Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 8. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/1176 E. 2022/727 K. 19.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2016/1176
KARAR NO : 2022/727

DAVA : Tazminat ( Bayilik Sözleşmesinden Doğan)
DAVA TARİHİ : 07/11/2016
KARAR TARİHİ : 19/10/2022
Mahkememizde görülmekte olan Tazminat ( Bayilik Sözleşmesinden Doğan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
İDDİA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı şirketin —- olduğunu, 2000 yılında müvekkili ile davalı şirket arasında bu marka araçlara ilişkin Yetkili Satıcı Sözleşmesi ve Yetkili Servis Sözleşmesi imzalandığını, 2007 yılında sözleşmenin yenilendiğini, müvekkilinin 17 yıldır —- marka araçların yetkili satıcısı ve yetkili servisi olarak faaliyet gösterdiğini, müvekkili ile davalı arasındaki sözleşmenin feshedildiği tarih olan 2016 yılına kadar bayilik faaliyetinin başarıyla sürdürüldüğünü, hatta davalı tarafından birçok kez başarıları nedeniyle müvekkilinin ödüllendirildiğini, bu süreç içinde davalı şirketin yönetiminin değiştiğini, uygulamalarda da değişikliklere gidildiğini,—— bayiliğinin de verildiğini, yeni bayilik verilen firmalara ilave %1-2 fiyat avantajı tanındığını, bayiler arasında haksız rekabet yaratıldığını, müvekkili şirketin personelinin davalı şirket görevlileri tarafından ayartılarak —– bağlı diğer firmalarda işe başlatıldıklarını, davalı şirketin eski bayiler üzerinde baskı yaratmaya başladığını,2013 yılında—- dayatması yapıp bayilik ilişkisinin başka türlü devam etmeyeceğini ifade ettiğini, bu baskı karşısında müvekkilinin 28/02/2014 tarihinde diğer bayilerle birlikte Yetkili Satıcı Taahhüdüne İlişkin Protokol imzaladığını, protokolün imzalanmasından sonra davalı şirketin samimiyetten uzak bir yaklaşım sergilediğini, bazı bayiler dışında kalan bayilere karşı haksız tutum takındığını, 28/02/2016 tarihinde de Yetkili Satıcı Sözleşmesi ve Yetkili Servis sözleşmelerini feshettiğini, bayilere göre farklı uygulama yapıldığını, —- bayilerinin inşaatlarının süresinde bitmemesine rağmen bayiliklerinin feshedilmediğini, bunun haksız rekabet teşkil ettiğini, davalı şirketin hakim durumunu kötüye kullandığını, bazı şirketlere ve kişilere özel davrandığını, davalının sanki aralarında karşılıklı fesih varmış gibi müvekkiline e posta yoluyla protokol ve ihbarname gönderdiğini, davalının yasal ve sözleşmeden kaynaklanan sorumluluklarını yerine getirmediğini, keyfi davrandığını, davalı şirketin mevcut sözleşmeleri devam ettirecekmiş gibi görünüp bayilerine harcamalar yaptırdığını, müvekkilini zarara uğrattığını, sözleşmenin feshedilmesine rağmen davalının müvekkili şirkette bulunan ve yetkili servis dışında kullanılmayacak olan —-ekipman ve yedek parçalarını geri almadığını, ilişkinin tasfiyesine yanaşmadığını, müvekkilinin yaklaşık 17 yıl boyunca oluşturduğu müşteri portföyünün davalıda kaldığını ve bu bilgileri —- Grubundan gelen firmalara verdiğini, davalı şirket ile bütün bayileri arasındaki ilişkinin —-isimli özel bir yazılım üzerinden yürütülmeye başlandığını, bayi sıfatıyla her tür hizmet ve ticari faaliyetin bu program üzerinden yürütülmesi zorunluluğu getirildiğini, mevcut veya geçmişte hizmet verilen tüm müşteri bilgilerinin bu programa kaydedilmesi ve kendilerine aktarılmasının talep edildiğini, bu şekilde müvekkilinin müşteri bilgilerinin davalı şirkete aktarıldığını, müvekkili şirketin bayiliği feshedilerek aynı bölgede sonradan oluşturulan bayilere kazanç ve menfaat sağlandığını, sözleşmeye ve bayilik ilişkilerine aykırı davrandığını, 4054 sayılı kanun hükümlerini ihlal ettiğini, çok satan —– model araçların bayilere eşit/orantısal sayıda gönderilmediğini, bayilere farklı indirim oranları uygulanarak bazı bayilerin rekabet gücünün arttırıldığını,—satışlarının belli bayilere yöneltildiğini, bazı bayilere mobil araç verilmediğini, davalı şirket bölge müdürünün aylık hedefe bağlı kendi primine hak kazanabilmek adına bayilerden hileli uygulamalar yapmasını talep ettiğini, —- sistemi üzerinden bayinin satış fiyatını serbestçe belirleme yetkisinin elinden alındığını, piyasaya doğrudan müdahale edildiğini,—- sayılı tebliğe aykırı şekilde bayilik haklarını başkasına devir yetkisinin kullanılmasına izin verilmediğini, tüm bu eylemlerin TTK.daki haksız rekabet hükümlerine aykırılık oluşturduğunu, davalının sorumluluğunu gerektirdiğini, 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun hükümlerinin de ihlal edilmiş olması nedeniyle davalı hakkında Rekabet Kurumu’na şikayette bulunulduğunu bu ihlal edici davranışlar nedeniyle 4054 sayılı Yasanın 58.maddesi uyarınca müvekkili şirketin uğradığı zararların 3 katının ödenmesini istediklerini, davalının sözleşmeyi haksız olarak feshettiğini, Tebliğ hükümleri çerçevesinde verilmesi zorunlu olan 2 yıllık fesih ihbar süresini şeklen vermiş görünse de ortada geçerli davalı tarafça yapılmış geçerli bir fesih ihbar süresi bulunmadığını, fesih ihbarından sonraki süreçte davalının objektif bir uygulama yapmadığını iddia ederek sözleşmenin feshine bağlı olarak yapılması gereken tasfiye işlemleri kapsamında müvekkilinin elinde bulunan —–marka araçlara ait yedek parça alet ve ekipmanların davalı tarafından geri alınması gerektiğini, davalının sözleşmeyi feshetmekle birlikte müvekkilinin elinde bulunan yedek parça ve ekipmanların bedelinin ödenmediğini bu nedenle yedek parça stok ve ekipman bedelinin sözleşmenin feshi tarihinden itibaren işleyecek değişen oranlarda avans faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep ettiklerini, taraflar arasında devam eden 17 yıllık ticari ilişki içinde davalıya birçok müşteri kazandırıldığını, davalının talimatıyla tüm müşteri bilgilerinin —— girildiğini, sözleşmenin feshi ve müvekkilinin—— programına erişiminin engellenmesiyle müşteri bilgilerinin davalı elinde kaldığını, müvekkilinin TTK 122 maddesi uyarınca denkleştirme tazminatı talep etme hakkının bulunduğunu, son 5 yılda elde edilen brüt karların yıllar itibariyle bilirkişi tarafından hesaplanması sonucu bulunacak tutarın sözleşmenin feshi tarihinden itibaren işleyecek değişen oranda avans faiziyle birlikte davalıdan tahsilini istediklerini, yine sözleşmenin fesih ihbar süresine uyulmadan feshedildiğini, davalının işin başında 2 yıllık süreyi fesih ihbar süresi olarak değil bayilik faaliyetlerinin yürütüldüğü mekanların belirlenen inşaat standartlarına uygun hale getirilmesi amacıyla verdiğini, Tebliğ gereği vermesi gereken fesih ihbar süresini hiçbir zaman vermediğini, kendisinin belirlediği bazı bayilerin sözleşmelerinin feshi yoluna gittiğini, sebep olarak inşaatın yapılmamasını gösterdiğini, bu durumda feshin haksız olduğunu, haksız fesih nedeniyle yasal olarak verilmesi gereken 2 yıllık fesih ihbar süresi için kar kaybı taleplerinin olduğunu, yine bu süreçte iş yerinden çıkarılmak zorunda kalınan personele ödenen tazminat ve 3.kişilere verilen taahhütlerin yerine getirilmemesinden doğan zararlarında davalı şirket tarafından karşılanması gerektiğini, —– marka araçlar içinde—– model araca talebin fazla olduğunu, ancak davalının bayiler arasında ayrım yaparak bu model araçtan müvekkiline az sayıda verdiğini, bu nedenle de kar kaybı yaşandığını, yine davalının kendisine yöneltilen —— taleplerini karşılamadığını, bu yüzden de zarar oluştuğunu belirterek sözleşmelerin feshinden dolayı tasfiye işlemleri kapsamında yedek parça stok ve ekipman bedeli alacağı olarak şimdilik 60.000 TL’nin, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 122. maddesi uyarınca şimdilik 10.000 TL —— tazminatının, haksız fesih nedeni iki yıllık kâr kaybı, personele ödenen tazminat, üçüncü kişilere verilen taahhütlerin yerine getirilmemesinden doğan zarara ilişkin şimdilik 10.000 TL tazminatın, çok satan ——-model aracın müvekkiline az sayıda verilmesinden doğan şimdilik 10.000 TL.zararın, müvekkilinin——satış uygulaması nedeni ile uğradığı zarar karşılık şimdilik 10.000 TL. zararın, fesih tarihi olan 28.02.2016 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, rekabeti engelleyen ve hakim durumunu kötüye kullanan davalı şirket aleyhine 4054 sayılı Kanun’un 58. maddesi uyarınca dava konusu tazminat bedelinin 3 katı tazminata hükmedilerek müvekkiline ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının birbiri ile hiçbir bağlantısı olmayan ve hiçbiri gerçeği yansıtmayan muhtelif iddiaları bir araya getirmek suretiyle tazminat talebinde bulunduğunu, davacının kendi kusuru ile sözleşmenin sona ermesine neden olduğunu, hiç kimsenin kendi kusuruna dayanarak hak iddiasında bulunamayacağını, davacının tazminat talebinin haklı görülmesinin ihtimal dahilinde olmadığını, müvekkiline karşı birçok asılsız iddia yöneltildiğini, müvekkilinin ortağının—– olduğunu, müvekkili şirketin 1989 yılında kurulmuş bir şirket olup 27 yılı aşkın bir zamandır —- marka araçların—– tek yetkili ithalatçısı olduğunu, hissedarlarının—–olduğunu, önemli kararların alınması bakımından —— üzerinde tek başına herhangi bir belirleyici etkisi bulunmadığını, —— günlük ticari işlerinin her iki grup hissedarlar tarafından atanan yöneticiler tarafından yürütüldüğünü, müvekkilinin yöneticisinin bayilerin sözleşmelerini feshetme yetkisinin olmadığını, ——yöneticisine atfedilen tüm suçlama ve iddiaların asılsız olduğunu, müvekkilinin yeni bir bayilik için mevcut adaylar arasından şayet varsa bir —— bayisini tercih etmesinde herhangi bir tuhaflık da bulunmadığını, —–marka araçların parçalarının önemli bir bölümünün ——marka araçlarla ortak olup her üç markanın da aynı teknolojiyi kullandığını, bir bayilik için birden fazla aday olması halinde—– bayilerinin doğal olarak avantajlı ve tercih edilebileceğini, hiçbir şekilde —— bayisi olunmasının tek başına bir tercih sebebi olamayacağını, müvekkilinin böyle bir tercih yapmasının da ticari hayatın olağan akışına son derece uygun olduğunu, davacının sözleşmesinin sona ermesinin tek sebebinin altına imza atmış olduğu yetkili satıcılık ve yetkili servis sözleşmeleri ile yatırımlara ilişkin protokol kapsamında yüklenmiş olduğu yükümlülüklerini kendi kusuru ile yerine getirmemiş olması olduğunu, müvekkilinin 2013 yılında yeni —- önce bayi toplantısında ardından da tüm bayilere ihtarname yoluyla duyurduğunu, bu bağlamda davacıya da —- 20.11.2013 tarih, —– yevmiye numaralı ihtarnamesinin gönderildiğini ve söz konusu ihtarda davacının 14.01.2014 tarihinde konuyu birebir görüşmek maksadıyla toplantıya davet edildiğini, bu tarihten önce davacı tarafından herhangi bir proje sunulmadığını, 11/12/2013 tarihinde tüm bayilerle birlikte davacıya da örnek proje ve projenin hazırlanmasıyla müvekkiline gönderilmesi sırasında dikkat edilecek hususlara ilişkin e posta gönderildiğini, 14/01/2014 tarihinde davacı tarafından mevcut bina dışında başka bir binanın giriş katı planlarının e posta ile gönderildiğini ancak proje formatı uygun olmadığı için standart proje formatının tekrar paylaşıldığını, aynı gün ilk toplantının yapıldığını, proje sunulmamış olması nedeniyle 15 gün süre verildiğini, 27.01.2014 tarihinde davacı şirketin genel müdürü —–tarafından e-posta ile—— konumlarının gönderilerek söz konusu alanda imar sorununun giderilerek 2 yıl içerisinde projenin tamamlanacağının bildirildiğini, 28.01.2014 tarihinde, davacı tarafından—–bu yer ile ilgili projenin gönderildiğini, 29.01.2014 tarihli toplantı öncesi bu projenin incelenmesinin mümkün olmamasından dolayı durumun müvekkili şirketin yetkili kurulları tarafından değerlendirileceğinin tutanak altına alındığını, 28.02.2014 tarihinde davacının bizzat belirlediği tarihlere göre düzenlenmiş—-ve Yetkili Satıcı Taahhüdüne İlişkin Protokolün davacı tarafından imzalanarak müvekkiline gönderildiğini, davacının projenin hazırlanması ve onay alınması için son tarih olarak 31.03.2014’ü verdiğini, 30.01.2014 tarihinde davacının, —– bulunan ek satış noktasını, hizmet kalitesinin düşmesi ve müşteri memnuniyetsizliklerine yol açması, yerin olumsuzlukları gibi nedenler ile kapatma talebini müvekkili şirkete ilettiğini, müvekkilinin davacının imar sorununu kısa sürede çözeceğine dair verdiği sözler üzerine zaman kaybını en aza indirmek için hiçbir zorunluluğu yokken proje üzerinde inceleme yaptığını, müvekkilinin davacı tarafa revizyon talebi gönderdiğini, davacının buna dahi cevap verme gereği duymadığını, bu yaklaşımın bu süreçte davacının ne kadar gayrı ciddi davrandığını göstermek açısından yeterli olacağını, müvekkilinin iyi niyetli olarak tüm bayilere ek süreler tanıdığını, davacı tarafın hiçbir girişimde bulunmadığını, sorunun çözümü için belediyeye dahi müracaat etmediğini, davacı tarafa diğer bayilere olduğu gibi imar sorunu olmayan bir arsanın bulunması ve projenin hazırlanarak onaya sunulması için 30.04.2015 tarihine kadar ek süre verildiğini, bu konuda davacı ile aralarında ek protokol imzalandığını, bu süreçte müvekkilinin iyi niyetli olarak davacı tarafın projesini birkaç kez inceleyerek revize taleplerini davacıya ilettiğini, davacı yanın yaklaşık 1.5 yıllık sürede asli yükümlülüğü olan imar sorunu olmayan bir arsa bulmayı ve bunun devamında ise doğal olarak onaylanabilir bir proje sunmayı başaramadığını, bu nedenle sözleşmenin 28.02.2016 tarihi itibariyle sona ereceğinin —-07.07.2015 tarih ve—–yevmiye numaralı ihtarnamesi ile davacıya hatırlatıldığını, davacıya esasen 20 aylık bir süre verildiğini, sözleşmenin feshine davacının sebebiyet verdiğini, oyalayanın müvekkili değil bizzat davacının kendisi olduğunu, müvekkilinin tüm bayilerine eşit davrandığını, davacı iddialarının hiçbir şekilde gerçeği yansıtmadığını, davacıya verilen ek süreye rağmen yetkili servis inşaatını tamamlayamamış olması nedeniyle söz konusu sözleşmenin feshedildiğini, aynı durumdaki tüm bayilere bu uygulamanın yapıldığını, —–devredildiğini, —- Mayıs ayı sonlarında finansal sorunlar ve haciz işlemleri nedeniyle tüm bayilik faaliyetlerini durdurması üzerine bayilik sözleşmesinin 8.6.2016 tarihinde sona erdiğini, müvekkilinin davacının iddia ettiği gibi her bayiye farklı uygulama değil, hukukun ve ticaret hayatının gerektirdiği gibi aynı durumdaki bayilere eşit şekilde işlem yaptığını, objektif olarak haklı gerekçelerin mevcudiyeti halinde, yine objektif ve şeffaf bir şekilde farklı işlem yapılmadığı takdirde haksızlık doğacağını, dolayısıyla bu hususu gözeten müvekkilinin —–bu şekilde yapmış olduğu işlemlerin davacının hiçbir maddi gerçeğe uymayan iddialarının aksine hakkaniyeti sağlamak için yapıldığını, davacı——gibi imar sorunu olmayan bir arsa bulamayan ve/veya onaylanabilir proje sunamayan tüm bayilere aynı sürelerin tanındığını ve nihayetinde davacı gibi bu yükümlülüklerini yerine getiremeyen tüm bayilerin——yetkili satıcılık ve/veya yetkili servis sözleşmelerinin feshedildiğini, müvekkilinin sözleşmeye aykırı davranması söz konusu olmadığı gibi haksız rekabet teşkil eden bir davranışı da bulunmadığını, bu konuda davacının hiçbir somut delil sunamadığını, müvekkili—- —- Kararı ile sabit olduğunu, —–satışlarının belirli bayilere yönlendirildiği iddiasının doğru olmadığını, davacı tarafın müvekkiline atfen bir sürü davranış sıraladığını ve müvekkilini sözleşmeye aykırı davranmakla itham ettiğini, basiretli bir tacir olarak altına imza atmış olduğu yetkili satıcılık ve yetkili servislik sözleşmeleri uyarınca yeni standartlara uyum sağlamak için onaylanabilir bir proje sunmayan ve dolayısıyla gerekli yatırımları yapmayarak ana yükümlülüğünü yerine getirmeyen davacının bazıları müvekkiline dahi atfedilebilecek davranışlar olmayan ve esas itibariyle sözleşme kapsamında yeri dahi olmayan ayrıca maddi gerçeğe de aykırı iddialar ile müvekkilinin sözleşmeye aykırı davrandığını ileri sürmesinin abesle iştigal olduğunu, 4054 sayılı Kanun ile düzenlenen rekabet hukuku ile TTK’da düzenlenen haksız rekabet hukukunun belirli somut olaylar bazında aynı konuya uygulanabilecek olsa da esas itibariyle tümüyle farklı hususlara ilişkin olduğunu, bir davranışın haksız rekabet olabilmesi için aldatıcı olması veya dürüstlük kuralına aykırılık taşıması gerektiğini, müvekkilinin bayilerle ticari ilişkilerindeki tüm süreçleri eşitlik ilkelerine uygun ve şeffaf bir şekilde yürüttüğünü, hiçbir şekilde aldatıcı hareket ya da dürüstlük kuralına aykırı davranmadığını, TTK’nın haksız rekabet hükümlerinin dava konusu bakımından uygulanma kabiliyeti olmadığını, tartışmaya dahi yer bulunmadığını, davacının maddi vakıalara ilişkin iddialarının tümüyle gerçeğe aykırılık teşkil ettiğini, davacı tarafça iddia edilen hususlara ilişkin olarak hukuken kabul edilebilir hiçbir delil sunulmadığını, tazminat taleplerinin herhangi bir dayanağı bulunmayıp, tümüyle haksız olup reddi gerektiğini, feshin haklı ve hukuki sebeplere dayandığını, davacı tarafın feshe kendisinin sebebiyet verdiğini, davacının müvekkili şirkete müşteri kazandırdığına ilişkin beyanlarının da gerçeği yansıtmadığını, davacı tarafından oluşturulan bir müşteri portföyü bulunmadığını, davacının haksız fesih nedeniyle ödenmesi gereken 2 yıllık kâr kaybı ve sair taleplerin yerinde olmadığını, müvekkilin kayıtlarında davacının yıllar itibariyle araç taleplerinin ve kendisine yapılan tahsisatlar bir başka deyişle gönderilen araçların belli olduğunu—- model aracın az sayıda gönderilmesinden bahisle kâr kaybı talep edilmesinin haksız ve dayanaksız bir talep olup reddedilmesi gerektiğini, davacının—– satış uygulaması nedeniyle uğranılan kazanç kaybı talebinin hukuken kabul edilebilir bir tek delil sunulamamış olması nedeniyle reddi gerektiğini, müvekkilinin herhangi bir davranışının rekabet hukuku ve 4054 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmesinin mümkün olmadığını, müvekkilinin ağır kusur bir yana kusurlu dahi olmadığı gözönüne alındığında davacının üç kat tazminat talebinin hukuki dayanağı bulunmadığını reddedilmesi gerektiğini savunarak tamamen maddi gerçeğe, usul ve yasaya, somut adaletin tesisi gayesine aykırı olduğu sabit bulunan davanın esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İNCELEME ve GEREKÇE: Dava, hukuki niteşmelerinin davalı tarafça haksız olarak feshedildiği, davalının sözleşme hükümlerine aykırı davrandığı, haksız rekabet teşkil eden eylemlerde bulunduğu iddialarına dayalı olarak açılmış tazminat, kar kaybı, kazanç kaybı taleplerine ilişkin olup davacı davalının eylemleri ile rekabeti engellemesi ve hakim durumunu kötüye kullanması nedeniyle oluşan zararın tazmini bakımından 4054 sayılı Kanun’un 58.maddesi uyarınca uğradığı zararın 3 katı oranında tazminata hükmedilmesini talep etmiştir. Davalı ise sözleşmenin haksız olarak feshedildiği iddiasının doğru olmadığını, bayilerle yapılan yetkili satıcı taahhüdüne ilişkin protokolde tüm bayilerin yatırımlarını engeç 2 yıl içinde tamamlamaları gerektiği aksi halde 28/02/2016 tarihi itibariyle sözleşmelerin sona ereceğinin bildirildiğini, ——programında yazılı tarihlere uymayan bayilere 31/08/2014 tarihine kadar ek süre verildiğini, henüz yer bulamayan davacı ve onun gibi olan diğer bayilere verilen sürenin 31/12/2014 tarihine kadar olduğunu, 18/02/2015 tarihinde kendilerine yeni bir tesis yeri arayan davacı yanı sıra —-bayileri ile ek protokol yapılıp 30/04/2015 tarihine kadar ilave süre verildiğini ancak davacının —- programı ve ek protokoldeki taahhütlerini yerine getiremediğini, bu yüzden yetkili satıcılık ve yetkili servis sözleşmelerinin feshedildiğini, süreçte tüm bayilere objektif ve eşit davranıldığını, feshin haklı olduğunu, 28/02/2014 tarihinde imzalanan iş programı ve protokoldeki tarihlerin davacı tarafından belirlendiğini, sözleşmeye aykırı davranılmadığı gibi haksız rekabet teşkil eden bir eylemi de bulunmadığını,—– yetkili servisin elinde kalan ve belirli niteliğe haiz yedek parçaların servisin talebi üzerine iade alınabildiğini, bunun belli bir prosedür içinde yapıldığını, ancak davacının bu yönde bir talep iletmediğini, bu yüzden tazminat talebinin yerinde olmadığını, davacının davalı şirketin acentesi olmadığı gibi tek satıcı da olmadığını, ——hakkı tanınmadığını, bu yüzden ——tazminatı isteyemeyeceğini, ayrıca feshin haklı olması karşısında da bu talebin yerinde olmadığını, 2 yıl öncesinden yapılan fesih ihtarı karşısında kar kaybı ve benzeri talepler ileri sürülemeyeceği gibi, diğer kar ve kazanç kaybı taleplerinin de yerinde olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davacı yan yargılamanın devamında davasını ıslah etmiş, 01/03/2021 ve 05/05/2022 tarihli ıslah dilekçelerini sunmuştur.Dilekçeler aşaması tamamlanmakla mahkememizin 15/06/2017 günlü ön inceleme duruşmasında dava şartları ve ilk itirazlar incelenip tarafların sulh olma imkanının bulunmadığı anlaşılmakla esas hakkındaki tahkikata geçilip deliller toplanarak bilirkişi raporu alınmak suretiyle sonuca gidilmiştir.Davacı vekilinin 29/06/2017 tarihli talep dilekçesinde bildirdiği dava dışı bayilerin yeni—- binalarının hangi tarihte inşaatının tamamlandığı ve faaliyete geçtiği hususları ilgili —-Başkanlıklarından sorulmuş, ayrıca fesih öncesi ve fesihten hemen sonra 01/03/2016 tarihi itibariyle davalının güncel bayi listeleri istenerek dosyaya alınmıştır. Yine davacı vekilinin talebi ile dava dışı —- yazılmış gelen 13/09/2017 tarihli yazıda, —- tarafından kendilerine yeni belirlenen standartlara uygun yer bulunması aksi halde sözleşmenin 28/02/2016 tarihinde feshedileceğinin bildirildiğini, program kapsamında —– bir taşınmazla ilgili görüşmelerin yapıldığını bunun için fesih süresinin 31/05/2016 tarihine uzatıldığını ancak davalının taşınmazın lokasyonunu beğenmediğini bildirerek 31/05/2016’da sözleşmeyi feshettiğini bildirdikleri anlaşılmıştır.Dosyaya sunulan ——- kararında davacılar olarak —– davacıların başvurusu üzerine verdiği 16/11/2016 tarih—-sayılı kararın iptali için dava açtıkları mahkemenin —-marka araçların—- yapan —- yetkili satıcı ve/veya servisleri arasında ayrımcılığa sebebiyet verecek uygulamalarda bulunarak —-sayılı Tebliğ’e aykırılık oluşturulduğuna dair iddialar konusunda gerekli ve yeterli incelemenin yapıldığı, söz konusu iddiaların Kanun ve Tebliğ kapsamında rekabeti ihlal edici ve sınırlandırıcı bir etkisinin tespit edilememiş olması karşısında davacının şikayetinin reddi ile soruşturma açılmamasına dair dava konusu —- kararında hukuka aykırılık bulunmadığından davanın reddine karar verdiği anlaşılmıştır. Bu karara karşı dosyanın davacıları tarafından istinaf yoluna başvurulduğu ve —–sayılı kararı ile istinaf başvurusunun reddine karar verildiği anlaşılmıştır.Her iki tarafın ticari defter ve dayanak kayıtları ile dosyada toplanan deliller ve davalının —– sistemi üzerinde bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verilmiş öncelikle bilgisayar mühendisi bilirkişiden alınan 27/01/2020 ve 23/09/2020 tarihli raporlar ile davalının —– programı üzerinde inceleme yaptırılarak davacının davalıdan 2011-2012-2013-2014-2015 yıllarında kaç adet, hangi model araç aldığı, birim fiyatları ve aynı yıllarda davacının hangi model araçtan kaç tane ve hangi fiyatla sattığı hususları tespit edilmiştir. Dosya kapsamında 02/10/2020 tarihli kök ve 10/01/2022 tarihli ek rapor alınmıştır.Taraflar arasında —- marka otomotiv araçlara ilişkin yetkili satıcı sözleşmesi ve yetkili servis sözleşmesi bulunduğu, davacının —-ilinde bu sözleşmeler uyarınca faaliyet gösterdiği, davalınında —-marka araçların—- olduğu uyuşmazlık konusu değildir. Her iki taraf arasındaki sözleşme ilişkisi devam ederken 28/02/2014 tarihinde “Yetkili Satıcı Taahhüdüne İlişkin Protokol” başlıklı belge düzenlenerek iki tarafça imza altına alınmış olup ekinde —–bulunduğu görülmüştür. Bu protokol ile davacı —–programına uygun olarak ve engeç protokolün imza tarihinden itibaren 2 yıl sonunda yükümlülüklerini yerine getireceğini, mücbir sebep ve olağanüstü hallerde dahil olmak üzere herhangi bir nedenle eksiksiz yerine getirememesi ya da getirmemesi durumunda yetkili satıcılık sözleşmesi sıfatının hiçbir ihtar ve ihbara gerek olmadan protokolün imza tarihinden itibaren 2 yıl sonunda kendiliğinden sona ereceğini ve bu durumda —- dahil tüm zararlardan tek başına sorumlu olacağını kabul ve taahhüt etmiştir. İş bu protokolün imzalanmasından sonra yine taraflar arasında 18/02/2015 tarihli ek protokol imzalandığı ve —– programının da revize edildiği, davacının iyi niyeti nedeni ile imar sorunu olmayan bir arsanın bulunması, projenin hazırlanıp onaya sunulması için davacıya 30/04/2015 tarihine kadar ek süre verilmesinin kararlaştırıldığı anlaşılmıştır. Davacı gerek protokol gerekse ek protokolün baskı ve dayatma ile imzalatıldığını, aynı yükümlülüklerin yerine getirilmesi bakımından davalının her bayiye farklı bir davranış sergilediğini ileri sürmüş ise de dosya kapsamında sunulan deliller itibariyle davalının baskı ve dayatması sonucu bu protokollerin imzalandığı iddiası yerinde görülmemiş, basiretli bir tacir gibi davranması gereken davacının 1 yıl arayla 2 ayrı protokole baskı altında imza atmasının mümkün olamayacağı sonucuna varılmıştır. Davalının her bayiye imzalanan bu protokollerdeki edimlerin yerine getirilmesi hususunda farklı davrandığı iddiası da dosyaya alınan—-İdare Mahkemesi ile bu kararı denetleyen—–İdari Dava Dairesi kararları karşısına mahkememizce yerinde görülmemiştir.
Taraflar arasında imzalanan yetkili satıcı taahhüdüne ilişkin 28/02/2014 tarihli protokol eki —-programına göre projenin hazırlanıp davalıdan onay alınması için 31/03/2014 ve teknik ekipmanların montajının yapılarak denetime hazır hale getirilmesi için de 31/12/2015 tarihinin taahhüt edildiği anlaşılmıştır. Davacı ve davalı arasında gerçekleşen e posta yazışmalarından davacının 14/01/2014 tarihinde —– giriş katını inşaat yeri olarak bildirdiği, daha sonra 27/01/2014 tarihli e posta ile kendilerine ait bir başka yerde 2 senede inşaat yapabileceklerini ya da 2 ayrı lokasyonda kiralama yapabileceklerini bildirdiği, 20/02/2014 tarihinde ise — kentsel dönüşüm kapsamında kalan bölgede kendilerine ait bir yerden bahsedip Eylül-Ekim 2014 gibi temel atma, 2015 Haziran’da kaba inşaatın tamamlanıp dış cephelerin kapatılmasını planladıklarını bildirdiği, davalının 21/02/2014 tarihli e posta ile gönderilenleri değerlendirip bazı proje detaylarının yeninden çalışılmasını istediği, davacının arada gönderdiği e- postalar ile projenin ön görünüm dahil durumunu, ön ve yan cephe vaziyet planı revize, cephe çizimlerini,— vaziyet planı çizimlerini davalıya yolladığı, davalının 09/06/2014 tarihli e posta ile vaziyet planının güncellenmesini istediği, 10/06/2014 tarihli davacı e maili ile değişikliğin işlendiğinin bildirildiği, 23/10/2014 tarihli mail ile Haziran ayında gönderilmesi gereken proje çalışmalarının sehven gönderilmediğini bildirdiği, 29/04/2015 tarihli e postada —- yapılacak projeye ilişkin eksikliklerin görüşülmesi için haber beklediklerini bildirdiği, 23/02/2016 tarihli e posta ile de —– 70 dönüm yerleri ile ilgili —-inşaatı için —- nezdinde işlem başlattığını, ek süre talep ettiklerini beyan ettiği, davalının bundan öncesinde davacıya 05/02/2016 tarihli e postayı göndererek davacıya ek protokol ile kendilerine ek süre verildiğini, verilen ek süre içinde uygun yer bulunamaması halinde sözleşmenin 28.02.2016 tarihi itibariyle kendiliğinden feshedileceği hususunda mutabık kalındığını, ancak ek süre zarfında yeni yer bulunamadığının tartışmasız olduğunu, bu yüzden ihtarname gönderilerek sözleşmenin feshedilmiş olması karşısında e- posta ile iletilen talebin kabul edilemeyeceğini davacıya bildirdiği tespit edilmiştir. Bilirkişi heyetinde görevli inşaat mühendisi bilirkişi tarafından 28/02/2014 tarihli protokol ve eki inşaat iş programında belirlenen tarihler, taraflar arasında geçen e-posta yazışmaları, dosyaya —– gelen 22/06/2015 tarihli yazı bir arada değerlendirildiğinde inşaat programına göre 31/05/2014 tarihinde belediyeden ruhsat alınmasının mümkün olmayıp 31/12/2015 tarihinde de inşaatın bitirilemediğini, davacının —— kendisine ait arsada inşaatı yapmaya karar verdiği (2014 yılı Şubat Ayı)itibariyle dahi protokoldeki tarihe uymasının fiilen mümkün olmadığını, zira bu tarih itibariyle arsanın imar durumunun üzerinde ticari bir yapı yapmaya izin vermediğini, davacının protokolü imzaladığı tarih itibariyle fiilen mümkün olmadığını bildirdiği halde—– yer alan taşınmaz üzerine inşaat yapmaya karar verdiğini, ek protokol ile süresi uzatılan ve taahhüt edilen 28/02/2016 tarihinden yaklaşık 9 ay sonra 09/12/2016 tarihinde yapı ruhsatının alınabildiğini, bu durumda inşaatın ancak 2018 yılı sonunda bitebileceğini, bu durumun davacı tarafça da bilindiğinin kabulü gerektiği açıklanmıştır. Bilirkişi raporuyla da tespit ediliği üzere davacı protokol ve ek protokol ile verilen süreler içinde taahhütlerini yerine getirmemiş ve hatta teknik olarak bunları yerine getiremeyeceğini de bilebilecek durumdadır. Davalı davacının taahhütlerini yerine getirmemesi nedeniyle sözleşmeyi feshetmiştir. Taraflar arasında imzalanan sözleşmelerle önel verilmesi suretiyle fesih koşulları düzenlenmiş ise de, davalı önel vermek suretiyle sözleşmeyi feshetmemiştir. Yine sözleşmede yer alan ihbarsız fesih yolunu kullandığı anlaşılmıştır. Bilirkişi heyetince sözleşmenin imzalandığı tarihte ve uyuşmazlık tarihi itibariyle yürürlükte olan—- sayılı Tebliğ hükmü de değerlendirilmek suretiyle tebliğ hükümlerinin ihbarsız fesih uygulamasına engel teşkil etmediği açıklanmıştır. Sözleşme hükmü—-Tebliği hükümleriyle bir arada değerlendirildiğinde, bilirkişilerin tespitinin yerinde olduğu sonucuna varılmıştır.
Yetkili Satıcılık Sözleşmesinin 19. maddesi 1. fıkrasında yetkili satıcı uyarı almasına rağmen belirlenen kalite standartlarından birini veya birden fazlasını tekrar sağlamadığı veya bu bu sözleşmede yer alan başka bir önemli yükümlülüğünü yerine getirmediğinde bu maddedeki şartlara göre ihbarsız olarak sözleşmenin feshedilebileceği düzenlenmiş, Ek 2’ye atıf yapılmıştır. Ek 2 incelendiğinde Kalite Standartlarına ilişkin olup teşhir alanları ve müşteri için işletme tesisleri hakkında olduğu, teşhir alanlarının belli standartlarda olması gerektiği, buna aykırılık halinde sözleşmenin feshedilebileceği, 28/02/2014 ve 18/02/2015 tarihli protokoller ile davacının belli standartlarda teşhir alanı yapma konusunda taahhütte bulunduğu, davacının taahhütlerini yerine getirmemesi halinde de belli süre sonunda sözleşmenin sona ereceğinin kararlaştırıldığı, davacının taahhüdünü yerine getirmemesi nedeniyle de sözleşmenin son bulduğu, davalıya yüklenebilecek bir kusur olmadığı dolayısıyla davacının 2 yıllık fesih süresine uyulmadığı gerekçesiyle feshin haksız olmasından ötürü 2 yıllık kar kaybı, işçilerine ve 3.kişilere ödenen tazminatlar sebebiyle dile getirdiği taleplerin yerinde olmadığı sonucuna varılmıştır.Davacının bir diğer talebi ise denkleştirme tazminatına ilişkindir. Denkleştirme tazminatı T.T.K 122. maddesinde düzenlenmiş olup bu tazminata hükmedilebilmesi için öncelikle iki taraf arasındaki ilişkinin —— vs.ilişkisi olması ve sözleşme ile bir tarafa—- hakkı verilmesi zorunludur. Davacı ve davalı arasında imzalanan sözleşmeler davacıya—–hakkı sağlayan sözleşmeler olmadığı gibi aksinin kabulü halinde dahi davacının edimlerini yerine getirmemesi nedeniyle sözleşmenin davalı tarafça feshedilmiş olması karşısında da davacının denkleştirme tazminatı talep etme hakkının doğmadığı kabul edilerek davacının bu talebi de reddedilmiştir.
Davalı yanın kullandığı —– sistemi incelenmiş, sistemde davalının araç siçimini yapmasından sonra satış bedelinin otomatik olarak ekrana geldiği, davalının satış bedeline müdahale etmediği, sisteme bağlandığı ve kullanıcı hesabının admin/yönetici yetkisinin olmadığı ve—– sisteminin veri tabanına giriş yetkisinin de olmadığı tespit edilmiş, davacının bu sistem yönünden ileri sürdüğü iddialar yanısıra çok satan —– model aracın kendilerine az verilmesinden doğan değer kaybı ve farklı satış uygulamasından doğan zarar iddialarını da ispatlayamadığı sonucuna varılmıştır.Davacının bir diğer talebi ise, sözleşmenin sona ermesine bağlı olarak yedek parça ve ekipman bedelinin davalıdan tahsili talebidir. Dayanak her iki sözleşmede de sözleşme sonunda tasfiyeyi düzenleyen hükümler olduğu görülmüştür. Davacının bedelini istediği yedek parçalar yönünden kullanılmamış olma koşulu mevcuttur. Bilirkişi heyetinin 02/10/2020 tarihli olarak düzenlediği raporda 39 ila 80. sayfalarda stokta bulunan yedek parçalar tespit edilmiş, davacının talep edebileceği yedek parça toplam bedeli KDV hariç 104.720,50 TL. olarak belirlenmiştir. Esasen davalı yanda yedek parçaların kendileri tarafından sözleşmede kararlaştırılan prosedür uygulanarak geri alınabileceğini kabul etmekte ancak davacının bu konuda başvurusu olmadığını ileri sürmektedir. Davacı mahkememizde açtığı dava ile bu talebini ileri sürmüş olup, yedek parçalar yönünden saptanan tutarın yedek parçaların davalıya iadesi kaydıyla davacıya ödenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. Davacı aynı zamanda aparat bedellerini de istemiş ancak sözleşmede aparatlara ilişkin bir düzenleme bulunmadığı anlaşılmıştır. Davacı ile davalı arasında yetkili servis sözleşmesi olduğundan servis hizmetlerinin artık verilemeyecek olması nedeniyle yedek parçaların belli bir markaya ait olmasından ötürü kullanılması zor olup, yedek parçalar yönünden talep uygun görülmekle birlikte apartların davacı tarafından her zaman kullanılabileceği gözetilerek ve sözleşmede de düzenleme olmadığından bu talebin de reddine karar verilmiştir. Davacı hükmedilecek tazminatın Rekabetin Korunması Hakkındaki Kanun gereği 3 kat olarak taktir edilmesini talep etmiş, talebi Rekabetin Korunması Hakkında Kanunun 57.ve 58. maddeleri kapsamında değerlendirilmiştir. Dosyaya gelen Rekabet Kurumu Kararı, —— İdari Dava Dairesi kararı bir arada incelendiğinde davacının ve dava dışı bir başka bayinin davalıyı şikayeti üzerine verilen kararlar olduğu, bu kararların henüz kesinleşmediği, Danıştay yoluna başvurulduğu anlaşılmıştır. Bu kanun hükümlerine dayanılarak tazminat talep edilmesi halinde —– kararının kesinleşmesinin beklenmesi gerekmekte ise de, bu durum davacının tazminat talep etme hakkının mevcut olması halinde söz konusu olabileceğinden, mahkememizde yürütülen yargılama neticesinde davacının denkleştirme tazminatı, haksız fesih iddiasına dayalı kar kaybı ve tazminat talepleri yerinde görülmediği gibi, yedek parçaların bedeli dışında kalan diğer talepleri de reddedildiğinden —— Kararının kesinleşmesinin beklenmesine gerek olmadığı kanaati ile ıslahen arttırılan davanın kısmen kabulüne, dosya kapsamında alınan 02/10/2020 tarihli bilirkişi heyeti kök raporunda sayılan yedek parçaların (rapor sayfa 39-80) davacı tarafça davalı yana iadesine, raporun ilgili sayfalarının karar eki sayılmasına, 104.720,50 TL yedek parça bedelinin fiili teslim tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalı taraftan tahsili ile davacı tarafa ödenmesine, fazlaya ilişkin tüm taleplerin reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-ISLAHEN ARTTIRILAN DAVANIN KISMEN KABULÜNE,
Dosya kapsamında alınan 02/10/2020 tarihli bilirkişi heyeti kök raporunda sayılan yedek parçaların (rapor sayfa 39-80) davacı tarafça davalı yana iadesine, raporun ilgili sayfalarının karar eki sayılmasına,
104.720,50 TL yedek parça bedelinin fiili teslim tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalı taraftan tahsili ile davacı tarafa ödenmesine,
Fazlaya ilişkin tüm taleplerin reddine,
2-Karar harcı 7.153,45 TL’nin davacı tarafça peşin olarak yatırılan 1.707,75 TL, ıslah harcı olarak yatırılan 1.882,00 TL ve 26.300,00 TL harcın toplamı 29.889,75 TL harçtan mahsubu ile bakiye 22.736,30 TL harcın karar kesinleştiğinde davacı tarafa iadesine,
3-Davacı tarafından peşin olarak yatırılan 7.153,45 TL karar harcının davalıdan tahsili ile davacı tarafa ödenmesine,
4-Davacı tarafından yapılan 33,50 TL ilk masraf, 1.080,80 TL tebligat ve müzekkere gideri, 5.250,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 6.364,30 TL yargılama giderinden davadaki haklılık oranına göre (%6) 381,85 TL’nin davalıdan tahsili ile davacı tarafa ödenmesine, kalanın davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı tarafça yapılan 113,10 TL yargılama giderinden davanın reddedilen kısmı göz önünde bulundurularak 106,31 TL’nin davacı taraftan tahsili ile davalı tarafa ödenmesine kalanın davalı üzerinde bırakılmasına,
6-Davacı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde geçerli — esaslara göre belirlenen —-vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
7-Davalı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde geçerli—- esaslara göre belirlenen—- vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
8-Davacı ve davalı tarafından dosyaya yatırılan ve sarf edilmeyen gider avansının karar kesinleştiğinde davacı ve davalı tarafa iadesine,HMK 345. Maddesi hükmü uyarınca kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içinde istinaf yolu açık olmak üzere davacı vekili ile davalı vekillerinin yüzlerine karşı oy birliğiyle verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.