Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/412 E. 2021/1352 K. 15.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/412 Esas
KARAR NO : 2021/1352

DAVA : İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 21/09/2020
KARAR TARİHİ : 15/12/2021

Mahkememizde görülmekte olan itirazın iptali davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı borçlu şirket ile davacı arasındaki ticari ilişki kapsamında satılan mallar için fatura düzenlendiğini, bu faturalara istinaden tutulan cari hesap kaydına göre bakiye borcun ödenmemesi üzerine icra takibi başlatıldığını, başlatılan icra takibinde alacağın asıl ve faiz olmak üzere toplam 523.612,61 TL olduğunu, borçlunun ödemeleri yapmadığı gibi icra takibine haksız ve kötü niyetli olarak itiraz ettiğini, davalı şirket yetkilisi ——–tarihli “sözleşme” ile davalı —— üstlendiğini ve şirketin borcuna karşılık kendine ait daireyi devretmeyi taahhüt ettiğini, bu taahhüdünü yerine getirmediğini, borcu da ödemediğini, bu nedenle takip ve davanın .——— da yöneltildiğini, taraflar arasındaki uyuşmazlığın—– arabuluculuk kapsamında çözüme
kavuşturulması amacıyla başvuru yapıldığını ancak anlaşma sağlanamadığını, davalı şirketin imzalayarak müvekkiline gönderdiği “protokol” ile borcu kabul ettiğini ve protokolde belirtilen şartları da yerine getirmediğini, bu protokolün davacı tarafından imzalanmadığını belirtmiş; takibe yapılan itirazın iptaline ve icra takibinin devamına, icra takibine kötü niyetli itiraz edildiğinden asıl alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine, dava masrafları ile ücreti vekaletin davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı—— cevap dilekçesinde özetle; yazılı bir sözleşme olmadan cari hesap ilişkisi ile çalışan işletmelerde faizin ancak
temerrüde düşmekle başladığını, taraflarına çekilen bir ihtarname bulunmadığı gibi herhangi bir vade farkı faturası da kesilmediğini, dolayısıyla takip öncesi faizin haksız şekilde hesaplandığını, takip öncesi faiz yönünden davanın reddi gerektiğini, davacının davalıya düzenli olarak —– temin ettiğini, bazı ürünlerin teslim edilmediği halde fatura edildiğini, bazı ürünlerin mükerrer fatura edildiğini, —– protokolde net rakamı o dönem bilinmemekle beraber en az 46.000,00 TL’lik kısmın mükerrer veya eksik teslimattan kaynaklı olduğunun taraflarca beyan altına alındığını, bu kapsamda ——- yevmiye numaralı faturanın tamamen mükerrer———hiç teslim edilmediğini,—– numaralı faturadaki —- hiç teslim edilmediğini, —- numaralı faturadaki—- başlıklı kalemin de daha önce başka bir isim altında kesildiğini, davalı .——-
—————– tarihli protokol de ise —– bulunan inşaattan 4 numaralı bağımsız bölümün —- karşılık davacının talimatı ile dava dışı üçüncü kişi olan —–
eşine 225.000 TL bedelle devredildiğini, bu bedelin toplam borçtan mahsup edildiğini, ilaveten 05.08.2018 tarihli protokolün ön görüşmeleri esnasında dava dışı taşeron bir firma olup borca batık —- firmanın borcunun —— üstlenmesinin de müzakere edildiğini, —— borcunu da davalı müvekkiline yükleyip gayrimenkulü toplam borçtan mahsup ettikleri öneri mahiyetinde el yazılı bir evrakın mevcut olduğunu, bu
evrakta açıkça —— borçtan mahsup ettiklerini, ancak 24 numaralı dairenin değil 4
numaralı dairenin verilmesinden dolayı zarara uğradıklarını, davada gayrimenkul devrinden kötü niyetli olarak bahsedilmediğini, 05.08.2018 tarihli protokolde davacının talimatı—– bulunan 4 numaralı bağımsız bölümü —- devredildiğini, davalının davacıya başkaca bir borcu kalmadığının ortada olduğunu, davacının protokole dayanmakla aslen borcu ve içeriğini ikrar ettiğini, 05.08.2018 tarihli protokolün davalı—– imzalatıldığını, davacının şirket yetkilisine imzalatmak üzere protokolleri alarak bir daha geri getirmediğini belirtmiş; davanın reddini, davacının %20’den az
olmamak üzere kötü niyet tazminatına mahkum edilmesini, vekalet ücreti ve yargılama giderlerinin davacı tarafa tahmilini talep etmiştir.
Davalı …—– cevap dilekçesinde özetle; mahkemenin … yönünden görevsiz olduğunu, tefrik kararı verilmesi gerektiğini, yetkili mahkemenin — Mahkemeleri olduğunu, icra takibinin konusunun taraflar arasındaki cari ilişki olduğunu, müvekkilinin bu
ilişkinin tarafı olmadığını, dolayısıyla diğer davalının cari ekstre borcunun tamamından sorumlu tutulmasının gerektiğini, davalının 29.08.2017 tarihli protokolde —- bağımsız bölümü devretmeyi taahhüt ettiğini, —– bağımsız bölümün diğer davalının borcuna
karşılık davacının talimatı ile dava dışı üçüncü kişi olan —— bedelle, bu bedelin toplamının borçtan mahsup edildiğini, protokolde belirtilen —- bölümün davacının talimatı ile
dava dışı üçüncü kişi ——- eşine devredildiğini, ilgili protokolde davalıya yükletilen başkaca bir yükümlülüğünün bulunmadığını, davalının bu
ticari ilişkide başkaca bir sorumluluğunun kalmadığını, davacının delil listesinde yer alan ve davalı —- borcun tarafı yaptığı iddia edilen niteliği belirsiz protokolün geçersiz olduğunu, protokolden doğan-sorumluluğunu yerine getiren …’ın borcunu ödediğini, protokolün altında sadece imzası bulunan …—kefalet veya—– sözleşmesi
imzalamış olduğu düşünülürse bu protokolün kefalet veya —sözleşmesinin şartlarını
sağlamadığını, — devrinin yerine getirmemekten
kaynaklı oluşan bir zararı varsa davacının bunun tazmini için bir dava ikame etmesi gerektiğini, esas borcun tarafı
—– karşı açtığı davada ..—– davanın tarafı olarak göstermesinin hukuk aykırı
olduğunu belirtmiş; davanın reddini, reddedilen tutar yönünden davacının %20’den az olmamak üzere kötü niyet tazminatına mahkum edilmesini, vekalet ücreti ve yargılama giderlerinin davacı tarafa tahmilini talep etmiştir.
Dava, tacirler arasındaki ticari alım satım ilişkisinden kaynaklanan cari hesap alacağının tahsili için başlatılan takibe yapılan itirazın iptali istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık; davacı şirketin davalı şirket ile aralarındaki ticari ilişki kapsamında cari hesaptan ve işlemiş faizden kaynaklı takip tutarı kadar alacağının olup olmadığı, takibin ferileri ile birlikte yerinde olup olmadığı, borcun protokol gereğince davalı tarafça itfa edilip edilmediği, 29/08/2017 tarihli sözleşme ile davalı ..——- davalı şirketin borcunu üstlenip üstlenmediği, davalının müteselsilen borçtan sorumlu olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.
Aynı alacak nedeni ile açılan davada davalı … yönünden tefrik kararı verilerek gerçek kişi davalı hakkında görevsizlik kararı verilmesi yargılamanın temel prensiplerinden olan usul ekonomisi açısından doğru değildir. Davalar arasında bağlantı olduğu ve tahkikatın birlikte yürütülmesinde hukuki menfaat bulunduğu görülmektedir. Bu nedenle, tefrik ve görevsizlik kararı verilmeden mahkememizce işin esasına girilmiştir. ——
Davalı … vekilince, sözleşme ile —Mahkemelerinin yetkili kılındığından bahisle yetki ilk itirazında bulunulduğu görülmüştür. 6100 sayılı HMK’nin 17. maddesinde tacirler ve kamu tüzel kişilerinin aralarında doğmuş veya doğabilecek bir uyuşmazlık hakkında bir veya birden fazla mahkemeyi sözleşme ile yetkili kılabilecekleri, taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça davanın sadece sözleşme ile belirlenen bu mahkemelerde açılabileceği yönünde düzenleme bulunmaktadır. Buna göre yetki sözleşmesi ancak tarafların tacir veya kamu tüzel kişisi olmaları halinde geçerli olarak yapılabilir. Davalı …——tacir olduğu iddia ve ispat olunmadığı anlaşıldığından, yetki ilk itirazının reddine karar vermek gerekmiştir.
—— takip dosyası içeriğine göre; 30/12/2019 tarihinde başlatılan takibin alacaklısının davacı —- borçlusunun davalılar … ve … olduğu, toplam 523.612,61 TL tutarındaki alacağın fer’ileriyle birlikte tahsiline yönelik genel haciz yoluyla yapılan icra takibi yapıldığı, —- tarihinde tebliğ edildiği, borçlu tarafından verilen 07/01/2020 havale tarihli itiraz dilekçesinde borca ve fer’ilerine itiraz edildiği, icra müdürlüğünce takibin durdurulmasına karar verilmiş olduğu, hak düşürücü süre içerisinde işbu davanın açıldığı görülmüştür.
Mahkemece yapılan yargılama sırasında, taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesinde uzmanlık gerektiren yönler olduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır.
Bilirkişi—- tarafından düzenlenen 03/11/2021 tarihli raporda; davacı şirketin ticari defter ve kayıtlarının usulüne uygun tutulduğu, davalının ticari defter ve kayıtlarını ibraz etmediği, 31/12/2019 takip tarihi itibariyle davacı şirketin kendi defterlerinde daval—-alacaklı olduğu, davacı şirket tarafından bir — ilişkin olarak davalıya sevk irsaliyesi düzenlendiği, teslim tutanaklarında isim ve imzanın bulunmadığı, faturaların toplam tutarının 148.674,80 TL olduğu, mükerrer fatura düzenlendiği iddiasının somut verilere dayanmadığı, TTK 1530. maddesi gereği davacının takip öncesi faiz alacağının 96.800,64 TL olarak hesaplandığı mütalaa edilmiştir.
Davacı, davalıya mal ve hizmet teslim edildiğini, bu nedenle alacağının bulunduğunu belirtmekte olup, icra takibinde talep etmiş olduğu alacağının varlığını ispatlamakla yükümlüdür.
Tek başına fatura düzenlenmesi akdi ilişkinin varlığının ve mal tesliminin kanıtı olamaz. Ayrıca faturaların davacı defterlerinde kayıtlı olması da teslimini kanıtlamaya yeterli değildir —-
Yazılı sözleşme olmasa da sözleşmenin varlığını ortaya koyan davalının veya onun adına hareket eden kişinin imzasını taşıyan teslim belgesi, irsaliyeli fatura ile de sözleşme ilişkisi ve teslim olgusunun ispatı mümkündür. Yazılı delil niteliğinde olmayan ancak kesin delil niteliğindeki ticari defterler ve yemin delilleri ile de sözleşme ilişkisi ve teslim olgusu ispatlanabilir.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 222’nci maddesinin 2 ve 3 numaralı fıkralarının birlikte değerlendirilmesinden ticari defterlerin ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için yasaya göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olmasının şart olduğu; bu şekilde tutulan defterlerin sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olmasının gerektiği ve fakat diğer tarafın usulüne uygun olarak tutulan ticari defterlerinin, ilgili hususta hiçbir kayıt içermemesi hâlinde ticari defterlerin sahibi lehine delil olarak kullanılamayacağı belirtilmiştir.
Usulüne uygun olarak tutulan defterlerin lehe delil teşkil etmesi, kural olarak sırf defterlerdeki kayıtlarla sınırlıdır. Bir diğer ifade ile aksine bir iddia bulunmadıkça usulüne uygun tutulmuş defterlerde bulunan kayıtların sıhhatinin anlaşılması için ayrıca bu kayıtlara dayanak kılınan belgelerin de sıhhatinin araştırılmasına gerek bulunmamaktadır. Böyle bir gerekliliğin kabulü halinde usulüne uygun tutulan defterle usulüne uygun tutulmamış defterler arasında fark kalmaz ve defterlerin delil niteliği tamamen ortadan kaldırılmış olur.
Somut olayda; davacı yanın defterleri usulüne uygun tutulmuş olup, takip konusu ettiği faturalar ticari defterlerinde kayıtlıdır. Davalı, bu kayıtların hukuka ve mali mevzuata aykırı olduğunu da iddia ve ispat etmemiştir. Öte yandan, 08/07/2021 tarihli ara karar ile davalıya yapılan uyarılı bildirime rağmen davalı, defterlerini inceleme gün ve saatinde ibrazdan kaçınmıştır. Davalının defterlerini ibraz etmemesi halinde davacı defterlerinin içeriğinin mahkemece delil olarak değerlendirileceğine ilişkin yasa kuralının (7251 sayılı Kanun ile değişik) uygulanması gerektiği, faturalara konu mal ve hizmetin teslim edildiği, mükerrer fatura düzenlendiği iddiasının ispat edilemediği, davacının davalı şirketten cari hesaptan kaynaklanan 392.691,75 TL bakiye alacağı bulunduğunun sabit olduğu, bilirkişi raporuna davalılar tarafından süresinde itiraz edilmediği anlaşılmış; bu yönden rapor hükme esas alınmıştır.
Bilirkişi raporunda fatura tarihlerine TTK. 1530. maddesi kapsamında 30 günlük süre eklenmesi ile faize hak kazanılacağı, davacının takip öncesinde 96.800,64 TL işlemiş faiz alacağı bulunduğu mütalaa edilmiştir. TTK’nın 1530. maddesi mal tedarik sözleşmesine ilişkin olup olayda uygulama yeri bulunmamaktadır (Benzer yönde;—- düzenlenmesi borçluyu temerrüde düşürücü nitelikte bir işlem olmadığından fatura tarihi faize başlangıç yapılamaz. Takip öncesi temerrüt faizi talep edilebilmesi için borçlunun alacak miktarını gösterir ve ödeme talebini içerir bir ihtarla temerrüde düşürülmesi (TBK. m. 117/1) ya da borcun ödeneceği günün tarafların anlaşmasıyla kesin olarak belirlenmesi (TBK. m. 117/2) gerekir—-Açıklanan nedenlerle, işlemiş faiz talebinin yerinde olmadığı anlaşılmış, bu yönden davanın reddine karar vermek gerekmiştir.
Davalı vekillerince sunulan cevap ve beyan dilekçeleri ile takibe konu borcun —–bağımsız bölümün devri ile ödendiği, davacının talimatı ile taşınmazın üçüncü kişi —bedelle devredildiği, anılan tutarın borçtan mahsup edilmesi gerektiği savunulmuştur. 29/08/2017 tarihli sözleşme uyarınca — numaralı bağımsız bölümün davacıya devri kararlaştırılmıştır. Bahsi geçen —-numaralı bağımsız bölümün davacıya devredilmediği hususunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Taraflar arasındaki uyuşmazlık; — numaralı bağımsız bölümün davalı şirketin borcuna karşılık davacının talimatı ile üçüncü kişiye devredilip devredilmediği, devir bedelinin borçtan mahsup edilmesi gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır—-cevabına göre; anılan taşınmazın dava dışı şirket tarafından dava dışı — satıldığı, satış bedelinin ödendiği görülmüştür.
İfanın konusu borçlanılan edim olup, borçlu neyi borçlanmışsa onu ifa etmek zorundadır. Ancak, tarafların anlaşarak borçlanılan edimden başka bir şeyle borcu sona erdirmeleri mümkündür. Bu itibarla, sözleşmeye konu — numaralı bağımsız bölüm yerine —- bölümün devri hususunda taraflar arasında anlaşma bulunduğu davalı tarafından ispat edilmelidir. Dosya kapsamında bu yönde bir anlaşma olduğunu tevsik edecek delil bulunmamaktadır.—-“protokol” başlıklı belge davacı tarafından imzalanmamış olup, bu yönde anlaşma olduğuna delalet etmez. Kaldı ki,———-numaralı bağımsız bölüm dava dışı — devredilmiştir. Açıklanan nedenlerle, sözleşmeye uygun bir ifanın bulunmadığı, üçüncü kişiye yapılan devrin davalıyı borçtan kurtarmayacağı kanaati ile bu yöndeki savunmaya mahkememizce itibar edilmemiştir.
Davalı … cevap dilekçesi ve aşamalarda borcun —- sorumlu olduğunu savunmuştur.
Taraflar arasında akdedilen — tarihli sözleşmenin konu başlığında “İş bu sözleşmede bahse konu —- alacagına karşılık,——–ait yukarıda adresi verilen yerdeki —- bölüm olarak geçen gayrimenkulün—- işlemin kapsar.” hükmüne; yükümlülükler başlığı altında “Borçlu ve onun bırcunu üstlenen … bahse konu —bagımsız bölümün tapu tescilini ——- yapılacağını kabul ve taahhüt eder.” hükmüne yer verilmiştir.
Bir irade beyanının gerçek anlamını tespite yorum denir. Bütün hukuki işlemlerdeki kesinlik ifade etmeyen irade beyanlarının gerçek anlam ve amacı, hakim tarafından 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun m. 2 ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m. 19 göre, yorum yoluyla tespit edilmelidir. Sözleşmenin yorumunda ise irade açıklamasına doğruluk ve dürüstlük kurallarına göre bu açıklamanın muhataplarının verebildiği veya vermek zorunda olduğu anlam esas alınır.
Somut olayda; taraflar arasında davalı — borcunun alacaklıya … tarafından ödenmesi hakkında sözleşme akdedildiği, sözleşmenin davacı tarafından alacaklı, davalı şirket tarafından borçlu, davalı … tarafından borcu üstlenen sıfatıyla imzalandığı, sözleşmenin konusunun oluşacak alacak karşılığı 250.000,00 TL bedelli taşınmazın devri olarak belirlendiği, borçlu ve borcu üstlenenin tapu tescilinin yapılacağını taahhüt ettiği görülmektedir.
Borcun üstlenilmesi üçüncü kişinin alacaklı ile sözleşme yaparak asıl borçlunun yerine geçmesinden ibarettir. Böylece borcun pasif süjesi değişmekte ve eski borçlu artık borçlu olmaktan çıkmaktadır. Borca katılma, mevcut bir borca borçlunun yanında yer almak üzere, katılan ile alacaklı arasında yapılan ve katılanın, borçlu ile birlikte borçtan sorumlu olması sonucunu doğuran bir sözleşmedir. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davalı — sözleşme ile borçlu olmaktan çıkmadığı, davalı …— ise davalı —- borcuna tüm mal varlığı ile sorumlu olmak üzere katılmadığı, borca karşılık 250.000,00 TL bedelli taşınmazın devrinin taahhüt edildiği, taraflar arasında kendine özgü bir sözleşmenin kurulduğu, sözleşmenin yorumu neticesinde davalı ..—- bedelle sınırlı olarak borçtan sorumlu olması gerektiği kanaati ile aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.
İİK’nın 67/2. maddesi, “Bu davada borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu, takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı, diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne, göre red veya hükmolunan meblağın %20’sinden aşağı olmamak üzere uygun bir tazminatla mahkum edilir.” hükmünü içermektedir. Dava konusu edilen davacı alacağının miktarının davalı yönünden bilinebilir, hesap edilebilir, belirlenebilir yani likit alacak niteliğinde olduğu, icra inkar tazminatının koşullarının oluştuğu anlaşıldığından, aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.
KARAR: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın kısmen kabulü ile,
—- takibine yapılan itirazın kısmen iptali ile takibin 392.691,05 TL asıl alacak üzerinden (davalı .——— sorumlu olmak üzere) aynen devamına, aşan istemin reddine,
Asıl alacağın %20’si (davalı … 250.000 TL’nin %20’sinden sorumlu olmak üzere) icra inkar tazminatının davalılardan tahsili ile davacıya verilmesine,
2-Hüküm altına alınan miktar üzerinden hesaplanan 26.824,73 TL harçtan peşin alınan 6.323,94 TL harcın mahsubuna, bakiye 20.500,79 TL karar harcının davalılardan (davalı ….— sorumlu olmak üzere) tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-Davacı davada kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan — davanın kabul edilen miktarı üzerinden hesaplanan 35.938,37 TL vekâlet ücretinin davalıdan (davalı …’— sorumlu olmak üzere) tahsili ile davacıya verilmesine,
4-Davalılar davada kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan —- davanın reddedilen miktarı üzerinden hesaplanan——ücretinin davacıdan alınarak davalılara (davalı—– üzerinden hak sahibi olmak üzere) verilmesine,
5-Davacı tarafından yatırılan 54,40 TL başvurma harcı ve 6.323,94 TL peşin harç toplamı 6.378,34‬ TL ‘nin davalılardan (davacı ..—- — sorumlu olmak üzere) tahsili ile davacıya verilmesine,
6-Davacı tarafından yapılan 2.000 TL bilirkişi ücreti ve 222,20 TL posta yargılama gideri olmak üzere toplam:2.022,20 TL yargılama giderinin davanın ret (%25) ve kabul (%75) oranına göre hesaplanan 1.516,67 TL’sinin davalıdan (davalı ..—- sorumlu olmak üzere) tahsili ile davacıya verilmesine, bakiyesinin davacı üzerinde bırakılmasına,
7-Davalılar tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
8-Dava ———– ücretinin davanın kabul ve red oranına göre hesaplanan —-davalılardan (davalı …—- sorumlu olmak üzere), 340,00 TL’sinin davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına, 6831 sayılı Kanuna göre yargılama gideri olarak tahsili için Hazine’ye müzekkere yazılmasına,
9-Bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatırana iadesine,
Dair, Davacı Vekilinin yüzüne karşı tebliğden itibaren 2 hafta süre içinde İstinaf yolu açık olmak üzere oy birliğiyle verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.