Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 8. Asliye Ticaret Mahkemesi 2015/1248 E. 2018/762 K. 17.10.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

KARAR
ESAS NO : 2015/1248
KARAR NO : 2018/762

DAVA : Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 08/05/2015
KARAR TARİHİ : 17/10/2018

Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
İDDİA : Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili ile davalı arasında araç alım-satımına ilişkin değişik tarihlerde yapılmış 5 ayrı anlaşma bulunduğunu, ilk ticari ilişkinin 04/05/2011 tarihinde müvekkili tarafından davalıya gönderilen elektronik posta ile kurulduğunu, bundan sonra gerçekleşen satış sözleşmelerinin pazarlık aşamaları da dahil olmak üzere elektronik posta yazışmaları ile sağlandığını, işin yürütülmesi, araçların nakliyesi ve bedel ödemesine ilişkin işlemlerin de elektronik posta ile yürütüldüğünü, gerçekleşen tüm satış işlemlerinde faturaların davalı şirketin istemi üzerine ——-.tarafından düzenlendiğini, ödemelerin ise müvekkili tarafından davalı şirket hesabına yapıldığını, 22/05/2014 tarihli e-posta yazışması ile — adet aracın alım-satımı hususunda davalıya teklif yapıldığını, teklifin 30.000.00 Avro satış bedeli karşılığında 23/05/2014 tarihinde davalı tarafça kabul edildiğini, ancak taraflar arasındaki bu sözleşmeye rağmen davalının araçları haklı ve geçerli bir sebep ileri sürmeksizin devir ve teslim etmeyerek kendi kusuru ile sözleşmeyi yerine getirmediğini, bu nedenle davalıya gönderilen uyarıların sonuçsuz kaldığını, davalı şirkete 08/07/2014 tarihinde ulaşan e-posta ile sözleşme şartlarının yerine getirilmesi için 7 günlük süre tanındığını ancak davalının edimini yerine getirmediğini, 16/07/2014 tarihi itibariyle temerrüdünün oluştuğunu, sonrasında gönderilen ihtarnameye de cevap verilmediğini, Milletlerarası Mal Satımına İlişkin Sözleşmeler Hakkında Birleşmiş Milletler Anlaşması’na —— taraf olması nedeniyle uyuşmazlığa bu anlaşma hükümlerinin uygulanması gerektiğini, Anlaşmanın 74 ve 76.maddeleri kapsamında uğradığı kar kaybının ve emsal rayiç değer ile sözleşmede kararlaştırılan değer arasındaki farkı talep ettiklerini, bu davanın açılması, alacağının tahsili için çeşitli masraflar yapılmak zorunda kalındığını tutarın şu an için belirsiz olmasından ötürü ileride ıslah yolu ile artırılmak kaydıyla şimdilik 10.000 Avro için dava açtıklarını, sair zarardan da davalının sorumlu olduğunu, uyuşmazlığa anlaşma hükümlerinin uygulanması gerekmekle birlikte TBK hükümleri karşısında da taleplerinin hukuka uygun ve geçerli olduğunu belirterek net kar kaybı karşılığı 3.017.657 Avro ve rayiç bedele ilişkin zarar kalemi karşılığı şimdilik 50.000 Avro’nun 16/07/2014 tarihinden itibaren işlemiş ve işleyecek devlet bankalarının yabancı para ile açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek faiz oranı ile hesaplanacak faizi ile birlikte ve sair masraflar karşılığı şimdilik 10.000 Avro’nun davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA : Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili ile —— marka araçların marka sahibi ve üreticisi olan ———————.nin grup şirketi olan ——– ile arasında distribütörlük sözleşmesi imzalandığını, bu sözleşme ile müvekkilinin Türkiye sınırları içinde ——– marka araçları ithal, dağıtma ve bazı modeller için servis hizmeti verme hakkını aldığını, tanınan yetkinin yalnızca Türkiye sınırları içinde kullanılabileceğini, bu nedenle davacıya yapılmış bir satım bulunmadığını, davacının 04/05/2011 tarihli e-posta ile araç satın alma yönündeki teklifinin de bu nedenle reddedildiğini, 2011 yılından 2013 yılına kadar ki süreçte değişik aralıklarda davacının e-posta gönderdiğini ancak davacı ile doğrudan herhangi bir ilişkiye girilmediğini, davacının ısrarları üzerine talep edilen araçların temin edilebileceği bildirilerek satış işlemine aracılık edildiğini, davacının kendilerinden 4 ayrı işlem ile araç satın alındığı yönündeki iddialarının doğru olmadığını, araç satışlarında müvekkili adına düzenlenmiş fatura bulunmadığını, doğrudan bir satım sözleşmesi kurulmadığını, müvekkilinin daha önceki 4 işlemde davacı ile sözleşme müzakerelerini yürüttüğünü, sözleşmenin esaslı unsurları belirlendikten sonra —————– ve—– şirketleri ile satım ilişkisi kurularak bu şirketlere proforma fatura düzenlendiğini, bu iki şirketin davacıya önce proforma fatura göndererek icapta bulunduğunu, davacının satım bedelini ödemesi ile icabın kabul edildiğini, böylelikle satım sözleşmesinin davacı ile dava dışı ——- firmaları arasında kurulup satım bedeli üzerinden davacıya bu firmalar tarafından fatura düzenlendiğini, satış bedeli ödendikten sonra bu firmaların davalıdan aldıkları araçları davacıya gönderdiklerini, gümrük işlemlerinin de bu firmalar tarafından tamamlandığını, Nisan 2014 tarihinde de davaya konu işlem için davacı ile müzakerelere başlandığını, bu konuda makul düzeyde çaba gösterildiğini ancak dava konusunu teşkil eden işlemde araç sayısının ve ticari hacmin diğer işlemlere göre çok yüksek olmasından ötürü davacı firma ile ——– firmaları yanısıra başka bir firma ile de satış ilişkisinin hayata geçirilemediğini, bu konuda davacıya proforma fatura gönderilerek icapta bulunulmadığı gibi davacının da satım bedelini ödemediğini, dolayısıyla daha önce yapılan 4 adet satım ilişkisinden farklı olarak sözleşmenin kurulduğundan söz edilemeyeceğini, daha önceki satımlarda davacının önce araç bedelini ödediğini, sonrasında mal teslimi yapıldığını, son işlemde davacı tarafından yapılmış herhangi bir ödeme bulunmadığını, teamül gereği önce ifa ile yükümlü olan davacının edimini yerine getirmediğini, dolayısıyla karşı tarafın ifada bulunmadığını iddia ederek tazminat talebinde bulunulamayacağını, müvekkilinin yalnızca aracılık olarak nitelendirilebilecek ticari faaliyet sürdürdüğünü, taraflar arasında araç satımına ilişkin yazılı bir belge bulunmadığını, davacının iddiasını yazılı belge ile ispat etmesi gerektiğini, taraflar arasında bir satım ilişkisinden söz edilemeyeceğinden Milletlararası Mal Satımına İlişkin Sözleşmeler Hakkında Birleşmiş Milletler Anlaşmasının da uyuşmazlıkta uygulanamayacağını, bu anlaşmanın yalnızca satım sözleşmelerine münhasır olduğunu, bir satım sözleşmesi bulunmadığından uyuşmazlığa Türk Hukukunun uygulanması gerektiğini, bir an için satım sözleşmesinin kurulduğu kabul edilse dahi müvekkilinin sözleşmenin tarafı olmayacağını yalnızca aracı durumunda olacağını, daha önceki satım ilişkilerinde de aracı sıfatıyla yer aldığını, davacı firma ile diğer firmalar arasında müzakereleri yürüten durumunda olduğunu, davacının talep ettiği tazminatların afaki olup zararın ispatlanması gerektiğini, müvekkilinin aracılık ettiği sözleşmenin kurulmamasından ötürü sorumlu tutulamayacağını, davacının uğradığı herhangi bir zararda bulunmadığını, talep edilen kar kaybı ile emsal rayiç bedel ve sözleşmede kararlaştırılan bedel arasındaki farkın aslında aynı tazminat kalemleri olup mükerrer talepte bulunulamayacağını, anlaşmanın 76.maddesi uyarınca tazminat talebinin sözleşmeden dönülmesi şartına bağlı olduğunu, davacının buna dair bir beyanı bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
İNCELEME ve GEREKÇE : Dava, hukuki niteliği itibari ile; taraflar arasındaki ticari ilişkiden doğduğu ileri sürülen alacak taleplerine ilişkindir.
Davacı, davalı ile aralarında araç satışına ilişkin ticari ilişki bulunduğunu, ticari ilişkinin elektronik posta yoluyla kurulduğunu, 22/05/2014 ve sonraki tarihli e-posta yazışmaları ile 2522 adet aracın alım satımı konusunda 30.000 Auro satış bedeli karşılığı anlaşma sağlandığını, davalının haklı ve geçerli bir sebep ileri sürmeden araçları devir ve teslim etmediğini, kendi kusuru ile sözleşmeyi yerine getirmediğini, gönderilen ihtarın da sonuçsuz kaldığını, Milletler Arası Mal Satımına İlişkin Sözleşmeler Hakkında Birleşmiş Milletler Anlaşmasına ————– ve — taraf olması nedeniyle uyuşmazlığa bu anlaşma hükümlerinin uygulanması gerektiğini belirterek Anlaşmanın 74 ve 76 maddeleri kapsamında uğradığı her kaybı ve emsal rayiç değer ile sözleşmede kararlaştırılan değer arasındaki farkı, yine bu davanın açılması, alacağın tahsili için yaptığı masrafları davalıdan talep etmektedir.
Davalı ise, davacıya araç satışı yapmadığını,—— marka araçların ithali, dağıtımı ve bazı modeller için servis hizmeti verme hakkını sadece Türkiye sınırları içinde kullanabildiğini, 04/05/2011 tarihli e-posta ile davacının araç satın alma yönündeki teklifinin de bu nedenle reddedildiğini, 2011-2013 yılları arasında davacının ısrarı üzerine talep edilen araçların temin edilebileceği bildirilerek satış işlemlerine aracılık edildiğini, davacı ile doğrudan satış ilişkisi kurulmadığını, önceki 4 işlemde davacı ile sözleşme müzakerelerini yürüttüklerini, sözleşmenin esaslı unsurları belirlendikten sonra dava dışı —— firmaları ile davacı arasında satım ilişkisi kurulduğunu, bu firmaların davacıya proforma fatura gönderip icapta bulunduğunu, davacının satım bedelini ödeyip icabı kabul ettiğini bu şekilde satım akdi kurularak, satış bedeli üzerinden söz konusu firmaların davacı adına fatura düzenlediğini, satış bedelinin ödenmesi ile araçların davacıya bu firmalar tarafından gönderildiğini, gümrük işlemlerinin de bu firmalar tarafından yürütüldüğünü, Nisan 2014 tarihinde de davaya konu işlem için görüşmelere başlandığını, ancak araç sayısının ve ticari işlemin önceki işlemlere göre çok olması nedeniyle davacı firma ile ———- firmaları yahut başka bir firma tarafından satım akdinin hayata geçirilemediğini, daha önce ki 4 işlemden farklı olarak satım akdinin kurulduğundan da bahsedilemeyeceğini, dolayısıyla Anlaşma hükümlerinin uygulanamayacağını, uyuşmazlığa Türk Hukukunun uygulanması gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Dilekçeler aşaması tamamlanmakla mahkememizin 21/10/2015 tarihli ön inceleme duruşmasında dava şartları ve ilk itirazlar incelenmiş, tarafların sulh olma ve arabuluculuktan yararlanma talepleri olmadığından uyuşmazlık noktaları belirlenerek tahkikat aşamasına geçilmiş, her iki yanın bildirdiği deliLler toplanıp, bilirkişi raporu alınarak sonuca gidilmiştir.
Dosyaya sunulan delillerden anlaşılacağı üzere taraflar arasında gerçekleşen ve araç devir teslimi ile sonuçlanan satış işlemleri 13/08/2013, 14/08/2013, 20/11/2013 ve son olarak 25/03/2014 tarihli işlemlerdir. Bu işlemlerin pazarlık aşamaları dahil olmak üzere tamamı elektronik posta yazışmaları ile kurulup sağlanmış, araçların nakliyesi, bedel ödeme işlemleri de aynı yolla yürütülmüştür.
Söz konusu 4 işlemde görüşmeler sonucunda davalı firma dava dışı ——- firmalarına proforma fatura düzenlemiş, davacı taraf fatura bedelini, davalının hesabına göndermiş ,davalı bu kez yine ——- firmaları adına satış faturalarını düzenlemiş, dava dışı firmalar tarafından da davacı adına düzenlenen proforma fatura ve satış faturaları uyarınca işlem tamamlanıp araç teslimleri sağlanmıştır. Dosyada alınan bilirkişi heyeti raporunda davalı yanın ticari defter ve kayıtlarında yapılan incelemede de davacıya satış yapan konumunda görünEn şirketin dava dışı iki ayrı şirket oldUğu, bu şirketlere yapılan satışın davalı tarafından faturalandırıldığı, yurt içinde davalı tarafından dava dışı şirketler adına düzenlenen proforma fatura konusu araçların dava dışı şirketler tarafından davacıya gönderilen proforma faturalara konu edildiği tespit edilmiştir. Bilirkişi heyeti ayrıca davalı tarafından dava dışı şirketlere kesilen satış faturalarının bu şirketlere ait alt hesaplara borç kaydedildiğini, satışların peşin olarak gerçekleştiğini, peşin ödeme tutarlarının davacı tarafından doğrudan davalının banka hesabına EFT yoluyla ödendiğini, davalının bu tahsilatları dava dışı şirketler için açılmış alt hesaplara alacak olarak kaydettiğini belirlemişlerdir.
Bu davaya konu son işlem için ise taraflar arasında görüşmeler 13/05/2014 tarihinde başlamış olup davalı tarafça e-posta ekinde davacı yana 1773 adet aracın yer aldığı bir araç listesi gönderilip modellerle ilgileniyorlarsa teklif beklendiği bildirilmiştir. 23/05/2014 tarihine kadar yazışmalar devam etmiş, bu tarihte karşılıklı gönderilen e-postalar ile 2522 adet araç için 30.000.000 Euro karşılığı satış karşılıklı onaylanmıştır. Bu tarihten sonra davalı 28/05/2014 tarihli e-posta ile 16 Haziran itibariyle 1220 üniteyi hazır hale getirebileceklerini önceden bildirdikleri, yapılan listede bulunan toplam miktarın orantılı bir karışımının taraflarına taahhüt edilmesini talep etmiştir. 03/07/2014 tarihli e-posta da davacı, davalı tarafa 06/06/2014 tarihli telefon görüşmesi ile sözleşme konusu araçların satılamayacağının bildirildiğini, bunun zarara neden olduğunu, bu duruma son verilerek 2522 adet aracın satış işleminin tamamlanmasını istediklerini iletmiştir.
Davacı yan bu yazışmalar uyarınca taraflar arasında satım akdinin kurulduğunu, ancak davalının edimini yerine getirmediğini iddia ile oluşan zararları için dava açmıştır. Bu konuda alınan bilirkişi heyeti raporunda, taraflar arasındaki varlığı uyuşmazlık konusu olmayan 4 işlemde değerlendirilerek davacı ve davalı arasında hukuki anlamda bir satım akdi kurulmadığı, bu nedenle davacının satım sözleşmesinden doğan borcun ifa edilmediği gerekçesiyle tazminat talebinde bulunamayacağı sonucuna varılmış, uyuşmazlık konusu işlemde de önceki 4 işlem gibi davacı ve davalı arasında e-mail yazışmalarının yapıldığını, ancak ilk 4 işlemde bu yazışmalardan sonra dava dışı ihraçatçı firmaların davacıya proforma fatura gönderdiklerini, bu faturanın icap(öneri)niteliğinde olduğunu, dava konusu işlemde ise dava dışı firmalar tarafından gönderilmiş bir proforma fatura yani icap olmadığı dolayısyıla satım akdinin kurulmadığı ifade edilmiştir.
Alınan bilirkişi raporuna karşı davacı tarafça itiraz edilmiş, dosyaya 04/10/2017 tarihl———–tarafından hazırlanmış uzman görüşü sunulmuştur; içeriğinde özetle, davalı tarafın gönderdiği 13/05/2014 tarihli e-postanın öneriye davet niteliğinde olup bunun üzerine sözleşme görüşmelerine başlandığı, 23/05/2014 tarihine kadar karşılıklı öneri ve karşı önerilerin sunulduğu ve 23/05/2014 tarihli e-posta ile mutabakat sağlanarak 2522 adet aracın satılması yönünde satım ilişkisinin kurulmasına yönelik nihai öneri yapılarak Viyana Sözleşmesinin 15.maddesi kapsamında davacıya ulaşmakla hüküm doğurduğu, davacının aynı tarihli e-posta ile onaylandı mesajının da kabul yönünde açık irade beyanı olup taraflar arasında araç satışına yönelik sözleşmenin kurulduğu, proforma fatura düzenlenmesinin icap için kullanılan yöntemlerden biri olup, taraflarca yazışmalarla ortaya konan iradenin icap ve kabul niteliği taşıdığı proforma faturanın ise sözleşmenin kurulduğunun teyidi ve ifa aşamasının başlangıcı olduğu, geçmiş 4 ilişkide de satış ilişkisinin e-postalarla kurulup sonra proforma faturanın sözleşmeyi takiben ve bedelin ödenmesi amacıyla kesilip gönderildiği, dava dışı firmaların satıcı olduklarına yönelik savunmasınında yerinde olmadığı, esasen davalının yurt dışına araç satması mümkün olmadığından bu şirketleri aracı olarak kullandığı ifade edilmiştir.
Davalı vekili tarafından da dosyaya ———– tarafından düzenlenmiş 26/12/2017 tarihli hukuki mütalaa sunulmuş olup, bu raporda da taraflar arasındaki ilişki ve işlemler tartışılmış, davacı ve davalı arasındaki ilişkinin e-postalarla sağlandığı, bunun yerleşik alışkanlık, teamül halini aldığı, aynı şekilde görüşmeler sonrası dava dışı 3.firmalar tarafından davacı adına düzenlenen proforma faturalar üzerine sözleşmenin kurulduğu, bu uygulamanın da teamül halini aldığı, gönderilen proforma faturanın icap niteliğinde olduğu, uyuşmazlık konusu işlemde ise düzenlenmiş bir proforma fatura bulunmadığı, davacının daha önceki işlemlerin proforma fatura ile gerçekleştiğinin bilincinde olduğu da düşünüldüğünde son işlem için davalı tarafça yapılmış bir icaptan söz edilemeyeceği sonuç olarak taraflar arasında kurulmuş bir satım akti olmadığı beyan edilmiştir.
Taraflar arasında çözümlenmesi gereken ilk uyuşmazlık 13/05/2014 tarihli e-posta ile başlayan görüşmeler neticesinde satım akdinin kurulup kurulmadığı ve kurulmuş ise olayda “Milletlerarası Mal Satımına İlişkin Sözleşmeler Hakkında Birleşmiş Milletler Anlaşması’nın uygulanıp uygulanmayacağıdır. Satım akdi, satıcının satılanın zilyetlik ve mülkiyetini alıcıya devretme, alıcının da buna karşılık bir bedel ödeme borcunu üstlendiği sözleşmedir.
İcap bir sözleşmeyi meydana getirmek amacıyla karşı tarafa yöneltilen bir teklifi içeren irade beyanıdır. Yapılan bir öneriye karşılık karşı tarafça önerene yöneltilen ve sözleşmeyi öneriye uygun olarak meydana getirme arzusunu kesin olarak ifade eden irade beyanı ise kabüldür. Kabul ile sözleşme kurulmuş olur. Somut olaya bu çerçevede bakıldığında ise taraflar arasında varlığı kabul edilen ilk 4 işlemde karşılıklı e-posta yazışmaları neticesinde mutabakata varılan araç adedi ve bedel üzerinden davalının dava dışı firmalara proforma fatura düzenlediği bu firmalar tarafından da davacı adına proforma fatura düzenlenip gönderildiği, davacının davalıya ödeme yapması sonucu, davalının yine dava dışı firmalar adına satış faturası düzenleyip defterlerine kaydettiği, dava dışı firmalar tarafından da davacı adına düzenlenen satış faturaları uyarınca araçların tesliminin yine bu firmalar tarafından sağlandığı sabittir.
Davacı davalının yurt dışına satış yapamadığını, bu yüzden satış işleminin dava dışı firmalar üzerinden yapıldığını bilmektedir. İlk 4 işlem bu yüzden dava dışı firmalarca düzenlenen proforma faturalar üzerinden kurulmuştur. Son işlemde ise e-posta görüşmeleri aşamasında kalmış dava dışı firmalar tarafından bu görüşmeler neticesinde düzenlenmiş proforma fatura sözkonusu değildir. Bu durumda taraflar arasında alışkanlık haline gelmiş şekilde kurulmuş bir satım ilişkisinden bahsedilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla davacının davalı ile aralarında satım akdi kurulduğu yönündeki iddiası mahkememizce yerinde görülmemiş, satım akdi kurulmadığından Milletlerarası Anlaşma hükümlerinin uygulanmasına da gidilmemiştir. Ancak, davacı ve davalı arasında sözleşme ilişkisinin kurulması için görüşmeler yapıldığı da sabittir. Dürüstlük kuralları bir sözleşme görüşmesine giren taraflara bir takım yükümlülükler yükler. Bir taraf sözleşme yapma niyeti olmaksızın görüşmeye girişir veya görüşmeyi sürdürür ve bu nedenle karşı tarafa bir zarar verirse örneğin edimin imkansız olduğunu bildiği halde sözleşme yapar, karşı tarafı sözleşme yapmaya razı etmek için onu aldatır, kendi kusuru ile yanılırsa ve bu sebeplerle sözleşme geçersiz olur yahut iptal edilirse karşı taraf sözleşmeye güvenerek zarara uğrar veya kurulmayan sözleşmenin görüşmeleri sırasında bir taraf karşı tarafa zarar verirse sözleşme görüşmeleri sırasında kusurlu davranan taraf diğerinin zararını karşılamak durumundadır. Buna sözleşme görüşmeleri sırasındaki kusur (latince karşılığı) “————“denilmektedir. ——- doğan sorumluluk borca aykırılık esasına tabi olmakla borcun ifa edilmemesi hususundaki hükümlerin uygulanması gerekir. (TBK 112 ve devamı)Bu durumda sözleşme geçerli olarak kurulsa idi karşı tarafın elde edecek iken kaybettiği kazancının tazmini istenemez. Yani doğmamış veya geçersiz sayılan borca aykırılıktan bahisle olumlu zararın tazminine imkan yoktur. Bu sözleşme görüşmeleri hiç yapılmasaydı karşı tarafın uğramayacak olduğu zararın tazmini istenebilir yani olumsuz zarar niteliğindeki zararlar talep edilebilir. Olumsuz zarar hüküm doğurduğuna güvenilen bir sözleşmenin geçersiz olması, kurulacağına güvenilen sözleşmenin kurulmaması nedeniyle uğranılan zarardır. Bu kapsamda sözleşmenin kurulması için yapılan masraflar olumsuz zarara girer.
Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde son işlemde de daha önceki 4 işlemde olduğu gibi davalı ile davacı araç satışına ilişkin görüşmelere başlamış ve 2522 adet aracın 30.000.000 Euroya satışı konusunda mutabık kalınmıştır. Davalının yurt içinde satış yepabilen yurt dışına satış yapamayan bir firma olduğu iki tarafında bilgisi dahilindedir. Bu yüzden araç satışları dava dışı firmalar tarafından düzenlenen proforma faturalar ile sağlanmakta ve bu proforma faturaların düzenlenmesi ile satış ilişkisi kurulmuş olmaktadır. Son işlemde de davalı, davacı ile e-postalar aracılığıyla yazışma yapıp görüşmelerini sürdürmüş, davacıyı satışın yapılacağına inandırmış ve fakat sonrasındaki işlemler gerçekleşmemiştir. Bu durumun davalının culpa in contrahendo sorumluluğunu doğuracağı mahkememizce kabul edilerek davacının talepleri değerlendirilmiştir.
Davacının 1.talebi satım sözleşmesinin ifa edilmemesi nedeniyle uğranılan kar kaybıdır. Kar mahrumiyeti araçlar davacı tarafça satılsaydı elde edeceği karı ifade etmekte olup müspet(olumlu) zarar niteliğinde olduğundan davacının —— sorumluluğu kapsamında bunu davalıdan talep etmesi mümkün değildir.
Davacının diğer bir talebi ise araçların emsal rayiç değerleri ile sözleşmede kararlaştırılan değeri arasındaki fark yani fiyat farkıdır. Daha düşük bir bedelle alabilecek iken sırf sözleşmenin kurulacağına güvenip gelen diğer teklifin reddedilmesi halinde aradaki fark menfi(olumsuz) zarar olup menfi zararın talep edilmesi bu sorumluluk halinde mümkündür. Ancak davacı taraf 25/10/2017 tarihli dilekçesinde bu durumu 8 milyon Euro fiyat farkı olarak ifade etmiş, satış gerçekleşseydi bu tutarın cebinde kalacağını beyan etmiştir. Yani davalı ile anlaşmaları uyarınca araçları daha ucuza alma imkanı olduğunu bu imkanı kaybettiğini ileri sürmüştür. Müspet zarar alacaklının borcun ifasındaki çıkarının gerçekleşmemesi yüzünden uğradığı zararı ifade etmektedir. Alacaklının mal varlığının borcun ifa edilmemiş olması halinde aldığı durum ile bunun ifası halinde alacağı durum arasındaki fark müspet zarardır. Davacının talebi bu kapsamda müspet zarar niteliğinde olup davalı yandan talep edilmesi mümkün değildir.
Davacının son talebi ise sair zarar adı altında bu davanın açılması için yapılan masraflar, alacağın tahsili için yapılan masraflar, seyahat giderleri, avukatlık hizmeti gibi giderlerdir. Bu tip harcamalar menfi zarar olarak kabul edilmekte olup ——— sorumluluğu kapsamında istenebilir ise de davacı yan bu masraflarına ilişkin olarak dosyaya hiçbir delil sunmamış olduğundan zarar iddiasını ispatlayamamıştır.
Tüm bu nedenlerle açılan davanın reddine karar verilerek aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-DAVANIN REDDİNE,
2-Karar harcı 35,90 TL ‘nin davacı tarafça peşin olarak yatırılan 160.887,40 TL harçtan mahsubu ile bakiye 160.851,50 TL.harcın karar kesinleştiğinde davacı tarafa iadesine,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı tarafça yapılan 52,00 TL.yargılama giderinin davacı taraftan tahsili ile davalı tarafa ödenmesine,
5-Davalı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde geçerli ——. deki esaslara göre belirlenen 159.410,15 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6-Davacı ve davalı tarafından dosyaya yatırılan ve sarf edilmeyen gider avansının karar kesinleştiğinde davacı ve davalı tarafa iadesine,
HMK 345. Maddesi hükmü uyarınca kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içinde istinaf yolu açık olmak üzere davacı vekili ile davalı vekilinin yüzlerine karşı oy birliğiyle verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. –