Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/507 E. 2022/12 K. 11.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/507 Esas
KARAR NO : 2022/12

DAVA : İtirazın İptali
DAVA TARİHİ : 23/10/2020
KARAR TARİHİ : 11/01/2022

Mahkememizde görülmekte olan itirazın iptali davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı banka ile davalı—— 1.000.000,00 TL bedelli genel kredi sözleşmesi akdedildiğini, davalı—- kefil olduğunu, borçlunun kredi hesabının—-ihtarname ile kat edildiğini, süresi içerisinde borcun ödenmediğini, davalılar hakkında —- takibi başlatıldığını, davalıların takibe itiraz ettiğini belirtmiş; takibin takip talebinde yazılı şartlarla devamına, davalıların alacağın %20’sinden az olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Dava dilekçesinin davalılara usulüne uygun şekilde tebliğ edildiği, davalıların süresinde cevap dilekçesi vermediği görüldü. Süresinde cevap dilekçesi vermeyen davalılar, Hmk. 128. maddesi gereği ileri sürülen tüm vakıaları inkar etmiştir.
Dava, ticari kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili için başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptali istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık; davacı ile davalı —-arasındaki— sözleşmesi kapsamında davacı tarafından hangi tutarda kredi kullandırıldığı, kullandırılan kredinin hangi tutarının davalı tarafından ödendiği, davacının bakiye alacağının ne olduğu, kredi hesabının usulüne uygun kat edilip edilmediği, kefaletin geçerli olup olmadığı, davalıların bakiye kredi borcundan sorumlu olup olmadığı, bu itibarla —- sayılı takip dosyasına yapılan itirazın haklı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
— sayılı takip dosyasının incelenmesinde; — başlatılan takibin alacaklısının davacı — borçlusunun davalılar olduğu, takibin takip talebinde yazılı kredi sözleşmesine dayalı toplam 201.807,52 TL’nin fer’ileriyle birlikte tahsiline yönelik genel haciz yoluyla yapılan icra takibi olduğu,— ödeme emrinin borçlulara —tarihinde tebliğ edildiği, borçlu vekilince verilen itiraz dilekçesinde borca ve fer’ilerine itiraz edildiği, icra müdürlüğünce takibin durdurulmasına karar verildiği, hak düşürücü sürede davanın açıldığı görülmüştür.
Mahkemece yapılan yargılama sırasında, taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesinde uzmanlık gerektiren yönler olduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır.
Bilirkişi — tarafından düzenlenen 13/09/2021 tarihli rapor içeriğine göre; banka ile — 1.000.000,00 TL limitli genel kredi sözleşmesi imzalandığı, bankanın kullandırılan kredilerden kaynaklanan toplam alacağının —- olduğu,—- nedeniyle depo edilmesi gereken tutarın ise 20.720.00 TL olduğu, kefil yönünden eş rızası gerekip gerekmediği hususunda inceleme yapılamadığı mütalaa edilmiştir. Alınan rapor taraflara tebliğ edilmiş, rapordaki teknik hesaplamaya taraflarca itiraz edilmemiştir. Denetime elverişli rapor mahkememizce de hükme esas alınmıştır.
6098 sayılı TBK’nın 583. maddesinde kefaletin şekil yönünden geçerlilik şartları sayılmıştır. Buna göre ”kefilin sorumlu olduğu azami miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifade ile yükümlülük altına girdiğini kendi kefalet sözleşmesinde kendi —- belirtmesi” şarttır. Anılan maddedeki şekil şartlarının yanında, evli olan kefiller yönünden TBK’nın 584. maddesinde eş rızasının bulunması koşulu düzenlenmiştir. TBK’nın 584. maddesi “Eşlerden biri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça, ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilir; bu rızanın sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş olması şarttır.” hükmünü içermektedir. Kanun metninden de görüldüğü üzere düzenlemede kefalet sözleşmesinin geçerli olarak kurulması için hangi hallerde eşin rızasının gerektiği ayrıntılı bir şekilde hükme bağlanmıştır. Emredici olan bu düzenlemeden, eşlerin feragat etmesi mümkün değildir. Eşin yazılı rızasının verilmesi adi yazılı şekle tâbidir. Yani rıza beyanının eş tarafından imzalanması gerekli ve yeterlidir. Ancak rıza somut ve belirli bir kefalet sözleşmesinin kurulmasından önce veya en geç sözleşmenin kurulması anında verilmelidir (TBK m.584). Dolayısıyla gelecekte yapılacak kefalet sözleşmelerini de kapsayacak şekilde genel bir rıza verilemeyeceği gibi sözleşmenin yapılmasından sonra (geçersiz sözleşmeye geçerlik kazandırmak için de) rıza verilemez. Türk Borçlar Kanunu’nun 584/1 inci maddesine göre rıza sonradan verilecek icazet ile tamamlanmadığından, eşin izni tamamlayıcı unsur değil geçerlilik unsurudur. Yani kefalet sözleşmesinin geçerli olarak kurulabilmesi için eşin rızası mutlaka gereklidir. Aksi halde kefalet sözleşmesi geçersiz olacaktır. Zira rıza, eşin kefil olma ehliyetini sınırlar ve rızanın yokluğunun yaptırımı kesin hükümsüzlüktür. Bu geçersizlik hakim tarafından da resen dikkate alınır. Kefaletin şekil şartlarının eksik olmadığı ve eş rızasının bulunduğu hususunu ispat yükü davacı banka üzerindedir.
Somut olayda; dava dilekçesi ve delil dilekçesi ile genel kredi sözleşmesi sunulmuş, davalı —- şekle uygun şekilde sözleşmeye müteselsil kefil olduğu görülmüştür. Ancak, kefalet için eş muvafakati fiziki dava dosyası ve —- evrak kayıt sistemi içerisinde bulunmamaktadır. Mahkememizce bankacı bilirkişi vasıtasıyla inceleme yapılmasına karar verilmiş, eşin kefalete ilişkin muvafakati bu aşamada da bilirkişiye ibraz edilmemiştir. Eş muvafakatinin ibraz edilmediği bilirkişi raporunda izah edilmesine rağmen bu yönden rapora itiraz edilmemiş, bu aşamada dahi davalı —eşinin yazılı rızası dosyaya sunulmamıştır.
Türk Medeni Usul Hukukuna yön veren en önemli ilkelerden biri teksif ilkesidir. Teksif ilkesi, tarafların bütün iddia ve savunma sebeplerini belli bir usul kesitine kadar mahkemeye sunmalarını öngörmektedir. Bu ilke uyarınca taraflar dava malzemelerini yargılamanın herhangi bir aşamasında değil, ancak kanunca öngörülen süre dâhilinde mahkemeye hasredeceklerdir. Teksif ilkesiyle davaların gereksiz ve kötü niyetli olarak uzamasının önlenmesi ve yargılamanın sürüncemede bırakılmasının önüne geçilmesi amaçlanmaktadır. — tarafları hem de Hâkimleri kanunda belirtilen süreye uymaya zorlayarak yargılamanın hızlanmasını sağladığından usul ekonomisi ilkesinin gerçekleşmesine de hizmet etmektedir. Teksif ilkesinin yargılamadaki en önemli yansıması iddia ve savunmanın değiştirilmesi ve genişletilmesi yasağıdır. 6100 Sayılı HMK’nın 141/1. maddesinde tarafların yargılamada iddia ve savunmalarını ne zamana kadar değiştirebilecekleri düzenlenmiştir. Buna göre, taraflar cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Bu düzenleme ile kural olarak dilekçeler aşamasında tarafların iddia ve savunmalarını sunmaları istenmektedir. Bu kural gereği, taraflar iddialarını ve buna ilişkin delillerini belli bir usul kesiti içerisinde mahkemeye sunmak zorundadır.
Somut olayda; usulüne uygun bir eş rızasının verildiğini ispat yükünün davacı bankada olduğu, dilekçeler teatisi aşamasında muvafakatin dosyaya sunulmadığı, basit yargılama usulü ile görülen davada iddianın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağının bu aşamada başladığı, davacının delilleri yönünden de davayı ıslah etmediği, alınan bilirkişi raporunda da eş rızası bulunmadığına işaret edildiği, davalının eşinin muvafakatinin rapora rağmen dosyaya ibraz edilmediği, rapora bu yönden herhangi bir itiraz da edilmediği, uyuşmazlıkta resen araştırma ilkesinin uygulama alanı olmadığı, taraflarca ibraz edilmeyen dava malzemesi üzerinde mahkemece tasarrufta bulunamayacağı, bu yöndeki eksikliğin hatırlatılmasının dahi mümkün olmadığı anlaşıldığından; geçerli bir eş rızası verildiğinin kabulü mümkün değildir. Açıklanan nedenlerle, davalı —– davanın reddine karar vermek gerekmiştir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözümü amacıyla yapılan yargılama ve yargılama sırasında bilirkişiden alınan rapor içeriğine göre; davalı — davacı banka arasında genel kredi sözleşmesi akdedildiği, banka tarafından davalıya taksitli ticari kredi ve kredili mevduat hesabı açıldığı, davacı banka tarafından kullandırılan kredilerin davalılar tarafından ödenmediği, davacı bankanın bakiye alacağının toplam 82.732,19 TL olarak tespit edildiği, depo edilmesi gereken tutarın ise 20.720,00 TL olarak belirlendiği, hesaplanan asıl alacak tutarına taraflarca itiraz edilmediği, davalının 25.03.2019 tarihinde temerrüde düştüğü, alacağın likit ve belirlenebilir olduğu anlaşıldığından; açıklanan gerekçeler ile aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.
KARAR: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın kısmen kabulüne;— sayılı takibine davalı — tarafından yapılan itirazın kısmen iptaline,
82.407,00 TL Asıl alacak,
309,70 TL işlemiş temerrüt faizi,
15,49 TL —
olmak üzere toplam 82.732,19 TL yönünden tahsilde tekerrür olmamak ve mükerrer faiz uygulanmamak şartıyla takibin devamına, 72.249,50 TL asıl alacağa %46,8 faiz, 10.157,50 TL asıl alacak kısmına %33 oranında faiz uygulanmasına, 20.720,00 TL —–tutarının nakdi teminat olarak depo edilmesine, aşan istemin reddine,
Kabul edilen tutarın % 20’si olan 16.546,44 TL’nin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
2-Davacı tarafından davalı—-aleyhine açılan davanın reddine,
3-Hüküm altına alınan miktar üzerinden hesaplanan 7.066,82 TL harçtan peşin alınan 2.437,33 TL harç ve 1.009,04 TL icra harcının mahsubuna, bakiye 3.620,45 TL karar harcının davalı —- tahsili ile hazineye irat kaydına,
4-Davacı davada kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan — uyarınca davanın kabul edilen miktarı üzerinden hesaplanan 13.777,96 TL vekâlet ücretinin davalı— tahsili ile davacıya verilmesine,
5-Davalılar kendilerini vekil ile temsil ettirmediğinden bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
6-Davacı tarafından yatırılan 54,40 TL başvurma harcı, 2.437,33 TL peşin harç ve 1.009,04 TL icra harcı toplamı: 3.500,77 TL ile 990,00 TL yargılama giderinin davalılardan tahsili ile davacıya verilmesine,
7-Davalı yaptığı yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
8-Davacı tarafından yatırılan gider avansından artan kısmın HMK. 333. maddesi gereğince karar kesinleştikten sonra yatırana iadesine,
9-Dava şartı arabuluculuk kapsamında arabulucu —- tarafından ödenen 1.360,00 TL arabuluculuk ücretinin davalılardan 6831 sayılı Kanun’a göre yargılama gideri olarak tahsili için Hazine’ye müzekkere yazılmasına,
Mahkememizin bu kararına karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde (HMK 345/1), mahkememize veya mahkememize gönderilmek üzere başka yer mahkemesine dilekçe verilmek suretiyle Bölge Adliye Mahkemesi İlgili Hukuk Dairesince incelenmek üzere tarafların istinaf yasa yoluna başvuru hakkı bulunduğuna dair, davacı vekilinin yüzüne karşı verilen karar açıkça okunup anlatıldı