Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 8. Asliye Ticaret Mahkemesi 2015/1866 E. 2022/120 K. 15.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2015/1866 Esas
KARAR NO: 2022/120
DAVA: Tazminat (Haksız Rekabetten Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ: 24/11/2015
KARAR TARİHİ: 15/02/2022
Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Haksız Rekabetten Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:
Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; Müteveffa——– tarihinde vefat ettiğini, müteveffa —-karaciğer kanseri teşhisi konulmasından birkaç ay öncesine kadar işlerin kendisi tarafından yapılmakta olduğunu, hastaneye kaldırıldığı—- tarihinden sonra işlerin, yanında calışan davalılar vasıtası ile yapılmaya, defterler tutulmaya ve tahsilatlar alınmaya devam edildiğini, işletme sahibi müteveffa hastanede iken ve işletme halen varlığını devam ettirmekte iken ilk olarak, davalılardan —- şekilde şirketin elektronik posta adresinden —– açıklaması ile müteveffa — mükelleflerine bildirimler yaptığını ve diğer şüpheli—– hesabın kullanılacağı bilgisini verdiğini, müteveffanın müşterilerine gönderilen elektronik postalarda davalılardan, —–tarihlerde mükelleflerden —– adı altında haksız ve hukuka aykırı olarak tahsilatlar gerçekleştirdiklerini ve bu ödemeleri hiçbir suretle —- hesabına veya mirasçılarına göndermediklerini, davalıların, müteveffa —- ölümü ile birlikte,—- kendi çıkışlarını gerçekleştirdiklerini ve hemen akabinde —tarafından bulunduğunu düşündükleri şirkete iş girişleri yapıldığını,—-yerde bulunan —- müteveffanın mükellefleri ile doğrudan iletişime geçildiğini ve — civarında mükellefin defterleri ve —- ve kanunlara aykırı bir şekilde alındığını,—- sırrı olması ve davalıların bu ticari sırlardan haksız yere faydalanmasının TTK55/1-d maddesinin açıkça ihlali anlamına geldiği, müvekkillerinin kendilerine miras kalan bu portföyü davalıların haksız eylemleri sonucu kaybettiklerini, haklı olarak bu fiili zararın tazminini talep ettiklerini, müşteri——-yansıra murislerinin hayat mücadelesi vermeye başladığı tarihten itibaren davalıların murisin şirketinin kazancına hukuka aykırı bir şekilde ortak olmaya başladıklarını, bu nedenle davalıların mal kaçırmasını engellemek için malvarlıkları üzerine tedbir kararı verilmesine ve tatbikine, maddi zararın tespit edilmesine, maddi zararın bilirkişilerce miktarının belirlenmesine kadar şimdilik —maddi tazminatın haksız fiil tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile müvekkillerine verilmesini, maddi zararın tespit edilmesine, yoksun kalınan karın bilirkişilerce miktarının belirlenmesine kadar şimdilik —- maddi tazminata haksız kazanç elde edildiği tarihten itibaren işleyecek ticari avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile müvekkillerine verilmesini, müvekkillerden — manevi tazminata —– manevi tazminatın dava tarihi ile beraber işleyecek ticari avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile müvekkillerine verilmesini, davalıların haksız rekabet teşkil eden davranışlarının önlenmesi için, tecavüz teşkil eden fiillerin durdurulması; haksız rekabete yol açan ve icrasında kullanılan bilgisayar, evrak gibi vasıtalara el konulması ve bunların saklanması ve bunun için ilgili yerlere yazıların yazılmasını, davalılar aleyhine verilecek hüküm özetinin, masrafı davalılardan alınmak üzere ——-genelinde yayın yapan üç büyük gazeteden birinde ilan yoluyla kamuya duyurulmasını, yargılama giderleri ile vekâlet ücretinin de davalılara yükletilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA:
Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkilleri—— mali müşavir müteveffanın yanında çalışan işçiler olup, işçilere karşı haksız rekabette bulundukları iddiasıyla açılan iş bu davada görevli mahkemenin, iş mahkemeleri olduğunu, müvekkili ——- davacıların murisi önceki mali müşavirin vefat etmesi üzerine, bir kısım mükelleflerin çalışmaya başladıkları yeni mali müşavir olan kişi olduğunu, dava ile ilgisi olmadığından pasif husumet ehliyeti olmadığını, davacıların işyeri kapanış işlemlerini yaptıkları için artık her hangi bir işveren sıfatları olmadığından dava açma ehliyetleri olmadığını, aktif husumet ehliyetsizliğinden davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, yasal süre içerisinde talep edilmeyen alacakların zamanaşımına uğramış olacağından, zamanaşımı itirazında bulunduklarını, muris——- vefatından önce mali müşavir olarak hizmet vermekte olduğunu ve yaptırdığı tüm işlemlerin kendisinin talimatı ile müvekkili çalışanlar tarafından yapıldığını, davacı mirasçı tarafın, müvekkilleri hakkında bir takım asılsız ve ispata muhtaç isnatlarda bulunduklarını, işverenin vefatı üzerine, işyeri portföyünün müvekkilleri tarafından kullanıldığı iddiasının gerçek olmadığını, yeni sözleşme yapılmasının mükelleflerin kendi tercihleri olduğunu, ölümle birlikte mükelleflerin müşavirlik sözleşmelerinin sona erdiğini, istedikleri mali müşavir ile sözleşme imzalayabileceklerini, bu durumda işçilerin veya yeni mali müşavirin sorumluluğundan bahsedilemeyeceğini, —– kapsamakta olduğunu ve — murisin vefatından sonraki tarihte mükelleflerin yeni müşaviri olan müvekkili — tarafından verildiğini, dolayısı ile —- haksız tahsil etmesi gibi bir durumdan kesinlikle bahsedilemeyeceğini, —- muhasebe ücretlerinin ise murisin hesabına yapıldığını, merhumun vefatı ile mali müşavirsiz kalan bir kısım müşterilerin —– sözleşme imzaladıklarını ve müşterilerin cezalı duruma kalmaması için beyannameleri verildiğini, merhum iş yapamayacak durumda olduğu için, —- tarihinde artık ben işlem yapamayacağım, müşterilerin ödemelerini siz yapın diye çalışanlara talimat verdiğini, müşterilerin de bilgisi ve rızası dâhilinde vergi ödemelerini müvekkili —ilgili yerlere yapıldığını, davacı mirasçıların müvekkili mali müşavir ——haksız rekabette bulunduklarını, işyeri kapanışı ve işçilerin sigorta çıkışları bizzat mirasçıların kendi imzaları ile yapıldığını, hastaneye kaldırılan işverenin artık mükelleflerin vergi ödemelerini gerçekleştiremeyeceği için, işçilere talimat vererek ödemeleri bundan sonra ——- hesabından kendilerinin yapmalarını istediklerini, görev, husumet, zamanaşımı, harç eksikliği sebepleri ile davanın usulden reddine karar verilmesini, esasa girilmesi durumunda da, iddia ispat edilemediğinden hem maddi hem de manevi tazminat davasının esastan reddini, yargılama giderleri ile ücreti vekaletin davacılar üzerine bırakılmasını, arz ve talep etmiştir.
İNCELEME ve GEREKÇE:
Dava, haksız rekabetten doğan maddi manevi tazminat talebine ilişkindir.
—— sayılı kararında da belirtildiği üzere;
“Öncelikle dikkate alınması gereken husus uyuşmazlığın 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği ve bu bağlamda iş mahkemesinin görevli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Gerek mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda, gerekse 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda, Türk Borçlar Kanunu’nun rekabet yasağına ilişkin hükümlerinde öngörülen hususlardan doğan hukuk davalarının ticari dava olduğu belirtilmiş ise de, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5. maddesinde yer alan: “Aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir” hükmü, bu konuda ayrı bir düzenleme bulunup bulunmadığının göz önünde bulundurulmasını gerektirmektedir.
İşçinin haklarını adalet mercilerinde çabuk, kolay ve ucuz bir surette almasını temin etmek amacıyla özel İş Mahkemeleri Kanunu çıkarılmıştır. Ayrı bir iş yargılaması ve bu yargılamayı uygulayan özel mahkemelerin kuruluşu, esasen iş hukukunun işçiyi koruma hukuki niteliğinden kaynaklanmaktadır.
7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5.maddesi, “a)5953 sayılı Kanuna tabi gazeteciler, 854 sayılı Kanuna tabi gemiadamları, 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanununa veya 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun İkinci Kısmının Altıncı Bölümünde düzenlenen hizmet sözleşmelerine tabi işçiler ile işveren veya işveren vekilleri arasında, iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıklarına,b) İdari para cezalarına itirazlar ile 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi kapsamındaki uyuşmazlıklar hariç olmak üzere —-taraf olduğu iş ve sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan uyuşmazlıklara,c)Diğer kanunlarda iş mahkemelerinin görevli olduğu belirtilen uyuşmazlıklara, ilişkin dava ve işlere bakar.” şeklinde düzenlenmiştir.
Şu halde, İş Mahkemeleri Kanunu ile işçi ve işveren arasında iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden doğan uyuşmazlıkları çözme görevinin iş mahkemesine verilmiş olması, Türk Ticaret Kanunu’nun 5.maddesinde yer alan “aksine hüküm bulunmadıkça” ibaresinin karşılığıdır. Başka bir anlatımla, İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5.maddesi, Türk Ticaret Kanununun 4.maddesinde belirtilen ticari davalara bakma görevinin ticaret mahkemelerine ait olduğunu belirten 5.maddedeki ‘aksine hükmü’ öngören bir düzenlemedir.
Benzer bir durum, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 76. maddesinde 03.03.2001 tarih ve 4630 sayılı Kanunun 30. maddesi ile yapılan değişikliğin sonucu olarak kurulan Fikri ve Sınai Haklar Mahkemeleri için söz konusudur. Türk Ticaret Kanunu’nun 4.maddesinde fikri mülkiyet hukukuna dair mevzuatta öngörülen hususlardan doğan davalar da ticari dava sayılmasına rağmen 5846 sayılı Kanun uyarınca kurulan Fikri ve Sınai Haklar Mahkemelerinin kuruluşuna ilişkin düzenlemenin Türk Ticaret Kanunu’nun 5.maddesinde belirtilen aksine hükmü karşıladığı kabul edilmektedir. Aksi halde tüm fikri haklara ilişkin uyuşmazlıklarda ticaret mahkemelerinin görevli olması gibi bir durum ortaya çıkmaktadır.
Rekabet yasağına ilişkin 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 444–447.maddeleri hizmet sözleşmesine ilişkin hükümler içinde düzenlenmiştir. Her iki kanunda da rekabet yasağına ilişkin sözleşmenin kurulması ve sınırları özellikle işçinin korunması ilkesi dikkate alınarak düzenlenmiştir. Gerçekten, işçinin çalışma hakkı, rekabet yasağına ilişkin sözleşmelerin yer, süre ve konu itibariyle sınırlandırılmasını gerektirmektedir.
İşçi ile işveren arasında sözleşmenin sona ermesinden sonraki dönem için rekabet yasağına ilişkin bir anlaşma olmadıkça, Borçlar Kanunu’ndaki hükümler tek başına işverene talep hakkı vermez. Başka bir anlatımla, taraflarca rekabet yasağı konusunda anlaşma yapılmışsa işveren, sözleşmeye aykırı davranıldığını ileri sürerek cezai şart ya da tazminat talebinde bulunabilecektir. Bu nedenle, burada borcun kaynağı kanun değil, iş sözleşmesidir.
İş sözleşmesi devam ederken işçinin sadakat borcu gereği zaten rekabet yasağı bulunduğundan bu konuda ayrı bir anlaşmanın varlığına gerek yoktur. Rekabet yasağının ihlali halinde işveren, iş sözleşmesine aykırı davranıştan ötürü sözleşmeyi haklı nedenle feshedebileceği gibi, varsa zararının tazminini de isteyebilecektir.
Türk Borçlar Kanunu’nun rekabet yasağının sona ermesini düzenleyen 447.maddesinde iş sözleşmesinin işveren tarafından haksız olarak ya da işçi tarafından haklı nedenle feshedilmiş olması halinde rekabet yasağının sona ereceği düzenlenmiş olup, haklı fesih müessesesinin iş hukuku ilkeleri çerçevesinde ticaret mahkemesince değerlendirilmesinin güçlüğü ortadadır.
Uyuşmazlığın kaynağı iş sözleşmesi olduğundan Türk Borçlar Kanununun 444 ve devamı maddelerine dayalı olarak İş Kanunu kapsamında işçi sayılan kişinin, rekabet yasağı sözleşmesinin ihlali nedeniyle açılan cezai şartın tahsiline ilişkin davalarda iş mahkemeleri görevlidir. —– önceki kararlarında işçinin iş sözleşmesi sona erdikten sonrası dönem bakımından rekabet yasağına ilişkin olarak cezai şart ve tazminat davaları bakımından ticari dava olduğu belirtilmiş ise de; konunun yeniden değerlendirilmesi gerektiği anlaşılmakla,yukarıda belirtilen açıklamalar uyarınca görevli mahkemenin iş mahkemesi olduğu belirlendiğinden bu karardan dönülmesi gerektiği anlaşılmıştır.” şeklinde olduğu,
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 396. Maddesi uyarınca İşçi, yüklendiği işi özenle yapmak ve işverenin haklı menfaatinin korunmasında sadakatle davranmak zorundadır. İşçi, hizmet ilişkisi devam ettiği sürece, sadakat borcuna aykırı olarak bir ücret karşılığında üçüncü kişiye hizmette bulunamaz ve özellikle kendi işvereni ile rekabete girişemez.
İşçi, iş gördüğü sırada öğrendiği, özellikle üretim ve iş sırları gibi bilgileri, hizmet ilişkisinin devamı süresince kendi yararına kullanamaz veya başkalarına açıklayamaz. İşverenin haklı menfaatinin korunması için gerekli olduğu ölçüde işçi, hizmet ilişkisinin sona ermesinden sonra da sır saklamakla yükümlüdür.
Keza kanunun Türk Borçlar Kanunu’nun 427. maddesi uyarınca “Hizmet buluşları üzerinde işçinin ve işverenin hakları, bunların kazanılması ile diğer sınaî ve fikrî mülkiyet hakları konusunda özel kanun hükümleri uygulanır.
Diğer taraftan Rekabet yasağı 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun Genel Hizmet Sözleşmesi hükümleri içinde 444 ila 447. maddelerinde düzenlenmiştir. Bunun nedeni ise rekabet etmemenin sadakat borcunun bir gereği olmasıdır.
İş sözleşmesinin kurulması ile doğan sadakat borcu, işçi tarafından işverenin çıkarlarını koruma ve gözetme borcudur. Rekabet etmeme borcu ise, iş sözleşmesinin sonuçlarından olan; işçinin işverene sadakat borcu içinde yer alan alt bir yükümlülüktür. Taraflar iş ilişkisi devam ederken sözleşmenin bitiminden sonra işçinin rekabet etmeyeceğine ilişkin bir hükmün iş sözleşmesine konulmasına veya bu konuda ayrı bir sözleşme (rekabet yasağı sözleşmesi) yapılmasını kararlaştırabilirler. Rekabet yasağının ihlaline bağlı taraflarca kararlaştırılmış olan belli bir ödemeyi öngören yaptırım, niteliği itibarıyla bir cezai şart hükmüdür.
Tüm dosya kapsamından; iş akdi devam ederken işçinin İş Kanunu uyarınca işverene karşı sadakat yükümlülüğü ve işverenle rekabet etmeme yükümlülüğü bulunduğu, tarafların iddiaları, davalı işçilerin eylemlerinin müteveffanın ölümünden önce başlayıp sonrasında çalıştıkları döneme ve sonrasına ilişkin olduğu, taraflar arasında yukarıda bahsedilen —— ilamında da belirtildiği üzere İş Kanunun uygulanması gerektiği ve İş Mahkemeleri görevli olduğu anlaşıldığından görevsizlik kararı vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Mahkememizin GÖREVSİZLİĞİNE, görevli mahkemenin —– İş Mahkemeleri olduğuna,
2-HMK 20. maddesi uyarınca kararın kesinleşmesinden sonra 2 haftalık süre içerisinde talep edilmesi halinde dosyanın ——- İş Mahkemesine gönderilmesine, belirtilen süre içerisinde dosyanın gönderilmesi için talepte bulunulmaması halinde davanın açılmamış sayılmasına karar verileceğine,
3-HMK 331/2. maddesi uyarınca yargılama giderleri ve vekalet ücretinin görevli mahkemede değerlendirilmesine,
HMK 345. Maddesi hükmü uyarınca kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içinde istinaf yolu açık olmak üzere taraf vekillerinin yüzlerine karşı verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.
15/02/2022