Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/304 E. 2023/232 K. 15.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2021/304 Esas
KARAR NO: 2023/232
DAVA : Alacak
DAVA TARİHİ : 13/07/2012
KARAR TARİHİ: 15/03/2023

Davacı vekili tarafından davalı aleyhine açılan iş bu davanın mahkememizde yapılan açık yargılaması sonucunda;

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili tarafından verilen dava dilekçesinde özetle; tarafların —- ortaklığı sözleşmesi ile —– ihalesi işinin eşit şartlar dahilinde yapılması konusunda anlaşıldığını, davacı tarafın iş planından, projelere sistemin tamamını hazırladığı halde davalı tarafın para almaktan başka bir şey düşünmediği ve işi gerçekleştirecek tecrübesinin olmadığının gözlendiğini, davacı şirket ile davalı şirket arasında — tarihli ortaklık sözleşmesinde belirtilen şartlarda feshine dair protokol düzenlendiğini, bu protokole göre davalı şirket, davacıya —–geri ödeyeceğini, ancak iadesi gereken tutarın hesap mutabakatında —– olması gerektiğini, dava dilekçesindeki ayrıntılı açıklamalar kapsamı dikkate alınarak taraflar arasındaki —- tarihli sözleşmenin davacı adına haklı feshedilmiş olduğunu ve ——— tarihinden itibaren aylık %2 gecikme bedeli ile birlikte davacıya ödenmesi gerektiğini, bu nedenlerle, fazlaya dair haklarla diğer hukuki ve cezai haklar saklı kalmak şartıyla —– alacağın dava tarihine kadar % 2 aylık dolar üzerinden faizden ——– davadan sonra ödeme tarihindeki ———– karşılığının dava tarihinden asıl alacak için ayrıca yıllık %2 dolar üzerinden faizi yargılama giderleri oransal vekalet ücreti ile birlikte ve zincirleme birlikte danışıklı hareket eden davalılardan alınarak davacı tarafa verilmesine karar verilmesini; talep ve dava etmiştir.
Davalı ——- vekilince verilen davaya cevap dilekçesinde özetle; davacının, davalı — herhangi bir ödeme yapmadığını, davalı—–alacağa konu sözleşme ile de şahsi bir bağlantısının bulunmadığını, davalı şirket ile yaptığı sözleşmeler gereği yapılan nakit ödemelerin şirket defterlerinde olduğunu, davalı ——- nakit olarak verilen para davalı şirkete verildiğini ve şirket defterlerine işlendiğini; bu nedenlerle, haksız ve hukuki dayanaktan yoksun davanın reddi ile yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini; talep ve dava etmiştir.
Davalı ——- vekilince verilen davaya cevap dilekçesinde özetle; davalının —— geliştirilmesi işinin yapılması hususunda anlaştığını ve işin ihalesini aldığını, buna istinaden iş ortaklığı sözleşmesi yapıldığını, davalının işin mahiyeti ve ——-yapılan işe ait şartname gereği —-işin hukuki ve yasal tek muhatabı olduğunu, davacı tarafından yapılan tüm ödemelerin davalı şirkete aktarıldığını, davacı işin bitiminde zarara uğrayacağını düşünerek sözleşmeyi sona erdirmek istediğini davalıya bildirdiğini ve sözleşmenin sona erdiğini, davalının yurt dışındaki işi davacının sözleşmedeki şartlara uymaması sebebiyle ——tarafından iş akdinin iptal edildiğini, davacının açıklanan tüm bu sebeplerle ciddi bir zarara uğradığını, işin yapımında taraflarca harcanan ödemlerin taraflar üzerinde kaldığını; davacının, ——– davalı şirketten herhangi bir alacağının bulunmadığını; bu nedenlerle, haksız açılan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Yargılama önce Mahkememizin —— esasında görülmüş ve davalılar —- yönünden açılan davanın pasif husumet yokluğundan usulden reddine, davalı ——– yönünden açılan davanın sübut bulmadığından reddine dair karar verilmiştir.
Mahkememizin bu kararını istinafı üzerine———- karar sayılı kararı ile;
“(..)Dosyaya ———ibraz edilmiş, anılan sözleşme ile taraflar arasında bir adi ortaklık ilişkisi kurulduğu, ortakların sermaye payları -katılım paylarının belirlendiği görülmüştür. Taraflarca ———– sona erdirildiği konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Adi ortaklık ilişkisi, TBK’nun 639.maddesinde sayılan sona erme sebeplerinden birinin gerçekleşmesi ile sona erer. Bu şekilde ortaklığın sona ermesinin başlıca iki sonucu ortaya çıkar. Bunlardan ilki, yöneticilerin görevlerinin sona ermesi, diğeri de ortaklığın tasfiyesidir.Bu durumda, mahkemece; Türk Borçlar Kanununun 620. ve devamı maddelerinde düzenlenen adi ortaklık hükümleri dikkate alınmalı, Türk Borçlar Kanununun 642. madde ve devamı hükümlerine göre tasfiye işlemi gerçekleştirilmelidir. ———- da belirtildiği gibi; adi ortaklık sözleşmesi, iki yada daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir.—–adi ortaklık ilişkisi, TBK’nun 639.maddesinde sayılan sona erme sebeplerinden birinin gerçekleşmesi ile sona erer. Bu şekilde ortaklığın sona ermesinin başlıca iki sonucu ortaya çıkar. Bunlardan ilki, yöneticilerin görevlerinin sona ermesi, diğeri de ortaklığın tasfiyesidir. Tasfiye, ortaklığın bütün malvarlığının belirlenip, ortakların birbirleri ile alacak verecek ve ortaklıktan doğan tüm ilişkilerinin kesilmesi yoluyla ortaklığın sonlandırılması, malların paylaşılması ya da satış yoluyla elden çıkarılmasıdır. Diğer bir anlatımla tasfiye memuru tarafından yapılacak bir arıtma işlemi olup; hesap ve işlemlerin incelenip, bir bilanço düzenlenerek, ortaklığın aktif ve pasifi arasındaki farkı ortaya koymaktır. Tasfiye usulünü düzenleyen Türk Borçlar Kanununun 644. maddesine göre; “Ortaklığın sona ermesi hâlinde tasfiye, yönetici olmayan ortaklar da dâhil olmak üzere, bütün ortakların elbirliğiyle yapılır. Ancak, ortaklık sözleşmesinde, ortaklardan biri tarafından kendi adına ve ortaklık hesabına belirli bazı işlemlerin yapılması öngörülmüşse, bu ortak, ortaklığın sona ermesinden sonra da o işlemleri tek başına yapmak ve diğerlerine hesap vermekle yükümlüdür. Ortaklar, tasfiye işlerini yürütmek üzere tasfiye görevlisi atayabilirler. Bu konuda anlaşamamaları hâlinde, ortaklardan her biri, tasfiye görevlisinin hâkim tarafından atanması isteminde bulunabilir. Tasfiye görevlisine ödenecek ücret, sözleşmede buna ilişkin bir hüküm veya ortaklarca oybirliğiyle verilmiş bir karar yoksa tasfiyenin gerektirdiği emek ile ortaklık malvarlığının geliri göz önünde tutularak hâkim tarafından belirlenir ve ortaklık malvarlığından, buna imkân bulunamazsa, ortaklardan müteselsilen karşılanır. Tasfiye usulüne veya tasfiye sonucunda her bir ortağa dağıtılacak paya ilişkin olarak doğabilecek uyuşmazlıklar, ilgililerin istemi üzerine hâkim tarafından çözüme bağlanır.” Aynı yasanın kazanç ve zararın paylaşımı başlıklı 643. maddesinde ise “Ortaklığın borçları ödendikten ve ortaklardan her birinin ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve koymuş olduğu katılım payı geri verildikten sonra bir şey artarsa, bu kazanç, ortaklar arasında paylaşılır. Ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse, zarar ortaklar arasında paylaşılır.” hükmü yer almaktadır. Katılım payı olarak bir şeyin mülkiyetini koyan ortak, ortaklığın sona ermesi üzerine yapılacak tasfiye sonucunda, o şeyi olduğu gibi geri alamaz; ancak koyduğu katılım payına ne değer biçilmişse, o değeri isteyebilir. Bu değer belirlenmemişse, geri alma, o şeyin katılım payı olarak konduğu zamandaki değeri üzerinden yapılır. (TBK 642. md.) Keza, aynı yasanın kazanç ve zarara katılma başlıklı 623. maddesine göre de; “Sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa, her ortağın kazanç ve zarardaki payı, katılım payının değerine ve niteliğine bakılmaksızın eşittir. Sözleşmede ortakların kazanç veya zarara katılım paylarından biri belirlenmişse bu belirleme, diğerindeki payı da ifade eder. Bir ortağın zarara katılmaksızın yalnız kazanca katılacağına ilişkin anlaşma, ancak katılma payı olarak yalnızca emeğini koymuş olan ortak için geçerlidir.” hükmünü ihtiva etmektedir.
Mahkemece yapılacak iş; yukarıdaki yasa hükümlerine göre, öncelikle, ortaklık sözleşmesinde bu hususta hüküm bulunup bulunmadığına bakmak, hüküm bulunduğu takdirde tasfiyenin sözleşmedeki hükümlere göre yapılmasını sağlamak; böyle bir hükmün bulunmaması halinde ise ortakların anlaşarak tasfiye memuru belirlemelerini istemek; bu konuda anlaşamamaları halinde ise hakim tarafından tasfiye işlemini gerçekleştirecek ——- tasfiye memuru olarak resen atamak olmalıdır.
Bundan sonra ise, tasfiye işlemleri; hakim tarafından öngörülecek üçer aylık (uyuşmazlığın mahiyetine göre süreler uzatılıp kısaltılabilir) dönemlerde tasfiye memuru tarafından 3 aşamada gerçekleştirilmelidir.
Birinci aşamada; ortaklığın sona erdiği tarih itibariyle ortaklığın tüm malvarlığı (aktif ve pasifi ile birlikte) belirlenmeli, yönetici ve idareci ortaktan ortaklık hesabını gösterir hesap istenmeli, verilen hesapta uyuşmazlık çıktığı takdirde, taraflardan delilleri sorularak toplanmalı, tasfiye memurunun belirlediği malvarlığı bilançosu taraflara tebliğ edilmeli, bu husustaki itirazları da karşılanıp, toplanacak delillere göre değerlendirilmelidir.
İkinci aşamada; ortaklığın malvarlığına ilişkin satış ve nakte çevirme işlemi (TMK 634. vd. maddelerinde düzenlenen resmi tasfiye işlemi kıyasen uygulanmak suretiyle) gerçekleştirilmeli, şayet bu mallar mevcut değilse, değerleri bilirkişi marifetiyle saptanmalıdır.
Üçüncü ve son aşamada ise; yukarıdaki işlemler sonucu oluşan değerden, öncelikle ortaklığın borçları ödenmeli ve ortaklardan herbirinin, ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve katılım payı geri verilmeli, bundan sonra bir şey artarsa, bu kazanç veya (ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse) zarar da belirlenerek ortaklara paylaştırılmak üzere son bilanço düzenlenmelidir.
Bu aşamalardan sonra ise; tasfiye memurunun yaptığı tasfiye işleminin sonuç bilançosuna göre hakim, (HMK 297. maddesi uyarınca) tarafların hak ve yükümlülüklerini saptayıp, tasfiye işlemini sonlandırmalı ve bu doğrultuda hüküm oluşturmalıdır.
Bütün bu açıklamalar ışığında, somut olaya bakıldığında; uyuşmazlığın; yukarıda açıklanan ve maddeler halinde belirtilen sıra ve yöntem izlenerek çözüme kavuşturulması gerekmekte iken, bu işlemler yapılmadan karar verilmesi usul ve yasaya aykırı görülmekle, davalının istinaf başvurusunun kabulü ile, bu sebeple HMK 353/1-a-6 maddesi kapsamında, mahkeme kararının kaldırılması ile yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın mahkemesine iadesine karar vermek gerekmiştir.” şeklindeki gerekçe ile Mahkememizin yukarıda anılan kararının kaldırılmasına dair karar verilmiştir.
Sonrasında yargılamaya Mahkememizin işbu esası üzerinden devam olunmuştur.
Mahkememizce, kaldırma kararından sonra tensiben taraf vekillerine kesin süre verilerek istinaf kararı kapsamında mutabık kalacakları bir tasfiye memuru olup olmadığının bildirilmesi istenmiş, süresi içinde bildirim yapılmaması üzerine tasfiye heyeti resen atanmıştır.
Tasfiye heyetince sunulan ——- tarihli ilk rapor ile; tasfiyeye ilişkin üç aşamanın tarif edildiği, bu kapsamda birinci aşamada; ortaklığın sona erdiği tarih itibariyle ortaklığın tüm malvarlığı (aktif ve pasifi ile birlikte) belirlenmesi, yönetici ve idareci ortaktan ortaklık hesabını gösterir hesap istenmesi, verilen hesapta uyuşmazlık çıktığı takdirde, taraflardan delilleri sorularak toplanması, tasfiye memurunun belirlediği malvarlığı bilançosunun taraflara tebliğ edilmesi, bu husustaki itirazları da karşılanıp, toplanacak delillere göre değerlendirilmesi gerektiği, tarafların vereceği ortaklığm yaptığı işler, alacakları, borçları ile ilgili bilgiler ve bunlara dayanak belgeler doğrultusunda bilanço oluşturulacağı, bu bakımdan tasfiye heyetince incelenerek bilanço oluşturulabilmesi için tarafların heyete sözleşme kapsamındaki işlerle ilgili tüm sözleşme, varsa dava bilgileri, banka ve hesap dökümü, tüm mali kayıtlar ve defterler, tahsilat belgeleri, tüm borç belgeleri ile ortaklığın giderleri ile varsa bunlara ait fatura ve harcama bilgileri gibi tarafların ortaklığın gelir ve gideri ile ilgili olduğunu düşündüğü tüm bilgi ve dayanak belgelerinin tasfiye heyetine ulaştırılması gerektiği, anılna bilgi ve dayanak belgelerin ulaştırılması durumunda tasfiye bilançosu hazırlanacağı ve tasfiye aşamalarının bundan sonra belirlenebileceği kanaati bildirilmiştir.
İlk tasfiye raporundaki tespitler yönünden beyan ve delillerini sunmaları için taraf vekillerine kesin süre verilmiş, sunulan kayıtlar tasfiye heyetine iletilmiştir.
Tasfiye heyetince sunulan ——– tarihli ikinci raporda ise, taraflar sunulan kayıtlar tetkik edilmiş, adi ortaklık faal olmadığı, bu husus istinaf kararı ile de tespit edilmiş olduğu, ortaklığın bilinen bir borcu ve alacağı bulunmadığı, tasfiyenin yegane konusunun ortakların iç ilişkideki alacakları ile ilgili olduğu, o zaman iç tasfiye aşamasının yeterli olup, dış tasfiye süreçlerine gerek olmadığının anlaşıldığı, bu durumda taraflar arasındaki sözleşmede tasfiyeye ilişkin bir kural olup olmadığı, tarafların tasfiyeye ilişkin sonradan bir sözleşme imzalayıp imzalamadıklarının tespiti gerekeceği, bu durumda tarafların imzalandığı 02.06.2011 tarihli protokolü esas almak gerektiği, zira bu protokolün hem ortaklığı sonlandırması hem de rakamsal olarak bir tutarın kabul edilmesi bakımından önemli olduğu, protokolün sadece fesih protokolü olarak değil, esasen bir tasfiye protokolü olarak kabul etmenin daha doğru olacağı, bu durumda tasfiyenin diğer aşamalarını da uygulamak gerekmeyeceği, bu protokoldeki ödeme vadesi için de —- tahsilatında yapılacağı, son ödemen tutarı olan —– hak edişin tahsilatında gerçekleştirileceğinin kararlaştırıldığı, bunun bir kesin vade mi, yoksa şarta bağlı bir ödeme taahhüdü olup olmadığı konularında görüş bildirmenin doğru olmadığı takdirin Mahkemeye ait olacağı görüşü bildirilmiştir.
Tasfiye heyetinin son raporunda ise —dışında,—— kuzeyinde kurulması planlanan ortaklığın hiç faal hale gelmemiş olduğu, ortaklığın mal varlığının olmadığı, tüm bu hususlar değerlendirildiğinde, tarafların faal hale gelmemiş ortaklığı kendilerinin sonlandırdığından davacının fesih protokolünde yazan alacağını geri alması gerektiğinden, TBK’nın 643. maddesi hükmünde düzenlenen ve ——– da sıklıkla işaret ettiği adi ortaklığın tasfiyesi aşamalarının uygulanması hem gerekli hem de mümkün olmadığı, bu bakımdan davacının alacaklı, davalının da borçlu olduğu işlemde sonuç bilançosunun da hazırlanmasının gerekli ve anlamlı olmayacağı, adi ortaklığa ait gelir, gider ve kâr hesaplanmayacağı, protokol gereği değerlendirme yapılması gerektiği kanaati bildirilmiştir.

DEĞERLENDİRME VE GEREKÇE:
Dava adi ortaklık sebebiyle, davacı ortağın davalı ortağa yaptığı ödemelerin, adi ortaklığın sona ermesi sebebiyle iadesi istemine ilişkindir.
Davacı ile davalı———- tarihli iş ortaklığı sözleşmesi yapılmıştır. Bu sözleşme ile, —— yolunun geliştirilmesi” ihalesi işinin eşit şartlar dahilinde (%50 nispetinde) yapılmasının kararlaştırıldığı görülmüştür. Aynı sözleşmeye göre taraflar ayrı ayrı işin başında —- koyacaklar ve iş ortaklığının toplam sermayesi bir ——– olacaktır.
Yine sözleşmenin 8.maddesine göre; “sözleşme ile ilgili olarak her türlü hak ve borçlar %50 (yüzde elli) oranında olması hasebiyle işin sonunda oluşacak kâr ve zarar da tarafların hak ve mükellefiyetleri eşit yani %50’dir (yüzde elli).” olacaktır.
Sözleşmenin tarafları davacı ve davalı şirket arasında 02/06/2011 tarihli protokoldür başlıklı belge düzenlenmiş bununla, taraflar arasındaki 31/03/2011 tarihli ortaklık anlaşmasının feshedildiği belirlenmiştir.
Davacı tarafça adi ortaklık sözleşmesinden ve fesih protokolünden kaynaklı alacak talep edilmiş, sözleşmenin tarafı olmayan davalı gerçek kişilere de husumet yöneltilmiştir. Dava dilekçesi ekinde sunulan teslimattır başlıklı—- tarihli belge içeriğinde, söz konusu ortaklık işi için sermaye olarak davacı tarafından —- için davalı şirket temsilcisine teslim edildiğinin tutanağa bağlandığı, davalı şirket adına—- imzasının bulunduğu, yine aynı içerikte ————tarihli sözleşmede davalı şirket adına ——- imzasının bulunduğu hususu, davalı şirket vekilince cevap dilekçesinde, adi ortaklık sözleşmesi kapsamında davacı şirketçe yapılan bir kısım ödemlerin davalı şirkete verilmek üzere, şirket ortaklarının çocuklarına yapıldığı, ödemelerin davalı şirket kayıtlarına aktarıldığı beyanları ve nihayet alacak iddiasının dayanağı iş ortaklığı sözleşmesinde olduğu gibi fesih protokolünde de davalı gerçek kişilerin taraf olmadığı gözetilerek, onlar yönünden davanın pasif husumet yokluğundan usulden reddi gerektiği kanaatine varılmıştır.
Davalı şirkete yöneltilen istem yönünden ise, taraflarca adi ortaklığın feshinin kararlaştırıldığı ve —– belge ile keyfiyetin tutanağa bağlandığı, aynı tutanakta taraflarca tasfiye konusunda da mutabakata varılmış bulunduğu ve protokolün —-maddesinde;———gereği verdiği — ile banka giderleri olan —— aşağıdaki şartlarda —— ödeyecektir. İlk ödeme; söz konusu ihale işinin 1.hakedişinin tahsilatında —- ödemeyi kabul eder.İkinci ve son ödeme; — 2.hakediş tahsilatında ödemeyi kabul eder.
Ancak son ödeme tarihi—–tarihini geçemez. Geçmesi halinde ——-ayda %2 gecikme bedeli ödemeyi taahhüt eder.” şeklinde kararlaştırıldığı görülmüştür. Davacı tarafça davalı şirkete—– tarihli ihtarname çekilmiş, fesih protokolünde kararlaştırılan tutarın ödenmesi hususu ihtaren bildirilmiştir.
Tasfiye heyetinin yukarıda açıklanan raporlarında da bildirildiği üzere, ortaklığın hiç faal hale gelmemiş olduğu, ortaklığın mal varlığının olmadığı gibi bilinen bir borcu ve alacağının da bulunmadığı, tasfiyenin yegane konusunun ortakların iç ilişkideki alacakları ile ilgili olduğu, iç ilişki yönünden de tarafların iradesini —– tarihli protokol ile ortaya koydukları, buna göre davalının—- davacıya ödemeyi üstlendiği, ilk ödemenin 1.hakedişin tahsilatında — tutarında, ikinci ve son ödemenin; 2.hakediş tahsilatında —- tutarında öedeneceğinin davalı tarafça taahhüt edildiği, söz konusu hak ediş tahsilatlarının gerçekleşmemiş bulunduğu, buna karşın aynı protokolde 4. maddede “Ancak son ödeme tarihi —tarihini geçemez.” düzenlemesi ile hak ediş ödemesi alamasa dahi, davalının anılan tutarları davacıya ödemeyi taahhüt etmiş olduğu değerlendirilmiş, tarafların mutabakatı doğrultusunda ve yine protokolün 4. maddesinde öngörülen faiz düzenlemesi gereğince hüküm kurulmuştur.
Protokolde ödeme için belirli bir vadenin bulunduğu, vadenin geçmesi ile davalının —- tarihinde temerrüdünün gerçekleştiği, davacı tarafça gönderilen — tarihli ihtarla, davalı tarafa protokol gereği — tarihinden itibaren mütemerrit olduklarının hatırlatılmış bulunduğu Mahkememizce gözetilmiş, buna karşın istinaf kararı sonrasında davacı vekilinin beyanları dikkate alınarak ve taleple bağlı kalınarak —– tarihinden itibaren faize hükmedilebileceği gözetilmiştir.
Bu kapsamda dava dilekçesinde asıl alacağa dava tarihine kadar işleyen — olarak belirtilmiş ve bu tutar da harçlandırılarak talebe eklenmiş, asıl alacak olarak ———- dava tarihinden itibaren asıl alacağa protokol gereği faiz işletilerek ödeme tarihindeki TL karşılığı talep olunmuştur.
Mahkememizce dava öncesi faiz istemi yönünden————-dava öncesi işlemiş faiz tutarı protokoldeki aylık—- oranına göre hesaplanmış, — olarak belirlenmiş, sağlaması için heyetimizce de hesap yapılmış ve —- yönünden aylık —– bulunmuştur.
Mahkememizce taleple bağlı kalınarak, asıl alacağa dava tarihine kadar işleyen faiz istemi yönünden —- hükmedilmiştir.
Tasfiyeye ilişkin protokolde —– asıl alacak kararlaştırıldığı halde, davacı tarafça —- asıl alacak talep edilmekle —- asıl alacağın reddine karar verilmiştir.

HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davalılar ——— yönünden açılan davanın pasif husumet yokluğundan usulden reddine,
2-Davalı ———– yönelik istem yönünden davanın kısmen kabulü ile taraflar arasındaki adi ortaklık sözleşmesinin tasfiyesi kapsamında;
— asıl alacağa dava tarihi olan —- tarihinden itibaren aylık %2 faiz işletilmek suretiyle, —- dava öncesi işlemiş faiz olmak üzere toplamda —-karşılığının davalı ——– tahsili ile davacı şirkete verilmesine,
—–istemin reddine,
3-Alınması gerekli 18.054,11 TL harcın davacı tarafından peşin olarak yatırılan 15.695,15 TL harcın mahsubu ile eksik bakiye 2.358,96‬ TL nin davalı —– tahsili ile hazineye irat kaydına,
4-Avukatlık asgari ücret tarifesine göre davalı için takdir olunan 132.574,96 TL vekalet ücretinin davalı ——– alınarak davacı şirkete verilmesine,
5-Avukatlık asgari ücret tarifesine göre davalılar —- takdir olunan 9.200,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılar—-verilmesine,
6-Avukatlık asgari ücret tarifesine göre davalı —- için takdir olunan 1.820,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı—- şirkete verilmesine,
7-Davacı tarafından sarfedilen 44.440,98 TL yargılama giderinin davanın kabul ve red oranı gözetilerek 44.364,60 TL’nin davalı ——-alınarak davacıya verilmesine, bakiyesinin davacı üzerinde bırakılmasına,
8-Davacı tarafından dava açılırken harç olarak yatırılan 15.695,15 TL harcın ——– alınarak davacıya verilmesine,
9-Davalı tarafından sarfedilen yargılama gideri bulunmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
10-Bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatırana iadesine,
Dair, Davacı Vekilinin ve Davalılar Vekilinin yüzlerine karşı (e duruşma yoluyla) tebliğden itibaren 2 hafta süre içinde İstinaf yolu açık olmak üzere oy birliğiyle verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı. 15/03/2023