Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/679 E. 2023/59 K. 01.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2022/679 Esas
KARAR NO: 2023/59
DAVA : Bankalarca Kullandırılan Ticari Kredilerden Ve Ticari Kredili Mevduatlardan Kaynaklanan Davalar (Tazminat)
DAVA TARİHİ : 11/10/2016
KARAR TARİHİ: 01/02/2023

Mahkememizde görülmekte bulunan Bankalarca Kullandırılan Ticari Kredilerden Ve Ticari Kredili Mevduatlardan Kaynaklanan Davalar (Tazminat) davasının yapılan yargılaması sonunda,

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA : Davacı vekili —- vermiş olduğu dava dilekçesinde özetle; —–tarihinde düzenlenen tüketici kredisi sözleşmesinde davacının 14.200,00 TL miktarla sınırlı olmak üzere kefil olduğunun iddia edildiğini, davacının,—– lehine veya kendi lehine, açılmış kredi sözleşmesi ve açılacak her türlü kredilerin teminatı için;— ili, —- ilçesi,—- köyü,——kain, 2 pafta, 142 parsel sayılı, 164000m2 yüz ölçümlü tarla üstünde kendi adına kayıtlı 274/164000 hissesi üzerinde 25.000 TL değer üzerinden 1.dereceden ipotek tesis ettiğini, ancak davacının, söz konusu tüktici kredi sözleşmesine imza atıp atmadığını hatırlamadığını ve fotokopi üzerinde yapmış olduğu ilk belirlemeye göre de imzanın kendi imzasına benzediğini ancak tam olarak kendi imzasına uymadığını saptadığını, ihtara rağmen borcun ödenmemesi üzerine banka tarafından davacı ve diğer kefil —- aleyhinde—– esasına kayden genel haciz yolu ile takip başlatıldığını, yine asıl borçlu —- ve davacı hakkında———- sayılı icra dosyasında ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile takip başlatıldığını, imzanın davacıdan sadır olduğunun göründüğünü, dava konusu takipte kefil olduğu iddia edilen davacının tüm borçtan sorumlu tutulmasının da hatalı olduğunu, teminatsız ya da teminatlı olarak icra takibinin dava sonuna kadar tedbiren durdurulmasını, takip konusu kredi sözleşmesinde davacının kefil sıfatıyla imzasının bulunup bulunmadığının yöntemince tespitini, imzanın davacıdan sadır olduğu tespit edilse dahi icra takip tarihi itibari ile takip koşulu oluşmadığından bu aşamada istenen borçtun borçlu olmadığımızdan ya da atfedilen tutar kadar borçlu olmadığının tespitini, takibin haksız ve kötü niyete dayalı olması nedeniyle %20’den aşağı olmamak üzere tazminata hükmedilmesini, yargılama giderlerinin ve vekalet ücretinin davalı üzerinde bırakılmasını talep ve dava etmiştir.

CEVAP:Davalı vekili —–Mahkemesine vermiş olduğu cevap dilekçesinde özetle; davanın yetkisiz mahkememe açıldığını, davanın kötüniyetli olarak ikame edildiğini, HMK madde 329’un uygulanmasını, ———– arasında akdedilmiş olan kredi alacağı temlik sözleşmesi uyarınca dava konusu icra takip dosyaları kapsamındaki tüm hak ve alacaklarını devrettiğini, banka ile dava dışı kredi borçlusu —— arasında imzalanan genel kredi sözleşmesi gereğince adı geçen muhataba kredi kullandırıldığını, davacı tarafından genel kredi sözleşmesinin müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatı ile imzaladığını, kredi koşullarına uyulmaması üzerine davacıya hesap kat ihtarnamesi gönderilerek kredi hesaplarının kat edildiğini, ödeme yapılmaması üzerine dava dışı kredi borçlu ile müşterek borçlu müteselsil kefil davacı aleyhine ——– esas sayılı dosyalarından icra takipleri başlatıldığını, davacının takibe itiraz etmediğini ve kesinleştiğini, tedbir talebinin reddini, davacı takip borçlusunun tüm iddiaları haksız ve mesnetsiz olup davanın reddine karar verilerek kötüniyet tazminatına hükmedilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasını talep ve beyan etmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE : Dava, icra takibinden sonra açılan menfi tespit davasıdır.
Menfi tespit davası İİK 72. maddesinde düzenlenmiştir. Borçlu icra takibine süresinde itiraz etmediği ve takibin kesinleşmesi halinde borcunun bulunmadığını bu dava türü ile ileri sürebilir.
Menfi tespit davasında ispat yükü kural olarak davalı alacaklıya düşer.
Dava ilk olarak——- Sayılı dosyasında görülmekte iken, yapılan yargılama sonunda ——— tarihli karar ile “Davanın kabulü ile davacının ——- sayılı dosyası nedeniyle borçlu olmadığının tesbitine, iik 72/5 maddesi gereği takibin derhal durdurulmasına, Davacının kötüniyet tazminatı talebinin reddine” karar verilmiş, işbu karara karşı davalı vekilince istinaf yoluna başvurması üzerine dosya istinaf incelemesine gönderilmiş, yapılan istinaf incelemesi sonunda; ———- Karar sayılı karar ilamı ile; “davacının sözleşmeden doğan sorumluluğunun tespiti için (müşterek borçlu müteselsil kefil) temlik eden banka kayıtlarında bankacı bilirkişiler marifetiyle araştırma yapılmak suretiyle öncelikle sözleşmenin vasfının belirlenmesi ve buna bağlı olarak mahkemenin görev tanımlamasının yapılması ve akabinde tarafların sunduğu deliller gözetilerek (davalının yemin deliline başvurduğu da dikkate alınmak suretiyle) işin esasına girilerek davacının sorumluluğunun tartışılması gerekmektedir.” gerekçesi ile mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmiştir.
Dosya istinaf kaldırma kararı üzerine ——-esasına kaydedilmiştir.
Tüketici mahkemesince bankacı bilirkişiden alınan raporda Bilirkişi; Dava dosyasına fotokopi şeklinde —-Sayfaları ibraz edilen sözleşmenin —-ibaresi taşıması, Sözleşme üzerinde müşteri isminin ———- olarak yer aldığı, Kredi talep nedeninin —–olarak belirtildiği İbraz edilen ödeme planının da —-uygulanmadığının görüldüğü, Tespitleri kapsamında Dava dışı ——- kullandırılan kredinin ticari kredi olduğu kanaatine varıldığını bildirmiştir.
— Mahkemesince yapılan yargılama sonunda —— tarihli karar ile verilen Görevsizlik kararı üzerine dosya mahkememize tevzi edilerek mahkememizin —— sayılı Esasına kaydedilmiştir.
Mahkememizce usulen duruşma açılarak yargılama yapılmıştır.
Dosya kapsamı bir bütün olarak incelendiğinde;
6100 sayılı HMK’nın “Yazı ve imza inkârı başlıklı” 208. maddesi,
(1) Taraflardan biri, kendisi tarafından düzenlendiği iddia edilen bir belgedeki yazı veya imzayı inkâr etmek isterse, sahtelik iddiasında bulunmalıdır; aksi hâlde belge, aleyhine delil olarak kullanılır.
(2) Bir belgenin sahteliği iddia edildiğinde, belgenin mahkemeye verildiği tarih yazılıp mühürlenerek, saklanması için mahkemece gerekli tedbirler alınır.
(3) Bir belgenin sahteliğini iddia eden kimse, bunu aynı mahkemede ön sorun şeklinde ileri sürebileceği gibi, bu konuda ayrı bir dava da açabilir,…” şeklinde düzenlenmiş olup, bir senette yer alan yazının veya imzanın inkâr edilmesi durumunda 6100 sayılı HMK’nın 208. maddesinin birinci ve üçüncü fıkrası anlamında “sahtecilik iddiası” söz konusu olur.
Sahtelik incelemesi teknik bir konu olup, bilirkişi vasıtasıyla incelenmesinin yapılacağında tereddüt bulunmamaktadır. Sahtelik incelemesinin ne şekilde yapılacağı HMK’nun 211 maddesi’nde açıkça düzenlenmiş olup, buna göre; “Bir belgenin sahteliğinin iddia edilmesi durumunda, bu hususta karşı tarafın açıklamaları da dikkate alınarak, aşağıdaki sıra ile inceleme yapılarak öncelikle karar verilir.
A) Hakim, yazı veya imzayı inkar eden tarafı isticvap ettikten sonra bir kanaat edinememişse, huzurda bu kişiye yazı yazdırıp imza attırmak suretiyle elde ettiği belge ve diğer delilleri değerlendirir. Hakim, sahtelik konusunda başka bir incelemeye gerek duymadan karar verebilecek durumda ise gerekçesini açıkça belirtmek suretiyle, senedin sahteliği hakkında bir karar verir. İsticvap için mahkemeye davet edilen taraf, belirtilen günde hazır bulunmadığı taktirde, inkar etmiş olduğu belgedeki yazı veya imzayı ikrar etmiş sayılır; bu husus kendisine çıkartılacak davetiyede ayrıca ihtar edilir.
B) (a) bendi hükmüne göre yaptığı incelemeye rağmen, hakimde sahtelik konusunda kesin bir kanaat oluşmamışsa, bilirkişi incelemesine karar verir. Bilirkişi incelemesinden önce, mevcutsa, o tarafa ait olan karşılaştırma yapmaya elverişli yazı ve imzalar, ilgili yerlerden getirilir. Bilirkişi, bu yazı ve imzalarla, o mahkemede elde edilen yazı ve imzaları esas alarak inceleme yapar. Bilirkişi, inceleme için gerekli görürse, kendi huzurunda tarafın yeniden yazı yazması veya imza atmasını mahkemeden talep edebilir.”
6100 sayılı HMK’nın 216. maddesinde “Belgenin sadece örneğinin mahkemeye verildiği durumlarda, mahkeme kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi üzerine belgenin aslının verilmesini de isteyebilir. (2) Belgenin aslını elinde bulunduran taraf, üçüncü kişi veya resmî makamlar, istenmesi hâlinde bunu mahkemeye vermek zorundadır.” hükmü bulunmakta yine aynı kanunun “Tarafların belgeleri ibrazı zorunluluğu” başlıklı 219. maddesinde “(1) Taraflar, kendilerinin veya karşı tarafın delil olarak dayandıkları ve ellerinde bulunan tüm belgeleri mahkemeye ibraz etmek zorundadırlar. Elektronik belgeler ise belgenin çıktısı alınarak ve talep edildiğinde incelemeye elverişli şekilde elektronik ortama kaydedilerek mahkemeye ibraz edilir. (2) Ticari defterler gibi devamlı kullanılan belgelerin sadece ilgili kısımlarının onaylı örnekleri mahkemeye ibraz edilebilir.” ve “Tarafın belgeyi ibraz etmemesi” başlıklı 220. maddesinde (1) İbrazı istenen belgenin, ileri sürülen hususun ispatı için zorunlu ve bu isteğin kanuna uygun olduğuna mahkemece kanaat getirildiği ve karşı taraf da bu belgenin elinde olduğunu ikrar ettiği veya ileri sürülen talep üzerine sükut ettiği yahut belgenin var olduğu resmî bir kayıtla anlaşıldığı veya başka bir belgede ikrar olunduğu takdirde, mahkeme bu belgenin ibrazı için kesin bir süre verir. (2) Mahkemece, ibrazı istenen belgenin elinde bulunduğunu inkâr eden tarafa, böyle bir belgenin elinde bulunmadığına, özenle aradığı hâlde bulamadığına ve nerede olduğunu da bilmediğine ilişkin yemin teklif edilir. (3) Belgeyi ibraz etmesine karar verilen taraf, kendisine verilen sürede belgeyi ibraz etmez ve aynı sürede, delilleriyle birlikte ibraz etmemesi hakkında kabul edilebilir bir mazeret göstermez ya da belgenin elinde bulunduğunu inkâr eder ve teklif edilen yemini kabul veya icra etmezse, mahkeme, duruma göre belgenin içeriği konusunda diğer tarafın beyanını kabul edebilir.” hükümleri bulunmaktadır.
6100 sayılı HMK 208. Maddesi gereği davacıya delil olarak dayandığı ve davalı tararfça üzerindeki imzaları inkar edilen sözleşme aslını mahkememize sunmak üzere 2 haftalık kesin süre verilmiş olup bu süre içinde evrak aslı sunulmadığı takdirde bu delile dayanmaktan vazgeçmiş sayılacağının ihtar edildiği ancak verilen kesin süre içerisinde ibrazı istenen sözleşme aslını mahkememize sunmadığı görülmüştür.
Davalı tarafça cevap dilekçesinde açıkça yemin delilline dayandığı anlaşıldığından davacı tarafa yemin teklifinde bulunup bulunmayacağı sorulmuş,
Davalı vekili beyanında “biz yemin teklifinde bulunmayacağız” şeklinde beyanda bulunmuştur.
Yukarıda açıklanan nedenlerle davanın kabulü ile; davacının —— esas sayılı dosyasında davalıya borçlu olmadığının tespitine karar verilmiştir.
Kötü niyet tazminatı yönünden yapılan değerlendirmede ise; 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 72. maddesi uyarınca menfi tespit davası açan borçlunun tazminat isteme hakkı vardır. Anılan maddenin 5. fıkrası aynen; “Dava borçlu lehine hükme bağlanırsa derhal takip durur. İlamın kesinleşmesi üzerine münderecatına göre ve ayrıca hükme hacet kalmadan icra kısmen veya tamamen eski hale iade edilir. Borçluyu menfi tespit davası açmaya zorlayan takibin haksız ve kötü niyetli olduğu anlaşılırsa, talebi üzerine, borçlunun dava sebebi ile uğradığı zararın da alacaklıdan tahsiline karar verilir. Takdir edilecek zarar, haksızlığı anlaşılan takip konusu alacağın yüzde yirmisinden aşağı olamaz.” hükmünü içermektedir.
Madde metninden de açıkça anlaşıldığı üzere menfi tespit davası açmak zorunda bırakılan borçlunun tazminat talep edebilmesi için gerekli koşullar; bu yönde bir talep olması, borçluya karşı icra takibi yapılmış bulunması ile takibin haksız ve kötüniyetli olmasıdır.
Başka bir ifadeyle; İcra İflas Kanunu’nun 72/5. maddesi hükmüne göre, menfi tespit davasının davacı (borçlu) lehine sonuçlanması üzerine, alacak likit olsun veya olmasın, böyle bir alacağa dayalı takibin, haksız ve kötüniyetli olması halinde, istem varsa, davacı (borçlu) lehine kötüniyet tazminatına hükmedilmesi gereklidir. Takibin haksız olması tek başına yetmemekte, ayrıca kötüniyetli olması da gerekmekte olup, ispat yükü; takibin kötüniyetli olduğunu iddia eden davacı (borçlu)’nun üzerindedir.
Nitekim aynı ilkeler, ———- sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.
İİK 72/5 maddesi uyarınca davacı borçlu yönünden takibin durdurulmasına, davacının kötü niyet tazminatı talebinin İİK 67. Maddesindeki şartlar oluşmadığından reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

H Ü K Ü M : Gerekçesi Yukarıda Açıklandığı Üzere
Davanın KABÜLU İLE,
1-Davacının —- esas sayılı dosyasında davalıya borçlu olmadığının tespitine, İİK 72/5 maddesi uyarınca davacı borçlu yönünden takibin durdurulmasına,
2-Davacı tarafın kötü niyet tazminatı talebinin şartları oluşmadığından reddine,
3-Davacı tarafça yapılmış, tebligat, müzekkere ve bilirkişi ücreti olarak toplam 970,30 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4-Avukatlık asgari ücret tarifesi uyarınca 9.200,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Dava açılırken harç yatırılmamış olduğu anlaşıldığından, 179,90 TL başvurma harcı, 1.344,15 TL peşin harç olmak üzere toplam 1.524,05 TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye irad kaydına,
6-Taraflarca yatırılmış gider avansından kullanılmayan kısmının karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
Dair karar, taraf vekillerinin yüzlerine karşı, karar gerekçesinin tebliğinden itibaren 2 hafta içinde —— Adliye Mahkemesinde İstinaf yolu açık olarak verildi, açıkça okundu usulen tefhim olundu. 06/03/2023