Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 8. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/20 E. 2022/686 K. 05.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO:2017/20
KARAR NO:2022/686

DAVA:Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
DAVA TARİHİ:05/01/2017
KARAR TARİHİ:05/10/2022
Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
İDDİA: Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili —diğer müvekkileri— çocuğu olduğunu, —müvekkili — gebeliğini takip eden doktorlar olduğunu, birden çok doktorun gebelik takibi yapmasının hiçbir doktoru müteselsil sorumluluktan kurtaramayacağını, davalı—poliçesini düzenlediğinin— yapılan sorgulamadan anlaşıldığını ve teminat limiti dahilinde doktorlara yüklenen maddi, manevi zarardan doğan sorumluluğu sigorta şirketinin üstlendiğini, sorumluluğun geriye dönük 10 yıl olduğunu, müvekkili — gebeliği boyunca davalının sigortalısı doktorlar tarafından takip edildiğini, doktorların genel olarak tıbbi kötü uygulamaları sonucu —- gebelikte teşhis edilemediğini, ve küçük — doğduğunu, doktorların müvekkilini yeterince aydınlatmadığını, ileri testleri önermediklerini, — yapmadıklarını, sakat bir çocuğun doğumuna sebep olduklarını, müvekkili olan anne ve babayı derin üzüntü ve acı çekmeye mahkum ettiklerini, doktorların kötü tıbbi uygulaması sonucu çocuğun —- olduğunun doğumdan sonra anlaşıldığını, kendilerini bağlayıcı ve sınırlayıcı olmamakla birlikte küçük—iş görememezlik oranının %43 olarak tespit edildiğini, davalının sigortalısı olan doktorların tam kusuruna dayanılmadığını, müteselsilen talepte bulunduklarını, Asliye Ticaret Mahkemesinin bu davaya bakmakta görevli olduğunu iddia ederek müvekkili —için 15.000 TL. maddi tazminat, 20.000 TL.manevi tazminat, müvekkili — için 10.000 TL.manevi tazminat ve — için 10.000 TL.manevi tazminata hükmedilmesi ve toplam 55.000 TL.tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin davacının tedavi işlemlerini yapan hekim veya hastane olmadığını, bu nedenle davanın ilgili kişilere ve kurumlara ihbar edilmesi gerektiğini, sigortalı hekimlerin çalıştığı hastanede takipli hasta uygulaması bulunmadığını, hastanın sadece bir kez 15.haftada görüldüğünü, doktorların bu süre içinde — tespiti yahut —-teşhisi için herhangi bir tanı yöntemi yahut testin yapılabileceği sürelerinin olmadığını, davacının gebelik takibinin sigortalı hekimlerce yapıldığı iddiasının gerçek dışı olduğunu, ilerleyen haftalarda başka bir hekimin hastadan üçlü test istediğini, sonucunun risksiz bölgede çıktığını, bunun dışındaki tüm testlerin de temiz çıktığını, — belirlenmesinin kesin bir yöntemi olmadığını, hastada — bulunması halinde bu işlemlerin yapılabileceğini, aksi halde hekimin risk faktörü göstermeyen hastayı riskli bir işleme tabi tutmuş olacağını, bunun standart bir prosedür olmadığını, hastanenin ve hekimin sorumluluğunun doğabilmesi için gerçekleştirilen teşhis ve tedavi yöntemlerinde tıbbi standartların uygulanmamış olması gerektiğini, tıbbi standartın uygulandığı yerde hekimin müdahalesi tıp biliminin gereklerine de uygun ise hekim veya hastanenin kusurundan bahsedilemeyeceğini, davacının tazminat taleplerinin dayanaksız ve fahiş olduğunu, maddi ve manevi tazminat hakkının doğabilmesi için hukuka aykırı eylem, bu eylem sonucu ortaya çıkmış zarar, illiyet bağı ve kusur unsurlarının bir arada bulunması gerektiğini, davacı küçükteki — genetik bir bozukluk olduğunu, hekimin yahut hastanenin işlem ve eylemleri arasında illiyet bulunmadığının izahtan vareste olup, bu yönüyle de davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
İNCELEME ve GEREKÇE: Dava, hukuki niteliği itibari ile —Sigorta poliçesine dayalı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Davacı —hamilelik sürecinin—doktorları tarafından takip edildiği,— davacıyı takip eden doktorlardan ikisi olduğu her iki doktorun davalı sigorta şirketi tarafından — poliçesinin düzenlenmiş olduğu maddi ve manevi zararları üstlendiği, ancak sigortalı doktorların tıbbi kötü uygulaması sonucu davacı —-hamilelikte teşhis edilemediği ve —- olarak dünyaya geldiği sigortalı doktorların gebelikte olabilecek hastalıklar, tarama testleri, —-ve benzeri hastalıkların tespit ve teşhisiyle ilgili konularda bilgilendirmeyi yapmadığı, aydınlatılmış onam almadığı, ileri testleri önermediği ve —- olarak dünyaya gelmesine neden oldukları ileri sürülerek küçük çocuk için bakıcı ücreti, maddi tazminat ve tüm davacılar için manevi tazminat talep edilmiştir. Dava dilekçesi davalı yana 18/01/2017 tarihinde tebliğ olmuş, davalı vekili süresinde cevap süresinin uzatılmasını talep etmiş ancak uzatım süresi geçtikten sonra 23/02/2017 tarihinde cevap dilekçesi ibraz ettiği anlaşılmıştır. Davalı yan süresinden sonra sunduğu cevap dilekçesinde davacının sigortalı hekime ilk ve tek başvurusunun gebeliğin 15.haftasında olduğunu, dolayısıyla gebelik takibinin sigortalı hekimler tarafından yapıldığı iddiasının doğru olmadığını, sigortalı hekimlerin davacıyı gördüğü haftanın —teşhisi için uygun olan hafta olmadığını, ilerleyen haftalarda bir başka hekim tarafından istenen –testi sonucunun da risksiz bölgede çıktığını, hastaya ileri tetkik işlemlerinin yapılabilmesi için hastada — bulunması gerektiğini her hastaya yapılacak standart işlemler olmadığını, hekimin sorumluluğu için gerçekleştirilen teşhis ve tedavi yöntemlerinin de tıbbi standardın uygulanmamış olması gerektiğini, sigortalı hekimlerin kusurunun bulunmadığını, zararla arasında illiyet bağı olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.Davalı vekilinin talebi üzerine dava sigortalı hekimler —ihbar olunmuş ihbar olunan— davacı anneyi acil serviste bir kez muayene ettiğini, gebelik takibine hastanedeki diğer doktorlar ve doğumun gerçekleştiği özel hastanedeki başka doktorlar tarafından devam edildiğini, —olarak doğduğundan dava ile haberdar olduğunu, acil serviste hasta rutin takibi olmadığını sadece acil müdahale yapıldığını, acil servisin Acil Sağlık Hizmetleri Yönetmeliğinde belirtildiği üzere acil sağlık hizmetine ihtiyacı bulunan hastaların başvurusu üzerine hiçbir şart aranmadan gereken acil müdahale ile tıbbi yardımın sağlandığı birim olduğunu, acil servis muayenesinin poliklinik muayenesi olmadığını, acil servise başvuran hastaya bu sırada mevcut olmayan ancak tüm gebelik boyunca olabilecek hastalıklar, yapılabilecek tahlil ve testler için ayrıntılı bilgi verme yükümlülüğü de bulunmadığını, buna rağmen davacı annenin hafta içi polikliniğe gelmesi gerektiğini söylediğini, davacı anneye şikayetleri çerçevesinde — görüntüleme yapılıp, kan ve idrar tahlili istendiğini, sonuçlarının hemşire tarafından hastaya verilip sözlü açıklama yapıldığını — tespit ve teşhisine yönelik tetkik girişinin yalnızca poliklinikten yapılabildiğini,— teşhisi acil sağlık hizmeti olmadığından bunu teşhise yönelik hiçbir tetkik ve testin girişinin de acil servis sisteminden yapılamadığını beyan etmiştir. Diğer ihbar olunan —17/08/2017 tarihli beyan dilekçesi ile davacı anneyi 21/05/2015 tarihinde 15 haftalık gebe iken gördüğünü, — taraması için kullanılan — tarama testi süresinin geçtiğini, 16-20 haftalarda yapılan —tarama testi içinde erken olduğunu söyleyerek anneyi 3 hafta sonraya çağırdığını, 17/06/2015 tarihinde davacının gelip — tarafından görüldüğünü ve — tarama testinin yaptırıldığını, riskli çıkmadığı içinde standart uygulamalar doğrultusunda — ve diğer girişimsel testlere yönlendirilmediğini, herhangi bir kusur ve ihmali bulunmadığını bildirmiştir.
Dilekçeler aşaması tamamlanmakla mahkememizin 18/07/2017 günlü ön inceleme duruşmasında dava şartları ve ilk itirazlar incelenmiş tarafların sulh olma imkanı bulunmadığından uyuşmazlık noktalarının tespiti ile tahkikat aşamasına geçilip deliller toplanarak bilirkişi raporları alınmak suretiyle sonuca gidilmiştir. Davacı annenin —- dünyaya getirdiği 20/10/2015tarihinden geriye doğru 10 aylık süreçte takibinin yapıldığı hastane ve doktor kayıtları dosya içine alınmış, ilk olarak 17/03/2015 tarihinde 6 haftalık gebelik tespitinin —yapıldığı, davacının 19/05/2015 tarihinde— kısmında sigortalı hekim — tarafından muayene edildiği, — kan ve idrar tahlili istendiği, daha sonra davacı annenin 21/05/2015 tarihinde aynı hastanenin poliklinik servisinde diğer sigortalı hekim — muayene olduğu, ileri tetkik olarak —istendiği, kan ve idrar tahlili yaptırıldığı, davacı annenin bundan sonra aynı hastanede 17/06/2015 tarihinde —-tarafından görüldüğü ve—- taraması ile—yaptırıldığı, —- riskinin 1/620 olarak tespit edildiği ve laboratuvar sonuç formunda alt kısımda bilgilendirme yazısı bulunduğu görülmüştür. Küçük —-doğumuna ilişkin hastane evrakları da getirtilip dosyaya konulmuştur.Davalı sigorta şirketi tarafından gerek— poliçelerinin düzenlendiği anlaşılmış, birer örneği dosya içine alınmış, poliçe limitinin olay başına 800.000 TL.olduğu görülmüştür. 20/07/2010 tarihinde yürürlüğe giren — genel şartlarında bu sigorta poliçesinin 1219 sayılı Kanunun Ek 12 maddesi çerçevesinde serbest ya da kamu veya özel sağlık kurum ve kuruluşlarında çalışan — göre uzman olanların poliçe kapsamındaki mesleki faaliyeti ifa ederken sözleşme tarihinden geriye doğru 10 yıllık dönemdeki veya sözleşme süresi içinde mesleki faaliyeti nedeniyle verdiği zararlara bağlı olarak sözleşme süresi içinde kendisine yapılan tazminat taleplerine bu taleple bağlantılı yargılama gideri ile faize ve sigortalı aleyhine ileri sürülen tazminat talebine ilişkin makul giderlere karşı poliçe limiti dahilinde teminat sağlayacağı düzenlenmiştir.
Dosyada ilk olarak 18/07/2017 tarihli duruşma ara kararı uyarınca sigortalı doktorların tıbbi kötü uygulamasının bulunup bulunmadığı yönünde oluşturulacak bilirkişi heyetinden rapor alınmasına karar verilmiş ve 3 doktor bilirkişiden oluşan heyetten 21/11/2018 tarihli kök ve 28/02/2019-28/06/2019 tarihli ek raporlar alınmıştır. Bu raporlarda bilirkişi heyeti tarama testlerinde yüksek risk tespit edilirse hastaya tanı testlerinin (— girişimler)önerilmesi gerektiğini,— tanılanması halinde gebeliğin sonlandırılabileceğini, ancak yapılan testlerin —açısından düşük risk olarak raporlandığı ve —girişim — bulunmadığı için — işlemler konusunda hastanın aydınlatılması gerekmediği gibi —tanısı olmayan bir durumda gebeliğinde sonlandırılmasının mümkün olmadığını belirterek her iki doktorun uygulamalarının bilimsel standartlara uygun olduğunu açıklamıştır.03/02/2021 günlü duruşmada davacının hamilelik süreci içinde davalının sigortalısı durumunda bulunan —-yönünden hastane acil servisinde yapılan müdahale nedeniyle herhangi bir ihmal yada kusur yahut en ufak bir özensizliğinin bulunup bulunmadığı, acil serviste görevli doktorların acil servise gelen hastalar yönünden yükümlülüklerinin neler olduğu hususlarının değerlendirilip bu doktor yönünden davalı sigortanın sorumluluk koşullarının oluşup oluşmadığı, hastayı poliklinikte muayene eden sigortalı olan diğer doktor — yönünden ihmal yahut kusur veya en ufak bir özentisizliğinin bulunup bulunmadığı ve dolayısıyla davalı sigorta şirketinin sorumlu olup olmadığı, davacının gebeliğinin başından itibaren farklı doktorlar tarafından takip edilmesi ve dava dışı her iki sigortalı doktor tarafından gebeliğinin 15.haftasında birer kez muayene edilmiş olması dikkate alınarak sigortalı doktorların durumunun değerlendirilmesi ve 15.hafta itibariyle davacının iddia ettiği bilgilendirme yükümlülüklerinin bulunup bulunmadığı, her bir doktor yönünden ayrı ayrı incelenmesi ve yaşanan süreçte davacı anneye kusur yüklenip yüklenemeyeceğinin belirlenmesi hususlarında tüm hastane evrakları ve gebeliğin başından itibaren davacının gittiği hastanelerde yapılan işlemler, dosyada ileri sürülen iddia ve savunmalar, alınan bilirkişi heyeti rapor ve ek raporlarıyla, bu raporlara yöneltilen itirazlar, sunulan uzman görüşleri incelenip rapor düzenlenmek üzere dosyanın — gönderilmesine karar verilmiş, dosya kapsamında — 30/04/2021 tarihli rapor alınmış, bu raporda davacı annenin — testi sonucunun normal sınırlarda olduğu,— bulunmadığı, gebelik takiplerinin uygun aralıklarla yapıldığı, dolayısıyla gebeliğin 15.haftasından itibaren gerçekleştirilen kontrollerde hekimlere atfıkabil bir kusur olmadığı bildirilmiştir.
— 15/12/2021 tarihli raporunda— mevcut — hastalığı nedeniyle %100 oranında meslekte kazanma gücü kaybı bulunduğu ve sürekli olarak başkalarının bakımına muhtaç durumda olduğu tespit edilmiştir.Alınan tazminat hesap raporunda da —-bilirkişi tarafından davacıların talep edebileceği tazminat tutarları(bakıcı gideri dahil) hesaplanmış, davacılar vekili 24/02/2020 tarihli talep arttırım dilekçelerini sunarak harcını yatırmıştır. Davacıların sonuç talebinin davacı —için 1.560.000,00 TL.maddi ve 20.000,00 TL. manevi tazminat, davacı—- içinde 10.000,00’er TL.manevi tazminat olmak üzere toplam 1.600.000,00 TL.nin dava tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline yönelik olduğu anlaşılmıştır.
—.sayılı kararında —Dayalı Tazminat davasında “Dava, — Poliçesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.
Bir davada dayanılan olguları hukuksal açıdan nitelendirmek ve uygulanacak yasa hükümlerini arayıp bulmak hakimin doğrudan görevidir (1086 sayılı HUMK. 76. md, 6100 sayılı HMK 33.md).
Hekim ile hasta arasındaki ilişki vekalet akdi mahiyetinde olup, Borçlar Kanunu’nun vekalet akdini düzenleyen 386 vd (Yeni TBK 502 vd ) maddeleri uyarınca, vekil vekâlet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı işlemlerin, eylemlerin ve davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. Vekilin sorumluluğu, genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlıdır. Vekil işçi gibi özenle davranmak zorunda olup, en hafif kusurundan bile sorumludur ( TBK.nun 396/1 md.). O nedenle, doktorun meslek alanı içinde olan bütün kusurları, hafif de olsa, sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Doktor hastasının zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumun gerektirdiği önlemleri eksiksiz biçimde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa, bir tereddüt doğuran durumlarda bu tereddüdünü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada da koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Gerçekten de müvekkil (hasta) mesleki bir iş gören doktor olan vekilden tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemek hakkına sahiptir. Gereken özeni göstermeyen vekil, BK.nun 394/1. (TBK 510/1.) maddesi hükmü uyarınca vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır.
04.04.1997 tarihinde imzalanan ve 09.12.2003 tarih ve 25311 sayılı —- yayımlanıp yürürlüğe giren—Sözleşmesi de iç hukukumuzun bir parçası haline gelmiş olup, Sözleşme’nin ”amaç” başlıklı 1. maddesinde ”Bu sözleşmenin tarafları tüm insanların haysiyetini ve kimliğini koruyacak ve biyoloji ve tıbbın uygulanmasında, ayırım yapmadan herkesin, bütünlüğüne ve diğer hak ve özgürlüklerine saygı gösterilmesini güvence altına almakla yükümlüdürler”, yine 4. maddesinde “.araştırma dahil, sağlık alanında herhangi bir müdahalenin ilgili mesleki yükümlülükler ve standartlara uygun olarak yapılması gerekir” düzenlemesi mevcuttur. — Sözleşmesi yazılı olan veya yazılı olmayan meslek kurallarına uygun müdahaleyi güvence altına almaktadır. Ayrıca, uygulamanın tedavi ya da yaşam kalitesinin yükseltilmesi amacına yönelmesinin zorunlu olduğu belirtilmektedir. Burada kastedilenin tıbbi standartlar olduğu konusunda bir duraksama bulunmamalıdır. Yine sözleşmenin 5. maddesinde “(1) Sağlık alanında herhangi bir müdahale, ilgili kişinin bu müdahaleye özgürce ve bilgilendirilmiş bir şekilde muvafakat etmesinden sonra yapılabilir. (2) Bu kişiye, önceden, müdahalenin amacı ve niteliği ile sonuçları ve tehlikeleri hakkında uygun bilgiler verilecektir. (3) İlgili kişi, muvafakatini her zaman serbestçe geri alabilir.” düzenlemesine yer verilmiştir.
6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği Kanunu’nun 59/g maddesi uyarınca çıkartılan Hekim Etiği Yönetmeliği’nin ”Aydınlatılmış Onam” başlıklı 26. maddesinde “Hekim hastasını, hastanın sağlık durumu ve konulan tanı, önerilen tedavi yönteminin türü, başarı şansı ve süresi, tedavi yönteminin hastanın sağlığı için taşıdığı riskler, verilen ilaçların kullanılışı ve olası yan etkileri, hastanın önerilen tedaviyi kabul etmemesi durumunda hastalığın yaratacağı sonuçlar, olası tedavi seçenekleri ve riskleri konularında aydınlatır. Yapılacak aydınlatma hastanın kültürel, toplumsal ve ruhsal durumuna özen gösteren bir uygunlukta olmalıdır. Bilgiler hasta tarafından anlaşılabilecek biçimde verilmelidir. Hastanın dışında bilgilendirilecek kişileri, hasta kendisi belirler. Sağlıkla ilgili her türlü girişim, kişinin özgür ve aydınlatılmış onamı ile yapılabilir. Alınan onam, baskı, tehdit, eksik aydınlatma ya da kandırma yoluyla alındıysa geçersizdir.“ denilmiştir.
Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 11.maddesinde hastanın, modern tıbbi bilgi ve teknolojinin gereklerine uygun olarak teşhisinin konulmasını, tedavisinin yapılmasını ve bakımını istemek hakkına sahip olduğu, tababetin ilkelerine ve tababet ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı veya aldatıcı mahiyette teşhis ve tedavi yapılamayacağı; bilgilendirmenin kapsamı başlıklı 15. maddesinde, hastaya; a) Hastalığın muhtemel sebepleri ve nasıl seyredeceği, b) Tıbbi müdahalenin kim tarafından nerede, ne şekilde ve nasıl yapılacağı ile tahmini süresi, c) Diğer tanı ve tedavi seçenekleri ve bu seçeneklerin getireceği fayda ve riskler ile hastanın sağlığı üzerindeki muhtemel etkileri, ç) Muhtemel komplikasyonları, d) Reddetme durumunda ortaya çıkabilecek muhtemel fayda ve riskleri, e) Kullanılacak ilaçların önemli özellikleri, f) Sağlığı için kritik olan yaşam tarzı önerileri, g) Gerektiğinde aynı konuda tıbbî yardıma nasıl ulaşabileceği hususlarında bilgi verileceği; 18. maddesinde ise, ”Bilgi, mümkün olduğunca sade şekilde, tereddüt ve şüpheye yer verilmeden, hastanın sosyal ve kültürel düzeyine uygun olarak anlayabileceği şekilde verilir.Hasta, tıbbi müdahaleyi gerçekleştirecek sağlık meslek mensubu tarafından tıbbi müdahale konusunda sözlü olarak bilgilendirilir. Bilgilendirme ve tıbbi müdahaleyi yapacak sağlık meslek mensubunun farklı olmasını zorunlu kılan durumlarda, bu duruma ilişkin hastaya açıklama yapılmak suretiyle bilgilendirme yeterliliğine sahip başka bir sağlık meslek mensubu tarafından bilgilendirme yapılabilir.” düzenlemesi yer almaktadır.
Özetle hekim, görevini yüksek özenle yerine getirmeli ve hastanın bilgi alma hakkı kapsamında onu aydınlatmalıdır. Somut olayda, alan uzmanı hekimin anne karnındaki bebekteki—- teşhise yönelik bir hatası veya bu — teşhise yönelik imkanlar konusunda hastayı yeteri kadar aydınlatmamasının sorumluluğunu doğuracağı izahtan varestedir. Davacı anne, dava dışı hekimin kusurlu davranışı sebebiyle, anne karnındaki bebekte var olan — tespit edilemediğini, riskli gebeliği sonlandırma hakkının elinden alındığını ileri sürmektedir.Somut olayda, anne karnındaki bebeğin —olma riskinin yüksek (1/51) çıktığı anlaşılmaktadır. Alınan raporlarda da belirtildiği gibi, tarama testi sonucunda elde edilen düşük risk oranına rağmen bebeğin— olma ihtimali bulunduğu gibi, yüksek risk çıkması da bebeğin kesin olarak —olduğu anlamına gelmemekte, bebeğin— olup olmadığının tespiti için kesin tanı yöntemlerinebaşvurulması gerekmekte, ancak bu yöntemler de düşük gibi riskleri beraberinde getirmektedir. Bu durumda hekim,—tarama testi sonucunda elde edilen sonucu, kesin tanı için başvurulabilecek yöntemleri, bu yöntemlerin risklerini, yukarıda açıklanan mevzuat hükümleri gereğince ve usulünce anneye açıklamalı, onu aydınlatmalıdır. Aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirildiğini ispat yükü ise hekimdedir.
Bu durumda mahkemece, sağlık hizmetinin verilmesinde tıbbı gereklere uygun teşhis, tedavi ve bakımı özenle yapma görevinin hekime ait olduğu, hastanın uygulanan ve diğer tanı, tedavi seçenekleri ve bu seçeneklerin getireceği fayda ve riskler ile hasta sağlığı üzerindeki muhtemel etkileri, komplikasyonları ve reddetme durumda ortaya çıkabilecek muhtemel fayda ve riskleri konusunda bilgi edinme hakkının bulunduğu, bu bilgilendirmenin hekim tarafından hastanın sosyal ve kültürel düzeyine uygun olarak anlayabileceği şekilde yapılması gerektiği, hastayı bu şekilde aydınlatma yükümlülüğü bulunan hekimin, bu yükümlülüğünü mevzuata ve usule uygun şekilde yerine getirdiğini ispatlamak zorunda olduğu kabul edilerek, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken; hatalı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, hükmün bu nedenle temyiz eden davacılar yararına bozulması gerekmiştir.
“gerekçelerine dayanmış, daha sonra verdiği kararlarda da aynı ilkeleri benimsediği görülmüştür.Aynı dairenin—-sayılı kararında da bir önceki kararda belirtilen hususlara da değinilerek”.Mahkemece alınan tüm raporlarda belirtildiği gibi,—-tarama testi sonucunda elde edilen düşük risk oranına rağmen bebeğin—olma ihtimali bulunmakta olup, bebeğin—olup olmadığının tespiti için kesin tanı yöntemlerine başvurulması gerekmekte, ancak bu yöntemler de düşük gibi riskleri beraberinde getirmektedir. Bu durumda hekim,— tarama testi sonucunda elde edilen düşük risk oranına rağmen bebeğin — olabileceğini, kesin tanı için başvurulabilecek yöntemleri, bu yöntemlerin risklerini, yukarıda açıklanan mevzuat hükümleri gereğince ve usulünce anneye/babaya açıklamalı, onları aydınlatmalıdır. Aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirildiğini ispat yükü ise hekimdedir. Mahkemece bu hususta herhangi bir değerlendirme yapılmamıştır.
Bu durumda mahkemece, sağlık hizmetinin verilmesinde tıbbı gereklere uygun teşhis, tedavi ve bakımı özenle yapma görevinin hekime ait olduğu, hastanın uygulanan ve diğer tanı, tedavi seçenekleri ve bu seçeneklerin getireceği fayda ve riskler ile hasta sağlığı üzerindeki muhtemel etkileri, komplikasyonları ve reddetme durumda ortaya çıkabilecek muhtemel fayda ve riskleri konusunda bilgi edinme hakkının bulunduğu, bu bilgilendirmenin hekim tarafından hastanın sosyal ve kültürel düzeyine uygun olarak anlayabileceği şekilde yapılması gerektiği, hastayı bu şekilde aydınlatma yükümlülüğü bulunan hekimin, bu yükümlülüğünü mevzuata ve usule uygun şekilde yerine getirdiğini ispatlamak zorunda olduğu, ispat yükünün hekimde bulunduğu kabul edilerek, taraf delilleri toplanıp sonucuna göre karar vermek gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, hükmün temyiz eden davacılar yararına bozulması gerekmiştir…. ” şeklinde karar verdiği anlaşılmıştır.
Dosyada toplanan deliller ve alınan bilirkişi raporları neticesinde davacılar —- 20/10/2015 tarihinde —olarak dünyaya geldiği, davacı — hamilelik sürecinde sigortalı hekim—– tarafından 19/05/2015 tarihinde acil serviste ve 21/05/2015 tarihinde de sigortalı hekim—tarafından poliklinikte muayene edildiği, davacıların sigortalı hekimlerin kusurlu davranışları nedeniyle anne karnındaki bebekte —tespit edilemediğini, riskli gebeliği sonlandırma hakkının elinden alındığını, hekimlerin aydınlatma yükümlülüğünü yerine getirmediğini ileri sürdüğü anlaşılmıştır. Sigortalı hekimlerin sorumluluğu mahkememizce ayrı ayrı değerlendirilmiştir. Sigortalı hekimlerden—-acil servis nöbeti sırasında davacı anneyi acil servise müracaatı nedeniyle görüp acil girişi doğrultusunda kan ve idrar tahlili yaptırıp, — talep etmiştir. Acil servis hizmeti acil hastalık ve yaralanma hallerinde konusunda özel eğitim almış ekipler tarafından tıbbi araç ve gereç desteği ile olay yerinde, nakil sırasında, sağlık kurum ve kuruluşlarında sunulan tüm sağlık hizmetleri olup acil servis, acil tıbbi tedavi uygulaması yapılan yerdir. Poliklinik hizmeti ise ayaktan muayene, tetkik, teşhis ve tedavi hizmetlerinin yapıldığı hastanelerdeki ilk müracaat üniteleridir. Davacı anne 19/05/2015 tarihinde hastanenin acil servisine gelerek — muayene olmuştur. Dosya kapsamındaki verilere göre 15 haftalık hamile olup aynı hafta içinde aynı hastanenin polikliniğine başvurduğu da sabittir. Acil serviste görev yapan, bir doktorun hastanın acil olan sağlık sorunuyla ilgilenmesi ve çözüm üretmesi asıl olup poliklinik muayenesi ile yapılabilecek teşhis ve tanı yöntemleri hakkında acil servisin kendine has özellikleri karşısında hastayı ayrıca —teşhise yönelik yöntemler ve sonuçları hakkında bilgilendirilmesi mahkememizce doktordan beklenebilecek bir durum olarak kabul edilmemiş, bu doktorun sorumlu olmadığı sonucuna varılmıştır. Davacı anne doktor—- yönlendirmesi ile aynı hafta içinde hastaneye gelip poliklinikte muayene olmuştur. Muayeneyi yapan diğer sigortalı hekim — Hekim tarafından anneye 3 hafta sonrası için — tarama testi yaptırması gerektiğinin bildirildiği sigortalı hekim tarafından beyan edilmiş nitekim anne 17/06/2015 tarihinde hastaneye gelip — tarama testini yaptırmıştır. Ancak sigortalı hekim tarafından davacı anne ve babanın tarama testleri, sonuçları, bebeğin — olarak dünyaya gelebileceği, tarama testi risksiz çıksa da uygulanabilecek diğer tanı yöntemleri, bu seçeneklerin getireceği fayda ve riskler, komplikasyonlar hakkında bilgilendirildiği, aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirildiği ortaya konulmamış, herhangi bir delil sunulmamıştır.
Dosyada alınan raporlarda sigortalı hekim —- herhangi bir kusurunun bulunmadığı ifade edilmiş ise de ispat yükü kendisine düşen hekim tarafından davacıların sosyal ve kültürel durumuna uygun şekilde aydınlatıldığı, bilgilendirildiği ispat edilemediğinden alınan aksi görüşteki bu raporlara itibar edilmemiş yalnızca —-için düzenlenen poliçe ile sınırlı olmak üzere maddi tazminat talebi mahkememizce yerinde bulunmuş alınan tazminat hesap raporunda belirlenen rakamlar ve davacı yanın talep arttırım dilekçesi ile maluliyet raporu gözönünde bulundurularak maddi tazminat taleplerinin kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Davacıların bir diğer talebi ise manevi tazminata ilişkin olup, çocuk ile anne ve baba için manevi tazminata hükmedilmesi talep edilmiştir. Davacıların ekonomik ve sosyal durumları araştırılarak dosya içine konulmuştur. TBK 56.maddesinde manevi tazminat düzenlenmiş olup, bir kişinin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda olayın özellikleri gözönünde bulundurularak zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verilebilir. Aynı maddenin 2.fıkrasında ağır bedensel zarar veya ölüm halinde zarar gören yahut ölenin yakınlarına da uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenebileceği kabul edilmiştir. Manevi tazminat takdir edilirken bu bedelin taraflar açısından bir ceza ve zenginleşme aracı olmadığı, her olaya özel olarak değerlendirilmesi gerektiği dikkate alınmıştır. Somut olayda —- olarak dünyaya geldiği ve %100 malul olduğunun belirlendiği, yaşı ve maluliyet durumuna göre hayat boyu bakıcıya ihtiyaç duyacağı, dolayısıyla davacı anne ve babanın da çocukla birlikte ömür boyu bu —getirdiği zorlukları birlikte yaşayacakları, sürecin ağır ve meşakkatli bir süreç olduğu bu durumun çocuk yanısıra anne ve babada da ciddi bir travma yarattığı, sigortalı hekimin ağır kusurlu olduğu, davalının sigortalısının kusurundan kaynaklı bu zarardan da poliçe limitleri dahilinde sorumluluğunun bulunduğu sonucuna varılarak davacıların manevi tazminat istemlerinin de kabulüne karar verilerek aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-DAVANIN ISLAH EDİLEN HALİ İLE KISMEN KABULÜNE,
Davacı —- için 780.000,00 TL maddi tazminat ve 10.000,00 TL manevi tazminat,
Davacı —- için 5.000,00 TL manevi tazminat,
Davacı —için 5.000,00 TL manevi tazminatın 05/01/2017 dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan (ihbar olunan—- adına düzenlenen poliçe kapsamında) tahsili ile davacılara ödenmesine,Fazla talebin reddine,
2-Karar harcı 54.680,00 TL ‘den davacı tarafça peşin olarak yatırılan 187,86 TL ile tamamlama harcı olarak yatırılan 5.277,00 TL. harcın mahsubu ile bakiye 49.215,14 TL harcın davalıdan tahsili ile hazine adına irad kaydına,
3-Davacılar tarafından peşin olarak yatırılan 5.464,86 TL harcın davalıdan tahsili ile davacı tarafa ödenmesine,
4-Davacılar tarafından yapılan 33,50 TL ilk masraf, 703,10 TL tebligat ve müzekkere gideri, 3.200,00 TL bilirkişi ücreti, 1.648,75 TL. —masrafı olmak üzere toplam 5.585,35TL yargılama giderinden davadaki haklılık oranına göre (%50) 2.792,60 TL.nin davalıdan tahsili ile davacı tarafa ödenmesine, kalanın davacı taraf üzerinde bırakılmasına,
5-Davacı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden hükmedilen maddi tazminat yönünden karar tarihinde geçerli— deki esaslara göre belirlenen—-vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacı —-velayeten diğer davacılara verilmesine,Davacı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden hükmedilen manevi tazminat yönünden karar tarihinde geçerli —esaslara göre belirlenen— vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacılara verilmesine,
6-Davalı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden reddedilen maddi tazminat gözönünde bulundurularak karar tarihinde geçerli — esaslara göre belirlenen—- vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalıya verilmesine,Davalı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden reddedilen manevi tazminat gözönünde bulundurularak karar tarihinde geçerli — esaslara göre belirlenen — vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalıya verilmesine,
7-Davalı tarafça yapılan yargılama gideri olmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
8-Davacı ve davalı tarafından dosyaya yatırılan ve sarf edilmeyen gider avansının karar kesinleştiğinde davacı ve davalı tarafa iadesine,HMK 345. Maddesi hükmü uyarınca kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içinde istinaf yolu açık olmak üzere davacılar vekili ile davalı vekilinin yüzlerine karşı oy birliğiyle verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.