Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/719 E. 2018/1167 K. 22.11.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. İstanbul Anadolu 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2018/719 Esas
KARAR NO : 2018/1167
DAVA : Alacak
DAVA TARİHİ : 21/03/2012
KARAR TARİHİ : 22/11/2018
Mahkememizde görülmekte olan Alacak davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREKÇE : Mahkememizin ….. Esas – …. Karar sayılı dosyasına kaydı yapılan davada, mahkememizce verilen 02/02/2017 tarihli kararda;
Davacı vekili, müvekkilinin, davalı şirketin kurucu ortağı olduğunu; 2002 yılından başlayarak 2011 yılına kadar şirkete borç verdiğini; bunun zaman zaman kasaya para koymak, zaman zaman da 3. şahıslara olan borçları ödemek suretiyle gerçekleştiğini; şirketin mali giderlerinin müvekkilinin hesabından karşılandığını; 2002 yılından 2005 yılı sonuna kadar 350.000,00 TL borç verdiğini, ancak yapılan ödemelerle 2005 sonu itibarıyla alacaklarının 5.000,00 TL’na düşmüş bulunduğunu; bu bedelin 2006 yıl sonunda 17.229,59 TL’na, 2007 sonunda 161.783,61 TL’na, 2008 sonunda 428.151,28 TL’na, 2009 yıl sonunda ise 435.761,81 TL’na yükseldiğini; 2010 yıl sonunda 435.761,81 TL olarak kalıp; en nihayetinde 2011 yıl sonunda 618.097,28 TL olarak zühul ettiğini belirterek; bu bedelin 2008 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle beraber tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacı tarafından aynı borcun tahsiline yönelik Pendik 2. İcra Müdürlüğünün …… sayılı dosyasıyla müvekkili şirket aleyhine takip başlattığını; söz konusu takip varken, bilahare bu davanın açılmasında hukuki yarar bulunmadığını; davanın hukuki yarar bulunmadığı için derhal reddine karar verilmesi gerektiğini savunduğu; kaldı ki davacı iddialarını kabul etmediklerini; davacının şirkete borç para vermesinin söz konusu olmadığını; davacının şirket yöneticisi olduğu için zaten şirketi ile işlem yasağının bulunduğunu; bu yönden borç vermesinin de mümkün bulunmadığını; davacının müvekkili şirketin kayıtlarına dayandığını, ancak 2012 yılına kadar kayıtları bizzat davacının tuttuğunu; bu sebeple söz konusu kayıtların ispat gücü bulunmadığını; üstelik dava konusu edilen alacağın zaman aşımına da uğradığını belirterek; davanın reddine karar verilmesi talep ettiği görülmüştür.
Mahkememiz kararında;
“Dava, şirket ortağının şirketine verdiği borcun tahsiline ilişkindir.
Davalı vekilinin, aynı alacağın icra takibine kon edildikten sonra bu davanın açıldığını, bu sebeple hukuki yararın bulunmadığı savunması incelenmiş olup; bu hususta 3. celsede “ödeme emrinin iptali ile takip sonucu oluşan bütün sonuçlar ortadan kalkar; hukuki yarar vardır” tespiti yapılmıştır. Bu tespit hatalı olmuştur. Zira, ödeme emrinin iptali, takibin iptali anlamına gelmemekte olup; Pendik 2. İcra Müdürlüğünün ……sayılı dosyasında, davalımız olan şirket usulsüz tebligat sebebiyle, ödeme emrinin tebliği işleminin (ödeme emrinin değil) iptali ile muttali tarihinin 24/10/2011 tarihi olmasını talep etmiş; icra hukuk mahkemesince ödeme emrinin tebliğ işlemi iptal edilmiş; davalı şirketin ödeme emrine 24/10/2011 tarihinde muttali olduğuna hükmedilmiş; karar kesinleşmiş, bu çerçevede davalı şirketin 26/10/2011 tarihinde ve dolayısı ile süresinde sayılan itirazı ile takip durmuştur. İncelenen icra dosyasına nazaran takip itirazla durduktan sonra, davacının itirazın iptali davasını açmadığı; açmak zorunda da olmadığı; onun yerine iş bu alacak davasını açtığı; takip durduktan sonra açılan davada da hukuki menfaatin bulunduğu kabul edilmiştir.
Davalı vekili, zaman aşımı itirazında da bulunmuş ise de; şirket ortağının, şirkete borç para vermesi halinde dava hakkı vardır (11. HD’nin 19/10/2004 tarih, 2004/7571 esas, 2004/10055 karar) .Verilen borç, şirket- ortaklık ilişkisi devamında yıl sonu kayıtlarıyla finansal bilançolarda yer alıyor ve bir sonraki yıla devir ediliyorsa zaman aşımı başlamayacağı için; davalı vekilinin zaman aşımı itirazına da itibar edilmemiştir.
Dosyaya yansıyan belge ve bilgilerden; davacı kurucu ortağın, kendisine ait hisseden % 50’sini 2003 yılında diğer ortak olan ……… devrettiği; devir parasından bakiye kalan ve vadeye bağlanan 990.000 doları bilahare alamadığını iddia edince ortakların arasının bozulduğu; aralarında bir çok davalaşmanın bulunduğu anlaşılmıştır.
İş bu dosyada yapılan yargılamada, şirket kayıtları inceletilmiş olup; Mahkememizce, 2. rapor niteliğindeki 03/02/2016 tarihli ve aynı bilirkişi heyeti tarafından hazırlanan 30/05/2016 ek rapor nazara alınarak davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Zira, davacının alacağı şirket kayıtlarına işlenmiş olup; 2002 yılından başlayan borç verme işleminin 2011 yılı sonuna kadar devam ettiği; 2011 yılının sonunda da hüküm altına alınan 601.597,28 TL alacağın söz konusu olduğu tespit edilmiştir. Her ne kadar, davalı şirketin ticari kayıtları mahkememize ibraz edilirken; 2011 yılı da dahil 2012 kadar olan kayıtlar davacı yanca, 2012 yılı kayıtları ise karşı tarafça ibraz edilmiş olduğundan; davaya konu alacağının, kayıtlı olduğu yıllarda defterlerin davalıca tutulduğu ortaya çıkıyorsa da; şirketin toplantı tutanaklarından 09/04/2005 tarihli toplantıda davacının ve ………yönetimde iş bölümü yaptıkları; bu iş bölümüne göre idari işlerin .. ilerisi, yıl sonu finansal bilançoların bire bir bu kayıtlardaki gibi hazırlanmış olduğu; davacı ortağın şirketten alacaklarının da bu bilançolarda yer aldığı; bilançolar ile şirket kayıtlarının bire bir örtüştüğü; bu bilançoların yıl sonlarında toplanan genel kurullarda kabul edildiği; davacı dışındaki tüm ortakların bu bilançolara kabul oyu kullandıklarını; bunlara itirazı kayıt koyanın davacı olduğu; davacının da diğer hususlarda muhalefet şerhleri koyduğu; bu sebeple 2002 yılından beri devam eden davacı alacaklarının, 2011 yılı sonuna kadar şirket kayıtlarından izlenebildiği; bu kayıtlara göre hazırlanan yıl sonu bilançolarında da açıkça yer aldığı; bu bilançoların ise şirketin diğer ortaklarının kabul oyları ile tasdik edilmesi karşısında; kayıtların davacı yanca tutulmasının bir değerinin kalmadığı; dava konusu edilen alacaktan; şirket kayıtları ile doğrulanan 601.597,28 TL yönünden davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; davalı şirketin icra takibi ile, takip tarihi olan 28/01/2011 tarihinde temerrüte düşürüldüğü nazara alınarak; aşağıdaki hüküm tesis olunmuştur.” denmek suretiyle davanın kısmen kabulüne, 601.597,28 TL’nin 28/01/2011 tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile davalı şirketten tahsiline, davacıya verilmesine hükmedilmiştir.
İş bu hüküm davalı şirket vekili tarafından istinaf edilmiş olup; İstanbul Bölge Adliye Mahkemesinin 12. Hukuk Dairesinin 2017/217 Esas – 2017/227 Karar sayılı hükmü ile İstinaf talebinin esastan reddine karar vermiştir.
Davalı şirket vekili bu kez İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi kararını temyiz etmiş; dosya Yargıtay’a gönderilmiş; Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2017/4285 Esas sayılı dosyasına kaydedilmiştir.
Dosyamız Yargıtay incelemesinde iken; davalı şirket vekillerinden Av. … tarafından bir dilekçe verilmiş, dilekçenin ekinde 28/03/2017 tarihli “makbuz ve ibranamedir” başlıklı bir ibraname ibraz edilmiştir. İbranamede TARAF ASİLLER açıkça ödeme hususunda 4 adet 300.000,00 TL’lik çekin dosyamız alacaklısı olan ……. tarafından kabul edildiği ve alacaklıya teslim edildiği; bunun sonunda tarafların birbirine ibraa ettikleri ve birbirlerinden dosya ile ilgili avukatlık ücretleri de dahil alacakları kalmadığını ve birbirlerini ibra ettiklerini bildirdikleri görülmüştür. Mahkememizce derhal bu belge ve Av. …’ın dilekçesi Yargıtay 11. Hukuk Dairesine gönderilmiş, bilahare davacı asilde 16/05/2018 tarihinde davadan feragat ettiğine dair ve dosya ile ilgili alacağını aldığı, hiç bir alacağı kalmadığına dair feragat dilekçesini ibraz etmiş; bu dilekçede Yargıtay 11. Hukuk Dairesine gönderilmiştir.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi kendisine gelen önce tarihli makbuz ve ibraname ve sonra tarihli feragatnameyi inceleyerek; 25/05/2018 tarihli ve 2018/3963 karar sayılı hükmünde tarafların sulh olduklarının anlaşıldığı, bu nedenle sulhe ilişkin hüküm kurulmak üzere İstanbul BAM’ın kararının kaldırılıp, dosyanın yerel mahkemeye iadesine karar verilmesi gerektiğinden bahisle dosyayı mahkememize göndermiştir.
Taraflar arasındaki ibraname ve feragatın içeriği incelendiğinde gerçekten Yargıtay’ında vurguladığı gibi tarafların sulh oldukları anlaşılmaktadır. Tarafların beyanından hüküm kurulmasının talep olunmadığı ancak davalı vekillerinden Av. … Atilla’nın feragat nedeniyle vekalet ücreti talep ettiği, diğer davalı vekilinin vekalet ücreti talep etmediği görülmüştür.
Mahkememizce taraflar sulh olmuş bulunduğundan HMK’nun 315/1 maddesi gereğince karar verilmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiş; bizzat taraf asillerin ibranamede birbirlerinden vekalet ücreti de istemediklerini bu yönden de ibra olduklarını bildirdikleri, vekalet ücretininde tarafa verilebildiği, vekil adına verilemeyeceği; bu nedenle Av. … Atilla’nın vekalet ücreti isteyemeyeceği çünkü bunu ancak davalı asilin isteyebileceği onunda ibra olduğunu bildirdiği; vekilin ancak avukatlık yasası gereğince dava açmak suretiyle asilden hakettiği vekalet ücretini talep edebileceği nazara alınarak aşağıdaki hüküm tesis olunmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi Yukarıda Açıklandığı Üzere;
TARAFLAR SULH OLMUŞ BULUNDUKLARINDAN;
HMK’nun 315/1 maddesi gereğince karar verilmesine yer olmadığına,
Maktu harcın üstünde kalan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine,
Temyiz harcının iadesine,
Taraf asiller arasında yapılan ve dosyaya sunulan ibraname nazara alınarak taraflara leyh ve aleyhe vekalet ücreti taktirine yer olmadığına,
Dair karar, huzurdaki davalı vekillerinin yüzlerine karşı, mazeretli sayılan davacı vekilinin yokluğunda, karar gerekçesinin tebliğinden itibaren 2 hafta içinde Yargıtay yolu açık olarak ve oy birliği ile verildi, açıkça okundu, usulen tefhim olundu.22/11/2018