Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/405 E. 2022/789 K. 08.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2021/405 Esas
KARAR NO: 2022/789
DAVA: Banka Dışındaki Diğer Kredi Kuruluşlarına İlişkin Düzenlemelerden Kaynaklanan (İtrazın İptali)
DAVA TARİHİ: 23/06/2021
KARAR TARİHİ: 08/11/2022
Mahkememizde görülmekte olan Banka Dışındaki Diğer Kredi Kuruluşlarına İlişkin Düzenlemelerden Kaynaklanan (İtrazın İptali) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, dava dışı —–imzalandığı, bu sözleşme ile dava dışı firmaya kredi tahsisi yapıldığı, imzalanan bu genel kredi sözleşmesine davalı—– müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla imzasının bulunduğu, krediler ödenmediğinden hesap kat edildiği, borçulara ihtarname gönderildiği, borcun ödenmemesi üzerine —— icra takibi başlatıldığı, borçlu tarafından takibe itiraz edildiği, talep edilen faiz oranlarının sözleşmeye uygun olduğu, itirazın kötü niyetli olduğu belirtilerek itirazın iptaline ile davalının % 20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesini, yargılama giderleri ile vekâlet ücretinin davalı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesi talebi ile dava edilmiştir.
SAVUNMA: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, davanın —— yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığı, davacı tarafça, müvekkilinden dava dışı —- tarafından çekilen krediye karşılık düzenlenen —— müteselsil kefil sıfatıyla imza atıldığından bahisle ödenmeyen kredi borcundan dolayı alacaklı olduğu belirtilmiş ise de; geçerli bir kefalet ilişkisi hiçbir zaman kurulmadığı için müvekkilinin bu borçtan sorumlu olmasının hukuken mümkün olmadığı, kefalet sözleşmesinin yazılı, kefilin sorumlu olacağı azami miktar ile kefalet tarihinin belirtilmesi, müteselsil kefil olması durumunda kefili kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi gerektiği, kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefilin sorumluluğunu artıran değişikliklerde kefalet için öngörülen şekle uyulmadıkça hüküm doğurmayacağı, davaya konu kefalet sözleşmesi bu şartları taşımadığı için geçersiz olduğu, davaya konu kefalet sözleşmesinin imzalandığı —— tarihinde evli olan müvekkilinin kefalet için eş rızasının bulunmadığı ve eşinin rızası olmaksızın düzenlenen kefalet sözleşmesinin geçersiz olduğu, davanın reddi gerektiğinin aşikar olmakla birlikte, davacı tarafından talep edilen bedel, faiz ve faiz oranın afaki olduğu, dava dışı şirketin, davacıya böyle bir borcu bulunmadığı, geçersiz bir kefalet sözleşmesine rağmen huzurda görülen davanın ikame edilmesinin açıkça kötü niyetli olduğu belirtilerek davacı aleyhine % 20’den aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesi, yargılama giderleri ve ücreti vekaletin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İNCELEME ve GEREKÇE:
Dava hukuki niteliği itibariyle; davacı ile dava dışı asıl borçlu arasındaki genel kredi sözleşmesine kapsamında düzenlenen kefalet sözleşmesi uyarınca davalı aleyhine karşı başlatılan ilamsız takibe itirazın iptali ve icra inkar tazminatı talebine ilişkindir.
————- takip dosyası celp edilmiş incelenmesinde; davacı-takip alacaklısı tarafından davalı-takip borçlusu aleyhine — tarihinde asıl alacak — tutarındaki alacağın, fer’ileriyle birlikte tahsiline yönelik genel haciz yoluyla yapılan icra takibi olduğu, ödeme emrinin borçluya—- tarihinde tebliğ edildiği, borçlunun —– havale tarihli itiraz dilekçesi sunulduğu, itiraz dilekçesinde yetkiye, borca ve fer’ilerine itiraz edildiği; icra müdürlüğünce takibin durdurulmasına karar verilmiş olduğu, itiraz dilekçesinin davacı alacaklıya tebliğ edilmediği ve bu nedenle davanın hak düşürücü sürede açıldığı anlaşılmıştır.
Davalının takip dosyasında yetki itirazında bulunduğu anlaşılmakla; İİK’nin 50. maddesine göre, “Para veya teminat borcu için takip hususunda Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun yetkiye dair hükümleri kıyas yolu ile tatbik olunur. Şu kadar ki, takibe esas olan akdin yapıldığı icra dairesi de takibe salahiyetlidir.” Bu hüküm uyarınca yetkili icra dairesinin belirlenmesi açısından mülga HUMK’a atıfta bulunulmuştur. 6100 sayılı HMK’nin 447/2. maddesi uyarınca “Mevzuatta, yürürlükten kaldırılan————- İİK 50. maddesinde uyarınca yapılan atıf doğrultusunda yetkili icra dairesinin HMK’nin bu husustaki hükümleri uyarınca belirleyeceği sonucuna varılmaktadır.İİK 67. maddesine göre itirazın iptali davasının açılması için öncelikle geçerli bir icra takibinin yapılmasının gerektiğinden, izah edilen nedenlerden ötürü davacı tarafından yapılan icra takibinin geçerli bir icra takibi olup olmadığının tespiti gerekir. Mahkemenin önce icra dairesinin yetkili olup olmadığını incelemesi, icra dairesinin yetkili olmadığını tespit etmesi halinde, borcun esasına ilişkin itirazın incelemesine geçilmeksizin takibin yetkili icra dairesinde yapılmadığı ve geçerli bir icra takibi bulunmadığı gözetilerek itirazın iptali davasının da HMK’nın 114/2. ve 115/2. maddeleri uyarınca usulden reddine karar vermesi gerekmektedir. İtirazın iptaline konu icra dosyasında, borçlu tarafından icra dairesinin yetkisine itiraz edilmediği değerlendirildiğinde özel dava şartı yokluğundan bahsedilemeyeceği sonucuna ulaşılmıştır.
İncelenen tüm dosya kapsamına, tarafların iddia ve savunmalarına göre; mahkememizin yetkili olup olmadığına dair yetki ilk itirazı ciddi görülerek, mahkememizce HMK madde 117/3 gereği ön sorun olarak incelenmiştir.
6100 sayılı HMK’nun 6. maddesine göre; “genel yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir.” Aynı Kanunun 10. maddesine göre; “sözleşmeden doğan davalar, sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde de açılabilir.” 6098 sayılı TBK’nun 89/1 maddesinde, bir miktar para alacağına ilişkin davaların alacaklının yerleşim yeri mahkemesinde açılabileceği hükme bağlanmıştır. Yasal düzenlemeler karşısında somut olayın değerlendirilmesine gelince; davacı ile davalı arasında bankacılık sözleşmesinin bulunduğu, davacı tarafın yerleşim yerinin ——-, davalının ise ——- olduğu, Mahkememiz yargı çevresinin—– sınırlarını kapsadığı bu itibarla usulüne uygun başlatılmış takip bulunduğu kanaatine varılarak işin esasına geçilmiştir.
Taraf delilleri toplanılmış, uyuşmazlığın çözümü için dosya bilirkişiye tevdi edilmiş; bilirkişi raporunda; tüm dosya kapsamı üzerinde yapılan incelemeler neticesinde davalı —- müteselsil kefil sıfatıyla dava dışı —- borcundan dolayı sorumlu olduğunu, takip tarihi itibarıyla davacı bankanın ——– işlemiş temerrüt faizi, ——— üzerinden takip talebinde bulunduğunu, yapılan tespit ve taleple bağlılık ilkesi gereğince takip tarihi itibarıyla —— üzerinden takibe devam edilmesi gerektiğini, takip tarihinden tahsil tarihine kadar asıl alacak ve masraf alacağına ——— talep edilebileceğini bildirmiştir.
TBK’nın kefalet sözleşmesinin şeklini düzenleyen 583. maddesinin ilk fıkrasında “Kefalet sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azamî miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmaz. Kefilin, sorumlu olduğu azamî miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi şarttır.” hükmü getirilmiş ve kefalet sözleşmesinin geçerliliği bakımından şekli koşullar öngörülmüştür. Somut olayda; kefalete ilişkin şekil şartlarının yerine getirildiği anlaşılmaktadır. Kefalet kabul beyanı sözleşmenin zorunlu unsuru değildir. Bu itibarla, kefaletin şekil şartlarının yerine getirilip getirilmediği hususunda esas alınamaz. Davaya konu kefalet sözleşmesinde davalının eşi —— tarihli eş rıza belgesi ile rıza gösterdiği anlaşılmıştır.
TBK’nın 586. maddesi uyarınca alacaklının müteselsil kefile başvurabilmesi için borçlunun ifada gecikmesi ve ihtarın sonuçsuz kalması veya açıkça ödeme güçsüzlüğü içinde olması gerekir.
6098 sayılı TBK’nın 88 ve 120. maddelerindeki faizle ilgili sınırlama tacirlerin ticari işleri hakkında uygulanmaz. Zira, 6102 sayılı TTK’nın 8/1. maddesi hükmüne göre “ticari işlerde faiz oranı serbestçe belirlenir.”. Somut olayda; dayanak sözleşme “genel kredi sözleşmesi” olup, kullandırılan kredilerin ticari nitelikte olduğu, 6098 sayılı TBK’nın 88. ve 120. maddeleri hükümlerinin ticari işlerde uygulanamayacağı, sözleşmede belirtilen oranda akti ve temerrüt faizi talep edilebileceği anlaşıldığından, bilirkişi raporu ile belirlenen faiz oranı hükme esas alınmıştır
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözümü amacıyla yapılan yargılama ve yargılama sırasında bilirkişiden alınan rapor içeriğine göre; davalı dışı —- davacı bankanın —–imzalandığı, imzalanan bu ——– müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla imzasının bulunduğu, eş rızasının da belgelerde yer aldığı, davacı banka tarafından kullandırılan kredilerin davalı tarafından ödenmediği, davacı bankanın bakiye alacağının denetime elverişli bilirkişi raporu ile toplam —– olarak tespit edildiği, masraf alacak talebinin belge bulunmaması nedeniyle reddedilmesi gerektiği, alacağın likit ve belirlenebilir olduğu anlaşıldığından, açıklanan gerekçeler ile aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın kısmen kabulü ile; —– sayılı takibine yapılan itirazın kısmen iptali ile takibin asıl alacağa takip tarihinden itibaren yıllık — oranında faiz işletilmek suretiyle,—— üzerinden devamına, aşan istemin reddine,
Hükmolunan alacağın %20 si icra inkar tazminatının davalı taraftan tahsili ile davacıya verilmesine,
2-Hüküm altına alınan miktar üzerinden hesaplanan 1.460,80 TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-Davacı davada kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre kabul edilen miktar üzerinden hesaplanan 9.200,00 TL vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
4-Davalı davada kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre reddedilen miktar üzerinden hesaplanan 2.345,92 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine,
5-Davacı tarafından yapılan 72,50 TL posta gideri ile 1.400,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam: 1.472,50 TL yargılama giderinden davanın red ( 9,89) ve kabul (90,11) oranına göre hesaplanan 1.326,87 TL’nin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, bakiyesinin davacı üzerinde bırakılmasına,
6-Davalı tarafından yapılan bir yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
7-Arabuluculuk aşamasında yapılan ve Hazine tarafından karşılanan 1.320,00 TL arabuluculuk ücretinin 6831 sayılı Kanuna göre 130,54 TLsinin davacı taraftan, 1.189,45 TLsinin davalıdan müştereken ve müteselsilen tahsili ile hazineye gelir kaydına, buna ilişkin harç tahsil müzekkeresi yazılmasına,
8-Karar kesinleştiğinde ——- Esas sayılı dosyasının iadesine,
9-Bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatırana iadesine,
Mahkememizin bu kararına karşı gerekçeli kararın tebliğinden itibaren (2) hafta içinde (HMK 345/1), mahkememize veya mahkememize gönderilmek üzere başka yer mahkemesine dilekçe verilmek suretiyle,——– Adliye Mahkemesi ilgili hukuk dairesince incelenmek üzere tarafların istinaf yasa yoluna başvuru hakkı bulunduğuna dair taraf vekillerinin yüzüne karşı verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 08/11/2022