neden olmuştur.
Öte yandan davacının dayandığı bir diğer sebep ise bir kısım şirket ortakları ile yönetim kurulu üyelerine araç kiralanmak suretiyle şirkete zarar verildiği iddiasıdır. Bilirkişi heyeti tarafından defter ve kayıtlarda yapılan inceleme ile araç kiralama gideri olarak genel yönetim giderleri hesabında ——– ——- tarihleri arasında ——— TL tutarında gider kaydı olduğu ancak bu tutarla ilgili tahsis bilgisi ve aracın şirket işi dışında kullanılıp kullanılmadığının tespit edilemediği bildirilmiştir. Şirketin işlerinin yürütülmesi kapsamında araç kiralanması olağan bir durum olup dosyaya kiralanan bu araçların şirket işleri haricinde özel amaçlı olarak kullanıldığına ilişkin herhangi bir delil sunulamamıştır. Bu nedenle davacının araç kiralama eylemi nedeniyle davalının şirketi zarara uğrattığı iddiası kabul edilmemiştir.
Davacının diğer maddi menfaatler adı altındaki zarar talebi dosya kapsamında toplanan deliller ile ispatlanamadığından davanın kısmen kabulü ile ——– TL’nin dava tarihinden itibaren ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile ——– ödenmesine, fazla talebin reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-DAVANIN ARTTIRILAN HALİ İLE KISMEN KABULÜNE,
379.050,88 TL’nin dava tarihinden itibaren ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile ——— ödenmesine,
Fazla talebin reddine,
2-Karar harcı 25.892,96 TL ‘den davacı tarafça peşin olarak yatırılan 853,88 TLve tamamlama harcı olarak yatırılan 5.623,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 19.416,08 TL harcın davalı taraftan tahsili ile hazine adına irad kaydına,
3-Davacı tarafından yatırılan toplam 6.476,88 TL harcın davalı taraftan tahsili ile davacı taraf ödenmesine,
4-Davacı tarafından yapılan 36,00 TL ilk masraf, 251,30 TL tebligat ve müzekkere gideri, 4.500,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 4.787,30 TL yargılama giderinin davanın kabul edilen kısmı göz önünde bulundurularak takdiren tamamının davalı taraftan tahsili ile davacı tarafa ödenmesine,
5- Davalı tarafından yapılan 72,40 TL yargılama giderinin davanın reddedilen kısmı göz önünde bulundurularak takdiren tamamının davalı üzerinde bırakılmasına
6-Davacı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde geçerli A.A.Ü.T. deki esaslara göre belirlenen 28.693,05 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
7-Davalı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde geçerli A.A.Ü.T. deki esaslara göre belirlenen 200,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
8-Davacı ve davalı tarafından dosyaya yatırılan ve sarf edilmeyen gider avansının karar kesinleştiğinde davacı ve davalı tarafa iadesine,
HMK 345. Maddesi hükmü uyarınca kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içinde istinaf yolu açık olmak üzere davacı vekili ile davalı vekilinin yüzlerine karşı oy birliğiyle verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 10/07/2019