Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/280 E. 2022/229 K. 24.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/280 Esas
KARAR NO : 2022/229

DAVA : Alacak (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 12/02/2014
KARAR TARİHİ : 24/03/2022

Mahkememizde görülmekte olan Banka Dışındaki Diğer Kredi Kuruluşlarına İlişkin Düzenlemelerden Kaynaklanan (Alacak) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREKÇE : Mahkememizin —- dosyasında 07/06/2018 tarihinde verilen kararda;
Asıl ve——-sayılı davada davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkili ile davalı banka arasında,——Sözleşmesine Madde İlavesine Dair Ek Sözleşme” ve bilahare 10/02/2012 tarihli “Kredi Tahsilat Planı” imzalandığını;
Genel Kredi Sözleşmesi ve Genel Kredi Sözleşmesine madde ilavesine Dair Ek Sözleşmeye göre davacıya kullandırılacak kredide “— kullandırılacaktır” ifadesine göre müvekkili ile davalı arasındaki sözleşmenin, bir alım-satım sözleşmesi olduğunu,
Sözleşmenin işlemlerin niteliği başlıklı bendinin a) fıkrasında; “Banka, müşterinin talebi ile — bedelle satın aldığı——işbu ek sözleşme hükümleri dahilinde müşteriye vadeli olarak satacaktır.” ifadesinin kullanıldığını, bu ifadeye göre, açık seçik ortaya konduğu üzere taraflar arasındaki sözleşmenin taksitle mal satışı sözleşmesi halini aldığını,
——– davalı bankaya müvekkil şirkete yapılan ödeme olarak intikal ettiğini, davalı bankanın 02.05.2013 tarihine kadar bu paranın tamamını yedinde bihakkın tuttuğunu; kendilerinin ısrarlı talepleri neticesinde; —yedinde tutulmaya devam edilerek bakiye miktarın müvekkiline ödendiğini,
Müvekkilinin, çeşitli zamanlarda davalı bankaya müracaat ederek, davalı banka nezdinde hali hazırda nakit bulunan bedelden, satış bedelinin tahsil edilerek taksitli satış borcunun kapatılmasının talep edildiğini, davalı bankanın bu talebi haksız gerekçelerle red ettiğini,
Bilindiği üzere TBK’nun 258. maddesinde; “—bağlanmış olmadıkça, alıcı satış bedelinin kalan kısmını her zaman bir defada ödeyerek borcundan kurtulabilir.” kuralını getirdiğini, yukarıda zıkredildiği üzere müvekkili ile davalı arasındaki sözleşmenin bir alım-satım sözleşmesi olduğunu bu nedenle, davalı bankanın müvekkilinin teklif ettiği peşin ödemeyi kabul ederek taksit borcunu kapatması ve gerekli peşin ödeme indirimini yapması gerektiğini, bu bedelin hali hazırda davalı bankanın— bulunduğunu, buna rağmen davalının peşin ödeme taleplerini kabul etmediğini ve bihakkın— bulunan paradan taksitler halinde tahsilat yaptığını,
Müvekkili ile davalı banka arasındaki “— Sözleşmesinin” TBK 258. maddesine göre, bakiye borcun davalı — para ile bir defada ödenerek kapatılmasını, peşin ödeme nedeni ile yapılması gereken indirimin tespiti için mahkemeye başvurmak zarureti hasıl olduğunu belirterek 3 kalem alacak haklarının doğduğunu,
Davalı banka tarafından nemalandırılmadan elinde tuttuğu miktarın nemalandırılmasına ilişkin taleplerinin;
Müvekkili şirkete—- davalı bankaya müvekkili şirkete ödenmek üzere —– tarihine kadar bihakkın davalı banka nezdinde tutulduğunu,
Davalının müvekkiline ait olan parayı bir sözleşmeye dayanmadan elinde tutmuş olması sebebi ile, uygulanacak faiz oranının belirlenmediğini,
Bu nedenle TBK’nun 88. maddesi —- uygulanacak faizin tespitini,
Banka —–bulunan paranın —- ilişkin talepleri;
Davalının müvekkiline ait olan—itibaren hiçbir akdi nedene dayanmadan elinde tuttuğunu ve peşin ödeme olarak da kabul etmediğini,
Davalının, müvekkili şirketten — payı adı altında yüksek oranda bir faiz aldığını,– bulunan para için düşük oranda bir faiz uyguladığını,
Verilen krediye uygulanan faizin — payı olarak adlandırılmasının hukuku dolanmak için uydurulmuş bir terim olduğunu, paraya uygulanan— ne olursa olsun faiz olduğundan, — müvekkilinin — uyguladığı faize yakın oranda bir faiz uygulanması gerektiğini, ancak davalı bankanın bunu yapmayarak, çeşitli adlarla müvekkiline düşük oranda bir faiz uyguladığını,
Bu nedenle —-tarihinden itibaren uygulanacak faizin tespit edilmesini,
Taleplerinin, —- ihtarname ile davalıya iletildiğini, davalının ihtarı ——-tebellüğ etse de her hangi bir yanıt vermediğini, bu nedenle HMK 107. maddesi uyarınca belirsiz alacak davası açtıklarını beyan ve iddia ederek ve bu 3 adet talebini
A- Sözleşmenin peşin ödeme yolu ile kapatılarak peşin ödeme nedeni ile yapılması gereken indirimin belirsiz alacak olarak tespitine,
B—— tarihleri arası faizin belirsiz alacak olarak tespitine,
C——– uygulanacak faizin belirsiz alacak olarak tespitine, karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacı vekili yargılama sırasında — dilekçesinde yukarıda — olarak gösterdiği talebini—- belirsiz alacak davası olarak belirtmiştir.
— tarihli ikinci—) dilekçesinde bilirkişi rapor ve ek raporundan sonra — talepli olarak açılan davayı —yükselterek ıslah edilen —- hesaplamanın yapıldığı 21/05/2016 tarihinden itibaren ıslah edilen kısma faiz işletilmesini talep ettiği;
Davacı vekilinin daha sonra ikinci ıslahın geçersiz kabul edilmesi durumuna karşı birleşen davayı açtığı; birleşen davada da iş bu kök davada karara bağlanacak kısmın dışındaki kısım yönünden hüküm kurulmasını talep ettiği anlaşılmıştır.
Davalı vekili cevap dilekçesi ile, davacının müvekkili banka aleyhine açtığı davanın, usul ve yasaya, bankacılık uygulamalarına ve taraflar arasındaki sözleşmelere aykırı olduğunu, hukuki dayanaktan yoksun, haksız ve kötü niyetli iş bu davanın reddi gerektiğini, müvekkili — — onaylayan kararı ile kurulduğunu. ——— veren bir —– olduğunu. Davacının ise, müvekkili —–olduğunu, müvekkili ile imza etmiş olduğu —– davacıya tahsis edilen limit dahilinde nakdi ve — kullandırıldığını, davacıya son olarak —- kredisi kullandırıldığını, davacıya kullandırılan krediler sebebiyle davacının müvekkili bankaya dilekçe tarihinde———
Davacının dava dilekçesinde yer alan iddialarının tamamının asılsız ve gerçek dışı olduğunu ve davacının davasının reddine karar verilmesi gerektiğini,
Davacının teminatında yer alan ve satışa konu hisse maliki olan ve davacın ortağı, müvekkil — —— hissesinin satışının müvekkili—— yapılarak gerçekleştirildiğini, bu tutarın aynı tarihte —-müvekkili banka —- aktarıldığını, davacı firma ortağı —– davacının müvekkili banka nezdindeki —– nolu hesabına virman yapıldığını ve davacı — talimatıyla —— satış işlemi yapılarak, tutarın davacının—-aktarıldığını——- kullanım şartı gereği —– çıkana kadar, davacı firma yetkililerinin imza ettiği, hesap re— tarihinde nakit rehin alınarak davacı firma hesabında olan tutarın —-firmasının teminatı altına alındığını, açık bir ifade ile kredi kullanım şartı yerine gelene kadar —-kullandırılan kredinin, nakit karşılıklı olarak teminatlandırıldığını, bunun delil listesinde Sayın Mahkemeye sunulan firma yetkilisinin müvekkiline gönderdiği mail de açıkça kabul edildiğini, söz konusu — kullandırılan kredinin sonuçlanması için firma ortaklarından — ait olan daireler ve——lehine ipotek verildiğini, davacının söz konusu hukuki ilişkiyi bildiğini hatta bizzat içinde olduğunun açıkça ortada olduğunu, kat irtifakları kurulmamasına rağmen davacının hesabında bulunan;
——
——-
——— davacı firma ortaklarının ısrarlı taleplerinden dolayı ——- yapıldığını,
Söz konusu —– davacının başka bir bankadaki çeklerin yazılmaması ve piyasa itibarının zedelenmemesi adına gerçekleştirildiğini, dolayısıyla —- —- konu ——yapılan —– —- tarihinde tesis edildiği bilgisi alınarak— müvekkili bankaya ulaştığını, — teminatı olarak — davacı —– taksitinin tahsil edilmiş ve kalan—-için % 73 – % 27 kar payı oranından davacı firmanın——davacı adına açılan ——-hesabına aktarılarak—— çözülerek kredi taksiti——– çözülerek kredi taksiti tahsil edildiğini, hesabın hesap — hesabı olması sebebiyle— tahakkuk ettiğini, hesaptaki toplam ——- tarihinde bu tutarın davacı yetkilisinin talimatı —- müvekkili bankadaki —- aktarıldığını, bu tarihten sonra —– taksit tarihinde ——- tahsil edildiğini, bu hesaptaki bakiye tutarın —- —-kar payı hesabında bulunduğunu.
Davacının kanuni düzenlemelere ve aralarındaki ilişkiye aykırı olarak kendi bilgisi dahilinde olan olayları yok — gerekçesiyle indirim talep ettiğini, bu durumun gerçeği yansıtmadığından davacının davasının reddi gerektiğini,
Davacının dilekçesinde, müvekkili banka ile imzaladıkları —— dair ek sözleşme kapsamında kıymetli ———— kararlaştırıldığını, —— sözleşmesi olduğunu, —-sözleşmesinin düzenlendiği TBK m. 256 uyarınca davacı hesabına yatan paranın erken ödeme olarak kabul edilmesi gerektiğini, peşin ödeme sebebiyle yapılması gereken indirimin tespitini talep ettiğini,
Müvekkil —- satın — kredi kapsamında, satışı gerçekleştirilen—– davacı firma ortağı olan— davacı hesabına aktarıldığını, bizzat davacı tarafından verilen nakit rehinlerle — arsanın satışına ilişkin yapılan sözleşmede açıkça yazıldığını, davacı firma ortağı ve arsa sahibi kişilerin bu işlemleri bilgi ve rızası dahilinde yapıldığının—- ortada olduğunu, dava dilekçesinde, rehin sözleşmesi ile davacı tarafından dava dışı— verilen —- talimatı yokmuş gibi bahsedildiğini, söz konusu durumun—– kullandığı——- dayanak gösterildiğini, bu durumun davacının huzurdaki davada dürüst davranmadığını, taraflar arasındaki hukuki ilişkiyi gizleyerek haksız menfaat sağlamaya çalıştığını açıkça gösterdiğini, söz konusu hesaplardaki işlemler, hesap hareketleri ile talimat ve rehin sözleşmeleri incelendiğinde davacının müvekkiline borcunu erken kapamak için yatırdığı bîr tutar bulunmadığını, dava konusu olayın davacının iddia ettiği gibi kıymetli maden alım —- dayanmadığını, davacının bu durumu bilmesine rağmen hukuki ilişkiyi dava dilekçesinde kıymetli —– ederek — talebine dayanak göstermesinin hukuken kabul edilebilir bir yönü bulunmadığını, davacı ile müvekkil banka arasındaki ilişkinin bir kredi ilişkisi olduğunu,
Bankacılık Kanunu 48. maddede “Bankalarca verilen — — haiz taahhütler, satın alınan—— piyasası araçları, —herhangi bir şekil ve surette — etmekle birlikte tahsil edilmemiş —–alacaklar, vadeli —- benzeri diğer sözleşmeler nedeniyle üstlenilen — olarak kabul edilen işlemler izlendikleri hesaba bakılmaksızın bu kanun uygulamasında kredi sayılır.
Birinci fıkrada belirtilenlere ilave olarak, —- sağladığı — bankalarının taşınır ve taşınmaz mal ve hizmet bedellerinin ödenmesi suretiyle veya kar ve zarar ortaklığı yatırımları, taşınmaz, ekipman veya emtia temini— yatırımlar veya benzer yöntemlerle sağladıkları— bu kanun uygulamasında kredi sayılır.”
Bankacılık Kanunu m. 57. maddede — değerleri toplamı—– yüzde ellisini aşamaz. Bu hesaplamada, değerleme veya enflasyon düzeltmesine bağlı olarak oluşan ve gayrimenkul hesabına eklenen değer artışları yüzde elli oranında dikkate alınır.
Bankalar, 2499 sayılı — kapsamında — emtiayı esas alan sözleşmeler ile —- uygun görülecek—alım ve satımı hariç olmak üzere ticaret amacıyla gayrimenkul ve emtianın alım ve satımı ile —— hariç olmak üzere ana faaliyet — ortaklıklara katılmazlar.
—tarafından—- ekipman veya emtia temin—- zarar ortaklığı, ortak yatırımlar yoluyla—- faaliyetler nedeniyle üstlenilen yükümlülüklerden dolayı gayrimenkul ve emtia üzerine yapılan işlemler, bu madde ile yasaklanan ve sınırlanan faaliyetler kapsamında değerlendirilmez” hükmü yer aldığını,
Bu kanun maddelerinde görüldüğü gibi,— davacı arasındaki kıymetli maden alım satımına dair sözleşmenin bir kredi sözleşmesi olduğunu, davacının iddia ettiği gibi taksitle satış sözleşmesi olmadığını, buna göre davacının, hesabına yatan paranın TBK m.258 uyarınca davacının erken ödeme olarak kabul edilmesi ve peşin ödeme sebebiyle gereken indirimin tespiti talebinin hukuken cevaz bulunmasının söz konusu olmadığını,
Dava konusu olayda davacının müvekkili bankaya olan borcunu erken kapaması gibi bir durum olmadığını, müvekkili bankanın böyle bir zorunluluğu da bulunmadığını,
Davacının, dava dışı firmanın borcuna sözleşme ile nakit rehin ve talimat verdiğini, olaylar silsilesine rağmen davacının kredi kapsamında mezkur tutarı hesabına erken kapama yapmak için yatırdığı kabul edilse bile TBK m. 96’ nın açık hükmüne göre; kanun, sözleşme ya da adet gereği olmadıkça, borçluya erken ödemeden dolayı indirim yapmasının beklenemeyeceğini,
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m. 96 hükmüne göre; “Sözleşmenin hükümlerinden veya özelliğinden ya da durumun gereğinden tarafların aksini kastettikleri anlaşılmadıkça borçlu, edimi sürenin sona ermesinden önce ifa edebilir Ancak, kanun veya sözleşme ya da adet gereği olmadıkça borçlu, erken ifada bulunması sebebiyle indirim yapamaz”, hükmü yer aldığını,
Bilindiği üzere faiz veya kar getiren ödünç veya vadeli satım akdinde, vadeden önce borcun ödenmesinin faiz borcundan ve kardan borçlunun kurtulma neticesini doğurmadığını, borçlunun alacaklıya vadeye bağlanan borcun tamamını ödediğinde borçtan kurtulabildiğini,
Ticari kredilerde erken ifanın BK. md 96 düzenlemesine göre,———–borçlunun borcundan indirim yapılmayacağını açıkça düzenlendiğini,—- vadeden önce yapacağı ifa dolayısıyla borçtan bir—- edemeyeceğini, kabul anlamına gelmemek üzere bir an için davaya konu somut olayda, davacının müvekkili bankaya olan borçlarını erken ifa ettiği kabul edilse de müvekkil banka tarafından davacının borcundan indirim yapılmamasının kanun düzenlemesine aykırılık oluşturmadığını,
Davacıların müvekkili bankadan kullandığı kredilere ilişkin keşide ettikleri ihtar ile talep ettikleri üzere, hesaptaki paranın erken ödeme olarak kabul edilmesi halinde bile, erken ödemeye dair yasada— bir zorunluluk olmadığını, buna ilişkin uygulanacak bir ticari teamülde bulunmadığını, müvekkilinin davacının sözleşme ile üstlendikleri borcu yerine getirmeleri aksi halde borcun kapanmayacağını, ticari kredilerde erken ödeme gibi bir uygulamanın olmadığını beyan ettiğini, buna göre de geri ödeme planında yazılı olan tutarın ödenmesini talep ettiğini, bu sebeplerle müvekkili bankaya karşı doğmuş ve doğacak borçların vadesinden önce ödenmesi nedeniyle, müvekkilinin erken ifa indirimi yaparak belirli bir indirim tutarını davacıya ödemek zorunluluğunun bulunmadığını,
Davacının hesabında yapılan işlemlerin bizzat kendi isteği ile—-sözleşmesi ve talimatına istinaden yapıldığını, davacının iddiasının aksine haksız olarak tutulan bir para olmadığını, yapılan işlemlerde bankacılık usul ve uygulamasına uygun olduğunu,
Rehin hakkının, hak sahibinin bir alacağını teminat altına alan ve alacak tahsil edilemediği takdirde rehin edilen eşyanın paraya çevrilmesi sureti ile elde edilen bedelden alacağını tahsil etmesi yetkisini veren bir ayni hak olduğunu, ÜK. m.106/2 gereği de nakit menkul hükmünde olduğundan nakit rehinin de hukuka uygun bir müessese olduğunu, davacının dilekçesinde— haksız olarak tutulduğu ve bu miktara anılan tarihler arasında uygulanacak faizin tespitini talep ettiğini, yukarıda detaylı şekilde izah edildiği ve sayın mahkemeye sunulan rehin sözleşmesi ve diğer delillerden de açıkça anlaşılacağı — tarihinde davacı— davacı tarafından —borcuna teminat olmak üzere nakit rehin olarak verildiğini, davacının bizzat kendi imzası ile verdiği — tarihli rehin sözleşmesinin 1. maddesine göre davacı, rehin sözleşmesinde belirtilen —-olmak üzere, borçlu — kullanmış olduğu nakdî ve—doğmuş ve doğacak tüm borçları için müvekkili banka lehine gayri kabili rücu ile rehnettiğini kabul ve beyan ettiğini,
Bankacılık Kanunu m.61 de; rehin hakkı nedeniyle bankaların hesap sahibine ödeme yapmaktan kaçınabileceği, kısıtlamaya gidebileceğinin açıkça vurgulandığını, dolayısı ile davacının banka nezdindeki hesabında anılan tarihler arasında bloke tutulan paranın haksız tutulduğundan da söz edilemeyeceğini, davacının müvekkil bankada bulunan hesabına — bir kısmının çekildiği—- TBK, M.88 düzenlemesi uyanca uygulanacak faizinin tespiti isteminin reddi gerektiğini,
Dilekçede faizin tespiti ifadesi kullanılmışsa da davacının huzurdaki davasının belirsiz alacak davası olması sebebiyle talebin, belirtilen bedel ve dönem aralığında faizin bedelinin tespiti olarak anlaşıldığı ve bu meyanda cevap verildiğini, davacının dava dışı —- borcuna teminat olarak vermiş olduğu nakit rehine rağmen, hesabındaki bedelden yoğun ısrarları sebebiyle belli bir miktarı alabildiği iddiasının gerçeği yansıtmadığını, söz konusu hesaptaki nakit blokenin tamamen müvekkilinin iyi niyetine dayalı olarak davacının başka bankalardaki çeklerinin yazılmaması ve piyasa itibarının zedelenmemesi için; davacının —- seferde değil,
—- —- çözümü yapılarak gerçekleştiğini,
—- kullanmış olduğu kredi şartı olan —- yönelik —– tarihinde davacı hesabındaki blokenin kaldırıldığını, hesaptaki—-davacının kredisinden——–dava dilekçesinde belirtildiğinin aksine ——- davacının talep ve talimatı ile davacı firma adına açılan — hesabına aktarıldığını, davacının müvekkil———– davacının talebi ile —– tutulduğunu,
5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 3’üncü maddesinde tanımı yapıldığı üzere —— açılabilen ve istenildiğinde kısmen veya tamamen her an geri çekilebilme özelliği taşıyan ve karşılığında hesap sahibine herhangi bir getiri ödenmeyen —- oluşturduğu hesapları ifade ettiğini, kanunun bu düzenlemesine göre, özel cari hesapların herhangi bir getirisi davacının dilekçesinde belirttiği —- konusu olmadığını, bu gerekçelerle davacının tamamen yanlış ve eksik bilgilerle mahkemede açtığı bu davada talep ettiği hesabındaki— tarihleri arasında — sebebiyle faiz bedelinin tespiti isteminin hukuki hiç bir dayanağı olmadığından reddi gerektiğini,
Davacının, bloke çözümünden sonra hesabındaki bakiyeyi bizzat kendi talep ve talimatı ile — hesabına aktarıldığından bu hesaba kar payı tahakkuk etmiş olup davacının — itibaren uygulanacak faizin belirlenmesi talebinin de reddi gerektiğini,
Davacının — ile ilgili bilgi eksikliği nedeniyle, suçlamaya varan bir takım itham ve iddialarla müvekkili bankanın — tutara — payı adı verildiğini, ancak bunun faiz olduğu beyanının hiçbir dayanağı bulunmadığını, Sayın Mahkemenin bildiği gibi, müvekkilinin bir — — olduğunu ve— faizsiz bankacılık prensipleri ile çalıştığını, davacının tacir olduğunu ve TTK. gereği basiretli bir tacir gibi davranma yükümlüğü olduğunu, davacının uzun süredir çalıştığı müvekkili bankanın faizsiz bankacılık prensibi ile faaliyet gösterdiğini bilmesine rağmen; hesabındaki bakiye tutara fatz uygulanmasını talep etmesinin hukuki bir karşılığı da bulunmadığını,
5411 sayılı Bankacılık Kanunu ve Yönetmelik hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, müvekkili banka ile davacı arasında kurulan hukuki ilişkinin kara ve zarara katılma ilişkisi olduğunu, kara ve zarara tarafların nasıl ve ne oranda katılacağının, hesabın açıldığı tarihte belli olduğunu, katılma hesabına yatırılan tutarın işletilmesinden elde edilen kar ve uğranılan zararın banka ile müşteri arasında paylaşıldığını, dolayısı ile davacı iddiaları gereği; müvekkili bankanın davacıya hesabındaki tutar ile ilgili olarak elde edilecek bir tahmini getiri belirtmesinin hukuken mümkün olmadığını, bizzat davacı talimatı ile yapılan işlemlere aykırı hiçbir dayanağı olmayan davacı iddia ve talebinin de reddi gerektiğini, davacının dürüst davranmadığını, TMK mad. 2. “Herkes, haklannı kullanırken ve borçlarımız yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorunda olduğunu, Bir hakkın açıkça kötü niyetli kullanılmasını hukuk düzeni korumaz” hükmü yer aldığını, davacının tacir olarak TTK. m. 18 gereği basiretli bir iş adamı gibi hareket etme yükümlülüğüne aykırı iddia ve taleplerde bulunduğunu beyanla, davacının haksız kazanç elde etmeye yönelik olarak iş bu davayı ikame ettiğini beyanla,
Davacının açmış olduğu usul ve yasaya aykırı, haksız ve kötü niyetli müvekkili bankadan haksız kazanç elde etmeye yönelik davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkememizce hükme esas alınan bilirkişi heyeti ek raporu nazara alınmak suretiyle, dava dilekçesinde — alacaktan ilk ıslah dilekçesiyle—yönünden ıslah edilmediği,—yönünden ıslahın mümkün olduğu, toplam alacağın— miktarın bir davada bir kez ıslah mümkün olduğu için ilk ıslahta söz konusu olan — nazaran gecikme faizi olan — tarihli ıslahın ilk ıslah niteliğinde olunduğu nazara alınmak suretiyle—üzerinden hükmedilmiş; geriye kalan—birleşen dava yönünden hükmedilerek kök dosyada ilk—-kısmına 21/05/2016’dan itibaren — dolara uyguladığı bir yıllık faiz oranı üzerinden faize hükmedilmiş, birleşen dosyada hüküm altına alınan tarihinden itibaren — uyguladığı faiz uygulanarak faize hükmedilerek tahsiline karar verilmiş; iş bu kararda mahkememizce TBK 258. Maddenin uygulanabileceği bu nedenle davacı tarafın erken ödeme talebinin kabul edilmemesine dayalı zarar talebinin kabulü gerektiği yine rehinli hesaplardaki tutarlara da kar payı ödetilmesi gerektiği kanaatiyle bu karar verilmiş;
Verilen karar davalı banka vekili tarafından istinaf edilmiş,—– Karar sayılı hükmünde;
“Asıl dava, taraflar arasında imzalanan genel kredi sözleşmesi ve genel kredi sözleşmesine madde ilavesine dair ek sözleşme ve —planı gereğince, taraflar arasındaki ilişkinin taksitle mal satımı sözleşmesi olduğu, davacının mevduat hesabına yatırılan paranın erken ödeme sayılarak erken ödeme nedeniyle borcun tamamının kapatılması talebinin kabulü ile, taksitle satış sözleşmesinin peşin ödeme nedeniyle erken kapatılmasından kaynaklı indirimin tespiti, yine davacı hesabına yatırılan— davalı — tutulması nedeniyle —– tarihleri arasında bu paraya uygulanması gereken faizin tespiti, söz konusu mevduat hesabına intikal eden paradan bir—- davacıya iade edildiğinden iade edilmeyen—– tarihinden itibaren uygulanacak faizin tespitine ilişkindir.
Mahkemece —- dilekçesinin netice-i talep kısmında davanın niteliği tam olarak tespit edilmediğinden tespit, eda, kısmi dava olup olmadığı anlaşılamadığından ve bu doğrultuda dava değeri, davanın— görülmesi hususu da açıkça belirlenemediğinden dava dilekçesinin netice-i talep kısmının davacı vekili tarafından açıklanması istendi denilmiş,” duruşma sonunda ara kararla talep konularını açıklaması ve gerek duyulduğunda dava değerini gösterip harcı yatırması için davacı vekiline 2 hafta süre verilmesine aksi halde davanın sadece tespit talepli olarak görüleceği ihtar edilmiştir.
Davacı vekili,– havale tarihli dilekçesi ile dava dilekçesinde talep ettikleri tespit taleplerini — taleplerinin miktarının ancak tahkikat sonucunda belirlenebileceğini, bu nedenle şu anda kesin dava değeri belirterek talep etmelerinin mümkün olmadığını, yukarıda belirtikleri nedenlerle davanın HMK 107. Maddesi uyarınca belirsiz alacak davası olarak görülmesini, belirsiz alacak — gösterilmesi gerektiğinden ve — amacı ile mahkeme ara kararı doğrultusunda –miktarın dava tarihi itibarıyla müvekkili şirketten tahsil edilen taksit —– bahisle dava dilekçelerinin 3. Maddesinin a) fıkrasındaki taleplerinin sonradan arttırılmak üzere–davası olarak, b) ve c) fıkrasındaki taleplerinin— belirsiz alacak davası olarak ele alınarak yürütülmesin— üzerinden harç ikmal etmiştir.
Bundan sonra davacı, tahkikat sırasında alınan bilirkişi raporu doğrultusunda belirsiz alacak davasına dönüştürdüğü davasında 27/03/2017 tarihli dilekçesi ile miktarı— dava değerini 689.587,54 TL olarak belirlemiştir.
Mahkemece—– tarihli duruşmada, davanın ıslah edildiği ve ıslahla arttırılan miktar itibarıyla dosyanın heyetçe görülmesi gerektiği belirtilerek dosya heyete tevdi edilmiştir.
Bu arada davacı vekilince yapılan bedel artırımının ikinci ıslah olarak kabul edilebileceği tereddüdü ile bilirkişi tarafından tespit edilen miktardan ilk ıslahla belirlenen dava değeri düşülerek— açılmış, bu dosya asıl dava ile birleştirilmiştir.
Davacı ilk ıslah dilekçesi ile tespit taleplerini eda davasına dönüştürmüş, davasını belirsiz alacak davası olarak ıslah etmiştir. Mahkemece ilk ıslah üzerine davanın HMK’nın 107 maddesi kapsamında belirsiz alacak davası olup olmadığı, davanın belirsiz alacak davası olarak açılıp açılmayacağı değerlendirilmemiştir.
Bu nedenle davalının, birleşen dava yönünden mükerrer dava itirazları mahkemece değerlendirilmemiştir.
Mahkeme kabulüne göre de, asıl dava ilk ıslah ile kısmi alacak davasına dönüştürülmüş olup, davacı vekili ilk ıslah dilekçesi ile talep sonucunu dava dilekçelerinin 3. Maddesinin a) fıkrasındaki taleplerinin sonradan attırılmak üzere 85.000 USD, b) ve c) fıkralarındaki taleplerinin ise sonradan arttırılmak üzere 1.000’er TL alacak davası olarak belirlemiştir. Mahkemenin bu gerekçesinden davanın belirsiz alacak davası olarak değil kısmi dava olarak ele alındığı anlaşılmaktadır. Mahkeme gerekçesinde asıl davada davacı vekilinin dava değerini arttırdığı (—-dilekçesini ikinci ıslah olarak kabul edip HMK 176/2 maddesi gereğince aynı davada bir kez ıslah yapılacağından kabul etmemiş ise de hüküm fıkrasında gerekçesini belirtmeden asıl dava yönünden davanın kabulü ile asıl davada— davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir. Mahkeme gerekçesinde davacının —- olarak kabul edildiğine ve bu dilekçe ile arttırılan bedel kabul edilmediğine göre davacının ilk ıslah dilekçesinde belirttiği —- dava değerinden fazlaya ilişkin hüküm kurması gerekçesi ile çelişki oluşturmuştur.
Buna göre mahkemece yapılacak — tarihli dilekçesi ikinci ıslah olarak kabul edildiğine göre ilk ıslah dilekçesi ile belirlediği dava değeri üzerinden asıl davanın kabul veya reddine karar vermek olmalıdır. Mahkemece asıl davada verilen karar, HMK’nın 26. Maddesinde öngörülen taleple bağlılık ilkesine aykırı olduğundan hatalı olmuştur.
Kabule göre ise, dosyada alınan ve mahkemenin hükme esas kabul etiği bilirkişi raporu karar vermeye yeterli değildir.
Davacının talebi, davalı banka ile yapılan genel kredi sözleşmesi ile genel kredi sözleşmesine madde ilavesine dair ek sözleşme kapsamında kullandırılacak kredinin — kullandırılacaktır” ibaresi nedeniyle taraflar arasındaki ilişkinin taksitli mal alım- satım sözleşmesi olduğu, buna göre mevduat hesaplarına yatırılan paradan satış bedelinin tahsili ile taksitli satış borcunun kapatılmasının talep edildiği davalı bankanın bu taleplerini haksız olarak reddettiği, mevduat hesaplarına gelen para ile borcun erken ödeme nedeniyle kapandığının kabulü ile TBK’nın 258. Maddesi kapsamında peşin ödeme indirimi yapılmadığı iddiası hakkında bilirkişi raporunda her hangi bir değerlendirme yapılmamış, mahkemece de bu husus değerlendirilmemiştir.
Yine davacının diğer talepleri davacı mevduat hesabına yatırılan ve bankaca haksız olarak yedinde tutulduğu belirtilen paraya faiz tahakkuk ettirilmediğine ilişkindir. Davalı ise söz konusu paranın davacının talebi doğrultusunda önce yine davalı bankadan kredi kullanan dava dışı– borçlarına karşılık daha sonra ise davacı şirketin borçlarına karşılık rehnediliğini belirterek davacı şirket imza ve kaşesi bulunan rehin sözleşmelerini dosyaya sunmuş ise de bu husus bilirkişi raporunda değerlendirilmediği gibi mahkemece de her hangi bir değerlendirme, rehin sözleşmelerinin geçerli olup olmadığı, bankanın söz konusu mevduat hesabında bulunan parayı rehin karşılığı— tutmasının hukuka uygun olup olmadığı, bu rehinin geçerli olması halinde rehinde tutulan paraya — yapılıp yapılmayacağı, gerekmekte ise bunun miktarı ile davalı bankaca söz konusu paraya bloke tarihlerinde uygulanan nemalandırmanın uygun olup olmadığı değerlendirilmemiştir.
Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda, taraflar arasında dava konusu olmamasına rağmen davacı tarafından davalı bankadan kullanılan ve daha sonra davalının savunmasına göre davacının talebi doğrultusunda yenilenen kredi sözleşmeleri nedeniyle kredi borcuna uygulanan faiz/kar payı oranı (bankaca taksitli ödemede yapılan ödemeden ana para borcuna mahsubu gereken miktarı az hesaplanarak haksız şekilde peşin olarak faiz tahsil edildiği) bilirkişice haksız bulunmuş ve buna göre davalı bankanın alması gereken kredi faiz miktarı ve yapılandırma miktarları ile davalı bankaca uygulanan faiz/kar payı ve yapılandırma borcu tespit edilmiş, buna göre davacının bu nedenle davalıdan talep edebileceği miktar tespit edilmiştir. Söz konusu husus taraflar arasında çekişme konusu olmayıp, dava konusu değildir. Davalı tarafça dosyaya sunulan ve cevap dilekçesinde belirtilen şekilde, söz konusu kredilerin faiz/kar payları kredi geri ödeme planları ve yapılandırma sözleşmeleri ile taraflar arasında serbestçe belirlenmiştir. Davalının bu itirazları da bilirkişi ve mahkemece değerlendirilmemiştir.
Bilirkişi hesaplamalarının davada talep edilen hususları kapsamadığı, dava konusu olmayan hususlarda hesaplama yapıldığı anlaşılmaktadır.
Yine, dava dışı olan ve davacı şirket ortağı hesabına gelen TL, bu ortağın talebi üzerine davacı hesabına aktarılmış, davacının talimatı doğrultusunda — olarak yatırılan para davacının belirttiği —– davacı adına açılan —- yatırılmıştır. Bilirkişi —- davalı bankanın haksız kur farkı tahsil ettiğini belirtmiş ise de davacının —–davacının dilekçesinde belirttiği miktar kadardır. Bu —-davacının kabulünde olup olmadığı değerlendirilmemiştir. Ayrıca, davacının davaya konu ettiği talepleri arasında —– bulunmamaktadır. Bu husus dava konusu değildir. Bilirkişi raporunda dava konusu olmamasına rağmen davalı bankanın — farkı tahsil ettiği belirtilerek hesap yapılmıştır.
Yine bilirkişi raporunun sonuç kısmında davacının kullandığı çeşitli kredilerden bankaca— hesaplanmış ise de bu krediler dolayısıyla davalı bankaca —dava konusu olmayıp bunların neden hesaplamaya dahil edildiği bilirkişilerce ve mahkemece gerekçelendirilmemiştir.
Yine kabule göre—, davacının— ve birleşen dava tarihi —- rağmen bilirkişi raporunda davacıdan haksız tahsil edildiği belirtilen bedel —– tarihi itibarıyla hesaplanmış olup, davacının alacaklı olduğu belirtilen miktara her hangi bir gerekçe belirtilmeden bilirkişi—- tarihleri için gecikme faizi hesaplanmış, mahkemece gerekçe belirtilmeksizin bilirkişice hesaplanan bu gecikme faizine de hükmedilmiştir. Yine bilirkişi raporunda davacının davalıdan talep edebileceği— itibarıyla belirlenmiştir. —- ıslah tarihi —- bilirkişi raporunda asıl alacağın neden—– tarihi itibarıyla belirlendiği açıklanmamış, mahkemece de bu konuda değerlendirme yapılmamıştır.
Tüm bu hususlar gözetildiğinden hükme esas alınan bilirkişi raporu yeterli açıklıkta olmayıp, davada istenen talepleri aşar şekilde hesaplama yapılmış ve denetime elverişli değildir. Mahkemece bilirkişi raporunun hükme esas alınması, davalı tarafın bilirkişi raporuna itirazlarının değerlendirilmemesi usul ve yasaya aykırı olmuştur.
6100 sayılı HMK’nin 353/1-a-6. maddesinde, tarafların davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri delillerin hiçbiri toplanmadan veya gösterilen deliller hiç değerlendirilmeden karar verilmiş olması hususu davanın esası incelenmeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar verilen hallerden sayılmıştır. Tarafların davada ileri sürdükleri iddia ve savunmalarının bir kısmının hiç bir şekilde değerlendirilmemiş olması halide HMK’nın 353/1-a-6 maddesi kapsamında değerlendirilmelidir. Zira somut olayda olduğu gibi, davanın belirsiz alacak ve tespit davası olarak açılıp açılamayacağı, davacının ıslahtan sonraki dilekçesinin belirsiz alacak davası kapsamında olup olmadığı, aksi durumda ikinci ıslah olup olmadığı, buna göre birleşen davanın mükerrer dava olup olmadığı, davalının, davaya konu mevduat hesabının kredi borçlarına karşılık rehnedilip rehnedilmediği, rehinli mevduat hesabına davalı bankaca uygulanan faiz/kar payının olaya uygun olup olmadığı, —– payı uygulanması gerekip gerekmediği, davacı iddiasında olduğu gibi taraflar arasındaki ilişkinin taksitli alım satım sözleşmesi olup olmadığı, buna göre olaya TBK’nın 258. Maddesinin uygulanması gerekip gerekmediği, aksi durumda davacı hesabına yatan para ile davacının kredi borcunu erken kapatıp kapatamayacağı, bu durumda davalı bankanın kredi borcunun erken kapatılması nedeniyle faiz/kar payı tahsil edip edemeyeceği, konusunda ilk derece mahkemesince her hangi bir delil toplanmadığı gibi bu hususta bir değerlendirme de yapılmamıştır. Yine itiraza uğramasına rağmen yeterli açıklıkta olmayan denetime elverişsiz bilirkişi raporuna göre hüküm kurulması da hatalı olmuştur. Tarafların iddia ve savunmaları konusunda göstermiş oldukları delillerin toplanmaması ve bu iddia ve savunmalarından bir kısmı hakkında her hangi bir değerlendirme yapılmaması veya bu konuda tarafların göstermiş oldukları delillerin değerlendirilmemiş olması veya gösterilen delillerin değerlendirilmesine yönelik teknik bilgiyi gerektiren bir hususta bilirkişi raporu alınmaması halinde yargı sistemimiz bakımından benimsenmiş olan dar istinaf sisteminden uzaklaşılarak ilk derece mahkemesince değerlendirilmemiş olan konularda ilk defa istinaf mahkemesince bir iddia ve delile ilişkin olarak tartışma yapılarak yargıya varılacaktır ki bu da —– bağdaşmayacaktır.
Buna göre davalının istinaf başvurusunun HMK’ nın 353/1-a-6 maddesi gereğince kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, yukarıda belirtilen şekilde değerlendirme yapılarak, tarafların iddia ve savunmaları konusunda gösterdikleri delilleri toplanarak, — bilirkişiler aracılığı ile bilirkişi incelemesi yaptırılarak, davaya konu çekişmeli hususlar konusunda değerlendirme yapılarak, davada talep olunan hususlar hakkında oluşacak sonuca göre karar verilmek üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerektiği” DENİLMEK SURETİYLE MAHKEMEMİZ HÜKMÜ KALDIRILMIŞ;
Kaldırma—- esasına alınmış,
Öncelikle davalı banka ile yazışmalar—– tarihinde yazılan müzekkereye gelen cevapta —– hesabının vadesiz hesap olduğu, aynı şekilde—- olduğu,—- hesabında vadeli olmadıkları—– bankadan kullanmış olduğu— kredilerinin geri ödenmesine ilişkin olarak tanımlanmış bulunduğu anlaşılmıştır.
Mahkememizce oluşan durum ve Bölge Adliye Mahkemesinin kaldırma kararı karşısında yeniden bir bilirkişi oluşturulmuş, bankacı bilirkişi, mali müşavir ve hukukçu – hesap bilirkişisi tarafından hazırlanan 09/03/2021 tarihli rapor ve davacı itirazlarını karşılayacak şekilde alınan 21/01/2021 tarihli rapor mahkememizin yeni hükmüne esas alınmıştır.
Bu raporlar ve mahkememizin kanaati çerçevesinde,
Davalı bankaya kredinin peşin ödeme yoluyla kapatılması yönünden davacının başvuru yapmasına rağmen söz konusu başvurunun kabul edilmediği, taksitler halinde tahsil edildiği; buna göre TBK’nun 258 hükmü uyarınca indirim yapılıp yapılmayacağı, yapılacak ise miktarının ne olduğu, ayrıca rehinli hesapta— dilekçesinde bildirilen tarih itibariyle kar payı verilmesi gerekip gerekmeyeceği, verilecekse miktarının ne olduğu hususlarında UYAŞMAZLIĞIN BULUNDUĞU;
Davacının erken ödeme talebinin kabul edilmemesinden kaynaklanan zarar talebi yönünden:
Davacının istemini TBK 258. Maddeye dayandırdığını, bu maddede taksitli satım borcunun kambiyo senedine bağlanmış olması durumunda satış bedelinin kalan kısmının alıcının tamamen ödeyerek borçtan kurtulabileceği, bu durumda satış bedeline ilave edilen kısımda ödeme süresinin kısaltılmasına uygun bir indirim yapılacağının düzenlendiği; TBK 253. Maddede ise, taksitli satımın düzenlendiği ve taksitli satımın taşınır mala yönelik olabileceğinin, taşınmaz mala yönelik taksitli satış sözleşmesinin TBK’nun 253 madde kapsamı dışında kaldığı; TBK 258’de yer alan satım bedelinin tamamen ödenmesine ilişkin düzenlemenin ise TBK 253 madde kapsamıyla ilişkili olduğu;
Dava konusu—-genel kredi sözleşmesine madde ilavesine — tarihli kredi tahsilat—— satın— dahilinde müşteriye vadeli olarak satılmasına ilişkin olduğu, yani bir kredi sözleşmesinin ekinde düzenlendiği; bu nedenle taşınır sözleşmesi mi yoksa taşınmaz sözleşmesi mi olduğunun söz konusu kredi sözleşmesindeki kredi verilme nedenine göre belirleneceği; bilirkişi ek raporunda da işaret edildiği üzere, kredi ilişkisinin dayanağının kıymetli —– alımı bir başka — olmadığı, davacı firmanın teminatında yer alan ve satışa konu hisse maliki davacı firma ortağı ve banka— hissesinin satışının bankanın da —- gerçekleştirilmesine ilişkin olduğu; dolayısıyla bir menkul satışı değil gayri menkul satışının söz konusu olduğu; kaldı ki, bankanında satıcı durumunda olmadığı bu nedenle olayda taksitli taşınır satışına ilişkin TBK 258 madde hükmünün uygulanma kabiliyeti bulunmadığı; öte yandan TBK 96. Maddede ” sözleşme hükümlerinden veya özelliğinden ya da durumun gerektiğinden taraflar aksini kastettikleri anlaşılmadıkça borçlunun süresinden önce edimini ifa edebileceği ancak konan veya sözleşme ya da adet gereği olmadıkça; borçlunun erken ihbarı bulunması sebebiyle indirim yapılamayacağının” düzenlendiği;
Bu nedenle, söz konusu kıymetli maden alımının bir kredi sözleşmesi ekinde yapıldığı ve taşınır satışına ilişkin olmadığı sebebiyle bankalar kanunu kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, taraflar arasında düzenlenen genel kredi sözleşmesinde de kredinin erken kapanması talebi yönünden bankayı kabule zorlayacak özel bir düzenlemenin bulunmadığı;
Benzer bir olayda — Karar sayılı ilamında da işaret edildiği gibi — erken kapatılması nedeniyle davalı bankadan fazladan ödenen kar payı ve gider vergilerinden dolayı oluşan zararı ve bankada tutulan paradan dolayı davacının mahrum kaldığı faiz alacağına hükmedilemeyeceği şeklindeki kararı da nazara alınarak, davacının kredinin erken kapatılma talebinin bankaca kabul edilmemesinden dolayı zarar talep edemeyeceği, bunun koşullarının gerçekleşmediği, olayımızda TBK’nun 258. Maddesinin değil banka mevzuatının uygulanacağı belirlenmiş ve bu talebi yönünden lehine tazminat kararı verilemeyeceği;
Davacının rehinli hesaplardaki tutarlara kar payı ödettirilmesi talebi yönünden:
—- tarihler arasında bankaya herhangi bir vadeli hesaba aktarılması yönünde talimat verilmediği, bunun davacınında kabulünde olduğu, davacı taraf HMK 2 madde gereğince bankanın müşterinin — görevinde olmasından dolayı kendiliğinden bu parayı vadeli hesaba aktarması gerektiğini bildirmiş ise de; bankanın böyle bir yükümlülüğünün bulunmadığı, bu nedenle davacı tarafın bu talebininde kabul edilemeyeceği; davacının—– tarihinde ise bankaya talimat verdiği ve buradaki paranın — istediği, bankaca derhal aynı tarihte paranın — aktarıldığı ve o tarihten itibaren de tahakkuk ettirilen kar payının davacıya ödendiği; bilirkişiler tarafından paranın — hesabına aktarıldığı tarihten itibaren tahakkuk ettirilen kar payının da diğer müşterilere benzer durumda tahakkuk ettirilen kar paylarına denk olduğunu bildirmeleri karşısında bu hesaplardan dolayı da rehinli hesaplarda tutulan kar payı — tarihleri arasında da bankadan kar payı istenemeyeceği mahkememizce değerlendirilmiş;
Davacı tarafın esasen iş bu dava ve birleşen dosyadaki taleplerinin tek ve aynı olduğu sadece davacı vekili tarafından ikinci ıslahın mahkememizce geçersiz kabul edilmesi durumunda birleşen davada kök davada karara bağlanılacak kısmın üzerinde kalan kısmı talep ettiği esasen her iki davanın yöneldiği talep miktarlarının ve —nedeniyle; her iki dosyadaki aynı talep kalemlerinden dolayı herhangi bir tazminat / alacak talep edilemeyeceğinden bu dosya ve birleşen dosyadaki davanın reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi Yukarıda Açıklandığı Üzere;
DAVALARIN REDDİNE,
İş bu dosyada ve birleşen dosyada karşılanan toplam 46.001,25 TL peşin ilam harcından maktu ret harcının mahsubuyla bakiye 45.920,55 TL harcın talebi halinde davacıya iadesine,
Tamamı davacı tarafından karşılanan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına; karar kesinleştiğinde bakiye gider avansının davacıya iadesine,
Karar tarihindeki—-
İş bu dosyada harcı karşılanan miktar üzerinden hesaplanan — ücretinin davacıdan alınıp, davalıya verilmesine,
Birleşen dosyada ise harcı karşılanan miktar nazara alınmak suretiyle—– davacıdan alınıp, davalıya verilmesine,
Dair karar, taraf vekillerinin yüzlerine karşı, karar gerekçesinin tebliğinden itibaren 2 hafta içinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesinde İstinaf yolu açık olarak oy birliğiyle verildi, açıkça okundu usulen tefhim olundu.